07.07.2002 - 11. Kocayayla Türkmen Kurultayı'nda Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
11. Kocayayla Türkmen Kurultayı'nda Yapmış Oldukları Konuşma
07.07.2002

 

Sayın Bakanlar ve Milletvekilleri,

Muhterem Vatandaşlarım,

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Değerli Genç Bozkurtlarım, Ülküdaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Türkmen Yurdu, Cihan Devleti Osmanlı'nın ilk başkenti Bursa'da, Kocayayla'da sizlerle birlikte olmaktan büyük bir gurur ve mutluluk duyuyorum.

Hepinizi saygı ve sevgiyle, en içten duygularımla selamlıyorum.

Hepiniz, 11. Kocayayla Türkmen Kurultayı'na hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Huzurlarınızda, öncelikle asırlardan beri, milletimizin ayağını bastığı, yurt bellediği her coğrafyada, şenliklerle, toylarla kutlanan yaylaya çıkma geleneğini canlı tutan, böylece onbinlerce insanımızı biraraya getirip kaynaştıran başta il başkanımız ve il yöneticilerimiz olmak üzere tertip heyetini ve emeği geçen bütün dava arkadaşlarımı tebrik ediyorum.

İnşallah, bu güzel gelenek, bu anlamlı ve önemli buluşmalar dünya durdukça ve milletimiz varoldukça hep yaşatılacaktır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Genç Bozkurtlarım,

Bursa, taşıyla toprağıyla, ruh ve mana alemiyle zerre zerre milletimizle içiçe geçmiş, milletimizle yeniden şekillenmiştir. Türk kültür ve tarihi ile yoğrulan bu güzel şehir, hiç şüphe yok ki bir milletin yeniden dirilişini de en iyi şekilde yansıtmaktadır.

Çünkü, uzun bir süre çöküşü ve fetreti yaşıyan, bir büyük devletinin yıkılışını görmek zorunda kalan Milletimiz, yeniden beylikten devlete, devletten cihan imparatorluğuna doğru yol almaya öncelikle bu güzel şehirde başlamıştır.

Bunun içindir ki Bursa, milletimiz açısından hep büyük beklentilerin ve ümitlerin kaynağı, kapısı olmuştur.

Osmanlı'nın gururları okşayan ihtişamını, yüce milletimizin adaleti ve maneviyatı ile bütünleştiren; adeta bütün gönüllere büyük bir huzur, sükûn ve güven telkin eden bu şehirde, öncelikle birkaç konu üzerinde durmak istiyorum.

Hepinizin bildiği gibi, Türkiyemiz, çok zorlu ve çetin bir süreç yaşamaktadır. Bizler de Milliyetçi Hareket olarak, bu dönemde milletimizin bugünü ve yarınlarını tanzim için görev üslenmiş bulunmaktayız.

Ama, tıpkı bu şehirden bütün dünyaya yayılan, bir imparatorluğa doğru uzanan ceddimiz gibi, ümit doluyuz, azimli ve kararlıyız.

Her türlü olumsuz şartlara rağmen, biliyor ve inanıyoruz ki, Türk milleti içerisinde bulunduğu sıkıntılardan ve zorluklardan güçlenerek, başararak çıkmasını bilmiştir.

Yolunu kendisi çizmiş, reçetesini kendisi yazmış bir millettir. Bu millet, geleceğin lider ülkesini, güçlü Türkiyesini yaratmak için gerekli olan her türlü bilgi, irade ve deneyime sahiptir.

Bunun için zamana ve zemine bağlı sorunları büyüterek, milletimizin önünde aşılması imkansız meselelermiş gibi takdim etmeye çalışanlara rağmen başaracağız. Bugün içinde bulunduğumuz her türlü sorunu da yine siz yüce milletimizle aşacak, yarınları da hep birlikte kucaklayacağız.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Misafirler,

Üç yılı aşkın bir süreden beri devam eden 57. Hükümet döneminde, ülkemizin artık kangren olmaya yüz tutmuş onlarca sorunu üzerinde kararlılıkla durulmuştur.

Şimdiye kadar, pekçok hükümetin, el atmaya korktuğu meselelerin halli için elimizi taşın altına sokmaktan bir an bile geri durulmamıştır. Milliyetçi Hareket daha en baştan büyük siyasi riskler taşıdığını bilerek yapısal dönüşümün arkasında olmuştur.

Siyasi rant hesapları ile, ucuz ve popülist yaklaşımlarla hep göz ardı edilen, hatta yanına bile yaklaşılamayan konular, Türkiye gündeminden kaldırılmıştır. Şimdiye kadar, bu konulara eğilme cesaretini göstermeyenler, bir taraftan kendileri için siyasi sıkıntı getirecek konuların 57. hükümet tarafından halledilmesinden büyük bir memnuniyet duymalarına karşın, tenkitten de geri durmamışlardır.

Fakat, onların haksız ve acımasız eleştirilerine, çarpık yaklaşımlarına rağmen bu hükümet büyük işler başarmıştır. Türkiye'nin geleceği açısından önemli mesafeler kaydetmiştir.

Bütün milletimizin ve sizlerin takdir edeceği üzere, Hükümetteki istikrar ve çalışma azmi parlamento atmosferine de yansıtılmıştır.

Bunun içindir ki, on yılların birikimi sorunların, kötü ekonomi yönetimlerinin üstüste getirdiği ekonomik kriz ortamından Allah'ın izni ve sizlerin de büyük sabrı ve desteği ile tam olarak çıkmanın arefesindeyiz.

Makro ekonomik göstergeler, günlük çalkantılara rağmen ülkemizin ekonomik sarsıntıyı atlatmakta olduğunu, yakın bir gelecekte piyasaların olabildiğince canlanacağını, üretimin, iş ve istihdam imkânlarının artacağını ortaya koymaktadır.

Üstelik bu gelişmeler, her şeye rağmen sağlanabilmektedir.

Felaket tellallarına, fırsatçılara ve vurgunculara rağmen sağlanmaktadır.

Türk milletine yabancı siyaset terzilerine rağmen sağlanmaktadır.

Yıllardan beri sürdürdükleri saltanatlarının ellerinden gitmesinin telaşesiyle her adımda bir kriz yaratmanın peşinde ve beklentisinde olanlara rağmen sağlanmaktadır.

Fakat, burada herkesin teslim etmesi gereken bir hak vardır ve o da milliyetçi Hareket'in hakkıdır. Son 11 yılına 11 hükümet sığdırmış, her türlü koalisyon formüllerini tek tek denemiş bir siyasi yapılanmada, uzun ömürlü ve uyumlu tek icraat hükümeti 57. Hükümet olmuştur.

Böyle bir hükümet etme anlayışı içerisinde Milliyetçi Hareket'in rolünü kimse inkâr edemez, etse de kimse bir yere varamaz.

Bazı art niyetli çevrelerin ısrarla üzerinde durduğu Milliyetçi Hareket'siz koalisyon formüllerinin de önü açıktır. Milliyetçi Hareketin mensupları koltuk sevdalıları değil, bu ülkenin sevdalılarıdır.

Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket iktidar ortağı olma sorumluluğunu taşıdığı müddetçe de hiç kimse Türkiye'nin önünü tıkamaya, yarınlarını ipotek altına almaya muktedir olamayacaktır.

Yine şurası çok iyi bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket, her zaman büyük Türk milletinin huzuru, geleceği ve bütünlüğü açısından üzerine düşen görevleri başarıyla yapmaya hazırdır ve yapacaktır.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Aziz Misafirler,

Türk milletinin kader arkadaşı, can yoldaşı Milliyetçi Hareket, sorunlara yaklaşırken asla günü kurtarmayı, neme lazımcılığı kendisine bir yol olarak çizmemiştir. Tam tersine, her soruna köklü çözümler arayışında olmayı prensip edinmiştir.

Bu sebeple de, sürekli olarak hadiseleri bütün boyutlarıyla görme, milletimizin beklenti ve çıkarlarıyla örtüştürme mücadelesi vermiştir. Bu mücadelenin sonuçları şimdiye kadar hep milletimizin lehine tecelli etmiştir.

Bazı çevrelerin olabildiğince rahatsızlık hissetmelerine ve bunu da siyaset terziliği mekanizmalarıyla hissettirmelerine rağmen de, hiçbir şekilde yolundan dönmemiş, taviz vermemiştir.

Bilinmelidir ki, bundan sonra da asla, bu inanç ve anlayışını değiştirmeyecek, tek başına kalsa da Türk milletinin her türlü hak ve menfaatlerinin savunucusu olmaya devam edecektir.

Ülkemizin ve insanlarımızın sorunlarını, sihirli reçetelere ya da muhtemel üyeliklere havale edip, hiçbir şey yapmaya ihtiyaç hissetmeksizin beklemenin bizim anlayışımızla bağdaşması mümkün değildir.

Bu çerçevede, özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde Milliyetçi Hareket'in seslendirdiği görüşlere karşı son derece yakışıksız ve sığ sözlerle cevap verme girişimleri de artık sağduyu sahibi vatandaşlarımız nezdinde kabul görmemektedir.

Bu çevrelerin her ne istenirse yapalım, hatta istenmeden dahi yapalım dediği bir çok konu, yüce milletimizin, dolayısıyla Türk milliyetçilerinin üzerinden hassasiyetini hiç esirgemeyeceği, eksiltmeyeceği konulardır.

Bugün artık çok daha fazla netleşmeye, kamuoyu tarafından bilinmeye başlayan gerçekler, Türkiye'nin hassasiyetlerinin Avrupa Birliği yönetimince yeterince dikkate alınmadığını göstermektedir.

Ancak, bundan daha vahim olanı, böyle bir ilişki biçimine en fazla katkının ülkemizde Avrupa Birliği şampiyonluğunu kimseye bırakmayanlardan gelmesidir.

Bu çevreler, hepinizin de malûmları olduğu üzere, Türkiye'nin Kopenhag kriterleri başlığını taşımakla birlikte, terör örgütünün yıllardan beri her kongresinde karar haline getirdiği isteklerle örtüşen taleplerin yerine getirilmesini üyeliğin olmazsa olmazı olarak değerlendirip dayatmaktan geri durmamaktadırlar.

Yine, Türkiye'nin bu şartları yerine getirmesi durumunda Avrupa Birliği'ne üye olabileceğine dair toplumumuzda aşırı bir beklenti yaratma girişimi içindedirler. Şartlar olumlu geliştiği takdirde bile, ancak 2010 yılından sonra mümkün olabilecek tam üyeliği, yarın gerçekleşebilecekmiş gibi takdim etmenin anlamı, en hafif tabirle milletimizi kandırmaktır. Fakat, bilmeleri gerekir ki, bu oyunları da, kampanyaları da netice vermeyecektir.

Avrupa Birliği'ne girme arzusunun iktidarıyla muhalefetiyle herkesin paylaştığı bir isteğe ve oradan da "devlet politikası"na dönüştüğü açıktır. Fakat, yine bütün vatandaşlarımızın, Avrupa Birliği ile ilişkiler çerçevesinde her türlü çifte standarttan ve anlayışsızlıktan rahatsızlık duyduğu da kesindir.

Türkiye'ye karşı, kendi ortaya koydukları genel kuralları dahi işletmekten çekinen, terör örgütlerine her türlü lojistik ve stratejik desteği vermekten geri durmayan bazı Birlik ülkeleri de artık her şeyi yerli yerinde değerlendirmek zorundadır.

Ayrıca, diğer aday ülkelere olduğu gibi, Türkiye'ye tahsis edilen mali desteklerin ve fonların kullanımında da büyük sorunlar bulunmaktadır. Şu anda, diğer aday ülkelerden farklı olarak bu küçük taahhütlerini dahi yerine getirmekten kaçınan Birlik yönetiminin, bu tür konuları öncelikle ele alıp, çözümlemesi şarttır.

Fakat, bir yandan somut bir müzakere takvimi vermekten kaçınıp, diğer yandan Türkiye'nin yıllardan beri sürmekte olan terörle mücadelesinde zaafiyetler yaratacak isteklerde bulunmak Birlik yönetimlerinin işi olmasa gerektir.

Keza, Kıbrıs Rum yönetiminin tek taraflı olarak Avrupa Birliği'ne alınabileceğine dair beyanatlar da, bizim açımızdan hiçbir şekilde kabul görmeyecektir. Gerek uluslararası hukuk ve anlaşmalar gerekse bunların ülkemize tanıdığı hak ve yükümlülükler zaten böyle bir emrivakiyi, hukuk dışı, dolayısıyla kabullenilemez kılmaktadır.

Burada bir kez daha vurgulamak ve uyarmak istiyorum, Birlik yönetimi böyle bir vahim yanlışı asla yapmamalıdır. Kıbrıs'ta gayri adil, gayri hukuki ve tehlikeli bir oyuna basamak teşkil etmemelidir.

Kıbrıs Barış Harekatı'ndan beri büyük bir huzur ve sükunet içerisinde olan adada, yeniden Türk toplumuna karşı bir kıyım anlamına gelebilecek bir gelişmeye yol verilmemelidir.

Kıbrıs davası, milletimiz için hep milli bir dava olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Bunun için Kıbrıs'ta oldu bittiye ve haksızlığa müsaade etmemiz hiçbir zaman sözkonusu olmayacaktır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Yiğit Türkmen Hanımları, Beyleri,

Genç Ülküdaşlarım, Bozkurtlarım,

Bugün, bütün insanlığın yaşadığı küreselleşme süreci, toplumlar ve devletler arasında etkileşimleri artırmış, birçok sorun ve gelişmeyi bütün insanlığın ortak olduğu zeminlere taşımıştır.

Güvenlik ve terör, dünyamızın ekolojik geleceği, nüfus artışı, bilgi, teknoloji ve üretim süreçlerindeki hakimiyetler, küresel gelir dağılımı adaletsizlikleri gibi konular ortak sorunların belli başlıları olarak ortaya çıkmaktadır.

Yani, geçtiğimiz yüzyıla şekil veren askeri ve siyasi rekabet ortamı, bu yüzyılda yerini kültürel, teknolojik ve ekonomik rekabete bırakmıştır.

Bu süreçte, öncelikle ayakta kalabilmek, gelişen ve değişen dünya dengeleri içerisinde varolabilmek, ancak küresel dinamikler ile milli kimlik ve hedeflerimiz arasında uyumu gözetmekle mümkündür. Böyle bir zorlu dünyada millet ve devlet olarak onurlu ve güçlü bir yere sahip olmamız, güçlü ve kararlı bir azim ve iradenin varlığına bağlıdır.

Dolayısıyla, ülkemizin, tasavvur ettiğimiz ve gerçekleştirmek için yoğun çaba harcadığımız büyük geleceğini kurabilmek için, bizlere önemli görevler düşmektedir.

Bu görevlerin yerine getirilmesinde, bütün enerjisini içeride olan bitenlere yoğunlaştırarak tüketenlerin nefeslerinin yetmeyeceği açıktır.

Bunun için de, mutlaka, dünyayı ve olayları analiz kabiliyeti olan, bütün gelişmeleri yakından takip etmenin ötesinde belirleme gücü bulunan bir bakışaçısını geliştirip, yeşleştirmek zarureti vardır.

Biz, Milliyetçi Hareket olarak işte böylesine anlamlı bir misyonun sahipleriyiz. Ülkemizin içinde bulunduğu jeostratejik ve jeopolitik konumun bizim için yarattığı ayrıcalığın ve zorlukların farkındayız.

Bunun için de biliyor ve inanıyoruz ki, Türkiyemiz bütün özellikleri ve zenginlikleri dolayısıyla yeni yüzyılın lider ülkelerinden biri olacak güçtedir.

Bugün içinde yaşadığımız sıkıntılardan yola çıkarak, ümitsizliğe ve yılgınlığa kapılmanın ve hiç bir anlamı yoktur.

Hiç kimsenin, hele ülke yönetme sorumluluğunu taşıyan veya buna talip olanların ise, umutsuzlukları körükleme, bunlardan yola çıkarak rant elde etme gibi düşüncelere kapılmalarından daha büyük bir yanlış olamaz.

Bilinmelidir ki, kim ne düşünürse düşünsün, kim ne yaparsa yapsın, Milliyetçi Hareket, Türk milletinin dünya milletler ailesinin her zaman saygın ve etkin bir üyesi olmasının mücadelesini vermeye devam edecektir.

Yine bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket, bu tür hâl ve tavırlar içerisinde olanlara karşı, her zaman yüce milletimizin arzuladığı ve beklediği kararlı tavrı gösterecektir.

Çünkü, bizim her türlü zorluğa karşı başarma irademizin temelinde, milletimize olan güvenimizin ve geleceğimize olan inancımızın özünde, işte bu bilinç ve misyon vardır.

Yüce Allah'ın izni ve yardımıyla, ülkemizi ve insanlarımızı daha mutlu ve müreffeh günlere bizler taşıyacağız. Sizler taşıyacaksınız. Milliyetçi Hareket taşıyacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Hepiniz sağ olun, var olun, Yüce Allah'a emanet olun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı