25.04.2002 - Dünya Türk İşadamları 4. Kurultayında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Dünya Türk İşadamları 4. Kurultayında Yapmış Oldukları Konuşma
25 Nisan 2002

Sayın Bakanlar,

İş Dünyasının Değerli Temsilcileri,

Değerli Misafirler,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

İki yıl önce "Lider Ülke Türkiye" hedefi doğrultusunda gerçekleştirilen Dünya Türk İşadamları III. Kurultayı'nda burada bulunma mutluluğunu tatmıştım. Bugün aynı hedefi gözeten ve "Türkiye'nin Geleceği İçin Bir Adım Daha" şiarıyla düzenlenen IV. Kurultay'da yeniden sizlerle birlikte olmaktan duyduğum memnuniyet ve heyecanı belirtiyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, ülkemizin içine girdiği ağır ekonomik krizin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş bulunmaktadır. Bugün burada, yaşadığımız olumsuz tecrübelerden ders çıkarmayı ihmal etmeksizin, ama geçmişe de takılıp kalmadan, gelecekte bizi bekleyen ödev ve sorumluluklar hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Misafirler,

Dünya son yirmi yılda çok belirleyici bir dönüşüm süreci yaşamış bulunmaktadır. Ekonomik ilişkiler, küresel ekonominin kapsam ve etki alanı, ekonomi ile teknoloji arasındaki karşılıklı etkileşim biçimleri, bilginin ve enformasyonun üretim şartları büyük ölçüde değişmiş; hem iş hem siyaset dünyası bu değişimlerden esaslı şekilde etkilenmiştir.

İşte, siz değerli işadamları, temsil ettiğiniz "Türk Girişim Ruhu"yla, dünyanın içinde bulunduğu zorlu ve önemli şartlarda, bir çok yeni ve stratejik atılımın öncüsü olmak durumundasınız.

Bu çerçevede, hep birlikte sormamız gereken ilk soru şudur: Ekonomik büyüme ve gelişme konusunda, neden hâlâ, küresel trendler ile Türkiye'nin ihtiyaç ve hedeflerinin sentezini ifade eden dinamik bir "Türk Modeli"ne sahip değiliz?

Türkiye neden "sürekli dışa bağımlılık sendromu"ndan, kurtulup kendi ayakları üzerinde duran, tarihî mirasına ve misyonuna uygun bir performans sergileyen bir ülke olmak konusunda zorluklar yaşamaktadır?

Belki de bunun temel nedeni, bizim "kendi iç dinamiklerimiz" üzerinde yeterince kafa yormuyor, gereken özeni göstermiyor oluşumuzdur.

Özgün bir model oluşturmayı, dünyada hak ettiğimiz yeri almayı bir tür hayalcilik, gerçekleşmesi imkânsız bir rüya gibi gördüğümüz müddetçe, hiçbir somut ve ileri adım atma şansımız olmayacaktır.

Bu şansı yakalamanın da somut, basit ve açık tek bir şartı vardır. Türkiye "ekonomik akıl" üreten bir ülke olmak zorundadır.

Dünyayı etkisi altına alan genel eğilimlerin oluşmasında seyirci değil, tam tersine, belirleyici ve yönlendirici bir aktör olmanın yolu buradan geçmektedir.

Kendi dinamiklerimiz üzerinde özenle durmak gereğini vurgulamamın nedeni budur. Her birimiz Türkiye'nin potansiyelinin farkında olmak, Türkiye'nin hedef ve birikimlerini tam anlamıyla özümsemek, bu hedeflere uygun öngörü ve projeler geliştirmek, girişimci ruhumuzu bu yönde harekete geçirmek durumundayız.

"Ekonomik akıl"a sahip bir ülke olmak, kendine özgü bir strateji geliştirebilme yeteneğine sahip olmak demektir. Bu strateji geliştirme yeteneğini kalıcı ve düzenli hale getiren temel unsur ise "siyasî irade"den başka bir şey değildir.

Siyaset kurumu, toplumsal ve ekonomik dinamiklerin, bugün dünyaya hakim olan demokratik sistemin ruhuna uygun biçimde, sağlıklı ve üretken olarak işlemesinin tek güvencesidir.

Bir yandan dertlerimizi, sıkıntılarımızı, projelerimizi, önerilerimizi siyaset kurumuna aktarırken, diğer yandan bu kuruma sahip çıkma, bu kurumun ülkenin stratejik yönelimlerini belirleme gücüne destek olma gereği vardır.

Ancak bu tutum yaygınlaştıkça ve siyaset kurumunun bir "teknik işler dairesi" olmadığı anlaşıldıkça, "siyasî irade"nin etkin biçimde işlemesi ve "ekonomik akıl" üreten bir Türkiye önünde dikilen engelleri tek tek kaldırması mümkün olacaktır.

Bununla bağlantılı olarak, Türkiye'de yaşadığımız en büyük sorunlardan biri de kurumsallaşma eksikliğidir. Kurumsallaşma eksikliği devlet, toplum ve siyaset hayatımızın, ne yazık ki, hemen her alanında gözlemlenmektedir.

Bu durum pek çok tartışma başlığının yüzeyselleşmesine, çözüm önerilerinin sadece biçimsel olarak hazırlanmasına, gündelik olarak ele alınıp eleştirilmesine yol açmaktadır.

Ne ekonominin ne de siyasetin yüzeyselliğe, popülizme, günü kurtarmaya yönelik baştan savma anlayışlara tahammülü olabilir.

Bunları aşmayı başardığımız gün, "Türk Modeli" üzerinde tartışan, dünya ticaretindeki etkin konumunu daha da artırmanın yollarını arayan, girişim gücü ve potansiyeliyle örnek oluşturan bir ülke olacağımız açıktır. Değerli İşadamları, Değerli Misafirler,

Uzun yıllardır devletin ekonomik düzlemde bireylerle rekabet etmekten vazgeçmesi gereğini, dışa açılmanın ve Türk ürünlerinin dünya ölçeğinde her tür ürünle rekabet edebilir bir nitelik kazanmasının önemini, devletin gücüyle milletin potansiyelinin iç içe geçerek ivme kazanmasının şart olduğunu tartışarak bugünlere gelmiş bulunuyoruz.

Türkiye'nin başarabileceği işleri düşündükçe, karşımda Türk girişim ruhunun seçkin temsilcilerini gördükçe bu konudaki umut ve beklentilerim bir kat daha artıyor.

Bugün siz Türk girişimcilerine, Türk işadamlarına geçmişte olduğundan çok daha fazla ödev ve sorumluluklar düşmektedir.

Şunu unutmayınız ki, siz işadamları Türkiye'nin gelişimi ve büyümesi açısından sadece teknik bir işlev görmüyorsunuz. Türk girişimcisi hayatın her alanında donanımlı, hazırlıklı, yenilikçi ve dışa dönük olmak durumundadır.

Türkiye'yi küresel ölçekte hedefler gözeten, yapıcı ve etkin bir ülke kılmak hepimizin ortak hedefidir ve bunun şartları bellidir.

Ekonomik birikim ve tecrübeleri kurumsal bir yapıya dönüştürmedikçe, gayretlerimizin sadece istisnaî örnekler olarak kalması kaçınılmaz olacaktır.

Kurumsal açıdan güçlü olan girişimciler ise Türk markalarının, Türk ürünlerinin dünya ölçeğinde örgütlü ve yaygın bir şekilde yer almasını, bunların geçici dalgalanma ve belirsizliklerden etkilenmemesini, pazar paylarını istikrarlı olarak artırmasını sağlayacaklardır.

Artık temelde kârın değil, pazar payının öncelik taşıdığı bir küresel ekonomik düzen içinde bulunmaktayız. Dışa dönüklük, işte bu anlamda, ülkemizin bütün kesim ve kuruluşlarını ilgilendiren bir millî hedef niteliği taşımaktadır.

Türk girişimcileri dünyanın dört bir yanında boy göstermek, Türk markalarına, Türk ürünlerine kalıcı pazarlar oluşturmak, sundukları hizmetleri vazgeçilmez kılmak, en ağır rekabet şartlarında bile ayakta kalabildiklerini göstermek durumundadır.

Hiç şüphe yok ki, Türk girişimcisinin ödev ve sorumlulukları bununla da sınırlı kalmamaktadır. Bugün ekonomik üretimin en önemli dayanağı eş ölçüde bir entelektüel üretimdir.

Dünya ölçeğindeki rekabet sadece üretilen mal ve hizmetlerin niteliğine bağlı olmaktan çıkmış, fikirlerin, projelerin, öngörülerin, ihtimal senaryolarının, stratejik yönelimlerin rekabeti haline gelmiştir.

Bugün ekonomik üretim gücüne eşdeğer bir entelektüel üretimde bulunmaktan mahrum kalan ülkelerin, dünya üzerinde dönüştürücü bir rol oynama şansı bulunmamaktadır.

Türk girişimcisi, işte bu alanda da, sadece teknik işlevleri yerine getiren bir aktör olamaz. Türk girişimcisi zihinsel üretim açısından hem kendini hazırlıklı ve donanımlı kılmak, hem de bu üretim alanının gelişmesi ve genişlemesi konusunda büyük gayret sarf etmek, toplumun bütün kesimlerini bu yola dahil etmek mecburiyetindedir.

Toplumsal ve kültürel sorunlarla her an ilgili olmak, bunların çözümünü sağlayacak mekanizmaların ortaya çıkmasına katkıda bulunmak, bilgi, enformasyon ve strateji üreten kuruluşlar oluşturmak, birey olarak her an Türkiye'nin millî hedefleriyle örtüşen bir arayış içinde olmak gereği vardır.

Türk girişimcisinin, bir ülkenin temel dinamiğini oluşturan siyaset kurumuna yapabileceği en büyük hizmetlerden birisi budur. Bunun anlamı, ülkenin bir bütün olarak yaşaması gereken zihinsel dönüşümü kolaylaştırmak ve desteklemekten başka bir şey değildir.

Söz konusu zihinsel dönüşümü en üst düzeyde gerçekleştirmenin doğal sonucu, Avrupa Birliği'nin ekonomik ve siyasî açıdan en etkin ve güçlü üyelerinden biri olan, yalnızca küresel refaha değil, dünya sorunlarının çözümüne katkıda bulunan, bölgesel ve küresel oluşumlarda etkin rol oynayan, içinde yer aldığı bütün örgütlenmelerde ağırlığını hissettiren bir Türkiye olacaktır.

Bu duygu ve düşünceler içinde, dördüncüsünü idrak etmekte olduğumuz bu kurultaylara emeği geçen herkese teşekkür ediyor, katılımcılara üç gün boyunca gerçekleştirecekleri çalışmalarda başarılar diliyorum.

Sözlerime son verirken, Dünya Türk İşadamları IV. Kurultayı'nın Türkiye'nin ekonomik atılımları için öncülük rolünü üstlenmesini diliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
GenelBaşkanı