Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “Hazırlığı Yapılan Demokratikleşme Paketi ve Galatasaray-Beşiktaş Futbol Kulüpleri Arasında Oynanan Müsabaka Esnasında Çıkan Olaylarla” ilgili yaptıkları yazılı basın açıklaması. 23 Eylül 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
“Hazırlığı Yapılan Demokratikleşme Paketi ve Galatasaray-Beşiktaş
Futbol Kulüpleri Arasında Oynanan Müsabaka Esnasında Çıkan Olaylarla” ilgili
yaptıkları yazılı basın açıklaması.
23 Eylül 2013

 

Türkiye yakın tarihinin en bunalımlı, en buhranlı ve en karmaşık döneminden geçmektedir.

Millet ve devlet hayatının tüm güvenlik ölçüleri, tüm cepheleri çökmenin, çözülmenin ve çürümenin eşiğindedir.

AKP iktidarı istikrarsızlık ateşini her tarafa sıçratmakta, husumet ve kutuplaşmaları toplumsal yapının en ücra köşelerine kadar yaygınlaştırmaktadır.

Toplumsal yangın gittikçe körüklenmekte; anlaşmazlıklar, uzlaşmazlıklar, görüş ayrılıkları sürekli tahrik ve teşvik edilmektedir.

AKP hükümeti zayıfladıkça, etki ve nüfuz alanını kaybettikçe, sahip olduğu siyasi destek ve ilginin seviyesi azaldıkça hırçınlaşmakta, hırslanmakta ve hezimetle neticelenecek söz ve kararların tarafı olmaktadır.

Türk milleti AKP merkezli saldırı ve komploların, bölücü ve yıkıcı emellerin açık hedefi haline gelmiş durumdadır.

Türkiye bir ucunda AKP’nin, diğer ucunda PKK’nın pozisyon aldığı çıkmaz bir sokağa kıstırılmış haldedir.

Bu çerçevede her neviden terörist örgütler şımarmış, cüret kazanmış, provokasyonlarını Ankara’nın göbeğine kadar taşımışlardır.

Geçtiğimiz günlerde Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Dikmen’deki binalarına yönelik hain saldırı bunun en açık kanıtı olmuştur.

Bölücü terör örgütünün aylardır sahnelediği tehditler, alçakça yaptığı şantajlar iktidarda cevap ve karşılık bulmuş, sonunda taviz ve teslimiyet paketi demokratikleşme reçetesiyle gün yüzüne çıkmıştır.

PKK’yla eylem ve hedef birlikteliği yapan, bölgesel ve küresel güçlerin tetikçiliğine soyunan farklı terör örgütleri de dikkate alınmak ve tavizlerden pay koparmak için sıraya girmişlerdir.

Başbakan Erdoğan PKK taleplerine boyun eğmiş, bölücü hayâsızlığa ön iliklemiş ve sonunda da çaresizce diz çökmüştür.

Başbakan, PKK’ya yakayı kaptırmış, terör lobilerine ipleri vermiş, daha da vahimi onurunu çiğnetmiş, millet iradesine karşı nankörlük ve namertliklerle kırdığı rekorlara yenisini eklemiştir.

Günlerdir konuşulan, İmralı-Kandil ve Ankara üçgeninde içeriği hazırlanan, kamuoyuna bazı maddeleri sızdırılarak tartıştırılan ve bu ayın son gününde açıklanması beklenen demokratikleşme paketi PKK’nın zorla, baskıyla ve dayatmayla elde ettiği yeni bir kazancı, yeni bir başarısıdır.

Paketlerle, torba kanunlarla ve gece yarısı düzenlemelerle ülke yönettiğini zanneden Başbakan ve hükümeti Türk milletinin aleyhine olacak ne varsa hayata geçirmenin ve uygulamanın telaşındadır.

Demokratikleşmeyi pakete sığdıran, özgürlük ve demokrasiyi teröristlere endeksleyen, barış ve çözümü İmralı canisinin yeni format arayışına çivileyen Başbakan ateşle oynamaktadır.

30 Eylül 2013 günü bizzat Başbakan tarafından kamuoyuna duyurulacak olan PKK patentli ve damgalı sözde demokratikleşme paketinde;

√     Anadilde eğitim konusunun bölücü çevrelerin isteği doğrultusunda düzenleneceği,

     Terörle Mücadele Yasasının budanacağı,

     Yüzde 10 barajının kaldırılacağı,

     Dar bölgeli seçim sisteminin uygulanmasına dönük adımlar atılacağı,

√     Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki bazı maddelerle ilgili şerhin kaldırılacağı,

√     Yerleşim yerlerinin isminin değişeceği,

√     PKK-KCK tutuklularının salıverilmesi konusunda esneklik ve kolaylıkların gösterileceği gündeme yansıyan bilgi, haber ve yorumlardan anlaşılmaktadır.

Bunların hepsi PKK’nın silahla yapamadığı ve elde edemediği ihanet listesinin ana başlıklarından bir kısmı olarak yıllardan beridir terörist mihrakların gündemindedir.

Bölücülüğün can suyu niteliğindeki demokratikleşme paketinin, milletimiz adına ölümcül risk ve tehditler ihtiva ettiği bugünden belli olmuştur.

Türk milletinin toplumsal dokusunu hedef alan hain amacın özünde;

     Köklerinden, kültüründen ve tarihinden kopmuş,

√     Geçmişinden utanan,

     Kişiliksiz, bilinçsiz, tepkisiz, ürkek ve itaat eden bir toplum haline getirilmesi, daha açık bir ifadeyle, ezik ve silik bir topluluğa dönüştürülmesidir.

Bu ahlaksızlığın, bu densizliğin ve bu melanetin gerçekleşmesi için AKP-PKK tam bir uyum, eşgüdüm ve koordinasyon halinde faaliyet yürütmektedir.

Takip edilen ve tarafları gün gibi belli olan ihanet zinciri bölünmüş, dağılmış ve birbirine düşmüş bir Türkiye’nin ortaya çıkmasına yöneliktir.

Başbakan Erdoğan’ın, imalat çalışması yaptığı zehirli ve marazi paketi, “toplumun her kesimini, 76 milyonun her bir ferdini ilgilendiren düzenleme” diyerek maskeleme gayretleri elbette karanlık niyetleri kapatamayacak, akılları çelemeyecektir

Türk milleti tuzağın ve oynanan oyunların farkındadır.

Başbakan’ın istismarcı özelliği, yalanla içiçe geçmiş politikaları gerçekleri örtemeyecektir.

Yaklaşık 11 yıldır demokratikleşme konusunda bir arpa boyu mesafe alamayan AKP zihniyetinin, PKK ivmeli ve icazetli paketlere umut bağlaması, bu kapsamda kardeşlik adına son derece önemli bir adım atılacağını iddia etmesi kuyruklu yalan olmanın ötesinde yenilmiş ve aşağılanmış iktidar halinin tercümesinden başka bir şey değildir.

Yasakçı, baskıcı, tahammülsüz, saygısız, ayrımcı, ifade ve inanç özgürlüğüne duyarsız AKP’nin demokratikleşme beyanları yalnızca günü ve durumu kurtarmaya dönük taktik hamlelerden ibarettir.

Başbakan Erdoğan’ın demokrasinin derinleşmesi, özgürlüklerin genişlemesi, uzlaşma ve hoşgörü kültürünün kökleşmesi gibi bir gayesinin olmadığı tecrübelerle sabittir.

Türk gençliğini inançlı ve tinerci diye ikiye ayırması, Gezi Parkı’ndaki demokratik tepkileri hiddetlenerek ve öfkelenerek şiddetle bastırmaya çalışması, tencere-tava çalanları horlaması ve öğrencilere orman yolunu göstermesi Başbakan’ın ruh halini ve kararmış kimliğini ortaya koymuştur.

Başbakan Erdoğan bölücüye, teröriste, sırdaşı haline gelen canibaşına karşı anlayışlı, cömert ve çelebi; masum vatandaşlarımıza, bireysel haklarının peşinde olanlara acımasız ve vandal olarak ön plana çıkmıştır.

Dün iki güzide futbol kulübümüz arasında oynanan müsabakanın son dakikalarında yaşanan olaylar, taşkınlıklar, taraflar arasındaki çatışma ve kamplaşmalar esasen Başbakan ve hükümetinin eseri olarak yorumlanmalıdır.

Sahalara ayar vermeye, seyircileri hizaya getirmeye çalışan iktidar, toplumun her kesimini birbirine düşürecek fitne ve dedikodu çarkını işletmiştir.

Dünkü üzücü ve son derece de düşündürücü hadiselerin toplumsal huzur ve barışımızı gölgelediği, sporun centilmenliğine ve rekabetine zarar verdiği meydandadır.

Yeşil sahalara siyaseti bulaştıran, taraftarları bloklaştırarak birbirine diş bileyen bir hale gelmesine iyice zemin açan AKP zihniyeti olanlardan birinci derecede sorumludur.

Hiç kimse Beşiktaş veya Galatasaray taraftarlarını ya da kulüp yönetimlerini suçlamamalıdır.

AKP takviyeli unsurlar, Gezi Parkı’ndan miras kalan çatışma bakiyesini sürdüren küçük bir azınlık bir bahaneyle ortalığı ayağa kaldırmış, ilkel ve ileri düzeyde vahamet dolu manzaraların yaşanmasına sebep olmuştur.

Spora şiddet karıştıran, dostluğu ve sportmenliği sabote eden hiç kimseye sıcak ve anlayışlı bakmamız mümkün değildir.

Fanatizmin, holiganizmin, gözü dönmüş çılgınlığın hiçbir türünü masum ve makul addetmemiz de düşünülemeyecektir.

Kaybeden şüphesiz Türk sporu, üzülen tabiidir ki Türk milleti olacaktır ve olmuştur.

Fırsattan istifade ederek ezeli rekabeti savaşa çevirmek, sahaları işgal ve istilaya teşebbüste bulunmak ve malum sloganlarla etrafa saldırmak bir defa ülkemizin iflas ve hezimet tablosunu da teyit etmiştir.

Akıllardan uzak tutulmamalıdır ki, Yugoslavya’nın bölünmesinde futbol karşılaşmalarındaki düşmanca tutum ve ayrışmaların, taraftarlar arasındaki kin ve nefretin büyük payı vardır.

Bu itibarla spordaki bir kıvılcımın nerede duracağı, nerelere kadar ulaşacağı iyi hesaplanmalı, Başbakan ve hükümeti meseleye sorumlu ve samimi bir şekilde yaklaşmalıdır

AKP’nin tribünleri terbiye etme, taraftarları sindirme ve kulüpleri kuşatma utanmazlıkları durmazsa ve gerekli tedbirler “Spor’daki Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanuna” göre alınmazsa doğabilecek fatura herkes için ağır olacaktır.

Ayrıca hangi kulübün olursa olsun, genelde spora, özelde futbola gönül vermiş kardeşlerimizin sağduyulu, soğukkanlı ve sakin bir şekilde hareket etmeleri ve kışkırtmalara kapılmadan dirayetlerini muhafaza etmeleri toplumsal huzur bakımından elzemdir.

Türkiye Futbol Federasyonu da yakınlaşan ve yoğunlaşan sorunları ciddiye almalı, siyasi telkin ve yönlendirmelerden uzak durarak yürürlükteki mevzuata göre lazım gelen önlemleri devreye koymalıdır.

Demokratikleşme paketiyle PKK’ya gülücükler saçan, ikramlarda bulunan Başbakan bu ihanet ısrarını bırakmalı, hayatın her alanında patlamaya ramak kalmış bombalara dikkat kesilmelidir.

Barış, huzur, emniyet, dirlik, birlik ve istikrar arayan milletimizin sesini duymayan, ihtiyaçlarını önemsemeyen, toplumsal yapıyı eylem ve icraatlarıyla terörize eden iktidarın meşruluğu kesinlikle boşluğa düşecek, ahlaki tutarlığı yok olacaktır.

Türkiye’nin asıl sorunu da burada aranmalıdır.

Bugünkü kördüğümün açılması, karanlık kampanyanın son bulması ve insanlarımızın arasına çekilmeye çalışılan duvarların tamamen yıkılması için AKP’nin tasfiyesi ve demokratik yollardan görevden alınması mecburiyet halini almıştır.

 Milliyetçi Hareket Partisi bu uğurda ne gerekiyorsa yapacak, hainlere direnecek, çözülmeyi ve parçalanmayı çabuklaştıracak paketlere göğsünü gerecek, aziz milletimizin eşsiz basiretine, kararına ve tercihine sonuna kadar inanıp, güvenecektir.