27.04.2007 - Cumhurbaşkanı Seçimi Süreci Hakkında Yaptığı Yazılı Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
Cumhurbaşkanı Seçimi Süreci Hakkında Yaptığı Yazılı Basın Açıklaması

27 Nisan 2007

 

Milliyetçi Hareket Partisi Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan gelişmelerden ve bugün gelinen noktadan Türk demokrasisi adına büyük üzüntü ve endişe duymaktadır.

Türkiye’nin temel siyasi sorunlarının şahsi ihtiras ve hesapların esiri olmadan, partiler üstü bir anlayışla ve uzlaşma yoluyla ele alınmasını temel bir siyasi ilke olarak benimseyen MHP’nin Cumhurbaşkanlığı konusundaki tutumuna da bu esaslar yön vermiştir.

57. Koalisyon Hükümeti döneminde 2000 yılında yapılan Onuncu Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu anlayıştan hareketle ortaya koyduğumuz görüşler ile bugün dile getirdiğimiz hususların aynı esaslara dayanması, siyaset anlayışımızda ve çizgimizde kırılma ve sapma olmadığının açık bir delilidir.

Milliyetçi Hareket Partisi Cumhurbaşkanlığı konusunun geniş tabanlı bir toplumsal ve siyasi uzlaşma zemininde ele alınmasını genç Türk demokrasisinin rüştünü ispat etmesinin önemli ve anlamlı bir göstergesi olarak kabul etmektedir.

  • Cumhurbaşkanı, devletin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milletinin birliğini temsil etmektedir.

- Bu bakımdan, bu yüce makama seçilecek şahsiyetin kim olduğu ve hangi partiye mensup bulunduğundan ziyade, temsil ettiği siyasi zihniyet önem taşımaktadır.

- Cumhurbaşkanı’nın her türlü şaibeden uzak temiz bir maziye sahip olması, milli ve manevi değerlere, Cumhuriyet’in temel ilkelerine, üniter devlet yapısı, milli birlik ve ülke bütünlüğüne saygılı bir siyasi anlayışın temsilcisi olması vazgeçilmez bir şarttır.

- Bu bakımdan Cumhurbaşkanı seçilecek şahsiyetin, geçmişi ve bugünüyle buna uygun bir sicili olması elzemdir.

  • Burada temel sorun, Cumhurbaşkanı’nın çok geniş Anayasal yetkilerini hangi siyasi zihniyetin, ne amaçla kullanacağıdır.

- Siyasi ve hukuki meşruiyetin aranacağı nokta budur.

Milliyetçi Hareket Partisi, aylar öncesinden başlayarak Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda ilkeli ve sorumlu bir tutum sergilemiştir.

Çok ağır bir bunalım döneminden geçmekte olan Türkiye’nin, Cumhurbaşkanlığı seçimini sağduyunun rehberliğinde yara almadan aşabilmesi için iyi niyetli ve somut önerilerde bulunmuştur.

  • Türkiye’nin bir kaos ortamına ve cepheleşmelere sürüklenmesini ortak akıl ve vicdanla önlemek için Cumhurbaşkanlığı seçim süreci başlamadan genel seçimlerin yapılmasını ve Cumhurbaşkanı’nı milli iradeyi arkasına alan yeni Meclisin seçmesini, somut seçim tarihi de belirterek önermiştir.

Bu fırsat maalesef heba edilmiştir.

Başbakan Erdoğan ve AKP, siyasi ihtiraslarını ve kısır parti hesaplarını aşarak, Türkiye’nin geleceğini her düşüncenin önünde ve üstünde tutan bir vatanseverlik şuuruyla hareket etme faziletini gösterememiştir.

Sağduyunun sesine kulaklarını tıkayan Başbakan, diyalog ve uzlaşma yollarını bilinçli olarak baştan itibaren kapatmıştır.

Bu konuyu siyasi inat ve iddia haline getiren ve siyasi hesaplarını aşabilme erdemini gösteremeyen Başbakan Erdoğan, çok tehlikeli sonuçları olacak siyasi bir kumar oynamıştır.

Gelinen bugünkü noktada, yaşanan gelişmeler Milliyetçi Hareket’i haklı çıkarmıştır.

Bir ibret ve ilkesizlik örneği olan bu süreçte yaşananlar Türk demokrasisi için bir utanç vesilesi olarak hafızalardan silinmeyecektir.

  • Başbakan ve partisinin Cumhurbaşkanlığı makamını siyasi ve ideolojik misyon yeri olarak gördüğü bütün çıplaklığıyla anlaşılmıştır.
  • Cumhurbaşkanlığını zaptedilecek son kale olarak gören bu sakat zihniyetin, bu yüce makamı devletle hesaplaşma aracı olarak kullanmak istediği ortaya çıkmıştır.
  • Bunun sonucu, Cumhurbaşkanı seçimine siyasi tarihimizde ilk defa ideolojik bir içerik ve nitelik kazandırılmıştır.
  • Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığına çıkmak için büyük bir heves ve hazırlık içinde olduğu, bu amaçla uygun zemin oluşturulmak amacıyla büyük çaba sarfettiği bilinen bir gerçektir.
  • Bununla birlikte, ihtirasları aklının önünde gitse de korkuları bunu gemleyen Başbakan, uzunca bir süre dürüstçe ortaya çıkıp adayım veya değilim demek cesaretini gösterememiştir.
  • Konuyu zamana yayarak kendisi için bir çıkış kapısı arayışına yönelen Başbakan, sanal adayları podyuma çıkarmış ve Cumhurbaşkanlığını anket, müşterek bahis ve piyango konusu haline getirerek ayağa düşürmüştür.
  • Ucuz bir işporta ve kapkaç anlayışıyla yürütülen bu süreç sonunda Türkiye utanç verici bir skandal yaşamış ve tek seçici Erdoğan’ın adayı, yangından kaçırılırcasına son anda açıklanmıştır.
  • Bu şekilde ortaya çıkan aday, parti içindeki hizipleri temsil eden birkaç kişi arasındaki pazarlıkla belirlenmiş ve bir emrivaki şeklinde TBMM’ne empoze edilmiştir.
  • AKP’nin bu adayı da siyasi kimlik, sicil ve zihniyet bakımından Başbakan Erdoğan’ın fotokopisi niteliğinde bir şahsiyet olmuştur.

Bunun samimiyetle, ciddiyetle, demokrasi gelenekleriyle, milli iradenin temsilcisi olan TBMM’ne saygıyla uzaktan yakından alakası olmadığı ortadadır.

Bundan sonra başlayacak olan “AKP kontrolündeki Çankaya” ve “güdümlü Cumhurbaşkanı” döneminin de AKP’ye bir hayır getirmeyeceği çok iyi bilinmelidir.

Bu şekilde atanmış adayın Meclis onayından geçirilerek Cumhurbaşkanlığı’na çıkarılması, önümüzdeki siyasi döneme devredilecek bir çıbanbaşı mirası olacaktır.

Bunun Türkiye’ye vereceği zararlar da ilerde yaşanarak daha iyi anlaşılacaktır.

Sonuç olarak Türk demokrasisi Parlamentosu ve siyaset kurumu maalesef bu hayati sınavdan yüzünün akıyla çıkamamıştır.

Kaybeden Türkiye ve Türk demokrasisi olmuştur.

Başbakan Erdoğan’ın uygun zemin bulamadığından Cumhurbaşkanı adayı olamamasını bir hizmet fedakârlığı olarak sunmaya çalışması ise, akıl ve idraklerle alay etmekten öte bir anlam taşımamaktadır.

Başbakan her zorlamayı yapmış, ancak bilinen zaafları nedeniyle geri adım atmak durumunda kalmıştır.

3 Kasım 2002 seçimlerinde şiir-mazlum ve mağduriyet edebiyatıyla Türk milletini aldatan Başbakan’ın bundan sonra merhamet dilenciliği yapma imkânı artık kalmamıştır.

Gelinen bugünkü noktada, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde hukuki zorlamalardan medet umulması beyhude bir çaba olacaktır.

Bu zorlamaların, yegâne siyasi sermayesi mağduriyet edebiyatı ve sahte mazlum rolü yapmak olan AKP’nin değirmenine su taşıyacağı unutulmamalıdır.

Türkiye’nin şimdi önündeki en önemli ve acil sorun, seçim sandığının biran önce aziz milletimizin önüne getirilmesidir.

Türkiye AKP’den demokrasi içinde kurtulacak ve yaşanan bu sürecin ve sonuçlarının muhasebesi de yeni oluşacak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılacaktır.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı