Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma. 16 Nisan 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma.
16 Nisan 2013

 

Değerli Milletvekilleri,

Muhterem Misafirler,

Sayın Basın Mensupları

Bu haftaki Meclis grup toplantımızın başında hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin bu aşamasında Türkiye ekonomisiyle ilgili bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ekonomideki sorunlar devam etmekte, sosyal kesimlerin ve vatandaşlarımızın feryadı dinmek bilmemektedir.

Makro ekonomik parametreler ekonomideki nabız atışının sağlıklı olmadığına işaret etmektedir.

Sanayi sektöründeki reel büyüme hızı 2011 yılında yüzde 9,7 iken, bu oran 2012 yılında yüzde 2’ye düşmüştür.

Hala üretim can çekişmekte, bazı kıpırdanmalara rağmen kabul edilebilir bir canlılık emaresi göstermemektedir.

Ekonominin kalbi olan fabrikalar, tesisler ve üretim odaklı çalışan firmalar bir bir kapanmak ve kapılarına kilit vurmak zorunda kalmıştır.

AKP iktidarları süresince, mukayeseli üstünlüğümüz olan ve başta tekstil, giyim, deri ürünleri, oyuncak ve mobilya gibi emek yoğun sektörler Çin, Hindistan ve diğer Uzak Doğu ülkelerin istilasına uğramış, yıkıcı bir rekabet altında kalmıştır.

Geçtiğimiz yıl açılan şirket sayısı, bir önceki yıla oranla yüzde 27,3 azalırken, bu yılın ilk iki ayındaki kapanma oranı geçen yıla göre yüzde 25,5 düzeyinde artış göstermiştir.

Daha somut bir şekilde ifade edecek olursak kurulan her 100 şirkete karşılık, 2013 yılının Ocak ve Şubat ayında 46 şirket kapanmıştır.

Bir diğer olumsuz durum da esnaflarımızla ilgilidir.

Bugünkü şartlarda yaklaşık 2 milyon esnafımız bulunmakta iken, 2005-2012 arasında maalesef tam 1 milyon 130 bin esnaf kardeşimiz işini tasfiye etmiştir.

AKP’nin iktidar yıllarında, protestolu senet ve karşılıksız çek rakamlarında görülen yüksek artışlar, esnaf ve sanatkarımızın, ticaretle uğraşan kardeşlerimizin sıkıntılarını açıkça ortaya koymaktadır.

Talepteki daralma, piyasalardaki durgunluk, ekonomideki duraklamayla birleşince esnafımız, KOBİ’lerimiz dara düşmüş, açmaza sürüklenmiştir.

Türkiye’nin bugünkü şartlarında, sanayici, işadamı ve esnaf üzülerek söylemeliyim ki borç tuzağında kıvranmaktadır.

Ülkemizin dış borç sorunu da facia sınırındadır.

2002 yılında 129,6 milyar dolar olan dış yükümlülük, 2012 yıl sonu itibariyle 336,9 milyar dolara tırmanmış ve 10 yılda yüzde 160 artış göstermiştir.

Kamunun iç borç stoku da iç açıcı değildir.

2002 yılında 155,2 milyar lira olan iç borç, 2012 sonunda 408,3 milyar liraya sıçramış ve 10 yılda yüzde 163 yükselmiştir.

Vatandaşlarımızın mağduriyetlerine neden olan tüketici kredileri ve kredi kart batağı iyice derinleşmiş ve 270 milyar liraya dayanmıştır.

2002 yılına göre kredi kartı borçları 17,3; tüketici kredisi de tam 89,6 kat artmıştır.

Hane halkı borç seviyesi de tempolu şekilde çıkmıştır.

AKP zihniyeti, vatandaşlarımızı 10 yılda 10 kat borçlandırmış, borca batırmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın övündüğü ekonomik yapının karanlık hali bunlarla da sınırlı değildir.

Orta Vadeli Program’da yüzde 4 olarak hedeflenen, yıl içinde yüzde 3,2 olarak revize edilen 2012 yılı büyümesi nihayetinde yüzde 2,2 olarak gerçekleşmiştir.

Bu büyüme oranıyla vatandaşlarımızın sorunlarına çare bulmak, geçim zorluklarına çözüm üretmek elbette çok zordur.

Türkiye şayet 2023 yılında dünyanın ilk on ekonomisi arasında yer olmaya adaysa, bir defa her yıl yüzde 7 büyümekten başka çaresi yoktur.

Ne var ki, yakın vadede, AKP’nin ekonomi politikalarıyla dengeli, sürdürülebilir ve yüksek büyüme seviyesini yakalamak neredeyse imkansız olacaktır.

Her şeyden önce AKP’nin yanlış ve tüketimi coşturan tercihleri tasarrufu caydırmış, dolayısıyla istikrarlı büyümeyi engellemiştir.

2013 yılının ikinci ayına ait Ödemeler Dengesi verileri cari açık probleminin varlığını göstermektedir.

Geçen yılın Şubat ayında 4,3 milyar dolar olan cari açık, ithalattaki hızlı yükseliş sonucunda 5,2 milyar dolara çıkmıştır.

İlk iki aydaki toplam cari açık da 10,9 milyar dolara ulaşmış durumdadır.

İşin daha da tehlikeli yanı ise, cari açık finansmanının büyük oranda kısa vadeli olmasıdır.

Buna ilave olarak bankacılık kesiminin borç hacminde önemli oranda bir artış söz konusudur.

Doğrudan yatırımlarda ise geçen yıla kıyasla yarı yarıya bir azalış ağırlığını hissettirmektedir.

Ayrıca dün açıklanan işsizlik oranın yüzde 10,6’ya, işsiz sayısının 2 milyon 890 bin kişiye çıktığı anlaşılmaktadır.

Gerçek işsizlik oranının ve işsiz sayımızın daha yüksek seviyelerde seyrettiği hepinizin malumudur.

Öte yandan enflasyon başını kaldırmış ve tüketici fiyatları yüzde 7,3’e ulaşmıştır.

Hayat pahallığı durmadan ilerleme kaydetmektedir.

Milletimiz fakirlikle boğuşmakta, elinde avucunda ne varsa satıp savarak karnını doyurmaktadır.

Gıda, kira ve konut yakıt fiyatlarındaki anormal yükseliş her haliyle tehlike sinyalleri vermektedir.

Vatandaşlarımız daha pahalıya yemekte, daha fahiş kiralara katlanmakta ve evini ısıtmak için daha çok sarfetmektedir.

Düşen büyüme, çoğalan borçlar, büyüyen açıklar, fakirleşen geniş toplum kesimleri, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluğun yaygınlaşması ekonomideki kara mizahın özeti şeklindedir.

Emeklimizin meseleleri hala çözülmemiş, esnafımızın talepleri henüz karşılanmamış, çiftçilerimizin külfeti kesinlikle azaltılmamıştır.

Memurumuz ise tedirgin ve kamuoyuna yansıyan yeni düzenlemelerden dolayı endişelidir.

AKP hükümetinin ekonomideki toz pembe hayal tablosu, yalan dolu iddiaları gerçeklerle bağdaşmamakta, gerçeklere sığmamaktadır.

Hacizler artmış, ekonomik kayıplar fazlalaşmış, vatandaşlarımızın hayatı perişan olmuştur.

Mağduriyetler her tarafa yayılmış ve sıçramıştır.

AKP’nin iktidarında;

       İşçimiz ve memurumuz çok zor bir durumdadır.

       Emeklimiz ekmek alamayacak duruma gerilemiştir.

√       Esnafımız borç ve vergi yükü altında ezilmiştir.

       Çiftçimiz tükenmiş ve yılgındır.

       Sanayicimiz hükümet baskısından bunalmıştır.

√       Dul ve yetimlerimiz uzanacak bir el beklemektedir.

Ne büyük bir talihsizliktir ki; Başbakan ve arkadaşlarının, mağdur ettikleri milyonların çığlıkları ve acıları karşısında gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri ve vicdanları mühürlüdür.

Türk milleti kan ağlarken AKP hanedanlığı şahsi, siyasi ikbal ve çıkar peşinde koşmakta, gününü gün etmektedir.

AKP döneminde yolsuzluk, kanunsuzluk, vurgun, soygun ve talan korkutucu boyutlar kazanmış, yaygın bir yönetim anlayışı olarak kök salmış ve kurumsallaşmıştır.

Ancak, artık bu kara düzene son vermenin zamanı gelmiştir.

AKP yaptıklarının hesabını misliyle verecektir ve bunu yapacak olan Milliyetçi Hareket bu milli vazifeyi üstlenmek konusunda sabırsızlanmaktadır.

Milletimizin fazlasıyla hak ettiği huzur, mutluluk ve rahatlık inşallah bizimle birlikte gelecek; yolsuzluk, işsizlik ve yoksulluk kader olmaktan mutlaka çıkacaktır.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Yakından izlediğiniz üzere, milletçe zor günlerin içinden geçiyoruz.

Milli bünyenin çökmesi, milli devletin çürümesi için tüm ayırıcı ve dağıtıcı parametrelerin devreye sokulduğunu görüyor ve takip ediyoruz.

Yoğun bir sömürü sisi altında, kafa karıştırıcı propaganda sinsilikleri, aldatma ve yanıltmaya dönük siyasi adımlar durmadan ilerletilmektedir.

Biriken sorunlar, derinleşen ekonomik açmazlar, yozlaşan toplumsal değerler, ahlaki aşınmaya uğrayan siyasal tutumlar ve yargılanan milli varlık hakları Türkiye’nin elini kolunu bağlamakta, önünü kapatmaktadır.

Türkiye’de iyi şeylerin, umut verici gelişmelerin ve iyi niyetli girişimlerin olmadığı tüm yönleriyle malumlarımızdır.

Milli birliğimiz, milli huzurumuz ve milli saadetimiz budanmaya, tırpanlanmaya ve biçilmeye çalışılmaktadır.

Nereden bakarsak bakalım, hangi zaviyeden yaklaşırsak yaklaşalım karşımızdaki meselelerin boyutu ağır ve vahim bir düzeydedir.

Türk milletinin çözülmesi ve bölünmesi için kirli bir rekabet, mide bulandırıcı bir yarış utanma hissiyatını kaybetmiş vicdansızlar tarafından sahnelenmektedir.

Türk devletinin yıkılması, rejimin ana esas ve ilkelerinin yok edilmesi konusunda ahlaksız bir mücadele sergilenmektedir.

Türk’e dair ne varsa rencide edilmekte, incitilmekte ve hırpalanmaktadır.

Geldiğimiz bugünkü bunalım ortamında, tüm sorunların merkezi olarak Türk milletinin ve Türk kimliğinin varlığı gösterilmektedir.

Bu iç karartıcı ve yürek burkucu tablo milli vicdanları hüsrana uğratmakta, ümitsizliğe gömülmesine yol açmaktadır.

Yanlışın kabullendirilmesi, ihanetin benimsetilmesi, bölünmenin doğal karşılanması amacıyla var olan tüm milli ve manevi ölçülerimiz alçakça istismar edilmektedir.

Maalesef ülkemiz her alanda ricat hali yaşamaktadır.

Bozgun, sürgün ve yenilgi her seviyede hissedilmektedir.

Korku, karmaşa ve kamplaşma her tarafta görülmektedir.

Kötülük ivme kazanmakta ve karamsarlık alan genişletmektedir.

Dirlik talepleri ve birlik tercihleri mevzi kaybetmektedir.

Marjinal hevesler beslenmekte, köhne hesaplar canlandırılmakta ve küflenmiş arayışlar cesaretlendirilmektedir.

Türkiye temellerinden koparılmaktadır.

Milli heyecanlar karanlık emellerle örtülmek, milli tezler bölücü hezeyanlarla örülmek istenmektedir.

Tehditler had safhada artmış durumdadır.

Tehlikeler bunaltıcı şekilde çoğalmış ve yayılmış vaziyettedir.

Başbakan Erdoğan çözüm süreci isimli hainliği kabullendirebilmek için girmeyeceği kılığın, atmayacağı iftiranın ve başvurmayacağı çirkinliğin olmayacağını şimdiye kadar ispatlamıştır.

Başbakan ve hükümeti;

       PKK ve İmralı canisiyle yapılan pazarlıklara karşı etkinleşen tepkileri frenlemek,

       Sözde çözüm ve barış sürecinin dış kaynaklı olduğunu saklayabilmek,

       Terörle mücadeledeki acziyeti ve başarısızlığı örtebilmek,

       Süreç denilen melanetin PKK talepleriyle bir ve aynı amaca yönelik olduğunu gizleyebilmek için oyun üstüne oyun tertiplemektedir.

İmralı canisinin ve PKK’nın avucuna düşen Başbakan’a göre Türkiye;

√       Etnik farklılıklar ekseninde yeniden tarif edilirse demokratikleşecek,

       Milli birlik ve kimlik tasfiye edilirse özgürleşecek,

       Bölücü terörün dayatmalarına boyun eğerse gelişecek,

       Teröristlerle el sıkışıp bölücü zorbalıklara onay verirse güçlenecek,

       PKK’nın silahla başaramadığını, öldürmeyle elde edemediğini sunarsa huzura kavuşacaktır.

Başbakan ve hükümeti;

√       Bölünmeden fayda ummaktadır.

√       Parçalanmada, etnik temelli çatlamada çözüm aramaktadır.

√       Terörist Öcalan’dan hikmet beklemektedir.

√       Kandil’deki canilerden lütuf dilenmektedir.

√       Küresel kanlı projelerden ödül ve ikram alma derdindedir.

Elbette bunlar bir hükümet, bir siyasi yönetim ve bir başbakan açısından yüz karası tavır ve yönelişlerdir.

Başbakan Erdoğan’ın yaptığı bütün konuşmalarında, bulunduğu bütün ortamlarda, gezdiği, konakladığı bütün yerlerde bir tek meselesi, bir tek konusu Türk milletinin nasıl çözüleceği, Türkiye’nin ne şekilde çökertileceği hususunda fikir ileri sürmek olmuştur.

Bunun için istismarın, aldatmanın ve sahteliğin çamurlu sularında yüzmekte, kulaç atmaktadır.

İşine geldiği gibi konuşan, manevi değerleri bile ucuzlatmaktan en ufak vicdan azabı duymayan Başbakan, açıkça Müslüman Türk milletine ağır hakaret ve saygısızlık içindedir.

Öyle ki yüce dinimiz İslam’ı, rahmet elçisi Efendimizin kutlu mesajlarını eşkıyayı aklamak ve bölücü canileri masum göstermek için yüzsüzce kullanmaktadır.

Başbakan Erdoğan tüm ahlaki ve kalbi ölçüleri yerinden oynatmış, yerle bir etmiştir.

Kontrolden çıkmış, dengeyi kaybetmiş, şuur kaybı eşliğinde insani ve irfani vasıflarını İmralı ve Kandil tezgâhında devretmiştir.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Türk milleti AKP-BDP-PKK ve İmralı canisi koalisyonuyla yürütülen süreç parantezine alınmış, belirsizliğe ve öngörülmesi mümkün olmayan gelişmelere korumasız şekilde bırakılmıştır.

Gidişata baktığımızda her gün akıllara durgunluk veren bir beyan, her gün hepimizi öfkelendiren bir ilişki ağı gündeme bomba gibi düşmektedir.

AKP hükümeti PKK’yı meşrulaştırmak için gözü dönmüş gibi hareket etmektedir.

Milletimizin; parçalanmaya, bölünmeye, yıkıma ve çözülmeye ikna olması için tüm ihanet mekanizmaları işleme alınmış, karartmanın her türlüsü süslenerek sürecin hizmetine sokulmuştur.

Bir yanda “Sözde Akil İnsanlar Heyeti” harıl harıl AKP ve PKK’nın emirnamelerini yerine getirirken, diğer yanda Başbakan ve bölücü yandaşları can havliyle milli vicdanları kanatmakla meşgul olmuştur.

Bir yanda PKK’nın dağ kadrosu her gün yeni bir rezil öneriyle sürecin akışını dengeleyip denetlerken, diğer yanda İmralı canisiyle BDP heyetleri düzenlenen bölücülük partilerinde tam zamanlı olarak hazır bulunmuşlardır.

Bir yanda bölücü örgütün dağ kadrosuyla İmralı canisi arasında mektuplaşma, mesajlaşma trafiği almış başını giderken, diğer yanda AKP’nin İmralı ziyaretleri, Kandil temasları olan biten hızıyla sürmüştür.

PKK terör örgütü AKP’nin sırtını yere getirmek ve hain taleplerini zorla veya gönüllü şekilde koparmak için tüm gücüyle yüklenmiş ve yüklenmeye de devam etmektedir.

Bu esnada 4’ncü Yargı Paketi TBMM’nde kabul edilmiş ve bu yolla PKK’ya bol kepçeli bir ikramda bulunulmuştur.

Artık, cebir ve şiddet içermeyen terör faaliyetlerini övmek, bunların propagandasını yapmak, bildiri ve açıklamalarda bulunmak suç kapsamından çıkarılmıştır.

Öz ve özet olarak diyebiliriz ki, PKK propagandasına yasal kılıf dikilmiş, İmralı canisinin posterlerini taşımaya mazeret bulunmuş, canibaşına sayın demek, bölücü fikirleri ve terörist düşünceleri şiddete başvurmadan savunmak serbest hale gelmiştir.

Geçtiğimiz aylarda, PKK’nın elinde rehin tutulan sekiz kamu görevlimizin teslim tutanaklarıyla salıverilmesinin karşılıklı al-ver sürecine dayalı olduğu bugün daha da netleşmiş haldedir.

Elbette KCK tutukluları kalabalıklar halinde özgürlüklerine kavuşmaya başlamışlardır.

PKK ne istiyorsa almakta, neyi bekliyorsa elde etmektedir.

Gerçekten de bölücü terör örgütü silahla yapamadığı ne varsa AKP marifetiyle, AKP hıyanetiyle ulaşmaktadır.

Başbakan Erdoğan dipsiz bir kuyuya düşmüş ve bölücülüğün akıntısına kapılmış durumdadır.

PKK, Türklüğün ezilmesini, Türk milletinin değersizleştirilmesini istemekte, AKP bunu hevesle yerine getirmektedir.

PKK, üniter milli devlet yapısının sakatlanmasını teklif etmekte, AKP bunu iştahla hayata geçirmektedir.

PKK, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmasını, Türk ifadesinin her taraftan silinmesini bastırmakta, AKP bunları çoktandır yapmaktadır.

PKK, Türkiye’yi istemekte, AKP buna hazır olduğunu göstermektedir.

PKK, Türk vatanında hak iddia etmekte, AKP bu kutsal mirası peşkeş çekmek için müsait zaman kollamaktadır.

PKK nazlanmakta, AKP pışpışlamaktadır.

PKK somurtmakta, AKP gönül almaktadır.

PKK jest yapmakta, AKP mest üstüne mest olmaktadır.

Şu rezalete bakınız ki, Başbakan ve hükümeti PKK’nın oyuncağı haline gelmiş, tüm imkânlarıyla bölücülüğün önüne düşmüş ve flamasını sallamaya koyulmuştur.

Türkiye Cumhuriyet’i kuruluşundan 90 yıl, Türk milleti tarih sahnesine çıktıktan binlerce yıl sonra böylesi bir zillete muhatap olmak durumunda kalmıştır.

Görüyoruz ki, İmralı canisinin 2009 yılında belirlediği kanlı yol haritası, ölüm rotası AKP tarafından birer birer uygulamaya koyulmuş ve koyulmaktadır.

Teröristbaşı dün ne söylüyor idiyse, bugün Başbakan tekrarlamış ve sanki yeni bir şey gibi sahiplenmiştir.

İmralı canisi 1921 Anayasası’na vurgu yapmış, bu anayasayı övmüş, aynısını Başbakan’da ifade etmiştir.

İmralı canisi, 1924 yılından sonra sorunların yaşanmaya başlandığından bahsetmiş, Başbakan’da aynı dili kullanmıştır.

İmralı canisi sözde Akil İnsanlar Heyeti’nin kurulmasını, Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun teşkil edilmesini alçakça zorlamış, Başbakan’da aynı tutumu benimsemiş ve hatta gereğini yapmıştır.

İmralı canisiyle Başbakan Erdoğan tencere kapak misali birbirlerini bulmuşlar ve hedefler konusunda üst üste çakışmışlardır.

Bu ikilinin müşterek çabaları altında çözüm ve barış çığlıklarıyla Türkiye adeta cehenneme götürülmektedir.

İhanet sürecine memur olarak dahil edilen 63’lükler yurdumuzun değişik yörelerinde, farklı illerimizde bölücülüğün kabullendirilmesi için ikna turlarına ve psikolojik harekete başlamışlardır.

AKP-PKK ortaklığıyla belirlenen 63 aklı karışık, ne anladıkları muamma olan çözüm ve barış ezberleriyle etrafta dolanmaya ve hükümet imkânlarını son haddine kadar kullanmaya şevkle koyulmuşlardır.

Bu sözde akillerin Ege Bölgesi Heyeti’nin görüşleri kapkara bir üyesi, “ Sen müzakere yaptığın insanlara hala terörist dersen, Kürt sorunu yok, terör sorunu var dersen kafalarda soru birikir” ifadeleriyle sözde akillerin akıllarındakini ortaya dökmüştür.

Ayrıca bu çürümüş şahıs, ulus-devlete karşı olduğunu ve Türkiye’nin 29 özerk bölgeye ayrılması gerektiğini hiç utanmadan, hiç sıkılmadan açıklamıştır.

Bazı sözde akillere göre bölünme ve toprak kaybı gibi endişeler yersizdir, bazılarına göre ise barışın kaybedeni olmayacaktır.

Kimisi Kürt kökenli kardeşlerimizin toplam sayısını vermiş, kimisi de sözde barışı hukuk, adalet ve eşitlik temelinde tanımlamıştır.

Yine 63 aklı karışıktan birisi PKK’ya tazminat verilmesinden bahsetmiş, bir diğeri Türklerin Kürtlere borcunu ödemesi gerektiğini vurgulamış, bir başkası teröristbaşının serbest kalması ve Kandille İmralı arasındaki temasın sağlanmasıyla ilgili bayağı düşüncelerini paylaşmıştır.

İşte AKP-PKK işbirliğiyle toplanan sözde akillerin şu kısacık zaman süresinde seslendirdikleri görüşlerden bazıları, fakat en önemlileri bunlar olmuştur.

Acaba bu sözlerin sahipleri bölücü değil midir?

Bu görüşlerin tarafları ırkçı olmayacak mıdır?

Türk-Kürt ayrımını kaşımak, kardeş ihtilafını kamçılamak kalleşliğin ileri derecesi olarak görülmeyecek midir?

Şehitlerimizin kemiklerini sızlatma pahasına, teröristlere tazminat ödenmesini gündeme getirmek nasıl bir insanlık, nasıl bir akilliktir?

Bu sözde akiller PKK’nın mı, yoksa Türk milletinin mi yanındadır?

Bu sözde akiller şiddetin, cinayetin ve pusunun mu savunucusudur, yoksa şerefli Türk askerinin, Türk polisinin mi arkasındadır?

Bizim 63’lüklerle ilgili söylediğimiz ne varsa bir bir ortaya çıkmaktadır.

Bunların amacı Türk milletinin birliği, Türk kimliğinin yaşatılması değildir.

Bunların amacı Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne destek sağlamak değildir.

Bunların amacı Türk milletinin bin yıllık kardeşlik hukukuna katkı vermek, terör sorununa kalıcı ve etkili çözümler getirmek de değildir.

Hayatlarında bir tek defa şehide şükran duymamış bedbahtlar bu 63’ün arasındadır.

Hayatlarında bir tek gün Türklüğü ağızlarına almamış, vatan dememiş, bayrak diyememiş PKK havarileri bu 63’ün içindedir.

Ecdadımızı öcü gibi gören, tarihimizi kanlı hadiseler yekunu olarak değerlendiren, Türklüğe ait değerleri çiğnenmesi gereken bir meta gibi izah eden ruhsuzlar bu 63’lüklerin çevresindedir.

Bunlar PKK tetikçileridir.

Bunlar AKP propagandistidir.

Ve bunlar Türkiye’nin karşısındaki cephedir, Türk milletinin sırtındaki kamburlardır.

63’lüklerden birçoğu, şehidimizin, gazimizin, mağdurumuzun hakkını hayatlarında akıllarına getirmemişlerdir.

Yedikleri önünde, yemedikleri arkalarındadır.

Bunlar unvan avcısıdır.

Bunlar para ve şöhret takipçisidir.

Bunların derdi kanın durması, terörün bitmesi, anaların ağlamaması değil, Türkiye’nin bölünmesi, bölücülüğün kurumsallaşması ve PKK’nın dağdan inerek Türkiye’yi esir almasıdır.

Kaldı ki başka gaileleri, başka meramları yoktur.

Bir defa çözümden ne anladıkları, çözüm olarak neyi işaret ettikleri şaibelidir.

Ancak Türk milletinin bunlar gibilerine karnı toktur.

Damat Ferit’in nasihat heyeti ne şekilde yenilmişse, bunlar da tıpkı aynı şekilde yenilecek ve korkudan küçük dillerini yutma noktasına gelerek soluğu kendilerine menfaat vaat eden patronlarının yanında alacaklardır.

Türk milleti mukadderatına gözü gibi bakacaktır.

Büyük milletimiz canını alan, kanını döken bölücü teröristleri özgürlük savaşçısı ve hakkı yenmiş mağdurlar olarak göstermeye yönelen kim olursa olsun her platformda demokratik itirazını gösterecek, bunları geldikleri gibi de gönderecektir.

 

Değerli Milletvekilleri,

Başbakan ve hükümeti, çözüm ve barış sürecindeki amacın kanın durması ve anaların ağlamaması olarak izah etmektedir.

Başbakan Erdoğan çözüm süreciyle Türkiye’nin huzura, güvenliğe, büyümeye koşacağını,

Ve ihanet sürecinin sonunda, anaların gözyaşının dineceğini, babaların ailenin mutluluğunu evlatlarıyla aynı masanın başında paylaşma imkanı bulacağını dile getirmektedir.

Başbakan’ın başkanlık hevesleri veya partili cumhurbaşkanı düşünceleri süreç fitnesinin ana argümanları arasındadır.

Başbakan’ın çözüm ortağı olarak sürece kattığı ve doğrudan doğruya da tavizlerle diz çöktüğü İmralı canisi ve terör örgütü PKK Türkiye’nin başlıca çıbanbaşıdır.

AKP, elinde bebeklerin, anaların, kadınların, şehitlerin kanı olan, silahlarına masum binlerce vatandaşımızın kanı bulaşmış hain teröristlerden insanlık beklemektedir.

Sınırlarımızın bu yakasında Mehmetçik silahı omzunda nöbettedir, öte yakasında terörist elinde silahı ile öldürmenin sabırsızlığı içindedir.

Hükümetin çözüm adı verdiği rezalete hala kulak verenlere soruyorum:

Bugünkü ihanet tablosunda, silahı kimin, nasıl, ne şekilde ve hangi yollarla bırakacağını anlayanınız var mıdır?

Terör örgütünün herhangi bir mensubunda gizli ya da açık bir pişmanlık, bir suçluluk duygusu ve milleten utanma ve mahcubiyet söz konusu mudur?

Dün yaptıkları katliamları yarın yapmayacaklarına dair bir terbiye hali, ıslah işareti görülmekte midir?

Daha doğru bir deyimle, PKK’nın silahtan vazgeçeceğine dair en ufak ümit ışığı mevcut mudur?

PKK’nın dağ kadrosu ısrarla silah bırakmayacağını diklenerek, tehditler savurarak duyurmaktadır.

Terör örgütü sınırdan çıkmak değil, daha fazla sayıdaki militanlarını sınırdan içeri sokmak için faal halde olduğunu değişik açıklamalarla göstermiştir.

PKK’nın geri çekilmesi, sınırlarımızdan dışarı gitmesi şu haliyle mümkün görülmemektedir.

Nitekim bazı teröristler sınır ötesindeki inlerine sembolik olarak gitse bile, çok sayıdaki örgüt üyesinin ülkemiz içinde kalacağı şüphesizdir.

PKK Türkiye’yi tam teslim almadan bir yere gitmeyecektir.

Gitse dahi, İmralı canisinin açıklamalarıyla sabittir ki, büyümek, güçlenmek ve stratejik hedefleri gözden geçirmek için sınır ötesi kamplara intikal edecektir.

PKK’lı teröristler şayet sınır dışına çıkarlarsa, güvenlik güçlerimizin nasıl ve ne şekilde hareket edecekleri şu günlerde yoğunluğuna tartışılmaktadır.

Başbakan Erdoğan “Emri biz veririz” diyerek durum ve posizyon hatırlatması yapmış ve her şeyin hükümetin inisiyatifinde olacağını vurgulamıştır.

Farz edelim ki, Başbakan yazılı olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sınırlardaki terörist geçişine göz yumması ve müsamaha göstermesi için emir verse bile, bu emrin geçerliliği olacak mıdır?

Konusu suç teşkil eden bir emri yerine getirmek yürürlükteki hukuk kaidelerinin neresinde yazılıdır?

Kanunsuz emrin uygulanması halinde emri veren de, icra eden de suç işlemiş sayılmayacak mıdır?

Her şey bir yana, Mehmetçiğimiz kendisine silah doğrultmuş, onbinlerce insanımızı katletmiş katillere nasıl göz yumacak, hükümet böyle bir alçalmayı nasıl izah edecektir?

Silahlı veya silahsız teröristlerin geçişine rıza göstermek, hatta törenlerle uğurlamak şehidimize, milli varlığımıza ve bizzat Türk milletine küfür, kayıtsızlık, vicdansızlık ve haksızlık değil midir?

Türk milletinin bağımsızlığını ve birliğini canı pahasına savunan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizden hiçbir fani teröristlere sessiz kalmasını beklememelidir.

Başbakan bunu eğer aklından geçiriyorsa böyle bir emir vermekten vazgeçmeli ve buna teşebbüs dahi etmemelidir.

Aksi takdirde bunun faturasına ne Başbakan, ne hükümeti ne de yedi nesilleri katlanamayacaktır.

 

Muhterem Milletvekilleri,

Geçen haftaki grup konuşmamda, Başbakan Erdoğan’a bir çağrıda bulunmuş ve şöyle demiştim:

“57’nci hükümet döneminde, MHP’nin sorumlu olduğu bakanlıkları inceletmeli ve gerekirse Meclis’te araştırma Komisyonu kurdurmalıdır. Hodri meydan, Yüce Divan’da dahil olmak üzere her yola başvurmaktan çekinmemelidir.”

Başbakan Erdoğan da Moğolistan dönüşünde uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, Meclis’te bir araştırma Komisyonu kurarak bizim de içinde yer aldığımız koalisyon hükümeti dönemini inceleteceğini açıklamıştır.

Bunun yanı sıra, bugüne kadar hiçbir soruşturmaya konu olmayan şahsım hedef alınmış ve düzenlenen bir fezleke geçtiğimiz hafta içinde apar topar Meclis’e gönderilmiştir.

Anlaşılan Başbakan, süreç ihanetine gösterdiğimiz milli direnişi ve dik duruşu kırmak için her yolu deneyecektir.

Çelişkiye bakınız ki, görevi ihmalden, suç ve suçluyu övmekten, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten, zimmetten, kalpazanlıktan, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilikten, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaktan hakkında fezlekeler bulunan birisi, bize dürüstlük dersi vermeye kalkışmaktadır.

Sayın Başbakan, bilmelisin ki, senden korkan senin gibi olsun.

Senden çekinen de senin gibi işbirlikçilikten sabıka yesin.

Kalpazanlara, zimmetçilere eyvallahımız yoktur.

Dünürlere, yandaşlara, hırsızlara, dolandırıcılara devletin bankalarını ve kamunun tüm kaynaklarını peşkeş çeken bir siyasetçiden öğrenecek bir şeyimiz de olmayacaktır.

Allah’a şükürler olsun ki, bizim de içinde bulunduğumuz 57’nci koalisyon hükümetinde, partimizin sorumluluğu altında bulunan bakanlıklarla ilgili veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız bulunmamaktadır.

Çiğ süt içmediğimizden karnımızın ağrıması da mümkün değildir.

Başbakan elinden geleni ardına koymamalıdır.

Nasıl olsa şimdi güç elindedir.

Nasıl olsa Meclis çoğunluğu emrindedir.

Her şeyimizi incelemeli, araştırmalı, ne varsa gün yüzüne çıkarmalıdır.

Başbakan bunları yapmazsa namerttir.

Biz ki, arkasına bakarak yürüyenlerden, düşe kalka yaşayanlardan, sırnaşarak nefes alanlardan, mazisinden dolayı yüzü kızaranlardan olmadık, olmayız ve olmayacağız.

Eğer Türk milletinin varlığı, Türkiye’nin hayrı, Türklüğün bekası için bir bedel ödememiz gerekiyorsa, başbakan bunu bilsin ki, seve seve ödemekten çekinmeyiz, çekinmeyeceğiz.

Yargı emrindedir.

Kolluk güçleri talimatını beklemektedir.

Başbakan, hakkımızda her türlü iftirayı atarak, biz korkutarak, dava arkadaşlarımı tehdit ederek yolumuzdan ayıracağını, millet sevdasından vazgeçireceğini ve bölünmeye rıza göstereceğimizi sanıyorsa aklını kaçırmış ya da hayal alemine dalmıştır.

Biz korkmayız, biz pusmayız ve biz asla ülkülerimizin izinden çıkmayız.

Çünkü biz büyük Türk milletinin ölümü bile göze almış gözü pek müdafaacıları ve bayraktarlarıyız.

Son olarak Başbakan Erdoğan’a iki teklifim olacaktır.

Birincisi dokunulmazlığımı süratle kaldırmasıdır.

Milliyetçi Hareket’in değerli milletvekilleri buna olumlu oy kullanacaklardır.

İkincisi de şahsım ve 57’nci koalisyon hükümeti dönemini tüm ayrıntılarıyla araştıracak bir Meclis Araştırma Komisyonunu hemen kurdurmasıdır.

Başbakan Erdoğan’ın elini rahatlatmak, incelemelerini kolaylaştırmak için Milliyetçi Hareket Partisi istenirse bu komisyona üye vermeyebilecek ve bu hakkını kullanmayabilecektir.

Ancak Başbakan ve partisi, bizim hükümet dönemimizi incelerken, bizim de bir komisyon kanalıyla AKP’nin iktidar yıllarını incelememizin önü açılmalıdır.

Sayın Başbakan; siz 57’nci hükümeti araştırın, biz de, 58, 59, 60 ve 61’nci hükümetlerin tüm iş ve işlemlerini masaya yatıralım.

Böylelikle ak koyun, kara koyun her şeyiyle ortaya çıkmalıdır.

Başbakan’ın cesareti varsa, yüreği yetiyorsa, aklı kesiyorsa, her şeyi temizse, iktidar yıllarından gocunacağı, rahatsız olacağı bir şeyi yoksa bu davetimize kulak vermelidir.

Biz hazırız, biz buradayız ve biz kimin ne olduğunun millet huzurunda ortaya çıkmasını samimiyetle istiyor ve bekliyoruz.

Bu düşüncelerle siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve muhterem misafirleri sevgi ve saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah’tan sağlık, başarı ve esenlik dolu günler diliyorum.

Sağ olun, var olun.