Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu’nda düzenlenen Bayramlaşma Programında yapmış oldukları konuşma. 29 Temmuz 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu’nda düzenlenen Bayramlaşma
Programında yapmış oldukları konuşma.
29 Temmuz 2014

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Aziz İstanbullular,

Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler,

Bayramın ikinci gününde sizlerle aynı havayı teneffüs etmekten, sizlerin coşkusuna şahit olmaktan kıvanç duyuyorum.

Sözlerimin başında hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Dün başkent Ankara’da, muazzam bir katılımla bayramı karşıladık, bayramlaşmanın hazzını Arena Spor Salonu’nu dolduran kardeşlerimizle yaşadık.

Bugün de İstanbul’da, Abdi İpekçi Spor Salonu’ndayız.

Öncelikle bu bayramlaşma programını tertip eden İstanbul İl Başkanlığımız başta olmak üzere, emeği ve katkısı geçen her dava arkadaşıma teşekkür ediyor, sizlere hoş geldiniz diyorum.

Bu salona kadar gelerek bayramlaşma heyecanımıza ortak olan tüm kardeşlerime, tüm ülküdaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Maşallah, İstanbul sanki buraya akmış, sanki buraya koşmuştur.

İstanbul’un yedi tepesi sanki hilalle süslenmiş, fethin tanığı surlar sanki zafer naralarıyla ayağa kalkmıştır.

İstanbul’da bayram bir başka güzeldir.

İstanbul’da bayramlaşmak özel anlam içermektedir.

Hem İstanbul’u hem de asırların vicdanını fetheden aziz ecdadımızın varisleri buradadır.

Kılıç gücü kadar kalem gücüne de inanmış, zaferleri tarihin bağrına nakış nakış işlemiş, kıtaları birbirine eklemleyip üzerine Türk imzası atmış kahramanların mirasçıları bugün bayramlaşmaktadır.

Bizim nezdimizde İstanbul;

       Osman Gazi’nin rüyası kadar büyüktür.

       Yıldırım kadar atik, Fatih kadar heybetli, Kanuni kadar diridir.

       Mustafa Kemal kadar zafere susamış, Başbuğ Türkeş Bey kadar başarıya inanmıştır.

İstanbul; yaşanmış yüzyılların emaneti, şehitlerimizin kutlu hatırasıdır.

İstanbul kardeşliğin özeti, Türkiye’nin ana fikri, Dünya’ya açılan penceresidir.

Ve Türk-İslam medeniyetinin beşiğidir.

Buradan tüm Türk yurtlarının, tüm soydaşlarımızın, tüm din kardeşlerimizin bayramını kutluyorum.

Burada toplanan siz muhterem arkadaşlarımın bayramlarını ayrı ayrı tebrik ediyorum.

Cenab-ı Allah bizleri daha nice bayramlara ulaştırsın.

Niyazım odur ki, ebediyete kadar İstanbul düşmesin, gücenmesin, üzülmesin, darlık nedir bilmesin.

Aziz ecdadımız İstanbul’u vatanlaştırırken; yelkenler biçti, yelkenler dikti.

Çalıştı, çabaladı, istedi, diledi, umut etti.

Toplar döktü, başarı için ne gerekiyorsa yaptı.

Bir yanına cesareti, diğer yanına ilim irfanı alarak yürüdü.

Hem dua etti, hem de devrin teknolojisini en ince ayrıntısına kadar kullandı.

Tepelerden kalyonları indirmek kolay değildi, başardı.

Kısa sürede hisar yapmak akıl karı değildi, başardı.

Karadan gemileri yürütmek ise hayal gibiydi, bunu da yaptı.

Kuşatma uzun sürdü diye şikayetler çoğaldı, ordu içinde kaynamalar arttı, acabalar fazlalaştı; fakat hedefe kilitlenme, zafere odaklanma bütün yılgınlığı sildi süpürdü.

Hilalin sıcaklığıyla, imanın aleviyle, azmin gücüyle, inanmışlığın lütfuyla Bizans yıkıldı, toz duman oldu.

Bakınız, Fetih Marşı’nda ne diyor merhum şairimiz Arif Nihat Asya:

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!

Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

Artık İstanbul’un yeniden fethi lazımdır.

Bunu yapacak irade hepinizde vardır.

İstanbul’un surlarında Üç Hilal’i dalgalandırma günü yakındır.

Sizler inanırsanız, sizler niyetlenirseniz bu mutlaka olacaktır.

İstanbul’un kötü ellerde olması talih değildir.

İstanbul’un istismarcıların elinde heder olması kader görülmemelidir.

Sizler sahip çıkarsanız İstanbul doğrulacaktır.

Sizler sahip çıkarsanız İstanbul yeni baştan doğacaktır.

Bu bir tarihi sorumluluktur.

Bu bir milli görev, milli ödevdir.

Bundan kaçmak Milliyetçi-Ülkücü Hareket’le bağdaşmayacaktır.

Her biriniz Fatih olmaya, gönülleri fethetmeye mecbursunuz.

Her biriniz Akşemsettin Hazretlerini, Eyyüp El Ensari Hazretleri’ni bilmelisiniz ve elbette İstanbul’un fethini müjdeleyen Rahmet elçisi Efendimizin örnek ahlak ve yaşayışını kendinize rehber edinmelisiniz.

Unutmayınız, İstanbul’un burçlarında Üç Hilal dalgalandığı an, 15 milyona yaklaşan vatandaşlarımız bize gönül verdiği gün tarihin akış seyri değişecektir.

Fatih Ortaçağ’ı kapatmış, yeni bir çağın kilidini açmıştı.

Biz de İstanbul’da başarıya ulaşarak AKP’nin karanlık çağını kapatacak, yepyeni bir dönemin mimarı olacağız.

Bu güç sizde vardır.

Bu imkan sizde vardır.

Bu takat, bu birikim, bu tecrübe, bu iman hepinizde bulunmaktadır.

İstanbul küllerinin içinden yeniden doğmak için sizleri bekliyor.

İstanbul’u alınız, İstanbul’u baştanbaşa sabırla sarıp sarmalayınız.

İnanıyorum ki yapacaksınız.

Bekliyorum ki, Üç Hilal’i İstanbul’un semasında dalgalandıracaksınız.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Mübarek Ramazan ayını dua ve ibadetle geçirdik.

Bir ay boyunca sahurda niyet ettik, iftar sofralarında nimetlere şükrettik.

Ramazan’ın manevi iklimini iliklerimize kadar hissettik.

Yardımlaşmanın ve dayanışmanın güzelliklerini hep birlikte yaşadık.

Biliyorsunuz, ahlakın sınırları bir bakıma dayanışmanın sınırlarıdır.

Eğer bir toplumda, bir millette dayanışma varsa milli ahlak yaşıyor demektir.

Hamd olsun dayanışmamız tüm tahribat ve zorlamalara karşı hala ayaktadır.

Merhum vatan şairimiz Mehmet Akif’in sözleriyle ifade edecek olursak; ‘milli ahlak, milli ruhtur.’

Şüphesiz ki, milli ahlakımızın dayandığın zemin dayanışma ise milli ruhun yaslandığı temel milli ahlak ve terbiyedir.

Milli ve manevi değeri olmayan, kökünden kopan, öz değerlerine yabancılaşan toplumların tarihten silinmesi kaçınılmazdır.

Kimliğini kaybeden, kişiliğini öğüten, kardeşliğini unutan, geçmişine yüz çeviren milletlerin var olması görülmemiş bir şeydir.

Tarihin harabeleri aslını yitirmiş, aslından uzaklaşmış, geleceğini ihmal etmiş millet ya da devletlerle doludur.

Bu yakın tehlikeye herkesin dikkat etmesi şarttır.

Dini ve milli vecibelerimiz bizi biz yapan, bizi kökümüze bağlayan eskimeyecek bağlardır.

Ramazan ayında tuttuğumuz oruçlar manen bizi birbirimize bağlamaktadır.

Bayram’da büyüklerimizi ziyaret etmek, küçüklerimizi sevip okşamak bizi daha da yakınlaştırmaktadır.

Bayramda kucaklaşmak küslüğün panzehiridir.

Bayramda toplanmak, toparlanmak; anne, baba, akraba, hısım, dost ve arkadaşları hatırlamak özlem yangınına çaredir.

Düşününüz ki, 77 milyon bayramlaşmakta, birbirine ikramda bulunmakta, tokalaşıp sarılmaktadır.

Bizi millet yapan en önemli manevi hasletlerden, en önemli milli ve dini güzelliklerden birisi de bayramlaşmadır.

Bayramlaşmada etnik köken çetelesi tutan, mezhep soruşturmasına tevessül eden küçük bir zümre dışında kimseler yoktur.

Bayramlaşmada nerelisin diyen, ana dili araştırması yapan yoktur.

Bayramlaşmada herkes büyük bir ailenin, büyük bir beşeri kudretin mensubu olduğunu tam olarak idrak etmektedir.

İşte bu büyük ailenin ismi Türk milletidir.

Bizim milletimiz tektir, devletimiz tektir, vatanımız tektir, bayrağımız tektir, dilimiz tektir ve bayramımız da tektir.

Bayram barıştır.

Bayram kardeşliktir.

Bayram yaşanmış onca asrın ürünü, dostluğumuzun, muhabbetimizin canlı delilidir.

İstanbul bayramlaşırken Diyarbakır’da bayramlaşmaktadır.

İstanbul bayramlaşırken hüzün içinde de olsa Türkmeneli bayramlaşmakta, Bağdat, Şam, Trablus, Halep, Gazze, Ramallah, Sana, Mogadişu, Üsküp, Gümülcine, Kaşgar, kırım ve daha nice Türk-İslam yurdu bayram yapmaktadır.

Hakkari’li çocuklar yeni kıyafetleriyle sokaklarda gülüp oynarken; İstanbul’lu çocuklar da aynısını yapmaktadır.

Şırnak’da ziyaretler esnasında ev sahipleri konuklarına misafirperverlik hünerleri gösterirken aynısı Yozgat’ta da gerçekleşmektedir.                                                                                                                   

İzmir’den kalkan el Bingöl’de sıkılmaktadır.

Mardin’de ikram edilen baklava Mersin’de tadılmaktadır.

Van’dan uzatılan şeker Trabzon’da yenilmektedir.

Balıkesir’den çalınan kapı Bitlis’de açılmaktadır.

İşte millet budur, kaynaşma ve kucaklaşma bu şekilde hayat bulmaktadır.

Bunu anlamayan zeka özürlüler, adamın diye ortalıkta gezinen adamlık fukaraları Türk milletini 36’ya ayırarak milli birlik olacağını iddia etmektedir.

Böyleleri üstelik Cumhurbaşkanı olmak için varını yoğunu ortaya dökmektedir.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil makamı olan Cumhurbaşkanlığı; bölücülüğe rehin düşmüş, iradesini kiralamış adam olamadıkların harcı değildir.

Devleti linç etmiş, kurumlarını işgal etmiş, kurallarını yıkıp devirmiş bir adayın Cumhurbaşkanı olması devenin iğne deliğinden geçmesi kadar akla ziyandır.

Anayasayı çiğnemekle kalmamış, 12 yıldır onlarca kez Anayasa suçu işlemiş bir adamın Cumhurbaşkanı olması, bizatihi devletin teamüllerine, bizatihi milletin kazanımlarına taban tabana terstir.

Millet nedir bilmeyen; ortak acı, ortak sevinç, ortak gelecek nedir anlamayan zavallının Eminönü’nde işportacı olması bile, bu işi layıkıyla yapan kardeşlerimize haksızlıktır.

Şunu çok iyi bilelim ki; camilerden yükselen Allah-ü Ekber nidaları bizi aynı safta buluşturmaktadır.

Bağımsızlık ve şeref sembolümüz şanlı Türk Bayrağı hepimizi altında toplamakta, hepimize gurur vermektedir.

Elbette bayrak düşmanı şerefsizler yok değildir.

Elbette bayrak direğine çıkarak hainlik yapan insana benzer yaratıklar şu sıralar fazlalaşmıştır.

Ancak Türk Bayrağı sahipsiz değildir.

İhanete çanak tutan AKP ve başında ki adam bayraksızlara ilham verse de, Milliyetçi-Ülkücü Hareket şeref sembolümüzü, şehitlerimizin emanetini korumaya yeminlidir.

Bin yıllık kardeşlik bizimle yücelecektir.

Kürt kökenli kardeşlerim artık çizgiyi aşan AKP-PKK-HDP, Barzani, İmralı canisi ve ikizi Erdoğan’a gerekli ayarı yapacak, gecikmiş derslerini verecektir.

Türk milleti hakkına sahip çıkacaktır.

Türk milleti bekasına kast eden teröristleri ve destekçilerini şaşkına çevirecektir.

Bunun için İstanbul’dan diyorum ki, aday Erdoğan, Kısıklı’daki villanda para sayıyorsan biraz mola ver de bizi dinle.

Hemen acele edip de Alo Fatihleri arama, azarlama.

Alo Nermin hattına müracaat etme.

Kaç İsmail kaç diyen yandaş hakimlerine fazla umut bağlama.

Başakşehir Fatih Terim Stadı'nın açılışında 12 numarayla 12’nci Cumhurbaşkanına gönderme yaparak sporu siyasete alet etme kurnazlığının, zorla attırılan üç golün seni kurtaracağını sanma.

Yeşil sahalardan sakın medet umma.

Türk sporunu kirletme.

Erdoğan sana sesleniyorum; hemen kızarıp bozarıp sağa sola ateş püskürme, sakin ol, koltuğuna yaslan ve adamsan bize kulak ver.

 Sana tavsiye ediyorum, fazla heveslenme, fazla heyecana kapılma; 10 Ağustos senin için sonun başlangıcı olacaktır.

Erdoğan devranı, Erdoğan zulmü, Erdoğan dönemi inşallah kapanacaktır.

Erdoğan masalı sonlanacaktır.

10 Ağustos bunun için ilk durak, ilk fırsattır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Ramazan Bayramı’nı kutladığımız bugün hepimizde bir burukluk vardır.

Türkmen kardeşlerimizin hüznü, Türkmen yurtlarında çağlayan gibi akan kan insanım diyen herkesi isyan ettirecek seviyededir.

IŞİD isimli İslam düşmanı, insanlık katili, şefkat ve merhamet celladı terör örgütü; Türkmenleri kesip biçmektedir.

Bu kiralık cinayet çetesi camileri bombalamaktadır.

Bu haşaratlar Peygamber kabirlerini yok etmektedir.

IŞİD Kâbe’yi vurmaktan, Hacıları katletmekten bahsetmektedir.

Karşımızda kudurmuş, kinlenmiş, iblisçe silahlandırılmış; dinden, imandan ve insanlıktan çıkmış vahşi bir terör örgütü vardır.

IŞİD aklınca hilafet ilan etmiştir.

11 Haziran’dan beri 49 Türk vatandaşımız IŞİD’in elindedir.

Musul Başkonsolosluğumuzu basan teröristler; diplomatlarla birlikte 49 kardeşimizi tutsak almış ve Türk topraklarını işgal etmişlerdir.

Halen bu tutsaklık sürmektedir.

Erdoğan ise IŞİD ile pazarlık içindedir.

IŞİD’e karşı ürkek ve çekingendir.

Hala cami bombalayan alçaklara; “inanıyorsanız, Müslümansanız 49 vatandaşımızı bırakırsınız” diyerek şartlı cümlelerle seslenmektedir.

Erdoğan zalimlerin gövde gösterisini, diklenmesini ve tehditlerini sineye çekmektedir.

IŞİD; Türkmenleri katlederken, Erdoğan’dan en küçük tepki gelmemiştir.

Peşmerge birlikleri Kerkük’te fiili durum yaratırken Erdoğan kardeşi Barzani’yle gülücükler ve güzel temenniler eşliğinde kucaklaşmaktan geri durmamıştır.

IŞİD ve Barzani Erdoğan’ı da yanlarına alarak gerçekleri perdelemekte, küresel planlara dolgu malzemesi görevi görmektedir.

Kürdistan bu kapsamda yeşermekte ve yer tutmaktadır.

Dikkat ediniz, IŞİD ne zaman Türkmeneli’ne saldırmışsa Kürdistan daha yüksek sesle konuşulmaya başlanmıştır.

IŞİD; Türkmenleri haritadan silme veya bölünmüş Irak’ta küçük gruplar halinde dağıtma projesinin kanlı bir taşeronudur.

IŞİD; Ortadoğu’daki bıçak sırtı dengeyi bozmak için görevlendirilmiş, parçalanmaları çabuklaştırmak ve iç dinamikleri sakatlamak üzere tembihlenmiştir.

Erdoğan’ın tırlarla gönderdiği silahlar, sağladığı imkanlar IŞİD’i güçlendirmiş, Türkmenlere ölüm olarak yansımıştır.

Mezhep düşmanlığını tetikleyen, toprak bütünlüğünü tartışmaya açan vahşi IŞİD saldırılarıdır.

Düne kadar Erdoğan bunları desteklemiştir.

Erdoğan’ın IŞİD’e ses çıkaramamasının nedeni, hem korkması hem de aralarındaki gizli anlaşma ve uzlaşmadır.

Her şey açıktır, IŞİD ile İsrail arasında hiçbir fark yoktur.

IŞİD ile Siyonist emeller arasında gerçekte çelişen bir yan da bulunmamaktadır.

İsrail Gazze’yi bombalaması neyse; IŞİD’in Musul’a ölüm yağdırması, Telafer’i kana boğması aynısıdır.

Erdoğan Gazze’yle yatmakta, Gazze’yle kalkmakta, Gazze’yle soluk alıp vermektedir; fakat sıra Türkmeneli’ne gelince saklanmakta, gizlenmekte ya da bahaneler üretmektedir.

Gazze’ye çok üzülüyoruz, Gazze’deki bini aşkın kayıplara kuşkusuz yanıyoruz.

Paris’teki diplomatik temasları, saatlere bağlanan geçici ateşkesleri bir ümit olarak görüyor, kalıcı olmasını diliyoruz.

Fakat biz; Gazze’yi düşünürken, Kerkük’ü yüreğimizde, Musul’u başımızın üzerinde taşıyoruz.

Türkmen yavrularının çığlığını duyuyoruz.

Türkmen anaların ağıtlarını paylaşıyor, bağırlarına taş basıp çileye katlanmalarını ibretle izliyoruz.

 Türkmen babaların mücadelelerini saygıyla anıyor, soydaşlarımız için dua etmekle kalmıyor yardım elimizi de uzatıyoruz.

Bu bayramda Türkmen kardeşlerimiz manen yanımızda, ruhen aramızdadır.

Onların davası davamızdır.

Aday Erdoğan bu davayı bilemez, bu davayı anlayamaz.

Çünkü onun davası menfaattir, onun davası meşum niyetlerdir, onun dini imanı da paradır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Şimdi söyleyeceklerime hepinizin çok dikkat etmesini özellikle istiyorum.

Aday Erdoğan bizim temelini atıp, projesini hazırlayıp kredisini bulduğumuz Yüksek Hızlı Trenin Eskişehir-İstanbul etabının açılışını 25 Temmuz 2014 Cuma günü Eskişehir’de yapmıştır.

Erdoğan’ı Eskişehir’e götüren Yüksek Hızlı Tren Sikorsky ve Kobra savaş helikopterlerinden oluşan bir filoyla korunmuş, neredeyse havada kuş uçurtulmamıştır.

Sözde halk adamı Erdoğan sanki savaşa gitmektedir.

Sözde millet adamı Erdoğan bizatihi milletin kendisinden korunmaktadır.

Böylesi bir rezalet dünyanın neresinde vardır?

Yüzlerce korumayla gezen, zırhlı araçlarla dolaşan, silahların gölgesinde açılışlar yapan; havadan, karadan ve denizden etrafı örülen Erdoğan; milletle samimi şekilde nasıl bütünleşecek, milletin gerçek adamı nasıl olacaktır?

Erdoğan’ın korkusu nedir?

Kefen giydik diyen, 2,5 metreküplük mezar edebiyatı yapan Erdoğan'a ne olmuştur?

Sırf bu yüzden yeni Türkiye ucubesi milletle devletin arasına çekilen duvar, gerilen halat, kazılan derin hendektir.

Erdoğan milletten tamamen uzaklaşmıştır.

Bunun için çok tehlikeli bir şuur kaybı içindedir.

Aday Erdoğan Eskişehir’de; altını çiziyorum, Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, bu toprakların evladı olmadığını hayasızca söyleyerek aynen şöyle konuşmuştur:

“Kahire'de doğmuş, 30 yaşında Türkiye'ye gelmiş. Kimi aldatıyorsunuz? Bu toprakların evladı biziz, burada doğduk, burada büyüdük, burada çalışıyoruz."

Bu sözler ibret levhasıdır, bu sözler belgeli nefret suçudur, bu sözler millet düşmanlığıdır, bu sözler faşist ve ırkçı bir kafa yapısının hezeyanıdır.

Aday Erdoğan devleti bölmüş, milleti bölmüş, askeri bölmüş, polisi bölmüş; doymamış bir de doğum yerlerine göre insanlarımızı bölmüştür.

Erdoğan Cumhurbaşkanı olma ehliyetini tamamen kaybetmiştir.

Demek ki, bir nedenle gurbette gözlerini açmış her kardeşimiz bu toprakların evladı değildir.

Demek ki, Kafkaslar’dan, Ortadoğu’dan, Balkanlar’dan kopup gelen kardeşlerimiz bu toprakların bir parçası sayılmayacaktır.

Demek ki, Avrupa’da doğup büyüyen, Brüksel’de, Berlin’de, Paris’te, Viyana’da, Amsterdam’da, Londra’da, Prag’ta ekmeğinin derdinden olan kardeşlerimiz bu topraklara dahil edilmeyecektir.

Erdoğan’a göre Evlad-ı Fatihan bu topraklara ait değildir.

Erdoğan’a göre aziz milletimizin bir parçası olup da; Akmescit’te, Astana’da, Bakü’de, Bişkek’te, Kahire’de, Şam’da, Lefkoşe’de, Sofya’da, Taşkent’te, Trablus’ta, Ulan Batur’da, Üsküp’te, Gümülcine’de ve daha birçok ülkede doğanlar bu toprakların yabancısıdır.

Aday Erdoğan’ın geçmişteki tüm sözlerinin ne kadar sahte, ne kadar riya olduğu ortaya çıkmıştır.

Erdoğan Kahire’ye sırt çevirmekle kalmamış, Gazze’ye hakaret etmiş, Müslüman Türk milletinin fertlerini doğduğu ve büyüdüğü yere göre derecelendirmiştir.

Erdoğan’ın sözleri ayrımcılıktır, ötekileştirmedir, çok açık iftiradır.

Erdoğan bilmelidir ki, Ekmel Bey milletimizin öz be öz evladıdır.

Erdoğan’ın kökeni çok karışık, kaynağı çok bulanıktır.

Ekmel Bey ise bu toprakların ihlas sahibi bir evladı olup Türk oğlu Türk’tür.

Erdoğan’ın toprak üzerinden yürüttüğü çirkin polemik insanlığın inkârıdır.

Türk milletinin hiçe sayılmasıdır.

Ve Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanı adayımız sadece Ekmeleddin İhsanoğlu’na karşı değil, hepimize karşı nefret suçu işlemiştir.

Sayın İhsanoğlu’nun Kahire’de doğmasını meydanlarda çarpıtacak, sorgulayacak, sulandıracak kadar ahlaksızlaşan bu adaya Türk milleti tepki göstermelidir.

Avrupa Türklüğü bu adaya şamarı indirmelidir.

AKP’de görev yapan doğum yeri farklı ülkeler olan milletvekili arkadaşlarım ve özellikle Sağlık Bakanı Müezzinoğlu izzet-i nefis taşıyorsa derhal istifa etmelidir.

İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da, Eskişehir’de, Kayseri’de ve yurdumuzun birçok yerinde yaşayan Evlad-ı Fatihan Allah için ayağa kalkmalıdır.

Tarih şahittir ki; Şam evimiz kadar bizimdi, Beyrut bahçemiz kadar bizimdi; Belgrat, Budapeşte, Priştine, Kahire umudumuz kadar diriydi, Bağdat duamız kadar yakındı, Mekke Hira Dağı kadar vicdanımızdı.

Gurbette doğan kardeşlerimize ikinci sınıf insan, sığıntı, yabancı, gelip geçici, mülteci, üvey evlat muamelesi yapan günah ehli Erdoğan’a 10 Ağustos’ta gerekli ders verilmelidir.

Bu zehirli ve nifak saçan zihniyetin hakaret ve sövgüsü bugünden görülmez, duyulmaz, ciddiye alınmazsa, yarın millet fertleri birbirine düşecek, bölücülük her düzeyde yaygınlaşacaktır.

Biz Erdoğan’ı, bu toprakları ihanet, rüşvet ve melanetle kirletmesine rağmen; yine de bu memleketin evladı olarak kabul ediyoruz.

Ancak şunu da unutmayalım; aday olan çeyrek adam, bu toprakların aleyhine çalışan, bu toprakları satmak ve çoraklaştırmak için uğraşan bir işbirlikçidir.

Ekmel Bey’i ve gurbette dünyaya gelmiş milyonlarca kardeşimizi yabancı görmenin bedeli ağır olmalıdır.

Rutine binen müfterilik, çarkı hızla dönen kötü söz ve zan süratle durdurulmalıdır.

Milletçe üzerimizdeki ölü toprağını kaldırmak zorundayız.

Kayıtsızlıkla, miskinlikle, vurdumduymazlıkla ve tembellikle geçirilecek zaman yoktur.

Aday Erdoğan’ın önüne geçilmeli, önü kesilmelidir.

Aday Erdoğan’ın havası indirilmeli, balonu söndürülmeli, yürüyüşü engellenmelidir.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Aday Erdoğan Ramazan ayı süresince dedikodu yapmıştır.

İftar sofralarının edep ve adabını çiğnemiştir.

Sanıyorum oruç tutmadığından, oruçlu gönüllere, oruç tutan kardeşlerimize saygısızlık yapmıştır.

Aday Erdoğan Milliyetçi-Ülkücü Hareketle özellikle uğraşmıştır.

Her fırsatta içimizden neden bir Cumhurbaşkanı çıkaramadığımızı sormuş ve sorgulamıştır.

Bu makama layık bir arkadaşımızın olup olmadığını fitne çıkarma maksadıyla dillendirmiş, ‘MHP’li kardeşlerim, Ülkücü kardeşlerim’ diyerek küçücük aklınca oy devşireceğini sanmıştır.

Buradan söylüyorum; biz ne yapıp yapmadığımızı Erdoğan’a mı soracaktık?

Bu adam kendisini ne zannetmektedir?

Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Türk milletinin ortak vicdanını temsil etmektedir.

Her dava arkadaşım her göreve layıktır.

Ancak Türkiye’nin bugünkü hassas ve nazik ortamında Cumhurbaşkanlığı konusunda büyük bir uzlaşmanın varlığına inandık, bunun gereğini de gönül huzuruyla ve aktif bir şekilde yaptık.

Hatırlarsanız; Recep Tayyip Erdoğan dışında, yasal şartları taşıyan her hangi bir vatandaşımızın Cumhurbaşkanı olabileceğini savunduk ve vurguladık.

Ve bir tek Erdoğan olamaz dedik, Çankaya yokuşunda nefesi tükenir, bacakları titrer, ödü kopar açıklamasında bulunduk.

Allah’a çok şükür Sayın İhsanoğlu milletimizin gönlüne girmekte, takdir toplamakta, tercihleri değiştirmekte, Erdoğan’ın uykularını kaçırmaktadır.

Bizim kriterlerimiz bellidir ve buna Sayın İhsanoğlu uymaktadır.

Bir defa şunu buradan açık açık beyan ediyorum; bizim Recep Tayyip Erdoğan isimli bir kardeşimiz yoktur, olamayacaktır.

Türk’üm demekten rahatsız olan bir adamın Ülkücü kardeşi olamaz.

TC’yi tabelalardan silen, Andımızı kaldıran, Türklükle karşıma gelmeyin diyen bir adam Ülkücüye kardeş olamaz.

Onbinlerce vatan evladının katili bir teröristin elini sıkan, terör örgütüne tavizler veren bir adama Ülkücüler kardeşim diyemez.

Devletten, bürokrasiden, iş aleminden atılan, dışlanan, eziyet gören, mahrumiyet yaşayan, sürgüne gönderilen, cezalar alan Ülkücüler ortadayken kardeşlikten söz edilemez.

Dava arkadaşlarıma; faşist, morg bekçisi, şehit istismarcısı, Fatiha bilmeyen, oruç tutmayan, namaz kılmayan, hayvan, katil, ırkçı, kafatasçı sözlerini edepsizce kullanan bir adamın Ülkücüyüm diyen hiç kimse dönüp de yüzüne bile bakmaz.

Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alan densize Ülkücüden kardeş olmaz, olamaz.

Bunlara rağmen, 17-25 Erdoğan’a hala kardeşim diyen varsa buyursun devam etsin; ancak hemen aramızdan da çekip gitmeyi aklından çıkarmasın.

Erdoğan, her seçim dönemi Ülkücü kardeşlerim diyerek istismar tezgâhını açmaktadır.

Bu bayatlamış numara artık tutmayacak, küflenmiş taktik işlemeyecektir.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Erdoğan kamunun her imkanını kendi çıkarı için kullanmaktadır.

Devlet; Erdoğan’ın oyuncağı, para kasasıdır.

İşadamları Erdoğan’a bağış sırasına girmiştir.

İhalelerden alınan yüzdelere zam yapılmıştır.

Terör lobisi, kan lobisi, rant lobisi, Rum lobisi, Barzani, PKK, IŞİD, HDP, Türk düşmanları, Mehmetçik katilleri, komplocular, çözümcüler, açılımcılar, kötü adamlar, 63’lükler Erdoğan demektedir.

Papaz okulu meraklıları, İstanbul’u Vatikan’a döndürme hevesinde olanlar, dinler arası diyalogcular, Ekümenlik rüyası görenler, Sevrciler, din tacirleri, mandacılar, BOP’çular, hainler alayı birden Erdoğan’ın yanındadır.

Erdoğan PKK’nın adamı, İmralı canisinin ortağı, Oslo’nun müdavimi, Kandil’in umudu olarak Çankaya’ya taliptir.

Ayrıca hazine, 17-25 damgalı rüşvetçilerin elinde talan edilmektedir.

Erdoğan ve yolsuzluk çetesi milletin kesesini boşaltmaktadır.

Hırsızlar; hırsızlıkla mücadele edenleri kovalamakta, gözaltına almakta, hapse tıkmaktadır.

İranlı şarlatan yatlarda gezip kara parayla sefa sürerken; adalet yerlerde, hukuk diplerdedir.

Millete küfreden havuzcular, ihalelerden yüzde alan, rüşvete kulluk eden eski bakanlar; babacığım babacığım diyerek villada para eritemeyen ileri zekalı çocuklar, bir trilyonu üç beş kuruş gören haramzadeler zevkten dört köşeyken; dürüstlük suçlanmaktadır.

Aday Erdoğan, 17-25 Aralık’ta cezaevine giren kasacısından kutucusuna kadar kim varsa serbest bırakan malum yandaş hakimleri bu kez de emniyetin üzerine salmıştır.

Yargıdaki son düzenlemelerle kendisine candan ve siyaseten bağlı sulh hakimlerini devreye sokmuştur.

İnlerine gireceğiz diye diye, haşhaşi, virüs, ajan, casus, hain sözleriyle; dün devlete konuşlandırdığı, devlete sızdırdığı kimseleri bugün ekin gibi biçmektedir.

Erdoğan’ın kirli çamaşırlarını bilenler, gizli ve hain ilişkilerine tanık olanlar susturulmakta, cezalandırılmaktadır.

Türkiye böyle gidemez.

Türk milleti bu rezaletlere daha fazla katlanamaz.

10 Ağustos; Ankara’da şehit sömürüsü yapıp, Diyarbakır’da PKK’ya umut aşılayan, çözülmeye bedenini, canını, başını koyduğunu ileri süren adamın kenara çekileceği tarihtir.

10 Ağustos; rüşvetin, zilletin, hakaretin, iftiranın, iç ve dış politikada çöken itibarın kaybedeceği tarihtir.

10 Ağustos; demokrasi dışı arayışların, özgürlük karşıtı cephenin, korku elçilerinin, teslimiyetçilerin, tavizkarların, müzakerecilerin boyun eğeceği kutlu bir yenilenmedir.

Erdoğan’ın, mahvımız demek olan yeni Türkiye’sine karşı; ekmek kazanacak, Ekmeleddin Bey Cumhurbaşkanı olacaktır.

Huzur için, umut için, birlik için, kardeşlik için, itibar ve güvenlik için Ekmeleddin Bey milletimizin huzurundadır.

Dirlik için, barış ve esenlik için Ekmeleddin Bey milletimizin hizmetkarlığına adaydır.

Ekmeleddin Bey bütünlüğün yüzü; Erdoğan kutuplaşmanın adresidir.

Ekmeleddin Bey Türkiye’nin ve Türk milletinin adayı; Erdoğan batılın ve yabancı projelerin takipçisidir.

10 Ağustos’ta elbette vazo seçilmeyecektir; kaldı ki kimsenin aklında böyle bir şey de yoktur.

 Fakat Cumhurbaşkanlığını başkanlığa geçiş güzergahı görerek yol- köprü yapmaktan bahseden, icranın ve ihalelerin başında olacağını söyleyerek yürütmeye devam edeceğini belli eden adam hiç mi hiç tercih edilmeyecektir.

Türk milleti; TC’ye saygı ve sadakat besleyen, kimliğine hürmet gösteren, 77 milyonu kucaklayan değerli bir ismi; bilgili, birikimli ve ekmek bilen bir evladını Cumhurbaşkanı yapacaktır.

Bu itibarla hepinizden çok yoğun bir gayret bekliyorum.

İstanbul’un gücünü, tarafını ve faziletini göstermenizi istiyorum.

Durmayınız, yılmayınız, yorulmayınız, her İstanbul’lu kardeşimin gönlünü kazanınız.

Ekmeği bütün Ekmeleddin Bey’i Cumhurbaşkanı olarak seçelim.

Ekmekle oynayanlara değil, ekmeği çoğaltanlara destek verelim.

Ekmeğimize kan doğrayanların değil, ekmeğimizi büyütmeye aday olan Ekmel Bey’in önünü açalım, Çankaya’yı kurtaralım.

Bu düşüncelerle sizlerin ve aziz milletimin Mübarek Ramazan Bayramını bir kez daha kutluyorum.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Rabbim yar ve yardımcınız olsun.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm diyene.