22.09.2008 - Türkiye’yi saran yolsuzluklar ve hükümetin tutumu hakkında Yaptıkları Yazılı Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin
Türkiye’yi saran yolsuzluklar ve hükümetin tutumu hakkında
Yaptıkları Yazılı Basın Açıklaması

22 Eylül 2008

Türkiye; ekonomik sosyal ve siyasal alanlardaki ağır sorunlarına ilave olarak, mağduriyet örtüsünün kalkması ile birlikte her geçen gün yenileri ortaya çıkan yolsuzluk tartışmalarının yaşandığı yeni bir sürece girmiştir.

Sistematik olarak tırmandırılan çatışma dinamikleri ile bu dönemde yapay gerilim alanları oluşturularak kamuoyunun dikkatinin dağıtılacağı, sanal ortamlar yaratılarak yolsuzlukların saklanacağı kirli bir oyunun hazırlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.

  • Almanya’daki soydaşlarımızın yardımlaşma ve dayanışma duygularını dolandırıcılığa alet eden Deniz Feneri Derneği davasına ilişkin Alman mahkemesi kararını vermiş ve sanıkları mahkûm etmiştir.

Karar sonrası, Alman adli makamlarının ithamları kapsamında bu yolsuzluğun Türkiye boyutu ve bağlantılarının bir an önce ve bütün yönleriyle açığa çıkartılması, adaletin tecellisi ve sorumluların hesap vermesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Almanya’daki dava sürecinde, bu organize dolandırıcılığın ve merhamet sömürüsünün Başbakan Erdoğan’a kadar uzanan ve AKP’ye yakın çevrelerle irtibatı olduğunu gösteren çok ciddi iddia ve ithamlarda bulunulmuştur.

Mahkeme kararında da kayda geçen bu iddialar Başbakan Erdoğan’ı ve AKP’yi şaibe ve töhmet altında bırakmıştır.

Bu bakımdan Türk adli makamlarının hiçbir etki ve baskı altında kalmaksızın yürütecekleri bir soruşturmayla konunun aydınlatılması mutlak bir zorunluluk haline gelmiştir.

  • Bu ibret verici yolsuzluğun sosyal, insani, ahlaki, hukuki ve siyasi boyutları bulunmaktadır.

- Manevi değerlerine samimiyetle bağlı insanlarımızın temiz duygularının dolandırıcılığa alet edilmesi, yalnızca mağdurlarını değil bütün milletimizi rencide etmiş ve yardımsever vicdanları derinden yaralanmıştır.

- Bu açıdan, Türkiye’de de başlatılacak adli süreç, çıkar amaçlarıyla inançları istismar edilen insanlarımızın vicdanlarında açılan bu yaraların bir nebze olsun sarılması bakımından önemlidir.

  • Son dönemde Anayasal yargı kararlarıyla siyasi meşruiyeti gölgelenen AKP hakkında artan ithamlar ve yaygınlaşan yolsuzluk iddiaları, bu partinin şimdi de ahlaki ve hukuki meşruiyetini şüphe altında bırakmıştır.

Başbakan Erdoğan ve AKP’nin bu töhmetten kurtulması, konunun Türkiye boyutlarının tüm yönleriyle aydınlatılmasına bağlıdır.

AKP, şimdi namuslu bir değerlendirme yapmak ve temsilcisi olduğu siyasi geleneğin yol açtığı toplumsal, ahlaki ve siyasi tahribatı sorgulamak durumundadır.

Bu çerçevede, manevi değerleri siyasi amaçlarla istismar edenler, bunlar üzerinden siyaset yapanlar ve mütedeyyin soydaşlarımızın temiz duygularını yıllardan beri kullananların kimlikleri ve mensup olduğu zihniyet de bu sorgulama ve hesaplaşma sonucu ortaya çıkacaktır.

  • Davanın karar aşamasında öfke, telaş ve panik hali gözlenen Başbakan Erdoğan’ın bu gerçekleri vakit geçmeden görmesi ve hukuki süreci harekete geçirmesi en samimi temennimizdir.

Ancak, Başbakan’ın son dönemde sergilediği psikoloji, gerçeklerin üzerini örtmek amacıyla baskı, tehdit ve şantajdan medet umması ve nihayet basını boykot çağrılarında bulunması bu konuda fazla ümitli olmaya mahal bırakmamaktadır.

AKP kongrelerinde ve iftar yemeklerinde, suçluluğun telaşı içinde “makul”den uzaklaşarak herkese gözdağı vermeye çalışması, yükselen ses tonu ve üslubunun düşen seviyesi artık ülkesini yönetemeyen bir Başbakan’ın çaresizlik işaretleri olarak görülmelidir.

Son günlerde ilçe kongreleri bahanesi ile yürütülen kirli kampanya ile Başbakan’ın öteden beri bastırmaya çabaladığı "otokratik yönetim" tabiatını da harekete geçirdiği anlaşılmaktadır.

Özel hayatın gizliliğinin ihlali konusunda söylentilerin yaygınlaştığı bir dönemde "yerin kulağı" benzetmesi ile bu kuşkuları artıran Başbakan’ın, dedikodu ve dinlemelerden medet ummaya çalışması; sözde sakladığı gerçekleri açıklamak adına muhataplarına süre tanıyarak şantajlı randevular vermesi, siyasi ahlak, yönetim kültürü ve demokratik düşünce açısından kabul edilemez irtifa kayıplarıdır.

Ancak bu gelişmelerden daha vahimi ise yönetim aczi içindeki Başbakanın bu tavırlarının, "sindirilmiş" kıtalar tarafından alkışlanması ve bunun aslında kendisine ve partisine yapılabilecek en büyük kötülük olduğu gerçeğinin hâlâ anlaşılamamış olmasıdır.

AKP bünyesinde bulunan sağduyu sahibi insanların Başbakan’a itidal yolunu gösterememeleri, giderek kirlenen ve kirlendikçe öfke dozu artan siyasetleri açısından büyük bir talihsizliktir.

  • Yolsuzluk suçlamaları parti yöneticilerine kadar ulaşmış olan Sayın Başbakan’ın bugün gelinen noktada yapması gereken,

Gerek Deniz Feneri davası ile gerekse partililerinin karıştığı diğer davalara ilgili olarak, hukuki sürecin hiçbir siyasi etki ve müdahale olmaksızın süratle işleyeceği yolunda Türk milletine güvence vermek,

Bu yolsuzluğa adı karışan RTÜK Başkanının hukuki süreçte aklanana kadar görevden ayrılmasını sağlamak,

Kanal 7 ile kendisi ve partisi arasındaki ilişkilere bütün yönleri ile ve inandırıcı bir açıklama getirmek ve,

İçişleri Bakanlığı vasıtasıyla Türkiye’deki yardım derneklerinin dışarıdan aldığı bağışlar hakkında kapsamlı bir hukuki inceleme başlatmaktır.

Başbakan ve AKP’nin bu şaibeden kurtulması ve vicdanlarda aklanmasının yegâne yolu ve öncelikli çaresi budur. Şeref ve haysiyet sahibi olmanın ilamı inançların paravan yapılarak medya karşısında meydan okumakla değil, yargı nezdinde hesap vererek aklanmaktan geçmektedir.

  • Milliyetçi Hareket Partisi için yolsuzluk ithamlarından kurtulmanın, yolsuzlukları önleyebilmenin yolu öfke ve hakaretle üste çıkmaya çalışmaktan ve muhataplarını sindirmekten değil; "dokunulmazlıkların kaldırılması" ve çıkarılacak "Siyasi Ahlak Yasası" ile TBMM’den kuvvet alan ve başlayan "temiz siyaset, temiz toplum, temiz yönetim" anlayışının hâkim kılınması ile mümkün olacağına inanmaktadır.

Bu konuda 26 Ağustos 2008 tarihli basın açıklamamızdaki önerilerimiz doğrultusunda acilen yolsuzluklarla mücadele için bir "milli program" hazırlanması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Ancak, çağırımız sözde ahlak ve dürüstlük mesajı verenlerden henüz karşılık bulmamıştır.

TBMM’nin yeni yasama yılında yapması gereken ilk görev ve dürüstlükte samimiyet sınavı bu olmalıdır. Ancak bugünkü Meclis çoğunluğu açısından bu konuda öncelikli sorumluluk iktidar partisine düşmektedir.

Bunlar yapılmadığı ve yolsuzluların üzeri örtülmeye çalışıldığı takdirde, AKP’nin ampulü ile Deniz Feneri’nin aynı kirli yolu aydınlattığı açıklık kazanacaktır.

  • Bu kirlenmiş yolun yolcularının ise önce istismar edilmek istenen masum vicdanlarda mahkûmiyeti ve sonra yapılanların yüce adalet karşısında hesabının verileceği “devri sabık” kaçınılmaz olacaktır.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı