Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 3 Ocak 2017
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma.
3 Ocak 2017

 


Muhterem Arkadaşlarım,

Değerli Misafirler,

Sayın Basın Mensupları,

Yeni bir yılın içindeyiz. Ne var ki yine hüzünlü, yine acı doluyuz.

Umut ve heyecan içinde karşıladığımız 2017’de terör bir kez daha zalim yüzünü gösterdi.

Türkiye asimetrik bir saldırının, barbar bir akının, vicdansız bir operasyonun odağı ve hedefindedir.

Türk milleti tarihte eşine az rastlanır bir husumet kapanındadır.

Her insanımız, her vatandaşımız kaygılıdır.

Milli vicdan Türkiye’nin böyle gidemeyeceğini, gitse bile huzur ve güvenliğe ulaşamayacağını ittifak ve infial içinde teyit etmektedir.

Ne olmuştur da, ülkemiz ateş çemberine düşmüş veya düşürülmüştür?

Yanlış nerede, ihmal ve iradesizliğin failleri kimlerdir?

Aziz vatana teröristler nasıl yuvalanmış, hangi kaynak ve ilişki ağlarından beslenmiş, arkalarına kim ya da kimleri almışlardır?

Türkiye’den yeni bir Suriye çıkarma arayışı hızla sürerken gafletle geçireceğimiz bir saniyemiz bile kalmamıştır.

Kaos imalatçıları işbaşındadır.

Kargaşa ve kriz heveslileri devrededir.

Ne yazık ki huzurumuza darbe üstüne darbe vurulmaktadır.

Güvenliğimiz budanmakta, geleceğimiz buharlaşmaktadır.

Milli bekamız kirli ve karanlık ellerce boğulmaktadır.

Milletçe dayanacak hal ve takatimiz kalmamıştır.

Sabrımız sınıra dayanmıştır.

Meclis parti grubumuzun 2017’deki bu ilk toplantısında terörizmin Türkiye üzerindeki amaç ve eylemleriyle birlikte, son gelişmeleri de kapsamına alan siyasi değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmayı düşünüyorum.

Sözlerimin bu aşamasında hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Müteessir bir ruh haliyle sizlerin, milletimizin ve tüm insanlığın yeni yılını tekrar kutluyor, aradığımız, özlediğimiz ve susadığımız huzur, esenlik ve istikrar dolu gün ve yıllara hep birlikte ulaşmayı Rabbim’den niyaz ediyorum.

 

Değerli Milletvekilleri,

Hiç şüphesiz 2016 yılı, terörün hain saldırı ve suikastlarına kurban gitmiştir.

İnsanlığın defolu yüzleri, yeryüzünün en aşağılık türleri 2016’da ölüm ve şiddet saçmışlardır.

2016’da Türklük ve Türkiye düşmanları sivrilmiş, silah ve bombalarıyla her değer ve emanetimize saldırmışlardır.

Terör bir insanlık suçudur. Bunda her insaf ve merhamet sahibi insanımız hemfikirdir.

Bu suçu taammüden işleyen kiralık katiller sürüsü 2016 yılını zindana çevirmişlerdir.

Teröristler kimi zaman bombalı araçlarla, kimi zaman bedenlerine bomba sararak, kimi zaman da uzun namlulu silahlarla masumları ve güvenlik görevlilerimizi katletmişlerdir.

Hedef esasen Türkiye’dir.

Hedef milli birlik ve kardeşliğimizdir.

Türk milletinin tarihsel varlığından rahatsız olan düşman çevreler FETÖ’yü, IŞİD’i, PKK’yı, PYD-YPG’yi ve DHKP-C’yi infaz ve yıkım için görevlendirmişlerdir.

Terör örgütlerinin kökünü kurutmak önemli olduğu kadar, bunları destekleyen, elinden tutan, besleyip palazlandıran asıl suçlularla yüzleşmek, daha da ötesi hesaplaşmak mecburi hal almıştır.

Teröristler kanalıyla Türkiye’ye verilen mesaj nedir?

İstenen, dayatılan, amaçlanan nelerdir?

Varılması planlanan yer neresidir?

Mutlaka bu soruların cevaplarını stratejik bir konsept ve milli bakış çerçevesinde bulmak zorundayız.

Meydan okumalarla hainler uslanmıyor, geri adım atmıyor.

Yoğun lanetleme ve kınama açıklamaları bir işe yaramıyor.

Bildik yöntemlerle, şablon politikalarla, klasikleşmiş uygulamalarla terör örgütleri durmuyor, durdurulamıyor.

Bu durum karşısında terörizmi döktüğü kanda boğmak, teröristleri tümden imha etmek için ya bir yol bulmalıyız, ya da bulamıyorsak yeni bir yol yapmalıyız.

Türkiye hainlerin kanlı eylemlerine mahkûm değildir.

Ödediğimiz bedeller çok ağırdır.

Karşı karşıya olduğumuz zincirleme suikast dehşet vericidir.

Bu darboğazdan çıkmalıyız.

Bu oyunu hep birlikte bozmak durumundayız.

Biliniz ki, terörizmi yok etmek dışında ikinci bir seçeneğimiz, bir başka şansımız yoktur.

Ve bu, ancak ve ancak yeni bir Milli Mücadele ruhuyla başarılabilecektir.

Aksi halde terörizm Türkiye’yi yutacaktır.

20 Temmuz 2015’den bu tarafa kanımız akıyor, canımız yanıyor, devamlı kara toprağa düşüyoruz.

Şimdi hepinizi şu kahredici ve ibretlik terör bilançosu üzerine düşünmeye davet ediyorum:

20 Temmuz 2015’den bugüne kadar; aralarında 600 askerimizin, 382 polis ve bekçimizin, 63 korucumuzun, 35 sivil memurumuzun olduğu bin 80 evladımız şehit olmuş, 663 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Yaklaşık 2 bin 105 askerimiz, bin 564 polisimiz, 74 korucumuz, 4 bin 277 vatandaşımız yaralanmıştır.

Yalnızca 2016 yılında toplam şehit sayımız 839’dur.

Sorarım sizlere, bu tablo milli bir yıkım değildir de nedir?

Analar ağlamayacaktı, değil mi?

Terör bitiyor, ülkemize bahar havası geliyordu, değil mi?

Dağlardan korkusuzca kardelenler toplanacak, Murat’ın, Fırat’ın suları barışa akacaktı, böyle söylenmiyor muydu?

Türkiye hangi ara bu tuzağa düştü?

Yüz yüze kaldığımız bu felaket ve musibet hangi söz ve bahanelerle izah edilecektir?

Hadi izah edildi sayalım, buna inanan, buna tamam diyen bir vicdan sahibi, Allah için söyleyiniz, ortaya çıkacak mıdır?

İçimiz yanıyor, öfkemiz kabarıyor, nefretimiz katlanıyor.

Yine de ya havle diyoruz, yine de dişimizi sıkıp metanetimizi muhafazaya çalışıyoruz.

Peki nereye kadar?

Cinayetler ne zaman son bulacak?

Ülkem ve milletim ne zaman huzur ve asayişe kavuşacak?

Bir Başbakan Yardımcısı; “vatandaşlarımız tedbirli olsunlar, ama korkmasınlar” diyor.

Hiçbir millet evladı elbette korkmayacak, hiçbir alçak da korkutamayacaktır.

Ancak gerekli tedbirleri alacak olan vatandaşlarımız mı yoksa bu devleti yönetenler midir?

İnsanımızın can ve mal emniyetini sağlayacak sorumlu ve görevliler kimlerdir?

Eğer her insanımız kendi güvenlik önlemini alacak idiyse, iktidara ne gerek duyulacak, yürürlükteki hukuk neye yarayacaktır?

Maksadım siyasi eleştiri dozajını artırmak değildir.

Amacımız eleştiri olsaydı siyasi sorumluları yerden yere vuracak pek çok konu çıkardı.

Fakat Türkiye uçurumun kenarındayken, milletimiz feryat figan ederken sert ve amansız siyasi tenkitler, yoğun tartışma ve polemikler kimseye bir şey kazandırmayacaktır.

Bilakis terörizme karşı teşkil edilmesi gereken ortak cephe ve ortak akıl hasar alacaktır.

Bizim de buna hiç niyet ve hevesimiz yoktur.

Milliyetçi Hareket Partisi önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben diyen yüksek bir fazilet ve fedakârlık şuuruna sahiptir.

Zehir yudumlasak da, kızılcık şerbeti içtik diyeceğiz.

Ve de hep birlikte engel olmazsak, altımızdan kayıp giden bir vatan olduğunu açık seçik görmeliyiz.

Nitekim maruz kaldığımız tehlikeler çok yakın, çok büyük ve çok ciddidir.

Hunhar saldırılar hepimize, Türk milletinin tamamına yöneliktir.

Kurşunlar, aynı zamanda MHP’li, AKP’li, CHP’li ve bir başka partili ayrımı da yapmamaktadır.

Bombalar dil, din, köken ve yöre farkı gözetmeksizin patlamakta, patlatılmaktadır.

O halde karşımızda gittikçe yayılan husumet yangınını söndürmek, hızlanan şiddet seline hep birlikte set çekmek ertelenemez, geciktirilemez bir ihtiyaçtır.

Durmak akılsızlıktır, buradayız, buna sonuna kadar varız ve hazırız.

Geçmişte yedi düvele yenilmedik, Allah’ın izniyle terörizme de boyun eğmeyeceğiz, diz çökmeyeceğiz.

Nice kuşatmaları yardık, yine yaparız.

Nice düşmanları mağlup ettik, birçoğunu tarihe gömdük; merak buyurulmasın, milli birlik ruhu olduktan sonra aynısını bir kez daha başarırız.

Hain ve destekçileri kudursalar da, kıvransalar da, can havliyle, gözü dönmüşçesine katliam yapsalar da bu aziz milletin surlarını aşamayacaklar, bu büyük devletin sırtını yere getiremeyecekler.

Türk milletinin müşterek geçmişi ve nurlu geleceği için topluca çarpan yürekler saldırgan ve vahşileri silindir gibi ezip geçecek güçtedir.

Türkiye’nin en büyük hazinesi olan bu milli kardeşlik ruhu, dosta ve düşmana diyor ve haykırıyor ki;

Biz biriz, beraberiz.

Biz büyük bir aileyiz.

Biz Türkiye’yiz.

Kalbi Türk milleti için atan,

Gönlü vatan sevgisiyle coşan,

Ciğeri aziz şehitlerimizle yanan,

Birbiriyle kaynaşmış, kucaklaşmış, kenetlenmiş tek nefes, tek yürek olmuş Türkiye sevdalıları her çileyi öğütüp, her mihnet ve melaneti yerle bir edecektir.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Doğrudur, Türkiye’nin varlığına kastetmek isteyen hıyanet her tarafa pusu atmış, tuzak kurmuş, namluyu milletimize doğrultmuştur.

Ülkemiz bugün 1919’un şartlarına benzer bir karanlık ortama yuvarlana yuvarlana gerilemiştir.

Tam da 2017’yi toparlanma ve ayağa kalkma yılı olarak görüp önümüzdeki 365 güne ümitlerimizi bağlamışken, yeni yılın ilk anlarında İstanbul’dan gelen katliam haberi hepimizi heder etmiş, katıksız kedere boğmuştur.

İstanbul Beşiktaş Ortaköy’de yerleşik bir gece kulübüne uzun namlulu silahla saldıran terörist 26’sı yabancı ülke vatandaşı, 12’si Türk vatandaşı olmak üzere 39 insana kıymıştır.

Bu arada 1 polisimiz de şehit düşmüştür.

Bunun yanında mezkur katliamda 4’ü ağır olmak üzere 65 kişi de yaralanmıştır.

Hindistan’dan Lübnan’a, Tunus’tan İsrail’e, Irak’tan Kanada’ya kadar pek çok ülkenin vatandaşı hayatını kaybetmiştir.

Reina katliamı sözün ve insanlığın bittiği noktadır.

Terörle üstün ve destansı mücadele halindeyken toprağa düşen tüm şehitlerimize, hayatlarını kaybeden masum vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, başımız sağolsun diyorum.

Ülkemizde misafir bulunuyorken bir katilin silahından çıkan kurşunlarla hayatlarını kaybeden yabancı uyruklu insanların ülkelerine ve ailelerine taziyelerimi bildiriyorum.

Kamuoyuna yansıyan bilgi ve bulgulara bakarsak, Reina  saldırısını profesyonel bir katil, göstere göstere, adeta elini kolunu sallayarak, herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan gerçekleştirmiştir.

Katliamın 7 dakika sürdüğü, ardından caninin kıyafetini değiştirip 13 dakika mutfakta saklandığı, sonra da kayıplara karıştığı iddia edilmektedir.

Yabancı bir haber ajansının verdiği bilgilere göre, Reina  saldırısını IŞİD üstlenmiştir.

Teröristin eşgali belirlenmiş, parmak izi tespit edilmiş, bağlantıları ve uyruğu hakkında bilgilere ulaşılmış olsa da, henüz kendisi ele geçirilememiştir.

Bu terörist saldırının El-Bab kuşatmasıyla bağı olduğu kadar, Türkiye-Rusya-İran arasında Suriye’de hayata geçirilen ateşkes sürecinin ve yeni baştan kurulma çabası gösterilen bölgesel dengelerin payı vardır ve bu çok açıktır.

IŞİD, maşadır, batının şiddet ve cinayet aparatıdır.

Türkiye’yi de içine alan Ortadoğu’daki emperyalist pis kurgunun tetikçilerinden birisi PKK-PYD ise diğerleri kesinlikle FETÖ ve IŞİD’dir.

1 Ocak 2017 Reina katliamı, aslında 15 Temmuz FETÖ darbe kalkışmasının artçı sarsıntısıdır ve bunlar birbirine eklemlidir.

Rakka-Kandil-Kobani ve Pensilvanya arasında çoktan kurulmuş ve düğümü uzun süre önce atılmış terörizm işbirliğine kimlerin müşahitlik ve mimarlık yaptığı gizlenemeyecek kadar nettir.

Türkiye’nin başına eş zamanlı musallat olan terör örgütlerinin gövdeleri aynı, yalnızca dalları farklıdır.

YPG’ye silah dağıtan ABD’nin, Kandil’e zırh olması, FETÖ’ye mevzi açması, IŞİD’i el altından kışkırtması hiçbir uyanık ve diri şuura sahibi insanımızın gözünden kaçmayacaktır.

Çıbanının başı okyanus ötesidir.

El Bab’ta verdiğimiz kayıpların müsebbipleriyle ülkemizde patlayan bombaların ve sıkılan kurşunların tembihleyicileri aynı adrestedir.

Türkiye’nin haklı ve meşru davasından dönmesini bekleyenler boşuna zaman kaybetmektedir.

Teröristler nerede ise, nerelerden üreyip saldırıya geçiyorlarsa oralarda imha etmek artık devlet ve millet vakarının tarihi icabıdır.

 

Milliyetçi Hareket Partisi sonuna kadar devletinin, sınır içinde ve sınır ötesinde kahramanca mücadele veren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem destekçisi, hem de duacısıdır.

Türkiye’nin önüne hendek kazan, duvar diken, elini kolunu tutan, bununla kalmayıp teröristleri azdıran muhasım güçlere 79 milyon şamarı indirecektir.

Şayet anıda bir olup, atide bir kalacaksak, terörle mücadelede de kesinlikle bir ve beraber olmalıyız ve inşallah da olacağız.

Ne var ki 4 parçalı Birleşik Büyük Kürdistan kurma çabaları küresel güçlerin şiddeti kızıştırıp vahşeti tırmandırmasıyla yavaş da olsa devam etmektedir.

Buna karşılık Türkiye’nin Rusya ile işbirliği içinde Suriye’de ön alması, ilan edilen ateşkesin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde kabulü değerli bir sonuçtur.

Halep başta olmak üzere, kaosun derin izlerini taşıyan yerleşim yerlerine acilen, güvenli ve engelsiz insani yardım ulaştırılma iradesi mühim bir gelişmedir.

Ocak ayının sonunda rejim ve muhalifler arasında Astana’da yapılması gündemde olan müzakerelerin de bölgesel istikrar için ümit verici olduğu açıktır.

Bu aşamada terör örgütleri durmayacak, provokasyonlarını sürdüreceklerdir. Buna hazırlıklı olmak zorunluluğu vardır.

Kaldı ki gelişmeler de buna işaret etmektedir.

Ortaköy’e kadar gelen teröristin, kapalı devre çalışan, neye hizmet ettiği az çok belirgin olan yabancı istihbarat örgütlerinden bağımsız olduğunu söylemek beyhude bir değerlendirmedir.

Türkiye’nin Suriye topraklarında, terörün kaynağında milli beka ve güvenliği için yaptığı mücadeleye, İstanbul’da adeta cevap verilmiştir.

Bu kanlı eylem aziz milletimize adi ve hayasız bir meydan okumadır.

Biz bunu görüyor ve taraflarına diyoruz ki; ne yaparsanız yapınız, Türkiye namerde el açmayacak, küresel cellatlara taviz vermeyecektir.

Temeli bin bir fedakârlıkla kazılmış, harcı şehit ve şühedanın kanıyla karılmış Türkiye Cumhuriyeti hain ve teröristleri eğer inlerindeyse bulup yok edecek, eğer meydandalar ise gazap olup başlarına yağacaktır.

Katiller için kaçış yoktur, kurtuluş yolları bitmiştir.

 

Değerli Arkadaşlarım,

İstanbul’un göbeğinde, en işlek ve canlı semtinde, elinde kaleşnikofla gelip meşhur bir eğlence mekanını basarak kana bulayan cani ve eylemi hakkında kafalarda oldukça fazla soru işareti belirmiştir.

Benzeri saldırılara mesela 13 Kasım 2015’de Fransa’da, mesela 12 Haziran 2016’da ABD’de, mesela 19 Aralık 2016’da Almanya’da rastlanması bir şeyi değiştirmeyecek, ihmallere kılıf olamayacaktır.

Öncelikle muhtemel bir terörist saldırının hiç mi istihbaratı alınmamıştır?

Eğer alınmışsa, aksaklık nerededir?

Teröristin bir taksiyle Ortaköy’e geldiği söylenmektedir.

Peşinden Reina’ya girip dakikalarca ateş açtığı ortadadır.

Bu süre zarfında anılan mekanın onlarca güvenlik görevlisi nereye gitmiştir?

7 dakika boyunca ölüm yağdıran teröriste güvenlikten sorumlu bir Allah’ın kulu neden müdahale etmemiş, edememiştir?

Herkesin gözü önünde terörist nasıl kaçabilmiştir?

Ortaköy yanarken, yol ağızları, kavşak noktalar, karadan veya denizden giriş ve çıkışlar tutulmuşken, bu terörist nasıl ortadan kaybolabilmiştir?

Polis kontrol noktaları boşuna mı kurulmuştur?

Bu saldırının hala aranan tek bir katil tarafından planlanıp icra edildiğine kanmak evvela aklın inkarıdır.

O halde işbirlikçiler, yardım ve yataklık yapanlar hakkında bir ipucu bulunmuş mudur?

Büyükşehirlerimizde, İstanbul gibi dünyanın en büyük Türk kentinde, böylesi terör saldırılarının yapılabilmesi oldukça düşündürücüdür.

Silahlı ve bombalı alçaklar hedeflerine kilitlenip keşif anından saldırı pozisyonuna geçesiye kadar serbestçe dolaşırken güvenlik ve istihbarat kurumları neyle uğraşmaktadır?

Durakta ölüm vardır.

Stadyumda ölüm vardır.

Garda ölüm vardır.

Havalimanında ölüm vardır.

Yollarda, dağlarda, sınırlarda ölüm kol gezmektedir.

Sokakta, caddede, şehir meydanlarında saldırı ve suikast had safhadadır.

Bu durum karşısında ne yapalım, kaderimizmiş deyip olan biten her şeyi sineye mi çekelim?

Bilahare her seferinde terörü kınıyoruz.

Tekrar tekrar acı ve matemden bahsediyoruz.

Bunları yapalım yapmasına da, terörün ve teröristlerin saçtığı nifak tohumlarının, açtığı dipsiz kuyuların ulaştığı boyutu da görelim, uyanıp, irkilip kendimize gelelim.

Yeter artık, asıl irade ve gerçek kudret Türk milletinindir diyelim.

İhanete ortak olan, ihaneti özendirip toplumsal birlik ve dirliğimize zincir vurmak isteyen soysuzlara hak ettiği cezaları korkusuzca verelim.

Sürekli ağlamakla, sürekli yakarıp şikâyet etmekle nereye gideceğimizi sanıyoruz?

Daha kötüsü, toplumsal hassasiyetlerle oynanmakta, maneviyat sömürüsü tırmanmakta, etnik ve mezhep ayrımcılığı kamçılanmaktadır.

Bir yanda yılbaşı kutlayanlar, diğer yanda Mekke’nin fethini ananlar iki kampa bölünmüştür.

Yılbaşı eğlence ve kutlamalarını küfür olarak görenlerle, bunun tam aksini düşünenler arasında oluşan derin yarık giderek büyümektedir.

Bacadan girdiği söylenen Noel Baba figürüne karşı, damardan giren tahammülsüzlük okları, hoşgörüsüzlük şırıngaları bizi birbirimizden koparmaktadır.

Ayrışmanın çarkına nasıl kapılırız?

Birbirimizin hayat tarzına çatık kaşla bakmak, kin beslemek, saldırmak ve de insani tercihlere saygısızlık yapmak olur ve kabul edilir şey değildir.

Ayrıntıdaki farklılıklarımız bizi, gerginlik ve kutuplaşma noktalarına taşımamalıdır.

Yeni yıl kutlamalarının karşısına Mekke’nin fethini çıkarmak veya tam tersine heves etmek, affı ve telafisi mümkün olmayan art niyetlilik, su katılmamış bir cehalet numunesidir.

Üzerimizde tahakküm kurmak isteyenlere, aramızı bozmak, fitne çıkarmayı arzulayanlara da asla müsaade etmeyiz, etmeyeceğiz.

Reina katliamının öncesi ve sonrasında, sosyal medyadan yapılan bazı yorum ve açıklamaların düşmanlıkları bileyip teröristleri teşvik etmesi alarm verici düzeydedir ve suçtur.

Klavyenin ardına saklanan insan müsveddelerinin burada saymak ve söylemekle bitiremeyeceğim dehşet verici mesajları, biliniz ki, bu aziz milletin hiçbir değeriyle bağdaşmayacaktır.

İnsanların yılbaşı gecesi katledilmelerine “oh olsun” demek bir defa İslam’la uzaktan yakından alakası olmadığı gibi kelimenin tam manasıyla alçaklıktır.

İnanan-inanmayan, laik-anti laik, Alevi-Sünni kutuplaşmasına hizmet eden kim varsa Türk milletinin potansiyel ve her an açığa çıkması muhtemel azılı hasmıdır.

IŞİD’in bir hedefi, Ortaköy’ü kana bulayan canavarın kulağına fısıldanan amaçlardan birisi de bu değil midir?

Kaldı ki FETÖ yıllarca bunu yapmak istememiş midir?

Reina’dan yeni bir mezhep düşmanlığı çıkarma ve insanlarımızın hayat tercihleri itibariyle bölme çabaları terörizmin ve yanında yöresinde buruşmuş yüzlerini gizleyen şarlatan efendilerinin bitmeyen bir oyunudur.

Bu oyunu Müslüman Türk milleti gene bozacak, oyuncuları da rezil rüsva edecektir.

Ecdadımızın hoşgörü ve adaletli yönetimiyle müşerref olmuş asırlarda huzur ve sükûnet, saygı ve anlayış zirvedeydi.

Tarih şahittir ki, zulme uğrayan, dost arayan insanların en emin sığınağı, yüzyıllar boyunca milletimizin konuksever ve şefkat dolu yüreği olmuştur.

Bakınız merhum hünkarımız II.Mahmut 1830’lu yıllarda ne diyordu:

“Ben tebaamın Müslüman’ını camide, Hıristiyan’ını kilisede, Musevi’sini havrada fark ederim. Aralarında başka türlü bir fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi hakiki evladımdır.”

Biz bu emsalsiz zihniyet ve kavrayışı hayranlıkla, hürmetle ve hasretle yad ediyoruz.

Türk-İslam medeniyetinin böylesi bir parlak ve gıpta edilen olgunluğa tekrar yükseleceğine, medeniyet konusunda ispat ettiği rüştünü yeni baştan göstereceğine inanıyoruz.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Karmaşık slogan ve yaldızlı sözlerle takdim edildiğinin aksine, insandan uzak bir değerler sisteminin dayatıldığı; hak, adalet, paylaşma ve barışın çok uzakta olduğu bir çağdayız.

Yüzyıllardır süren milletler mücadelesi, bugün yeni bir perspektif ile ve tüm acımasızlığıyla devam etmektedir.

Günümüz dünyasında geleceği belirlemek, haritaları yeniden çizmek için kanlı rekabete giren güçler aynı zamanda küresel egemen güçlerdir.

Özellikle, yakın çevremizde yaşanan yoğun çatışmalar, suikastlar, sabotajlar, komşumuz Irak ve Suriye’deki devasa buhranlar yalnızca bu bölgeyi değil tüm dünyayı dalga dalga etkileyecek ölçüdedir.

Bu kapsamda daha da acıklı yankı ve yansımalar önümüzdedir.

Bunu engellemenin yegane yolu İslam ülkelerinin kendi gelecek ve kaderlerine sahip çıkacak dirayet ve basireti gösterebilmelerinden geçmektedir.

Türkiye’de buna destek ve yardımla mükelleftir.

Komşularımız huzura ulaşmadan, bizim rahat ve güvende olmamız imkânsızdır.

Demokrasi ve güvenlik dengesini kurarak milli varlık ve geleceğimizi güvenceye almak çok boyutlu milli ve dürüst bir siyasi ve diplomatik mücadeleyle mümkündür.

Kalkınma ve modernleşme sürecini yakalayamayan İslam Dünyası, üretmekten çok tüketen, kaynaklarını israf eden, küresel menfaatlere hizmet eden anlayışı ile 2017’de de ümitvar görünmemektedir.

Üzülerek belirtmeliyim ki, gelişme yolunda alınan mesafeye rağmen Türk dünyası ve Müslüman toplumlar, ellerindeki büyük kaynakların ve sahip oldukları beşeri potansiyelin çok altındadır.

Dağınık, uyumsuz, hareketsiz, kontrolsüz ve içe kapanık bir görüntü veren İslam toplumları küresel güçlerin oyuncağı haline gelmişlerdir.

İşin daha da kötü yanı, terörizm İslam dünyasını baştan ayağa kavramakta ve kanatmaktadır.

Küresel bir barışın, hakkaniyetin, adaletin ve paylaşımın hâkim olmasını dilediğimiz gelecek yıllarda, gerçekçi yaklaşımla baktığımızda, bu coğrafyaya liderlik yapabilecek, örnek ve model olabilecek yegâne ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğu görülecektir.

Bu da öncelikle güçlü, saldırıları def etmiş, kuşatmayı yarmış, milli birlik ve bin yıllık kardeşliğini sağlama almış bir ülke ve yönetim yapısıyla temellenecektir.

Takdir edersiniz ki, her yükseliş, elbette ki egemen gücün lehine, mahkûm milletin aleyhine gerçekleşmektedir.

Ancak, bu asimetrik etki aslında milliyetçiliğin zirveye çıkışının da bir dayanağıdır.

Bu itibarla küresel aktörler açısından, ülkelerdeki yükselen milliyetçiliğin kırılması; dil, din veya mezhep farklılıklarının derinleştirilmesi ve bunların üzerinden federal devletler oluşturulması hedeflenmektedir.

2017’de de bu sinsi ve ahlaksız faaliyet durmayacaktır.

Aslında egemen güçler kendi yayılmacı emelleri için milliyetçi perspektifle hareket ederken, ellerini uzattıkları ülkeler için milliyetçiliği bastırmaya çalışmak gibi bir ikilem de yaşamaktadırlar.

Ancak maksadı ne olursa olsun, küresel dayatma ve emperyalist baskıların önündeki en önemli engel milli devlet yapısı ve bu yapının temel taşı olan milliyetçiliktir.

Başka bir deyişle, bir milletin yükselişinin dayanağı, milliyetçi düşünceler, milli kimliğin gücü, milli devletin sağlamlığıdır.

Küresel gelişmelerin bir figüranı değil baş aktörü olmayı hedefleyen milliyetçi projeler, yalnızca Türkiye’yi değil soydaşlarımızı ve müşterek kültür dairesinde yaşayan mazlum milletleri de kurtaracak yeni bir anlayışı temsil etmektedir.

Buradan çıkarılması gereken sonuç çoğulcu, çok kutuplu, dengeli yeni bir dünya sistemine duyulan ihtiyacın giderek artmakta olduğudur.

Bugün bütün insanlık, çevre sorunundan enerji sorununa, bulaşıcı hastalıklardan adalet sorunlarına, terörden etnik çatışmalara kadar karşı karşıya bulunduğu tehlikelerle ortak bir kaderi paylaşmaktadır.

Dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirebilmek, Afrika'dan Amerika'ya, Asya’dan Avrupa’ya kadar yerkürenin her köşesinde yaşayan bütün insanlık için ortak bir amaç haline gelmelidir.

Bu anlayış, bir yönüyle Türk milliyetçilerine düşen tarihi bir görev ve sorumluluğa da işaret etmektedir.

Aynı zamanda cihan devleti kurmuş olan atalarımızdan kalan yönetim mirasının da bir gereğidir.

İnsan merkezli, hak ve adalet ilkelerine uygun, gönüllü paylaşımı ve işbirliğini amaçlayan, küresel kaynakları hakkaniyetle insanlığın istifadesine sunan yeni bir aydınlanma sürecinin Türk milletinden başlaması milliyetçilerin Türkiye merkezli fikirlerinin temelini oluşturmaktadır.

Yaklaşan ağır tehlikeler karşısında artık vakit kaybına tahammül kalmamıştır.

Hiçbir ayrım yapmadan, “bayrak”, “vatan” ve “millet” ortak paydasında buluşmanın zamanı gelmiştir.

Göğsünü gere gere ülkem, milletim, vatanım haykırışlarıyla yanıp kavrulan herkesle beraberlik şarttır, tarihi önemdedir.

Beraberce mutlu günlere doğru kat edeceğimiz daha nice yıllar vardır ve olmalıdır.

Bütün samimiyetimizle ve muhabbetle ortak paydamıza saygı gösteren herkese elimizi uzatıyoruz.

Ancak bölünme gayreti içerisinde olanları da affetmemizin mümkün olmadığını buradan ilan ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileri, Türkiye’nin milli birliğini ve kardeşlik hukukunu korumaya ant içmiştir.

Bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti sokakta bulunmamıştır.

İcazetle kurulmamıştır.

Sömürgeciler tarafından ikram edilmemiştir.

Türk devleti, Türk vatanı ve milli kimlik şehit kanlarıyla kazanılmıştır.

Ve hatırdan çıkarılmamalıdır ki, tarihin hiçbir döneminde, Türk milletine yapılan ihanet karşılıksız ve cezasız bırakılmamıştır.

Biz, doğulusunu da batılısını da, Alevisini de Sunnisini de, kucaklayacak büyük sevgilerle dolu bir davanın mensuplarıyız.

Bu topraklara vatanım diyen,

Bu insanlara milletim diyen,

Bu bayrak benim,

Bu ülke benim diyen herkesle uzlaşır, gönlümüzü açarız

Ayrılıkta hayır yoktur. Gün birleşme günüdür.

Birleşmenin adresi ise büyük Türk milletidir.

Uzlaşma ve huzurun merkezi de Türkiye Cumhuriyeti devletidir.

Bize yol gösteren geçmişin acı hatıraları değil, geleceğin aydınlığıdır.

Çağrım tüm siyaset kurumuna ve hükümetedir:

Beklemeksizin bir olalım, diri olalım, iri olalım.

Türkiye’nin geleceğini birlikte inşa edelim.

Huzur dolu, refah içindeki geleceğe birlikte ulaşalım.

Terörizmi milli mutabakat içinde imha edelim.

Ya onurlu ve huzurlu bağımsız bir millet olarak yaşayacağız,

Ya da küresel oyunlara boyun eğerek bölünme ve parçalanma tuzağına düşeceğiz.

Türkiye, Türk milletinin ebedi vatanı olarak hep var olacaktır.

Şerefli Türk bayrağı bu vatan üzerinde hain ellerin uzanamayacağı yükseklerde ilelebet dalgalanacaktır.

Türkiye’nin birliği, refahı, mutluluğu ve geleceğinin yegâne teminatı ay yıldızlı al bayrak altında birleşmekten geçmektedir.

Bir milletin şerefi ve haysiyeti, ortak değerler üzerinde yükselen milli birliği ve kardeşliğidir.

Milli birliğimiz yara alır, kardeşlik ruhumuz sarsılırsa, bunun geriye dönüşü mümkün değildir.

İnancım odur ki, Türk milleti yapay ayrımlara, beyhude çabalara fırsat vermeyerek, beraberliğini sonsuza kadar sürdürecektir.

Bunu başarmak; tarihe, ecdadımıza, aziz milletimize ve gelecek nesillere borcumuzdur. Bu borcun ödeneceği gün gelmiştir.

Türkiye’yi onurlu bir geleceğe taşıyacak çelikten bir irade teşkil edilirse, bizi hiç kimse tutamayacak, önümüze hiç kimse geçemeyecek, kriz, kaos ve darbe çığırtkanları inanıyorum ki kadavraya dönüşeceklerdir.

Gelin Türkiye’yi bölgenin ve kürenin parlayan yıldızı yapalım.

Gelin ihanetin belini müştereken kıralım.

Gelin Ne Mutlu Türküm Diyene sözüne ebediyetin mührünü vuralım, hep birlikte saldırı ve düşmanlıklara karşı etten, imandan, inançtan, ülküden aşılmaz, yıkılmaz, dağılmaz bir duvar çekelim.

Bu düşüncelerle sözlerime son verirken muhterem heyetinizi bir kez daha selamlıyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarıma Meclis çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.