13.08.2005 - Basın Toplantısı Konuşma Metni
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
Yapmış Oldukları Basın Toplantısı  Konuşma Metni

13 Ağustos 2005

 

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Basın toplantımıza katılan bütün değerli arkadaşlarımı en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Terörle mücadele bugün Türkiye’nin en önemli ve öncelikli meselesidir. Ancak, son dönemde bu konuda planlı bir hedef saptırma seferberliği başlatılmıştır.

Türkiye’de çok tehlikeli bir oyun sahnelenmek istenmektedir. Terörün tırmandığı bir ortamda Türkiye’nin gündemine taşınan siyasi çözüm tartışmaları, doğuracağı sonuçlar bakımından son derece endişe vericidir.

Kanlı terör eylemlerinin yaygın biçimde sürdüğü bugünkü şartlarda şu gerçekler bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır.

AKP hükümeti terörle etkili mücadele de büyük bir acz içindedir. Bunun için gerekli iradeden yoksundur. Güvenlik güçlerimizin vermekte olduğu amansız mücadele için gereken imkânları hazırlamada gösterilen zafiyet bunun açık bir göstergesidir.

Hükümetin terörü besleyen dış kaynaklar konusunda da tutarlı ve kararlı bir politikası olmadığı anlaşılmıştır.

Kuzey Irak’ta yaşanan tehlikeli gelişmeler ve sınır ötesi askeri harekât konularında sergilenen onur kırıcı teslimiyet anlayışı Türkiye’yi büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştır.

Yaşanan bu gelişmeler hükümetin terörle mücadelede nerede durduğu ve siyasi amacının ne olduğu hakkında ciddi tereddütler doğmasına yol açmıştır.

Avrupa Birliği uyum paketleriyle terörün yeşermesi için müsait bir ortam yaratan hükümet, bununla da yetinmemiş ve terörle mücadeleyi büyük ölçüde zorlaştıran düzenlemeleri de hayata geçirmiştir.

Bugün gelinen noktada, terörle mücadelede gösterilen bu zaaf ve atalet, en üst düzey yetkili ağızdan açıkça şikâyet konusu yapılmaktadır.

Bu konuda suçüstü yakalanan hükümet, şimdi günah çıkarmaya çalışmaktadır. Ancak, bu konuda da inandırıcılığını ve güvenirliliğini tamamen kaybetmiştir.

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Bölücü terör eylemlerinin ve etnik tahriklerin hız kazandığı böyle bir dönemde, terörle mücadelenin önünü kesmeyi amaçlayan siyasi çözüm tartışmaları Türkiye’nin gündemine getirilmiştir.

Devletin terörle mücadelesini şiddet politikası olarak gören bu yaklaşım, devlet ile kanlı terör örgütünü aynı kefeye koymaktadır.

Amaç, ayrılıkçı emeller besleyen odaklar muhatap alınarak diyalog ve demokratik tartışma zemini adı altında Türkiye’nin bir pazarlık ortamına çekilmesidir.

Böyle bir süreci zorlamak için arabuluculuk yapmaya heveslenenlerin geliştirdikleri öneriler, AB patentli demokrasi ve insan hakları ambalajıyla pazarlanmaya çalışılmaktadır.

Bu girişimin öncülüğünü yeni bir siyasi rant sektörü olarak gelişen ve kimlikleri kendi içlerinde bile tartışmalı bir grup sözde aydın yapmıştır.

Bu grupla son görüşmesinde bu sakat yaklaşıma destek veren Başbakan Erdoğan, tarihin ve milletin affetmeyeceği çok ağır bir vebal altına girmiştir.

Siyasi çözüm tartışmalarının amacı ve doğuracağı sonuçların aziz milletimiz tarafından her yönüyle doğru anlaşılması için bu konudaki gerçeklerin ortaya konulması büyük önem taşımaktadır.

Başbakan Erdoğan’ın barış havariliği rolüne soyunan bu grupla yaptığı görüşmenin tam bir mutabakatla sonuçlandığı açıklanmıştır. Başbakan, terörün istismar ettiği demokratikleşme eksikliklerinin giderileceğini ifadeyle siyasi açılım yapılacağını ortaya koymuştur.

Son Diyarbakır gezisinde de Başbakan aynı mesajı vermiş ve geçmişte yapılan siyasi ve idari hataların yok sayılamayacağını, devletin geçmişiyle yüzleşmeye hazır olduğunu belirtmiştir.

Hükümetin de desteklediği bu yaklaşım, toplumsal bir etnik ve siyasi kimlik talebi olarak tanımlanan soruna siyasi çözüm aranmasını öngörmektedir.

Bu yönde devletin karşısına getirilen ilk talep, siyasal hayata katılım için gerekli yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesidir.

Sorunun bir terör ve güvenlik sorunu olmadığını savunan bu çevreler, terörle mücadelede güvenlik güçlerine gereken yasal yetkilerin verilmesine de şiddetle karşı çıkmaktadır.

Siyasi çözüm için devletin siyasi açılım yapması, tek tedavi reçetesi olarak masaya getirilmiştir.

PKK’nın silah bırakmasını dahi isteyemeyen bu aydınlar, buna karşılık Türkiye’nin önüne şu taleplerle çıkmışlardır:

Devlete karşı silahlı tehdit sürecek, teröristler dağdan inerek teslim olmayacak, bu arada devlet terörle mücadeleyi bırakacak ve terörün hain emellerine ulaşmasına hizmet edecek siyasi açılımlar yapacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı terörün ödüllendirilmesini ve devleti teslim almasını amaçlayan işte bu hain yaklaşımı desteklemiştir.

Terör örgütü PKK’nın ve uzantılarının bunu büyük bir sevinçle karşılaması bu bakımdan yadırganmamalıdır.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye’de başlatılan etnik kimlik taleplerine siyasi çözüm aranması tartışmaları, demokratikleşme sürecinin geliştirilmesi ve siyasal hayata katılımın sağlanması eksenine oturtulmaktadır.

Devletin siyasi çözüm sürecini başlatacak demokratik açılım yapmasından ne kastedildiğinin her yönüyle somut olarak ortaya konulması, bu tartışma ve girişimlerin sinsi amaçlarını gözler önüne serecektir.

Terör örgütü PKK’nın siyasallaşma stratejisi, değişmeyen ayrılıkçı emellerini siyasi vasıtalarla gerçekleştirmek esasına dayandırılmıştır. Adım adım ilerletilen bu süreçte, terör eylemleri de bir koz olarak elde tutulmaktadır.

PKK, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini bu nihai hedefe ulaşmasına yardımcı olacak bir araç olarak görmektedir. AB’nin Türkiye’de zorla milli azınlık yaratma anlayışının sağladığı siyasi himayenin ve AKP’nin teslimiyetçiliğinin, bu stratejinin hayata geçirilmesi için gerekli siyasi ve hukuki şartları hazırlayacağı hesap edilmektedir.

Türkiye’nin AB üyelik süreci, bugüne kadar PKK’nın beklentileri doğrulusunda gelişmiştir.

AKP’nin AB uyum paketleriyle yaptığı yasal düzenlemeler sonucu, teröre yardım ve yataklık, terör propagandası ve milli birliğimizi hedef alan ihanet çağrıları yapmak bugün suç olmaktan çıkarılmıştır.

Böylece ilk aşama tamamlanmış ve benzetme yerindeyse “taşlar bağlanarak” bölücü tahrikler için meydan boş bırakılmıştır. Bundan sonraki aşama, bugün gündeme getirilen diyalog yoluyla siyasi çözüm zorlamaları olarak görülmüştür.

PKK ile AB’nin bu konudaki talep ve beklentilerinin örtüştüğü bir gerçektir. Şimdi de AKP’nin siyasi gündeminin bunlarla kesiştiği anlaşılmaktadır.

Bu amaçla Türkiye’ye dayatılmak istenen demokratik siyasi açılım şu somut taleplerden oluşmaktadır.

İlk önce etnik farklılıklara siyasi statü kazandırılacak ve etnik kimliklerin bu siyasi statüsü Anayasa teminatına kavuşturulacaktır. AB, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bu anlayışla yeniden hazırlanmasını talep etmektedir.

PKK da, etnik grupların ortak kurucu statüsünün yeni devlet yapısı olarak Anayasa’da iadesinin bulunmasını istemektedir.

PKK’nın yeni demokratik Cumhuriyet projesinin esasları bu şekilde belirlenmiştir.

Terör örgütünün ilk plandaki amacı Türkiye’de etnik temelde yeni bir milli kimlik ve mensubiyet şuuru yaratılması ve Türkiye Cumhuriyetinin milli devlet niteliği ve üniter yapısı örselenerek yeni bir ortaklık devleti kurulmasıdır.

Bu amaca AB rüzgarıyla ve siyasi bir süreç içinde ulaşılması ümit edilmektedir.

Bunun için Türkiye’den şunlar istenmektedir: Genel siyasi af çıkarılarak PKK’ya etnik kimlikle siyaset yapma yolunun açılması ve yüzde 10 seçim barajının kaldırılarak etnik bölücülüğün Türkiye Büyük Millet Meclis’inde temsil edilmesinin sağlanmasıdır.

Son günlerde demokratik siyasal hayata daha fazla katılımın sağlanması gibi masum istekler olarak gündeme getirilen talepler bu açıdan değerlendirilmelidir.

Türkiye’de siyasal hayata katılımda etnik farklılıklar engel değildir. Etnik kökenine bakılmaksızın her Türk vatandaşının istediği partiye katılarak siyaset yapması yolu açıktır. Burada, farklı etnik özelliklerin siyasal sisteme entegrasyonu sorunu yoktur.

Bu gerçekler ışığında, gündeme getirilen siyasi hayata katılım için yasal değişiklik yapılması taleplerinin başka bir amacı olduğu aşikardır.

Burada istenilen etnik kimlikle ve bölücü hedefler doğrultusunda siyaset yapılmasına imkan tanınması ve PKK teröristlerine de bu yolun açılmasıdır.

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava arkadaşlarım,

Dile getirdiğimiz bu gerçekler Türkiye’nin mayınlar döşeli bir çıkmaz sokağa sürüklenmek istendiğini göstermektedir.

AKP hükümeti bu yolu seçerse, ihanete ortak olacaktır.

PKK terörünün Türkiye’nin güvenliğini, milli birliğini ve toprak bütünlüğünü hedef aldığı inkar edilmez bir gerçektir.

Siyasi maske gerisinde ayrılıkçı emeller peşinde koşanların da nihai hedefi aynıdır.

Sorunu özünün bireysel kültürel hak ve demokratikleşme talebi olmadığı açıktır.

Bu durumda Türkiye’de yaşanan etnik tahriklerin ve kanlı terörün bir “Kürt sorunu” olarak görülmesi, bölücü siyasi talepler için zemin hazırlayacaktır.

Bölücülüğün, toplumsal siyasi kimlik talebi olarak ele alınması, bireysel kültürel hakların ötesinde kolektif hak ve siyasi statü taleplerini de beraberinde getirecektir.

Başbakan Erdoğan’ın sergilediği bu son tutum, bu çevrelere nihai amaçlarına siyasi çözüm yoluyla ulaşabilecekleri ümidini vermiştir. Bunun yeni tahriklere cesaret ve cüret kazandırması kaçınılmazdır.

Burada bir önemli hususa işaret etmek istiyorum. Avrupa Birliği, etnik dayatmaları sürekli gündemde tutmayı Türkiye politikasının önemli bir aracı haline getirmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın son beyanlarıyla yeşerttiği ümitler, Avrupa Birliğine bu yönde yeni bir istismar imkanı vermiştir.

Diyarbakır’a gitmediği için kendisini eleştiren AB çevreleri, şimdi, daha çok demokratikleşme ekseninde siyasi açılım sözünün içini doldurmasını talep edeceklerdir.

Bu yönde somut adımlar atmasını Başbakan’dan isteyecek ve bunun ısrarlı takipçisi olacaklardır.

Başbakan ve AKP hükümeti bu vaatlerle artık kendisini bağlamıştır. Verdiği sözlerin havada kalmaması için bunların arkasını getirmesi çağrıları ve talepleri yoğunlaşarak sürecektir.

Bu noktada Başbakan’a sormak isteriz: Demokratik siyasi açılım için verdiğiniz sözlerin içini nasıl ve neyle dolduracaksınız?

Bunu, güvenlik güçlerimizi terörle mücadelede daha büyük zaafa uğratarak mı yapacaksınız?

Yoksa, bunun için Ankara-İmralı hattında aracılar vasıtasıyla terörist başı ile bir diyalog kanalı mı açacaksınız?

Sorunun “Kürt Sorunu” olarak tanımlanmasında ve “demokratik Cumhuriyet” söyleminde İmralı ile aynı noktada buluştuğunuza göre, çözüm yolları üzerinde de bu kanlı cani ile pazarlık mı yapacaksınız?

Türk milleti haklı olarak bu soruların cevabını Başbakan’dan beklemektedir.

Türkiye’ye her bakımdan güç ve kan kaybettiren terörün durdurulması, vatanını seven herkesin ortak arzusu ve beklentisidir.

Ancak bunun yolunun teröre teslim olmaktan ve milli birliğimize kastetmekten geçemeyeceğini herkes çok iyi bilmelidir.

Toplumsal huzurun sağlanması için demokratikleşme alanı genişletilerek siyasi açılım yapılmasını isteyenlere şunu hatırlatmak isteriz: Milli kimlik, milli kültür ve paylaşılan ortak değerler yok sayılarak, etnik kimlikler okşanarak ve etnik farklılıklar kaşınarak demokrasinin ve toplumsal dayanışmanın geliştiği dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir.

Bu yöndeki tahrik ve zorlamalar Türkiye’yi etnik cepheleşmelere ve bir kavga ortamına sürükleyecektir. Bunun Türkiye’nin karşısına getireceği ciddi risk de bir bölünme ve parçalanma sürecinin yaşanması olacaktır.

Bu konunun hafife alınacak tarafı yoktur. Kuzey Irakta yaşanan ve adım adım bağımsız bir devlet oluşumuna giden süreç, bu bakımdan herkes için uyarıcı olmalıdır.

Burada bir husus üzerinde özellikle durulmalıdır. Irak’ın yeni siyasi yapılanmasında, ilk başta, Kuzey Irak’ta federal bir Kürt bölgesi kurulması talebiyle yola çıkılmıştır. Bugün varılan son noktada ise, referandumla bağımsızlık hakkı saklı kalacak özerk bir konfederal yapı dayatması kabul görmüştür.

Son gelişmeler karşısında, Türkiye’de “Kürt sorunu” olarak teşhis konulan sorunun çözümü için de kafaların gerisinde böyle bir yol haritasının mı bulunduğu ister istemez akla gelmektedir.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türk milletinin hiçbir şart altında vazgeçemeyeceği kırmızı çizgileri buradan Başbakan Erdoğan’a hatırlatmak ve ateşle oynamaması için kendisini uyarmak istiyorum:

Bin yıla yakın bir süredir beraber yaşayan ve ortak bir kaderi paylaşan bütün Türk vatandaşları, Türk Milletinin eşit ve onurlu evlatlarıdır.

Bu sarsılmaz milli bağ, Türk milli kimliğinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel harcıdır. Türk milli kimliği, Türk Milletinin fertleri olan Türk vatandaşlarının etnik kökenlerini yok saymak anlamına gelmemektedir.

Hiçbir güç bu milli birlik ve beraberlik bağını zedeleyemeyecek, bu dayanışma ruhu tüm tahriklere rağmen geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de dimdik ayakta kalacaktır.

Her zaman söylediğimiz gibi, büyük bir aile olan Türk Milleti, farklı renklerden, farklı ton ve kokulardan oluşan bir çiçek bahçesidir.

Hiçbir güç, etnik nifak tohumları ekerek bu cennet bahçede ayrık otlarının yeşertilmesini başaramayacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti tektir, ülkesi ve milleti birdir. Tek devlet, tek millet, tek bayrak ve dil ülküsü milli birlik ve bütünlüğümüzün temeli ve geleceğimizin en önemli teminatıdır.

Büyük Türk Milleti, bir bütün olarak bu temellerin sarsılmasına hiçbir şart altında izin vermeyecektir.

Hiçbir siyasi hedef ve proje, Türkiye’nin birliğinden, dirliğinden ve kardeşliğinden daha önemli ve öncelikli değildir.

Türkiye’nin milli devlet niteliği, üniter yapısı, toprak bütünlüğü ve milli birliği her türlü tartışmanın üzerindedir.

Etnik farklılıklardan yola çıkarak bu ortak değerlerimize kastetmek isteyen hain emellere, bedeli ne olursa olsun Türk milleti asla geçit vermeyecektir.

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunların açık ve örtülü amaç ve hedefleri bütün çıplaklığıyla ortadadır.

Sözlerime son vermeden önce siyasi çözüm tartışması başlatan AKP hükümetine ve sözde aydın çevrelere son bir uyarıda bulunmak istiyorum:

Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti, Türkiye’yi 3-A’dan oluşan karanlık bir yol haritasıyla çok tehlikeli bir maceraya sürüklemeye hazır ve kararlı görünmektedir.

Bu 3-A patentli yol haritasının nirengi noktaları ve harita mühendisleri; ABD, AB ve AKP’dir.

Siyasi çözüm adı altında terör örgütü PKK’nın bu yol haritasını izleyerek siyasallaşmasının zemininin hazırlanmasına çalışılmaktadır. Ortak amaç haline gelen “demokratik cumhuriyet”in gerçekleşmesinin kilometre taşları da bu yol haritası içinde bulunacaktır.

Ancak, AKP ham hayaller peşinde koşmamalıdır.

Türkiye’de hiçbir güç, teröre prim verilmesini, devletin terör tehdidine boyun eğmesini, kanlı teröristlerin veya maşalarının siyasi muhatap alınmasını beklememeli, bunu bir an için olsa bile aklından geçirmemelidir.

İhanet yolculuğuna çıkanları bekleyen mukadder sonu tarihin şahadeti ışığında hiç kimse unutmamalıdır. Siyasi hesaplarla Türkiye’nin milli birliğinin temellerine dinamit koymaya çalışanlar, çok iyi bilsinler ki, sonunda hüsrana uğrayacaklar, çok ağır bir karşılık göreceklerdir.

Türkiye’nin toplumsal huzurunun ve kardeşliğinin korunmasında samimi olan ve bu konuda dürüst ve ilkeli bir tavır sergileyebilecek çevrelerin bu noktada yapmaları gereken, teröre göz kırpmaktan vazgeçmektir.

Eğer Türkiye’yi gerçekten seviyorsanız sizden beklenen şu çağrıyı yapmanızdır: PKK, terör eylemlerine önkoşulsuz olarak derhal son vermelidir.

Silahlarını bırakarak dağdan inmeli ve Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmalıdır. Terör çıkmazına saplanan PKK militanlarının tek çıkış yolu budur.

Milliyetçi Hareket hükümete ve devlet kurumlarına da şu çağrıyı yapmayı zaruri görmektedir:

Sınırötesi askeri harekat dahil bölücü terörle mücadele hiçbir taviz verilmeden kesintisiz sürdürülmelidir. Bu konuda gösterilecek bir tereddüt ve zaaf, Türkiye’yi çok daha ağır badirelerle yüz yüze bırakacaktır.

Hükümet, bu konuda güvenlik güçlerimizin önüne taş koyarsa, Türkiye’nin geleceğini hedef alan hain bir siyasi suikastın tetikçisi olacağını unutmamalıdır.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

AKP’nin, bundan sonra Türkiye’nin hayrına yapabileceği tek bir şey kalmıştır. Bu da çok tehlikeli sonuçları olacak gerginlik ve cepheleşmeleri daha fazla derinleştirmeden erken seçime gidilmesine karşı direnmeyi bırakmasıdır.

Milliyetçi Hareket olarak en büyük endişemiz, Türkiye’nin bir kardeş kavgasına ve siyasi kaosa sürüklenmeden seçim sandığının aziz milletimizin önüne getirilmesidir.

Bu kaçınılmaz milli hesaplaşma daha fazla geciktirilmemelidir.

Tarihle ve geçmişle yüzleşme edebiyatına çok meraklı olan AKP, çok yakında gerçeklerle yüzleşecek ve yaptıklarının hesabını Türk Milletine vererek bu milli hesaplaşmanın sonuçlarına katlanacaktır.

Bu inançsız ve ilkesiz kadrolar geride harap olmuş bir Türkiye enkazı bırakarak yakında gideceklerdir. Bizim en samimi temennimiz, Türkiye’nin kardeşliğini ateşe atmak gibi çok ağır bir vebal altına girmeden bir an önce gitmeleridir.

Hepinizi en samimi duygularımla selamlıyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı