11.02.2001 - Bursa'daki 2. Bölge İstişare Toplantısında Yaptığı Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Bursa'daki 2. Bölge İstişare Toplantısında Yaptığı Konuşma
11 Şubat 2001

 

Sayın Bakanlar,

Kıymetli Milletvekilleri,

Teşkilatlarımızın Değerli Temsilcileri,

Aziz Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Bugün, burada, İkinci Genişletilmiş Bölge Teşkilat toplantımızı gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Böylesine anlamlı bir buluşmaya ev sahipliği yapan Bursa'da sizlerle birlikte olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu bilmenizi istiyorum. Bu vesileyle, hepinizi ve Bursalı vatandaşlarımızı canı gönülden selamlıyor, sevgiler ve saygılar sunuyorum.

Huzurlarınızda, özellikle, partimizin Türk siyasetine ve demokrasisine kazandırmak istediği siyaset yöntemi ve uslûbunun anlamı, önemi ve sonuçları üzerinde durmak istiyorum.

Bilindiği gibi, siyasi kültür, toplumların genel karakteristikleriyle ve gelişimiyle iç içe olan bir siyasi değer ve inançlar bütününü ifade eder. Siyasi hayatımız, genel toplumsal yapının bir parçası olarak, ondan birşeyler alır ve ona birşeyler katar. Dolayısıyla, siyasi alanda olup bitenlerin, özellikle toplumun ruh sağlığı üzerinde çok yönlü bir etkiye sahip olduğunu unutmamak lazımdır.

Siyasi aktörlerin eylem ve söylemlerinin etkinlik düzeyleri konjonktüre bağlı olarak değişse bile, bıraktığı izlerle siyaset alanını çevreleyen manevi atmosferin, yani siyasi kültürün bir parçası olmaya devam eder. Yerini daha derin ve kalıcı izler alıncaya kadar da, rolü değişmeden kalır.

Bugün bizim siyasi atmosferimizin bileşenlerine de baktığımızda, gerek tarihi tortuların gerekse yeni unsurların bir arada bulunduğunu görmemek mümkün değildir. Dolayısıyla, siyasi kültürümüz, bir taraftan değişim ve sürekliliğin, diğer taraftan da negatif ve pozitif unsurların bir arada yaşadığı bir siyasi değerler ve inançlar karışımı olarak hayatiyetini sürdürmektedir.

Siyaset alanının üzerini örten, bu sebeple de demokrasinin teneffüs ettiği ortamı ifade eden bu yapı üzerinde, özellikle bir açıdan durmak gerekmektedir.

Türkiyemiz, uzun yıllardır demokratikleşme sancılarının yaşandığı, ciddi demokratikleşme taleplerinin seslendirildiği bir ülke olmasına rağmen, sonuç çok farklı olmaktadır. Demokratik gelişmeyi mümkün kılmakta zorlanan, buna karşılık "demokrasi havarileri" hiç eksik olmayan bir siyasi gelenek ülkemizde yer etmiş bulunmaktadır.

Şüphe yok ki, bu zamana kadar, bunun sebepleri ve sonuçları üzerine ciddi ciddi kafa yormak yerine, "demeç demokratlığı" ile havanda su döğmek tercih edilmiştir.

Başka bir deyişle, hemen hemen her siyasi ve sosyal çevre daha çok demokrasi talep ederken, demokratikleşme sürecinin aynı ölçüde realize olamaması, çözüm bulunması gereken bir sorun olarak ortada durmaktadır.

Bu temel sorunun varlığı karşısında, sosyo-ekonomik yapı, eğitim ve kültür düzeyi, anayasanın nitelikleri ve askeri müdahaleler gibi birçok faktörü gerekçe göstermek ve bu çerçevede bir çözüm şekli geliştirmek mümkündür. Bütün bunlar tabii olarak çok önemlidir ve Türk siyasetinin gelişiminde rol oynayan dinamiklerdir.

Fakat sorun bunlarla bitmemekte, bilakis burada düğümlenmektedir. Yani, Türk demokrasisi, mükemmel bir anayasaya kavuştuğu ve ülkemiz daha ileri bir sosyo-ekonomik seviyeye ulaştığı zaman, siyasi hayatımız da bir çırpıda aynı düzeye çıkmış olmayacaktır. İşte böyle bir durum ve zamanda, siyasi alanı oluşturan kurum ve kurallara hayatiyet kazandıran siyasi aktörlerin eylem ve söylemleri belirleyici hale gelmektedir.

Siyasi geleneğimizde varolan ve sıklıkla yaşanan açmazlara bakıldığında bu boyutun ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Bunun için, siyaset sınıfının, demokrasinin ve milletin önünü açan sağlıklı bir siyaset etme tarzı geliştirebildiğini iddia etmek çok zordur.

Siyasi partilerin 18 Nisan seçimleri öncesi ve sonrasında yaşanan gelişmelerde sergilediği tutum ve davranışlar göz önüne getirildiğinde de bu sonuç değişmemektedir. Hâlâ, her siyasi gelişme ve şarta göre kılıktan kılığa girebilen, ama rakiplerini karalamayı ihmal etmeyen bir yöntem, temel bir tercih olarak benimsenebilmektedir.

Ne milletimiz ne de demokrasimiz bu anlayışlara layık değildir. Kolay olmasa da, bu çarpık yaklaşımları ve duyarsızlıkları tarih ve millet önünde mahkûm etmek şarttır. Bunun için de elimizden gelen gayreti sürdürme anlayışımız devam edecektir. Her partili arkadaşım, her şartta bunu göz önünde bulundurmak, kendini buna göre hazırlamak zorundadır. Unutulmamalı ki, böyle bir milli ve ahlaki görevi ancak kararlı Türk milliyetçileri başarabilir. İnşallah bunu da başaracaktır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Bizler, bütün bunların kolay olmadığını, kollektif bir gayret ve samimiyet gerektirdiğinin bilincindeyiz. Ama ne olursa olsun, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dün olduğu gibi bugün de çatışmacı ve kutuplaşmacı zihniyetlerin çabalarını boşa çıkartmaya devam edeceğiz. Kara propagandanın, demokrasinin ve hoşgörünün, kısacası toplumsal huzurun düşmanı olduğunu unutmayacağız, unutturmayacağız. Yine, tutarlılık, samimiyet ve dürüstlük gibi siyasi erdemlerin, demokratik siyasetin olmazsa olmazları olduğunu ısrarla hatırlatacağız.

İşte partimize iki yıldır sürekli yöneltilmeye çalışılan eleştirilerin büyük bir kısmı, bu değerleri ve duyarlılıkları önemsemeyen çevrelerin eseridir. Yine, hırçınlıklarına ve ihtiraslarına gem vuramayanların böyle bir yoldan medet umar hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. Tabii ki, siyaseti, Türkiye'yi ve MHP'yi yeterince tanımayanların bu yollara başvurması kaçınılmaz olmaktadır.

Anlamayanlar için bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır diye ifade ediyorum: Bu tür yollar, siyaset kurumunun ve demokratik siyasi kültürün gelişimi bakımından çıkmaz bir sokaktır. Türkiye'nin önüne döşenen engellerin tahkim edilmesinden başka bir sonuç doğurmamaktadır.

Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi, hiçbir zaman böyle bir siyaset oyununun tarafı olmayacaktır. Bizim, ayırdedici vasfı tutarsızlık, üslûbunun özü hırçınlık olanlarla vakit geçirme gibi bir politikamız yoktur. Bundan sonra da olmayacaktır.

Türkiye'de özellikle son dönemde gözlenen siyasi sorunlar ile ekonomik sorunlar arasında bir bağ kurmakta mümkündür. Çünkü, ekonomik hayatta yaşanan hayal kırıklıkları ve sıkıntıların kaynağında da çarpık siyasi zihniyetler yatmaktadır.

Ülkemizde, genellikle üretmeden tüketmeyi, çalışmadan iyi yaşamayı vaadeden anlayışlar, toplum nezdinde ciddi bir siyasi yanılgının yerleşmesine de yol açmıştır. Siyasi alan ile toplumsal alan arasında sahici ve samimi bir ilişkiler ağı örülememiştir. Çoğu zaman, göz boyamayı ve günü kurtarmayı marifet kabul eden ve öyle takdim eden bir siyaset yöntemi tercih edilmiştir.

1990'lı yıllara damgasını vuran koalisyon hükümetleri uygulamalarında da bu gerçeklerin örneklerine sıkça rastlamak mümkündür. Koalisyonu oluşturan partiler ve özellikle onların liderleri arasında ortaya çıkan gereksiz çatışma ve sürtüşmeler hatırlandığında, siyasi açmazların boyutları daha iyi görülecektir.

İşte, siyaset ile toplum arasında dramatik boyutlara varan güven ve itibar erozyonunun en önemli sebepleri bu ve benzeri faktörlerdir. Ülkemizde, millet için daha güzel bir gelecek amacıyla siyaset yapma anlayışı yerleşmediği sürece, bu sonuç, sürekli karşılaşacağımız bir sonuç olacaktır.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dramatik sonuçların Türk siyasetinin yakasını bırakması için elimizden geleni yapma kararlılığımızı sürdüreceğiz. Milliyetçi Hareket, kim ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, Türk Milleti'ni kısır döngülere mahkum ettirmeyecektir.

Bizler, siyaset alanındaki kargaşa, kutuplaşma ve istismar bataklığını kurutmaya kararlı siyasetçiler olarak, geçmişte kalması gereken kavgaların ve çirkin üslûpların ülkemizi tekrar esir almaması için varız ve var olmaya da devam edeceğiz.

Muhterem Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Bilindiği gibi, bugün iktidarda 20 aydır görev yapan ve üç siyasi partiden oluşan bir koalisyon hükümeti bulunmaktadır. 57. Hükümet, bazı sosyal ve ekonomik sıkıntıların varlığına rağmen, bu zamana kadar ortaya koyduğu yönetim üslûbu ve icraatları ile başarılı bir hükümet örneği sergilemektedir.

Bu değerlendirmeyi yapabilmek için, Türkiyemizin yaşadığı iç ve dış sorunların ağırlığına ve çok yönlülüğüne, yine ülkemizde sağlıklı bir koalisyon kültürünün gelişmemiş olmasına bakmak yeterlidir.

Sadece ülkemizde değil, dünyanın bütün yerleşik demokrasilerinde bile, üç parçalı bir koalisyon hükümetinin devasa sorunlara neşter vurması ve bunun arkasında kararlılıkla durması kolay bir iş değildir. Hatta, takdir edilmesi ve desteklenmesi gereken bir siyaset ve hizmet anlayışını ifade etmektedir.

Şüphesiz, bu süreçte Milliyetçi Hareket Partisi'nin bütün tuzaklara, zorluklara ve çekememezliklere rağmen, kararlılıkla uyguladığı siyaset yönteminin ve üslûbunun payı çok büyüktür. Zaten, sağduyu sahibi her vatandaşımız bu gerçeklerin farkındadır. Yine, millet olarak yaşadığımız sıkıntılar, başarıya ve geleceğimize olan inancımızı sarsamamaktadır.

Bugün bazı şüphelerin oluşması, ülkemizde çok daha elverişli şartlarda uygulamaya konulan ama bir türlü sonu getirilemeyen ekonomik programların varlığı dikkate alındığında tabiidir. Fakat, son bir yıldır uyguladığımız ve birçok olumlu sonucuna da şahit olduğumuz enflasyonla mücadele ve yeniden yapılanma programımız inşallah hedefine ulaşacaktır.

Enflasyon rakamları ile bütçe yapısında oluşmaya başlayan gelir-gider dengeleri ümit verici bir seyir izlemektedir. Açıklanan ocak ayı enflasyon oranlarının son 13-14 yılın en iyi, en olumlu rakamları olduğu bilinmektedir.

Bizler, halkımızın, özellikle dar gelirli kesimlerin her seferinde büyük fedakârlıklara katlandığı, sonuçta somut bir mesafe alınamadığı ekonomik paketler döneminin son bulmasını arzuluyoruz. Ekonomik yapıda yıllardır elzem hale gelen çok yönlü ve kapsamlı dönüşüm çabasının mutlaka başarıya ulaşması gerektiğine inanıyoruz.

Bu gerçekleşmediği takdirde, enflasyonla mücadele politikalarının kalıcı hale gelmesi, yeniden tesis edilmeye başlanılan ekonomik dengelerin korunması imkânsız hale gelecektir. En önemlisi, yoksulluğu ve işsizliği yenmek için uygulanacak politikaların başarı şansı azalacaktır. İşte, meclis çalışması ile yapısal reformlar konusu üzerinde hassasiyetle durmamızın temel sebebi budur.

Bu mücadelenin önündeki en büyük engel, felaket tellalları ile Türkiye karşıtlarının bolluğudur. Ülkemizin istikrarı yakaladığı, önünü görmeye başladığı zamanda başına çorap örmek isteyenler hemen ortaya çıkmaktadır. Bu durum, maalesef, "stratejik derinliği" çok büyük olan ülkemizin kaderidir.

Türkiye'nin, Avrupa Birliği'yle işbirliğine hazırlandığı bir dönemde eski husumetlerin kaşınması, önüne anlamsız engeller çıkartılması, bu acı gerçeğin yeni bir tezahüründen başka bir şey değildir.

Ermeni soykırım masalına, şimdi de "Rum soykırım masalı" eklenmek istenmek istenmektedir. Birilerinin söylediği gibi, bütün bunlar hafife alınacak ya da görmemezlikten gelinecek bir durum değildir. Türk Milleti ve devleti; Avrupa Birliği yönetimi ile üye ülkelerin yönetimlerinden ne tarihe, ne de işbirliği çabalarına hiçbir şekilde sığmayan tutumlarından biran önce vazgeçmelerini talep etmektedir.

Hiçkimse bizlerden, ülkemizin milli ve tarihi saygınlığına gölge düşürmeye çalışmak ile dostluk ve işbirliği çabalarını bağdaştırıp hoş karşılamamız beklememelidir.

Hiçbir şekilde kabul edilemeyecek olan tutum, terörizm ve ayrımcılık ile demokrasiyi karıştırıp, insan haklarının bir araç olarak kullanılmasıdır. Kendi ülkelerinde terörizme ve ırkçılığa karşı çıkıp başka ülkelerdekine sempatiyle bakmanın hiçbir haklı gerekçesi yoktur.

Unutulmamalı ki, tarihî organizasyonlar ve işbirliği mekanizmaları, çifte standardı, ikinci yaklaşımları kaldırmayacak kadar önemli ve çok yönlü bir niteliğe sahiptir. Bunu kavrayamayanların büyük düşünüp büyük oynaması imkânsızdır.

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Siyasi muhalefet de, kritik dönemlerde hükümete yardımcı olmak yerine, genellikle topluma kötümserlik ve ümitsizlik pompalamayı tercih etmektedir. Bu sadece son günlere mahsus bir olgu da değildir. Tam 20 aydır yapılan eleştiri ve değerlendirmeler, yapıcı olmayan bir muhalefet anlayışının izlerini taşımaktadır. 57. Hükümet kurulduğu günden itibaren yapılan bütün belli başlı değerlendirmelerde, maalesef ülkenin harabeye döndüğü, uçurumun kenarına getirildiği suçlamalarına rastlanmaktadır.

Unutulmamalı ki, bu tür sorumsuz muhalefet politikaları ülkemize ve demokrasimize bir katkı sağlamadığı gibi, muhalefet partilerine de bir yararı dokunmamaktadır. Zaten bu gerçeğin farkedildiği gün, sağlıklı bir iktidar-muhalefet ilişkilerinin yolu açılmış olacaktır.

Muhalefet partileri, alternatif politikalar ve çözümler üretmek, tutarlı bir siyaset yaklaşımı geliştirmek yerine, özellikle partimize karşı karalama kampanyaları açmakla uğraşmaktadır. Bazen, tabanımızla ya da parti yönetimimizle, bazen de tarihimizle didişmeyi çıkar yol olarak görmektedir.

Ama bilinmelidir ki, onlar ne bizim parti politikalarımızla, ne de şanlı tarihimizle uğraşacak hakka ve donanıma sahiptirler. Hiçbir şahsi hesabı olmayan Türkiye Sevdalılarının, şahsi çıkarları ve hesabı için mücadele edenlerle ne uğraşmaya niyeti ne de uğraşacak zamanı vardır.

Bizim düşünce ve çabamız, Türk Milleti'nin büyük ve mutlu geleceğini daha yakın kılma mücadelesidir.

Bizim için siyaset de, ancak bu amaç için yapılacak bir hizmet ve fikir yarışı olduğu sürece değerli ve anlamlıdır. Bunun dışındaki herhangi bir çabanın hiçbir kıymeti ve anlamı yoktur.

Milliyetçi Hareket, böyle bir anlayışla yoluna kararlılıkla devam edecek, milletiyle birlikte yeni yüzyılı, daha yaşanır ve adil kılma mücadelesini mutlaka kazanacaktır.

Konuşmama bu duygu ve düşüncelerle son veriyor, hepinizi bir kez daha en iyi dileklerimle selamlıyorum. Hepinizi Cenab-ı Allah'a emanet ediyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı