21.08.2009 - Gelişen siyasi gündeme ilişkin yazılı basın açıklaması.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
gelişen siyasi gündeme ilişkin yazılı basın açıklaması.
21 Ağustos 2009

Hükümet eliyle başlatılan ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yalnız olmadıklarını açıklama kaygısı ile devlette “görülmemiş uyum” olduğu yönünde izaha çalışılan vahim süreç içinde Türk milli kimliğine yönelik yıkım arayışları hızla devam etmektedir.

Türkiye’nin ve Türk milletinin bekasına ağır darbe vuracak bu gelişmeler sürerken; 20 Ağustos 2009 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra yapılan basın bildirisi milletimizin kaygılarını daha da derinleştirmiştir.

Söz konusu açıklamada: hükümetin başlatmış olduğu milletimizi ayrıştırma projesinde, çalışmalara devamın tavsiye edilmiş olduğu ifade edilmiştir.

Bu durumun, Milliyetçi Hareket Partisi tarafından benimsenmesi, kabulü ve devlet görüşü olarak yorumlanması asla mümkün değildir.

Partimizin bu konudaki görüş ve yorumları şunlardır:

1.    Milli Güvenlik Kurulu, kendisine görev, yetki ve sorumluluk veren bir kanunla kurulmuş Anayasal kuruluştur.

Ancak bu kuruluşun, devletin ve milletin bekasına halel getirecek köklü ve kalıcı tavsiye kararlarını alması ve buna da devlet politikası denilmesi kabul edilemez bir yaklaşımdır.

Devlet dünden yarına ilerleyen milletin organizasyonudur. Bu sürecin bir kesitinde söz sahibi olmuş yöneticiler ve memurların dönemsel yorum ve tasavvurlarına devlet politikası denilemeyecektir.

Bir konunun Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından savunuluyor ve bunun da bir yüksek kurulda konuşuluyor olması da o konuyu milli ve meşru hale getirmeyecektir.

Nitekim milletimize esaret dayatan Mondros Mütarekesi’nin de devlet yönetiminin rızası ile hayat bulduğu bilinen en acı gerçeklerden birisidir.

2.    Kurulu teşkil eden kanun maddesinde bu kurulun yürüteceği görev alanının sınırları belirtilirken atıfta bulunulan 2. maddenin (a) bendi; “Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunmasını ve kollanmasına” amirdir.

Ne var ki, son bildirideki şekliyle, İçişleri Bakanı marifetiyle yürütülen çalışmaların devamının tavsiye edildiği sürecin, kurula görev ve yetki veren “milli varlığın, bütünlüğün korunması ve kollanmasına” açık aykırılık teşkil ettiği ortadadır.

  • Başbakan Erdoğan’ın tanımıyla Türk milletini 36’ya bölerek beraberlik nasıl sağlanacaktır?
  • Türkçe dışındaki anadillere resmiyet kazandırarak millet birliğinin devamı nasıl mümkün olacaktır?
  • Alt kültürlerin milli kimlikten ve kültürden dönüş göstererek alt kimlikler haline ayrışması, öbeklenmesi ve etnik şuurun uyanması Türk devletinin ve milletinin devamını nasıl sağlayacaktır?
  • Bu gidişatın sonunda, vatanımıza Türkiye, al bayrağımıza Türk bayrağı, milletimize Türk milleti, dilimize Türkçe denilebilecek midir?

3.   Yine bu bildiride yer alan, hükümet tarafından başlatılan sözde açılım, fırsat ve çözüm denilen yıkım sürecinin “devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü pekiştirmek” olarak tanımlanma çabası yapılanla söylenenin taban tabana zıddıdır.

Bu tarihi sapmaya onay verenler ve taşıyanlar kadar sessiz duranlar veya ses çıkmayanlar da ağır ve tarihi vebal altından asla kurtulamayacaklardır.

4.   Geçmiş dönemlerde Milli Güvenlik Kurulu çatısı altında bulanarak devletin ve hükümetin önemli kararlarına yön vermiş, tavsiye etmiş ve şekillendirmiş zevatın emekli olduktan sonra verdikleri mülakatlarda görevde iken yaptıkları hataları ve pişmanlıkları yayınlandıkları bilinmektedir.

Bugün çeşitli saiklerin etkisi, ideolojik körlüklerin katkısı, hükümete ve zihniyetine sızmış etnikçilerin, aşiretçilerin yönlendirmesi ile oluşan yıkım sürecine ilişkin şimdi alınan kararların doğru, yerinde, ciddi ve köklü olduğunun güvencesi var mıdır?

Türk devleti “affedersiniz yanlış yaptık”, “özür dileriz hatalıyız” denilerek sonradan pişmanlık duyulacak kısır ve sığ zihniyetlerin deneme yanılma tahtası, tarihe, millete ve devlete karşı sorumluluklarının farkında olmayanların sığınma zemini değildir.

Her yanlış karar milletimizde büyük acılara ve kayıplara; kamu vicdanında telafisi mümkün olmayacak yaralara; devlete ve onların nezdinde devlet adamı zannettiklerine olan güvenin kaybına yol açmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, Osmanlı devletinin yıkılışında rol alanlar da devlet başkanı, devlet ve hükümet adamı sıfatı taşıyorlardı.

5.   Başbakan Erdoğan’ın geride kalan yıllar içinde milli kimliği tartışmaya açan, etnik kimlikleri okşayan iptidai siyaset anlayışının, tam bir yıkımın yolunu açacak girişimler için fırsat aradığı bilinmektedir.

Bu son gelişmeler, kendinde güç vehmeden mihrakların küresel gelişmelerden de aldıkları destekle başlatmak istedikleri sürecin tartılmaya çalışıldığı, tepkilerin analiz edildiği ilk perdedir.

Milli Güvenlik Kurulu mevzuatı, Bakanlar Kurulunun “Milli Güvenlik Kurulu’nun belirlediği görüşler dâhilinde” tespit edilen görüşleri siyaset haline getirebileceğini hükme bağlamıştır.

Yine aynı mevzuat içinde “Kurul Kararlarının ve görüşlerinin Bakanlar kuruluna tavsiye edilmesi” yer almaktadır.

Oysa kamuoyuna yansıyan son gelişmeler alınan kararların MGK’da değil Bakanlar Kurulunda oluşturulduğunu, MGK’da sunumunun yapıldığını işaret etmektedir

Nitekim 8 Ağustos 2009 tarihinde medyaya “sivil MGK” adı ile tanımlanan toplantıda; hükümetin MGK üyesi bakanlarının “prova” yaptığı kamuoyuna yansımıştır.

6.   Kurulun alacağı bütün kararların devletin ve milletin varlığını devam ettirmek üzerine inşa edilmiş olması vazgeçilemez ve tartışılamaz görev ve sorumluluğudur.

Hal böyle iken, bu sürecin stratejik analizini kimler yapmıştır?

Hangi fikrin, siyasi, sosyolojik, ideolojik, askeri ve ekonomik başlangıç noktası kullanılmış, hangi zeminler üzerinde ve değişkenler hesap edilerek ve parametreler öngörülerek milli kimliğin tahribatına izin verilmiştir?

Sözde karar vericiler hangi tesirlerin altında, hangi yorum ve telkinlerin rüzgârındadır?

Tavsiye ediciler, bin yılda oluşmuş varlığımızı, devamlılığımızı, kardeşliğimizi ve kimliğimizi oluşturan temel dinamiklerin ne kadar şuurundadırlar?

7.    Kurul, kendisine görev ve yetki veren yasa ile devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili konularda “tavsiye” kararları alır ve gerekli koordinasyonun sağlanması için “görüş tespit eder”, bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kurulu’na bildirmekle yükümlüdür.

Burada geçen tavsiye kavramı, yürütmenin yetkilerine müdahale anlamı taşımaması maksadıyla demokratik şekil, nezaket ve ahlaka uygunluğu ihtiva etmektedir.

Bu itibarla, bir vesile ile yönetim de ağırlık kazanarak kurulun Başkanı olan Cumhurbaşkanlığı makamının ve üyesi sıfatı taşıyan Hükümet mensuplarının kendi görüş ve önerilerini; milletimize biçtikleri rolleri ve geleceği, kısır dünyalarındaki tasavvurları meşrulaştırmak için Milli Güvenlik Kurulu zeminini ve oy çokluğu kılıfını kullanmaları söz konusu olmamalıdır.

8.   Anayasamızın değişmez 3. maddesi, “Türkiye Devletinin, “ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” olduğunu,

Anayasamızın 5. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevlerinin “Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak “ olduğunu,

Anayasamızın 14. maddesi, Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağını” açık ve net olarak ortaya koymuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi, bu tarihi derinlik ve milli gerçekler ışığında, milletin temeli olan milli kimliğin oluşumunu durduracak, döndürecek, parçalayacak ve bu kimlikten güç ve ilham alarak anlam ve varlık kazanan Türkiye Cumhuriyeti devletinin devamını ve varlığını sekteye uğratacak,  tahrip edecek, yıkmaya yönelecek veya bu yolunu açacak bütün girişimlerin karşısındadır.

Bizleri anlamlı kılan ve asırların hamuruyla yoğrulmuş milli kimliğin, birkaç yıldır yönetimde bulunanlar tarafından tahribi ve buna neden olacak yol haritası ve yanlışlar zincirinin “devlet politikası” olarak kabulü mümkün değildir.

Partimiz, aziz milletimizi uyandırmaya ve aydınlatmaya devam edecek, hükümeti ve işbirlikçilerini de girdikleri çıkmaz yoldan dönmeleri konusunda uyarmayı sonuna kadar sürdürecektir.

Milliyetçi Hareket, Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olan ve olacak her kurum ve kuruluşu Anayasamızın temel ilkelerine, milletimizin gerçeklerine riayet etmeye çağırmaktadır.

Yapılanlar, konuşulanlar ve gidilen süreç Anayasa suçu, Türk milletinin varlığına ve devamlılığına tehdittir.

Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı