06.06.2000 - TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Konuşması
6 Haziran 2000

Muhterem Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Yüksek heyetinizi, öncelikle sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 57. Cumhuriyet Hükümetinin göreve başladığı tarihten bu yana bir yıl geçmiş bulunmaktadır. Bu sebeple de bu haftaki grup çalışmamızı hükümette geçen bir yılın ayrıntılı bir muhasebesini yapmak üzere planlamıştık. Ve yine bu çerçevede, Partimizin Araştırma Geliştirme Merkezi'nde tüm partili bakan arkadaşlarımızın katılımıyla bir toplantı düzenlemiştik. Bu toplantıda temel olarak hükümetin icraatları, verimliliği ve gelecekteki hedef ve projeleri üzerine çok yararlı bulduğum değerlendirme ve analizler ortaya konulmuştu.

Ne var ki, son bir hafta boyunca ülke gündemini işgal eden soruşturma komisyonlarının çalışmalarıyla ilgili tartışmalar bu arzumuzu gerçekleştirmemize engel olmuştur.

Yine bilindiği gibi, Meclis'in bu yasama döneminin geçen yasama döneminden devraldığı meclis soruşturmaları tamamlanarak oylama aşamasına gelmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan gelişme ve tartışmalar, siyasi gündemin ana teması haline getirilmiştir. Özellikle soruşturma komisyonlarının birinde partili milletvekillerimizin vicdani kanaatlerini ifade eden oyları hakkında, gelişigüzel birçok görüş dile getirilmiş, spekülasyonlar yapılmaya başlanmıştır. Partimiz, bu gelişmeler karşısında siyasi gündemde merkezi bir konum kazanmıştır.

Gelinen bu aşamada, genel bir değerlendirme yapmak, meselenin bazı veçheleriyle kavranmasına yardımcı olmak, bizler açısından bir zorunluluk haline gelmiştir.

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Huzurlarınızda bir hususun altını öncelikle ve özellikle çizmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi'nin bu meselenin ve tartışmaların odağında görünüyor olması, aslında bir gerçeği değil, yanılgıyı ifade etmektedir. Çünkü Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri, ne dosyaların konusudur ne de yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının tarafıdır. Milletvekillerimiz, sadece Anayasamızın ve milletimizin verdiği temsil yetkisinin bir parçası olan denetim görevlerini yerine getirmektedir, hem de lâyıkıyla getirmektedir. Bundan da kimsenin şüphe etmeye ya da rahatsız olmaya hakkı yoktur.

Çünkü, Milliyetçi Hareket Partisi, hükümet etme sürecinde sergilediği uzlaşmacı, seviyeli ve duyarlı yaklaşımını, diğer siyasi faaliyetlerinde de titizlikle uygulamaya çalışan bir partidir. Seçim öncesinde ve sonrasında sergilediğimiz bu siyasi anlayışımız, gelecekte de değişmeyecektir. Dolayısıyla, Türk siyasetinin kötü bir alışkanlığı haline gelen basit siyasi hesaplara ve çıkarcılığa dayalı yaklaşımlar, partimizin hiçbir zaman tenezzül etmeyeceği bir tavırdır. Bunu en iyi bilmesi gerekenler şüphesiz bizimle bir yıldır iktidar ortaklığı yapanlardır.

Şimdi zihnimizi ister istemez şu sorular kurcalayacaktır. Dört-beş gündür kopartılmaya çalışılan fırtına neyi ifade etmektedir? Yapılan açıklama ve eleştiriler gerçekte hangi mânâya gelmektedir? Ve son olarak yolsuzluk ile mücadele ve temiz siyaset Türk demokrasisi için hangi anlama gelmektedir ve 57. Hükümet bunun neresindedir?

İzninizle bu soruları en sondan başlayarak cevaplandırmak istiyorum. Cevaplandırırken de, tabii ki ülkemiz ve milletimiz karşısında sahip olduğumuz görev ve sorumluluklarımızı gözardı etmeyeceğiz. Ve yine partimize yönelik açıklamalarda bulunanların seviyesine inmeyeceğiz. Çünkü, bizler, siyaseti, sadece milletimize ve ülkemizin geleceğine hizmet için yaptığımızı unutma lüksüne sahip değiliz.

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Hepinizin yakinen bildiği gibi, yolsuzluk aynı yoksulluk gibi, toplumsal ve siyasal dokuyu kemirip tahrip eden kanserli hücreler gibidir. Toplumsal ve siyasal dokunun bu tahribattan kurtulması, öncelikle bu hücrelerle yapılacak mücadeleye ve bu mücadeleden elde edilecek başarılara bağlıdır. Daha sonra yapılması gereken ise, siyasi bünyeyi hastalıklara karşı koruyacak şekilde takviye etmektir.

Türk demokrasisi özellikle 1990'lı yılların başından itibaren ciddi bir yozlaşma ve istikrarsızlık süreciyle iç içe yaşamaktadır. Demokratik uzlaşma kültürünün yeterince gelişmediği, seviyesiz ve ilkesiz üslup ve yaklaşımların cirit attığı bir siyasi yapı varlığını korumaktadır. Zaman zaman ön plana çıkan kaba bir demogoji, iktidar açlığı ile ikbal avcılığının gizlenemez boyutlara ulaşması, sağduyu, ölçü ve samimiyet gibi değerlerin zayıflığı sadece akademik ve fikri çalışmalarda vurgu yapılan temalar olmamıştır. Milletimizin siyasete ve siyasetçiye güveni giderek azalmış, 90'lı yıllarda siyaset çok ciddi boyutlarda itibar erozyonuna uğramıştır.

Böyle bir siyasi yapının etik zemini, hiç şüphesiz yolsuzluk olguları ve iddiaları ile daha da zayıflamıştır. Hatta bir etik zemine sahip olup olmadığı bile tartışma konusu yapılmıştır.

İşte, Milliyetçi Hareket Partisi'nin temiz, ilkeli ve seviyeli siyaset konusuna sık sık vurgu yapması, bu ve benzeri meselelerde elinden gelen çabayı sarfetmesi, bu yüzdendir. Sadece siyasi rakiplerine karşı değil, kendi içinde de bu prensipleri savunması ve hayata geçirmeye çalışmasının temelinde de, bu anlayış yatmaktadır.

18 Nisan seçimleri bu açıdan bir dönüm noktası olmuş, halkımız siyasi hayatın ciddi bir kimlik değişimi yaşamasını arzuladığını ortaya koymuştur.

Böyle bir süreçte kurulan 57. Cumhuriyet Hükümeti de, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi, ister istemez bu beklentilerin ve taleplerin birincil muhatabı olmuştur. Zaten bunun içindir ki, koalisyon protokolünde ve hükümet programında bu meseleye özel bir önem verilmiştir.

Tam bir yıl önce yine bu kürsüden sizlere seslenirken kullandığımız ifadeler aynen şöyledir: "Devlet idaresi, milletimizin bize emanetidir. Yağmacılığa ve kayırmacılığa asla meydan vermemek, müsaade etmemek de bizim vazifemizdir... Yerleşik demokrasilerde en büyük ayıplar, sosyal ve siyasi suçlar, nüfuz suistimali ile ilgili suçlardır..."

Bu görüş ve uyarılar, öncelikle kendimiz için, daha sonra da halka hizmet mevkiinde olan herkes içindir.

Benzer şekilde, 57. Hükümeti oluşturan üç partinin müşterek iradesini yansıtan koalisyon protokolünde de bu çerçevede bir duyarlılık ortaya konmuştur. Protokolde yer alan şu cümle, 4 Haziran 1999 tarihinde mecliste okunan hükümet programında da aynen yer almıştır. Buna göre;

"Hükümetimiz, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine bağlılığının gereği olarak, yargının daha verimli ve etkili çalışabilmesini sağlamayı; aynı zamanda organize suç örgütleriyle, çetelerle, yolsuzluklarla mücadeleyi her türlü yasal imkan ve vasıtalardan yararlanarak sürdürmeyi öncelikli görevleri arasında saymaktadır."

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan çıkartılması gereken ilk sonuç şudur: Milliyetçi Hareket Partisi, yolsuzluklarla ve haksızlıklarla mücadelede samimidir ve kararlıdır. Böyle bir suçu işleyen Milliyetçi Hareket Partili bile olsa, yasaların ve kamu vicdanının öngördüğü şekilde gerekenin yapılmasından kaçınmamız mümkün değildir. Çünkü, bizler, zahmetli de olsa, acı da olsa siyasetin ahlâkî bir altyapıya kavuşması gerektiğine inanıyoruz.

Çıkartmamız gereken ikinci sonuç, son günlerde yaşanan gelişme ve yapılan tartışmalarla ilişkilidir. Partili milletvekillerimizin soruşturma komisyonlarında meseleye yaklaşımı, siyasi değil ahlâkî, önyargılı değil vicdanî kanaatlerini yansıtmaktadır. Zaten, Anayasanın da çok önem atfettiği ve usulünü belirlediği meclis soruşturması sürecine başka türlü yaklaşılması mümkün değildir. Diğer siyasi parti temsilcilerinin hangi saikle hareket ettiği meselesi ise, bizi ilgilendirmemektedir.

Bütün bu sebeplerle, soruşturma dosyalarının muhatabı durumundaki iktidar ortağımız olan partinin yöneticilerinin alelacele ve peşpeşe yaptığı açıklamaları, hem üzücü hem de düşündürücü bulmaktayız.

Partimize yönelik değerlendirmeler, herşeyden önce önyargılı, aceleci ve duygusal bir bakış açısının ürünleri olmuşlardır.

Bize göre, meclis soruşturma komisyonlarının Yüce Divan'a sevk kararı vermemesi muhatapların aklanması anlamına gelmeyeceği gibi, sevk kararı vermesi durumunda da suçluluk kanıtlanmış olmayacaktır. Nihaî yargı merciî, Yüce Divandır, kamu vicdanıdır.

Yine unutulmamalı ki, geçmişte yaşanan siyasi kan davalarının sebebi de, tarafı da Milliyetçi Hareket Partisi değildir. Milletvekili arkadaşlarımın kanaatleri de siyasi saiklere göre değil, vicdanî ve ahlâkî ölçülere göre şekillenmiştir. Her soruşturma komisyonunda farklı tercihlerin ortaya çıkmış olması, bunun kanıtlarından biridir.

Adı geçen soruşturma dosyalarının odağında yer alan parti yöneticileri gelinen noktayı nezaket kurallarını aşan üslûpla yorumlamaya çalışmıştır. Bu kişilerin meseleyi, hükümet meselesi olarak takdim etmesi ve partimize yönelik tehditler savurmaya yeltenmesi üzerinde de durmak istiyorum.

Özellikle bazı parti yöneticilerinin ağzından çıkanı kulağı duymayacak kadar kendilerini kaybettiği görülmektedir. Aslında bu tür üslûp ve beyanlar, siyasi mücadeleye ve meclis soruşturmasına nasıl yaklaşıldığını göstermesi bakımından anlamlı ve öğretici olmuştur. Bizler, öfke ve telaşın bu boyutlara ulaşmasını anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bunun yanında, ortaya çıkan tablonun koalisyonu oluşturan partilerin birbirlerine karşı, ciddi bir güvensizlik ifadesi ve ortaklığın gözden geçirilmesi şeklinde yorumlandığı göze çarpmaktadır. Bu herşeyden önce, ortaklık hukukunun yanlış algılanmasından ve tanımlanmasından kaynaklanmaktadır.

İktidar ortaklığında esas, koalisyon protokolü ve hükümet programıdır. Her yerde ve zamanda hükümeti oluşturan partilerin sorumluluklarının çerçevesini bu belgeler belirlemekte, karşılıklı sorumluluk da bu belgelerin yürürlülüğe giriş tarihiyle başlamaktadır. Bunun yanında, Koalisyon Protokolü'yle de karara bağlanmış olan " Liderler Zirvesi" hükümet içi sorunların ve faaliyetlerin ele alındığı önemli bir platform oluşturmuştur. Bu yöntemin kullanılması, düne kadar gereksiz tartışma ve çatışmaların önüne geçilmesine vesile olmuştur. Bütün bunların dışında bir arayış ve yorum çabası ise, sadece koalisyonun ahengini olumsuz yönde etkilemez, aynı zamanda siyasetin doğasına da aykırılığı ifade eder. İşte Milliyetçi Hareket Partisi'nin anladığı ve uyguladığı ortaklık hukuku ve karşılıklı güven anlayışı program, protokol ve zirve kararları ekseninde gelişmiştir. Zaten bir yıl boyunca ortaya çıkan uyum ve uzlaşma süreci ile hükümet icraatları, bu ilkeler ve yaklaşımlar üzerine şekillenmiştir.

Partimize yönelik beyanların sahiplerinin gerçek düşüncelerini bilemeyiz ama, Milliyetçi Hareket Partisi'nin hükümeti birlikte oluşturup ülkeyi birlikte yönetmeyi üstlendikleri bir koalisyon ortağına güvenmediğini imâ etmek bile büyük bir haksızlıktır. Partimiz bir yıl önce mevcut şartlar dahilinde ülkemiz için en uygun tercihin mevcut yapı olduğuna inanarak kararını vermiştir.

Bizim ortaklık anlayışımızın özünü bu düşüncelerimiz oluşturmaktadır. Bu anlayışımız, aynı zamanda meclis soruşturma komisyonlarının çalışmalarına herhangi bir müdahalede bulunmamıza da engeldir. Çünkü, Milliyetçi Hareket Partisi, bu ve benzeri konularda, başkalarının zaman zaman yaptığı gibi, önyargılı bir şekilde yaklaşmayacak, siyasi çıkar hesapları yapmayacak kadar prensip sahibi bir partidir.

Bu çerçevede son olarak şu hususları vurgulamayı gerekli görüyorum. Aslında, karşılıklı güven bu şekilde zarar görür görüşü ile, bu güvenin zaten güçlü bir şekilde oluşmadığı kabul edilmiş olunmaktadır. Partimizin hükümetin uyumu ve başarısı konusunda sergilediği tavırlar, fedakârlıklar ortadayken, istikrar ve uzlaşma zemininin oluşması için gösterdiği çabalar belliyken, bu ve benzeri görüşleri dile getirmeyi anlamak mümkün değildir. Partimizin, seçim beyannamesinde yer alan birçok politika ve öneriyi, siyasi ve ekonomik istikrarın biran önce tesisi uğruna ertelediği unutulmamalıdır.

Hükümetlerin nasıl kurulacağı ve çalışacağı da bir partinin yöneticilerinin isteğine ya da çıkarlarına göre değil, önce yasalara, daha sonra da siyasi teâmüllere göre belirlenmektedir. Bu yönde yapılmış subjektif beyanların sahiplerinin serinkanlı bir değerlendirme yaptıklarında hatalarını daha kolay farkedeceklerine şüphe yoktur.

Bu arada, muhalefet partilerinin bazı sözcülerinin yaptığı açıklamalar da, ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü olmuştur. Çünkü bizatihi kendilerinin de içinde aktör olarak yer aldığı bazı acı olayları hatırlamamızı sağlamıştır. Bu ülke, Refah-Yol döneminde de, 18 Nisan seçimleri öncesinde de, birbirleri hakkında soruşturma dosyaları hazırlayıp önergeler veren partilerin daha sonra neler yaptığını iyi bilmektedir. Yaptıkları suçlamalar ile soruşturma komisyonlarında takındıkları tavırlar arasında bariz farklılıklara dair bir çok önemli örnek, hafızalarımızdaki canlılığını korumaktadır.

Yine, medyamızın gelişmeler karşısında sergilediği ikircikli tavırlar da dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Başlangıçta, meclis, alaycı bir edayla aklama-paklama yapmakla suçlanmış, daha sonra çok farklı bir yaklaşım sergilenmiştir. Temiz toplum, temiz siyaset kampanyalarının bayraktarlığını yapan basınımızın bu ve benzeri konularda daha tutarlı ve duyarlı olmasını beklemek hakkımızdır.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Bütün bu gelişmeler ve yapılan tartışmalar, özellikle bir gerçeğin önemini bir kez daha ortaya koymuş bulunmaktadır. Yeni yüzyıla adım attığımız bir zaman diliminde, hâlâ sağlıklı siyasi ilişkiler geleneğini tesis etmekten uzakta bulunuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin denetim yetkisini kullanması sürecinde ortaya çıkan sorunlar, bu müessesenin siyasi çekişmelerde silah olarak kullanılmasından mutlaka vazgeçilmesi gerektiğini, bir kez daha göstermiş bulunmaktadır.

En az bunun kadar önemli bir başka nokta da, siyasi etiğin yerleşmesi için bütün partilerin samimi, dürüst ve açık bir çabayı sergilemesi zorunluluğunun ortaya çıkmış olmasıdır.

Demokratikleşme talepleri de, projeleri de, ancak o zaman sahici bir karakter kazanacak, demokratik kültür gelişip toplum-siyaset kucaklaşması mümkün hale gelecektir.

Aynı şekilde, hem hükümet ortakları arasında, hem de meclis ile hükümet, millet ile hükümet arasında güven gelişmiş olacaktır. Bu sacayaklarından birinde meydana gelecek aksama, sadece siyasi istikrarsızlığı değil, ahlâk ve temsil zaafiyetini de beraberinde getirecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi'nin meseleye yaklaşımı bu kadar açık ve nettir. Bunu anlamayanlar var ise, artık bu bizim değil, onların problemidir. Partimiz, benzer bir yaklaşımın, kararlılığın diğer siyasi partiler tarafından da benimsenmesi gerektiğine inanmaktadır.

Bunu gözönüne almadan yapılan değerlendirmeler ile gelişi güzel açıklamalar, "kendine iğne batırmadan başkasına çuvaldız batırmaya kalkışmak"tan ibaret olan polemiklerdir, basit siyasi manevralardır.

Bizim, bu tür siyasi manevralar karşısında, temel prensiplerimizden ve hedeflerimizden vazgeçmemiz mümkün değildir. Milliyetçi Hareket Partisi'ni daha hâlâ tanıyamamış olanlar da bunu er ya da geç anlayacaklardır. Unutulmamalı ki, Türk Milliyetçileri, her şartta aziz milletine hizmet etmesini bilen bir geleneğin temsilcileri, hem de tarihi bir misyonun sahibidirler.

Konuşmama bu duygu ve düşüncelerle son verirken hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı