30.04.2001 - Adana 4. Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
TBMM'de yaptığı Grup Konuşması
01 Mayıs 2001
 

Kıymetli Milletvekili Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Grubumuzun bu haftaki toplantısına başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Huzurlarınızda, bu günkü konuşmamda ülkemizde siyasetin dinamiklerine ve vatandaşlarımız tarafından algılanma biçimlerine değinmek ve bu çerçevede içerisinde yaşadığımız günlere ilişkin değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Bilindiği üzere, ülkemizde bazı kamu görevlilerinin ve siyasetçilerin de içinde yer aldığı yolsuzluk ve usulsüzlükler toplumda haklı olarak kamu yönetimine ve siyasete karşı bir güvensizlik ve soğuma duygusunun gelişmesine yol açmıştır.

İnsanımız, bu ilişkilerin ulaştığı boyutların bütün gerçekliği ile ortaya konularak, faillerinin cezalandırılmasını ve bunların eylem ve işlemlerinden doğan kamu zararlarının tazminini istemektedir. Hepsinden önemlisi, bu tür suistimal ve yolsuzlukların bir daha meydana gelmesinin önüne geçilmesini arzulamaktadır.

Elbette ki, vatandaşlarımızın bu tür istek ve beklentilerinin son derece önemli ve geçerli sebepleri bulunmaktadır. Şayet, bir ülkede gerek kamu yönetimi ve gerekse onu yönlendiren siyasi iktidarlar, bulundukları konumdan istifadeyle, ülke ve millet çıkarlarını gözardı ederek, bireysel veya parti çıkarları peşinde koşarsa, orada hiçbir şekilde insanların mutlu ve geleceklerine ilişkin umut sahibi olmaları mümkün olamaz. Siyasi ve bürokratik yozlaşma ve yolsuzlukların ülkelerin geleceğine yönelik en büyük tehdit olarak algılanması da bu çerçevede çok doğru bir yaklaşımdır.

Ne yazık ki, Türkiyemizde de, birçok ülkede olduğu gibi gerek kamu görevlilerinin ve gerekse siyasetçilerin aktif rol oynadığı pek çok yozlaşma ve yolsuzluk örneği ile karşılaşılmaktadır.

Ancak, bundan daha vahim olanı, yıllardır ardarda, skandal boyutuyla ortaya çıkan veya çıkarılan bu tür yozlaşma ve yolsuzluklara karşı kamu vicdanını rahatlatacak, yapanın yanına kâr kalmasını önleyecek bir çözüm yolu getirilememiş olmasıdır.

Dolayısıyla, Türkiye'ye zarar verdiği öne sürülen pek çok olayın da gerçekte hangi boyutlarda olduğu, faillerinin sorumluluğunun tespiti noktalarında da topluma karşı bir cevap verilememiştir.

Bunlara ek olarak, yolsuzlukların üzerine ciddiyetle eğilmesi gereken çevrelerin ve güçlerin bunların varlığı ve devamı üzerinden bir beklentiye girmiş olmaları, toplumda bu sorunların hiçbir şekilde aşılamayacağı anlayışının hakim olmasına yol açmıştır.

Bir taraftan üzerine gidilmesine rağmen netice alınamayan çok önemli yolsuzluk ve yozlaşma örnekleri, diğer taraftan da ne yaparsa yapsın kolaylıkla yozlaşma ve yolsuzluk olarak takdim edilme ihtimali karşısında tedirgin olan kamu yönetimi ve siyaset yapısı, sorunların bir kısır döngü içerisinde kalmasına sebep olmaktadır.

Ülkemizde, özellikle son yıllarda ortaya çıkan siyasi kirlenme ve yolsuzluk manzarasının genel bir değerlendirmesini bu şekilde yapmak mümkündür. Ancak bugün, bütün bu olumsuz birikimi bir kenara bırakan ve yapılan mücadeleleri yok sayan çarpık ve insafsız yaklaşımlara rastlanmaktadır.

Yolsuzluklarla etkin ve kapsamlı bir mücadelenin yapıldığı bir dönemi, gelişi güzel şekilde suçlamaya kalkışmanın en basit tabirle bariz bir haksızlığı ifade edeceği aşikârdır. Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin aydınlatılmaya çalışılmasını ters yüz etmenin, sahiplerine olduğu gibi, siyaset kurumuna da hiçbir şey kazandırmayacağının en büyük kanıtı, yine yakın dönemdeki siyasi gelişmelerdir.

Bu konuda asgarî bir samimiyet ve titizlik endişesi olanların unutmaması gereken gerçek budur.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Yozlaşma ve yolsuzluklarla mücadele ve siyasetin denetlenmesi için en önemli argümanlar olan parlamento denetimi yolları da ne yazık ki, bu süreçte güvenirliğini ve inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetmiş bulunmaktadır.

İdari denetim yolunun etkinlik, verimlilik ve güvenirliği ise maalesef ülkemizin yıllardan beri tartışageldiği konulardır. Buna ek olarak, yargı denetiminin yargının kendi işleyişinden ve sorunlarından kaynaklanan ‘geç tahakkuku'da yine bu konuda kamu vicdanını rahatlatabilecek bir sonuç çıkmasını engellemektedir.

Bütün bu denetim yol ve yöntemlerinin sağlıklı olarak işlemediği yapı içerisinde kamuoyu duyarlılıklarının da doğru bir şekilde yönlendirildiğini ve bu denetimlerin etkinliğine katkıda bulunduğunu söyleyebilmenin elbette ki gerçekçi bir yönü olamaz.

Hepinizin ve yüce milletimizin gayet iyi hatırlayacağı gibi, parlamento denetimine olan güven ve bu mekanizmanın geçerliliği öncelikle bazı siyasi partilerin yöneticileri tarafından şüpheli hale getirilmiştir. Geçtiğimiz dönemlerde, iktidar ve muhalefet gruplarının karşılıklı olarak verdikleri gensoru, araştırma ve soruşturma önergeleri ile ileri sürülen suçlamalar yine daha sonraki dönemlerde karşılıklı anlaşmalarla ortadan kaldırılmıştır.

Bu tür tutum ve davranışlarla bir taraftan parlamentonun güvenirliği ve denetiminin etkinliği zedelenirken, diğer taraftan da vatandaşlarımız gözünde siyaset kurumunun itibarı da yara almıştır.

Diğer yandan, araştırma ve soruşturma önergelerine konu edilenlerin siyasetçi sıfatlarının yanısıra, birer insan oldukları ve şayet bir haklılık payı yoksa önergelerin, bu kişilerin şeref ve haysiyetlerine kara çalmak anlamına geleceği görmezden gelinmiştir.

Görüldüğü gibi, siyasi ve hukuki denetim mekânizmalarının çoğu zaman yerli yerinde kullanılamaması, Türk siyasetinin önündeki önemli açmazlardan biri haline gelmiştir. Bu durum, siyaset alanının yine siyasetçiler tarafından daraltılmasından başka bir esaslı sonuç doğurmamıştır. İlkeli ve dürüst siyasetin içi boş bir slogan olmaktan çıkarılıp siyasi hayatın doğal bir parçası haline gelmemesi durumunda bu açmazdan kurtulmamızın mümkün olmayacağını unutmamak lazımdır.

Bugün yapmamız gereken geçmişte yaşananları birer ibret vesikası olarak sürekli gözönünde bulundurarak milletimizin temel beklenti ve talebini hayata geçirip kurumlaştırmaktır. Son zamanlarda böyle bir gerçekçi ve duyarlı anlayış yerine, temiz siyaset ilkesini basit çıkar hesaplarının dolgu malzemesi haline getirmek isteyenlerde bulunmaktadır. Bu çevreler, milletimizin kollektif hafızasının çok zayıf olduğu varsayımından hareket etmektedirler.

Fakat, bu eğilimde olanlar bilmelidirler ki, karşılıklı verilen araştırma ve soruşturma önergelerinin zorlamasıyla kurulan hükümetler ve onlara destek verenler unutulmamıştır. Bu hükümetlerle birlikte, karşılıklı olarak ileri sürülen suçlamaların bir bir nasıl ortadan kaldırıldığı ve aklandığı da unutulmamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, şu ana kadar hiçbir şekilde bu çirkinliklerin içerisinde olmamıştır ve olmayacaktır. Rakibini karalayarak öne geçmek veya işbirliğine zorlamak Milliyetçi Hareketin siyaseten bile olsa tercih edeceği bir yöntem değildir.

Siyaseti yalnızca dürüstlük, açıklık, hoşgörü ve başarı ilkeleri üzerine bina etmeyi tercih eden Partimiz, bundan sonra da yine bu şekilde davranmaya devam edecektir.

Huzurlarınızda bir kez daha ifade ediyorum ki, temiz siyasete, rekabetçi ekonomiye ve hakkaniyetli topluma ulaşmanın yolunun, her kurumun, her kesimin topyekûn duyarlılığına ve çabasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Aynı şekilde, yozlaşma ve yolsuzlukları ortadan kaldırmanın yegane yolunun samimi, kararlı ve tutarlı olmaktan geçtiği bilinmelidir.

Bu çerçevede, parlamento denetiminin, siyaset kurumunu ve kamu çıkarlarını korumak amacıyla yapılması zorunludur. Aksi bir yaklaşımın hem parlamenter demokrasiye ve hem de siyaset kurumuna olan güveni zedelediğinin herkes tarafından kabul edilmesi şarttır.

Sürekli bir şekilde yolsuzlukların ve yozlaşmanın odağında bırakılan siyasetçi üzerine bir de denetimden kaçan insan gölgesinin düşürülmesi milletimizin siyasete olan inancını da zayıflatmaktadır.

Parlamenter sistemlerin vazgeçilmez unsurlarından birisi olan meclis denetim yollarının siyasi rekabet ve şantaj aracı olarak kullanılması alışkanlığı, haklı durumlarda dahi bu yola başvurulması halinde bir şüpheli durum yaratmaktadır. Yani, sonuçta, siyasi kan davalarının bu tür mekanizmaların etkisini ve önemini kaybettirdiği bir süreç doğmaktadır.

Muhterem Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Bizler biliyor ve inanıyoruz ki, siyaset kurumunun sürekli olarak itibar kaybetmesinin, siyasetçilerin vatandaşlarımız nezdinde adeta potansiyel suçlu insanlar durumuna düşürülmek istenmesinin önüne de yine siyaset kurumu ve siyasetçilerin geçebilir.

Böyle bir yaklaşımın şu çerçevede gelişmesi ve benimsenmesi kaçınılmazdır:

Bir taraftan siyasetin gereksiz yere töhmet altında kalmasına yol açmaktan şiddetle kaçınmak, diğer taraftan da kamuoyu ve yargı denetiminden kaçmamak çok önem taşımaktadır. Hiç şüphesiz, bu iki nokta arasında gerekli olan dengeye ve hassasiyete özen gösterildiğinde sorunların ve tartışmaların önüne geçilmiş olacaktır.

Bunun içindir ki, başta milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması hususu olmak üzere, yargı ve denetim reformu gibi sorunun çözümünde fayda sağlayacak her türlü gerçekçi ve yapıcı tavrı sergilemekten kaçınmak hiçbir şekilde mümkün değildir.

Partimiz, milletvekili dokunulmazlığı konusunun süratle gözden geçirilerek yeniden düzenlenmesinin siyaset kurumu ve vatandaş ilişkilerinde güvenin tesisi açısından çok olumlu bir adım olacağını düşünmektedir.

Milletvekili dokunulmazlığının belli ölçüler dahilinde gerekli olduğu bir gerçektir. Haksız ve asılsız suç isnatları ile, Meclis kararı olmadan milletvekillerinin yasama görevlerinden alıkonulması kabullenilemez.

Ancak, milletvekillerini bu anlamda farklı bir statüye tabi tutmanın amacının onları ayrıcalıklı ve yasaların üstünde bir grup haline getirmek olmadığı da açıktır.

Bazı üzücü örneklerin, belli çevrelerin siyasete biçmek istedikleri role uygun olarak bütün parlamenterlerin ortak cürmü gibi takdimi, dokunulmazlığı milletvekilleri için bir yük haline getirmektedir.

Yüce mecliste, namusu ve şerefi üzerine and içerek göreve başlayan milletvekillerinin, Meclis'teki görevlerini tam bir bağımsızlık içerisinde yerine getirmek için sahip oldukları bu hakkın, siyaset dışı çevreler tarafından istismarının da bu şekilde önüne geçmek mümkün olacaktır.

Milletvekillerinin, daha seçildikleri andan itibaren sırf böyle bir dokunulmazlıklarının bulunmasından dolayı potansiyel suçlular olarak algılanmasının adalet ve hakkaniyetle bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır.

Dolayısıyla bizim görüşümüz, seçim beyannamemizde de açıkça ifade ettiğimiz gibi, milletvekili dokunulmazlıklarının yeniden ele alınmasının kaçınılmaz olduğudur.

Ayrıca, milletvekili dokunulmazlığının sınırlanmasının doğrudan ceza kovuşturması açılması veya ceza verilmesiyle aynı anlama gelmeyeceği de bilinmelidir. Bu durum yalnızca, milletvekilinin TBMM güvencesinden sıyrılarak, adalet karşısında diğer vatandaşlarla eşit duruma gelmesi anlamını taşımaktadır.

Sonuç olarak, Anayasamızın 83. ve 100. maddelerinin gözden geçirilmesi ve yeniden düzenlenmesi zarureti ortadadır. Bu şekilde, suçüstü hali, zimmet, irtikap, ihtilas, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, kaçakçılık, resmi ihale ve alım-satımlara fesat karıştırma gibi cürümleri işleyen bir milletvekilinin veya bakanın sorgulanması ve yargılanması için Meclis'in kararına gerek kalmamalıdır.

Bunun yanında siyasi partilerin gelir ve giderlerinin yeni bir denetim sürecine konu edilmesi gerekmektedir. Siyasi mevzuatımızın bu çerçevede elden geçirilmesi, yolsuzluk ve yozlaşmanın önüne geçilmesi bakımından da önem arzetmektedir. Bu bağlamda, siyasi partilerin, dolayısıyla siyasetin finansmanı meselesi vuzuha kavuşturulmalı ve kapsamlı bir denetim mekânizması geliştirilmelidir.

Partilerin siyasi faaliyetleri ile idari yapılarının ayrıntılı olarak düzenlenip sınırlandırıldığı bir sistemde, gelir ve harcama düzeninin disiplin altına alınmamış olmasını demokratik ve etik bir yaklaşım olarak kabul etmemiz mümkün değildir.

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Hepinizin de bildiği üzere, mensubu olmakla onur duyduğumuz bu Yüce Meclis, dünyanın kurtuluş savaşı veren ve devlet kuran tek meclisidir. Millet egemenliğinin temsil makamıdır. Bu makama yönelik her türlü haksız ve yersiz eleştiri ve itham doğrudan demokrasimize yapılmış kabul edilmek durumundadır.

Bizim için, Anayasa ile, yasama organı mensuplarına, görevleri dolayısıyla sağlanan bir takım hakların kötüye kullanılması da, parlamentonun denetim yetkisinin suistimal edilmesi de gerçekte siyasetin toplumsal tabanını daraltan, meşruiyetini tartışmalı hale getiren davranışlardır.

Yine, bu çerçevede, üzerinde durmak istediğim bir önemli konu ise, bazı çevrelerin siyaset kurumuna ve siyasetçiye getirdiği eleştirilerde herhangi bir ayrım ve kısıtlamaya gitme ihtiyacı hissetmemesi konusudur. Bu çevreler, topluma karşı kendi yükümlülüklerini hiçbir şekilde sorgulama gereği duymaksızın, sanki bütün olumsuzlukların temelinde siyaset varmışçasına hareket ederek adeta kendilerini temize havale etmek arzusu içerisindedirler.

Kısacası, siyaset kurumuna ve siyasetçiye getirilen eleştirilerde böyle bir mantık silsilesinin izlenmesinin iyiniyetle bağdaştırılması imkânı yoktur.

Halbuki, toplumsal sorumluluk anlayışından kaynaklanan eleştiriler aynı zamanda yapıcı önerilerle ve girişimlerle desteklenir ve sistemin aksayan yönlerinin rehabilitasyonunu amaçlar. Toplumlar ve kurumlar açısından yarar sağlayacak olan bakış açısı budur. Demokrasinin gelişimini ve kurumsallaşmasını etkileyecek ve destekleyecek olan tavır da budur.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Huzurlarınızda son olarak bütün siyasi partilere ve siyasetçilere müşterek bir görev ve sorumluluk düştüğünü hatırlatmak istiyorum.

Bugün siyasetin yolsuzluklardan arınması kadar, siyaset kurumunu haksız yere karalayıp eleştirenlere karşı da hep birlikte mücadele etme mecburiyetimiz vardır.

Unutulmamalı ki, bu iki yönlü yaklaşımın demokratikleşme sürecinin sağlıklı bir şekilde gelişmesi ve neticelenmesi bakımından önemi ve değeri çok büyüktür.

Demokratikleşme politikası, her şeyden önce, daha adil ve şeffaf bir siyasi ve toplumsal düzeni inşa etme niyetini ve çabasını ifade eder. Aynı şekilde, siyaseti ve toplumu yok farzeden bir demokratikleşme perspektifi ve politikasından bahsetmek mümkün değildir. Siyaset kurumunun başarısı, ancak toplumuyla birlikte ve ülkesi için olduğu zaman mümkündür ve anlamlıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha yüksek heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı