03.07.2005 - Kulu ilçesinde Yapmış Oldukları Konuşma Metni
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
Kulu ilçesinde Yapmış Oldukları Konuşma Metni
3 Temmuz 2005

 

Muhterem Kululu Hemşehrilerim,

Kıymetli Misafirler,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Genç Bozkurtlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Sözlerime başlarken hepinizi en içten duygularımla, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bugün sizlerle birlikte Kulu ilçemizde olmaktan dolayı büyük bir gurur ve memnuniyet duyduğumu bilmenizi istiyorum.

Bizlere burada buluşmayı nasip eden Yüce Allah’a şükürler olsun.

Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Değerli Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket, her zaman tüm mensupları ile bütünleşmiş; bütün gönüldaşlarını kucaklamayı başarmış bir harekettir.

Milliyetçi Hareket, her zaman milletle içiçe olduğu, her şart dahilinde milletin sesine ve arzularına dikkat ettiği içindir ki, hep en doğru politikaları üretmiş ve uygulamaya koymuştur.

Türkiye’nin ve insanlarımızın en sıkıntılı, buhranlı dönemlerinde, sağduyunun, güvenin ve kurtuluşun yegane adresi ve kapısı olmuştur.

Milletimizin birlik ve beraberliğinin, huzur ve dirliğinin en büyük savunucusu, teminatı olmuştur.

İşte burada bulunma vesilemiz olan bu kurultay’da, birlik ve beraberliğin en açık ve önemli göstergelerinden birisidir.

Türk tarihi içinde, mensubu olmakla her zaman iftihar ettiğimiz aziz milletimizin senenin belli dönemlerinde bir araya gelerek, ortak meselelerini ele alarak, geleceğini belirlediğini ve bir arada olmanın huzur ve mutluluğu içinde bu güzel anı kutladığını gösteren pek çok önemli hadise bulunmaktadır.

Ülkemizin dört bir yanında değişik zamanlarda ve değişik adlarla kutlanan kurultaylar, şölenler, toylar, festivaller işte bu önemli ve anlamlı geleneğin ürünü ve devamıdır.

Milliyetçi Hareket olarak, milletimizin güzel hasletlerini sürdürmeyi, canlı tutmayı hedeflemiş bir hareket olarak, her bahar ve yazda pek çok yerde bu geleneği sürdürmek üzere faaliyetler sergilemekteyiz.

Bu faaliyetler, bir taraftan parti olarak dinamizmimizi artırırken diğer yandan da değişik yörelerden gelen kardeşlerimiz için tanışıp bilişme, görüşme vesilesi olmaktadır. Ayrıca, sosyal, kültürel ve ticari hayata da çok önemli bir canlılık kazandırmaktadır.

Bizleri bu vesileyle bir araya getiren değerli il ve ilçe teşkilat yönetimcilerimize, emeği geçen bütün kardeşlerime takdir ve teşekkürlerimi sunuyor, başarılı hizmetlerinin devamını diliyorum.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Kululu kardeşlerim,

Huzurlarınızda ülke ve dünya gündemine ilişkin bazı hususlar üzerinde kısaca durmak istiyorum.

Hepinizin de bildiği gibi, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci kırk yılı aşkın bir süreden beri devam etmektedir. Avrupa Birliği’nin sonunun geldiğine, amaç ve hedeflerinden uzaklaştığına, anlamını kaybettiğine dair görüşlerin Birlik üyelerince gittikçe artan bir dozda dile getirildiği bir ortamda, Türkiye Birlik üyesi olabilmenin mücadelesini vermektedir.

Ne var ki, siz kıymetli kardeşlerimizin yakından takip ettiği ve iyi bildiği üzere, Milliyetçi Hareket Partisi’nin yıllardan beri söylediği ama dinletemediği pek çok konu artık önümüze bir karabasan gibi gelmiş bulunmaktadır.

Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine başlamadan önce, Türkiye’ye uygulanan baskılarla ne yazık ki, bölücü-yıkıcı terör yeniden bir canlanma iklimi bulmuş; ülkenin dört bir yanına yeniden mütemadiyen bayrağa sarılı şehit cenazeleri getirilir olmuştur.

Hükümet, terörün yeşereceği, güçleneceği ortamlara zemin hazırlamayı demokratikleşme, özgürlüklerin genişlemesi vb. asla kabullenilemeyecek kavramlarla izah etme çabasındadır.

Ayrıca, yine çok uzun ve şanlı bir mücadele geçmişi ve buna bağlı büyük kazanımları bulunan Kıbrıs mücadelemiz ve politikalarımız inkar edilmiş; Türk milletinin milli gurur ve haysiyetinin hiçe sayıldığı, menfaatlerinin görmezden gelindiği bir anlayış egemen kılınarak; Kıbrıs Rum Kesimi’nin adanın tümünde inisiyatifi ele almasına imkan sağlayabilecek adımlar atılmıştır. Şu anda, bu ileri vahim adımlara hız kazandırılmak istenmektedir. Ama, Hükümet bütün bu olup bitenleri bir tarafa bırakarak, görmezden gelmeyi tercih ederek Kıbrıs Rum Kesimini adanın tümünü temsil iddiasına adeta destek olurcasına bir devlet olarak tanımak için yollar aramaktadır.

Bilinmelidir ki, bu gidişat çok tehlikelidir. Vererek, teslim olarak, söyleneni yaparak devlet idare edilmez. Hele Türk devleti hiç idare edilmez. Ancak, üzülerek söylüyorum, bu Hükümetin işbaşına geldiği günden beri yaptığı bu.

Bugün, Irak’taki gelişmeler hepinizin gözü önünde cereyan etmektedir. Türkiye’nin en küçük bir söz hakkının bulunmadığı, kırmızı çizgileri olarak ifade ettiği hususların bir bir çiğnendiği, bir avuç peşmergenin Irak’ın kaderini ve dolayısıyla orada yaşayan Türkmen kardeşlerimizin ve tarih boyunca Türk yurdu olan Kerkük, Musul, Erbil, Telafer gibi şehirlerin durumunu kontrollerine aldığı bir ortam işte bu zihniyet tarafından oluşturulmuştur.

Avrupa Birliği şimdi de ucu açık, sonu belirsiz bir müzakere süreci tayin etmiştir. Başlangıç tarihi belirlenmekle birlikte kabul edilemez şartlara bağlanmıştır. Başladıktan sonra da, istenildiği anda kesilebileceği söylenmekte ve daha vahimi, adaylığın üyelikle neticelenmesinin kesin olmadığı özellikle vurgulanmaktadır.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin pek çoğunun yöneticisi Türkiye için tam üyelik dışında çeşitli konumlardan ve statülerden bahsetmekte; yüksek sesle farklı formüllerin bulunmasını istemektedir.

Hal böyleyken, Hükümet hala Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hiç alternatifi olmayan bir ülke muamelesi yapmaktan vazgeçmemektedir.

Buradan söylüyorum. Bu milletin pek çok alternatifi vardır. Tarih boyunca milli birliği ile, kimliği ile, benliği ile var olmuş bir millettir.

Bütün dünyanın karşısına geçtiği pek çok dönemi gören bu aziz millet bir başına dahi ayakta kalmasını bilmiştir.

Hiç kimsenin bu millete çaresiz, başka yolu olmayan bir millet olarak bakmaya ve baktırmaya hakkı yoktur.

Türkiye, her ne tür uluslar arası ittifak veya işbirliğine girişecek olursa olsun bunu ancak başı dik, onurlu bir şekilde yapacaktır.

Muhterem Arkadaşlarım,

Kıymetli Kululu Hemşehrilerim,

Bu hükümetin uyguladığı iç politikanın da tutarsızlıkta dış politikadan farklılık arz etmediğini hepinizi görüyorsunuz. Hükümet icraatlarını anlatmak üzere kitap bastırıyor, orada akaryakıt fiyatlarındaki durumu başarı hanesinde ifade ediyor, aynı hafta içinde akaryakıta üçüncü zam geliyor.

Düşünün ki, bu hükümet kendi döneminde, 60 defa fiyatı zamlanmış olan akaryakıt konusunda başarılı olduğunu iddia edebiliyor.

Soruyorum size, başarılı olduklarını iddia ettikleri konuda yaptıkları böyle olan bir hükümete nasıl güvenebiliriz?

Nasıl Türkiye’nin iyi yönetildiğini, dürüst yönetildiğini söyleyebiliriz?

Çiftçinin haline bakın, esnafın haline bakın, memurun haline bakın, işçinin haline bakın… Emeklinin, der gelirlinin vaziyetine bakın?

Hangisinin durumundan ölçü alıp da başarılıyız diyor bu hükümet, hangisinin?

Açım diyeni işsizlikle, işsizim diyeni kendinden daha kötü olanla korkutarak nereye varılır? Böyle hükümet edilir mi?

Hükümetin iki bakanlığı arasında altı ay boyunca cevaplanmayan bir evraktan dolayı işçi mahsulünü satamıyor, kriz çıkıyor; güya sayın başbakan devreye girip onu bunu arayıp sorunu çözüyor…

Böyle iş olur mu?

Sorun hükümetin iki bakanlığı arasında, yani doğrudan sayın başbakanın sorumluluğu altında çıkıyor, krizin sebebi başbakanın yönetemeyişi iken, bir de kalkıp kendi yarattıkları kriz üzerinden sorun çözen adam olma gayretkeşliğine ve maalesef pişkinliğine girebiliyorlar…

Bir millete böylesine, gözümüzün içine baka baka yalan söylenebilir mi?

Bu ne cüret?

Fakat, aziz hemşehrilerim, durum her işlerinde böyle. Bakınız, meydanlarda kendi aile meseleleri olduğunu söyleyerek, kefili olduklarını beyan ederek çözeceklerini vaad ettikleri türban hadiselerinin geldiği boyuta. Türkiye Büyük millet Meclisi’nde anayasayı dahi değiştirme imkan ve kabiliyetine sahip çoğunluk varken ve bir yasa değişikliği ile bu yapılabilecekken ha bire konu tartışma alanı içinde bırakılıyor.

Peki neden?

Çünkü, bu sorun ortadan kalkarsa, bu iktidarın da kullanacak cephanesi kalmayacak.

Çünkü, milletimizin acıları, dertleri, sorunları bunların siyaseten kullanacakları birer mermi olarak hep varolmak zorunda…

Çünkü, siyasetlerinin temeli milletimizin değerlerini tepe tepe kullanmaktan geçiyor…

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Çok iyi bilinmelidir ki, Türk milleti, kendisinin bu kadar suistimaline artık dur diyecektir.

Yüce Allah’ın izniyle, milletimizin hakemliğine, milletimizin değerlendirmesine müracaat zamanı gelmiştir.

Milletimizin iradesi, artık meydanlarda en iyi yalan söyleyeni, en fazla palavra atanı değil; bu vatanı karşılıksız seven siz Milliyetçi Hareket’in mümtaz mensuplarını, bu ülkenin vefakar, fedakar, cefakar evlatlarını tercih yolunda olacaktır.

Yüce Allah’ın izniyle, Milliyetçi Hareket’in tek başına ve muktedir iktidarı her geçen gün biraz daha yakınlaşmaktadır.

Bunun içindir ki, bütün değerli arkadaşlarımın, bu hareketin güzide insanlarının, bütün gönüldaşlarımızın yarına hazır olmak şimdiden çok sıkı bir şekilde çalışması gerekmektedir.

Ülkemizin ve insanlarımızın geleceği, yarınları ancak Milliyetçi Hareket’le aydınlığa ulaşacaktır.

Milliyetçi Hareket’in dirliği ve birliği bu ülkenin dirlik ve birliğidir. Allah’ın izniyle de bizim dirliğimizi, birliğimizi hiç kimse, hiçbir şekilde bozamayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, Yüce Allah’a emanet ediyorum.

Sağ olun, var olun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı