Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Şefkat ÇETİN’in, yolsuzluk soruşturmaları ile ilgili “SORUMLULUK BAŞBAKANDADIR” başlıklı yazılı basın açıklaması. 28 Aralık 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Sayın Şefkat ÇETİN’in, yolsuzluk soruşturmaları ile ilgili “SORUMLULUK BAŞBAKANDADIR”
başlıklı yazılı basın açıklaması 
28 Aralık 2013

BÜTÜN YETKİLERİ KENDİSİNDE TOPLAYAN BAŞBAKAN,
HER TÜRLÜ SORUMLULUĞU DA ÜSTLENMELİDİR

Değiştirilen Adli Kolluk Yönetmeliği’nin yürütmesinin Danıştay tarafından durdurulması kararı, hükümetin suçu ve delilleri örtmeye yönelik girişimlerine vurulan bir tokat anlamına gelmektedir. AKP hükümetinin suçüstü vaziyetten kurtulabilmek için yargıyı baskı altına alarak, savcıların ve polisin ellerini bağlama çabası boşa çıkarılmıştır. Yasaların gereği ne ise yerine getirilmesi ve kimin suçlu ya da suçsuz olduğu araştırılmalıdır. Yargının önündeki engeller kalkmalı, bütün soruşturmalar nereye giderse gitsin sonuna kadar sürdürülmelidir. Devlet içerisinde oluşmuş her türlü rant çetelerinin temizlenmesi, yasaların müsaade etmediği kararlara imza atmış ya da gayrımeşru işlere bulaşmış kirli isimlerden hesap sorulabilmesi, hukuk devletinin en temel esasları arasındadır. 17 Aralık’tan bu yana ortaya atılan rüşvet iddiaları, para trafiğine karışan isimlerle ilgili söylenen dudak uçuklatan bilgiler ile soruşturma ve yargı sürecine ilişkin yapılan müdahaleler karşısında Türk milletinin mevcut hükümete olan güveni temelinden sarsılmıştır.

11 yıldır hükümet etme yöntemi olarak benimsediği tek adamlık hevesinin Başbakan Erdoğan’ı peş peşe hatalar zincirine mahkûm ettiği anlaşılmaktadır. Başbakan Erdoğan unutmamalıdır ki, deveyi yardan uçuran bir tutam ottur. Milletin verdiği hükümet etme yetkisinin aynı zamanda şahsi çıkarları için kullanılamayacağını en acı şekilde öğrenmiş bulunmaktadırlar. Şimdi yapabilecekleri en doğru hareket, soruşturmaların sağlıklı yürütülmesine ve yargı sürecine gölge düşürmemektir. Savcıların, polislerin, hâkimlerin görevlerini yapmalarına engel olmamalarıdır. Hükümet aksi için ne kadar çabalasa da, Danıştay’ca iptal edilen adli Kolluk Yönetmeliği ile suç isnat edilen çocuğu için Bakan babasından izin alınma garabeti önlenmiştir. Aksi takdirde Tayyip Erdoğan’ın AKP hükümetinin millet nazarında daha baştan suçlulukları tescillenecek, hukuki hesaptan önce siyasi hesabı vermek zorunda kalacaklardır.

Devlet teşkilatındaki bütün makamları önemsizleştiren, bakanları çantacısı gibi kullanan Tayyip Erdoğan, en güzel cevabı “benim polisim, benim yargıcım” dediği yerden almıştır. Otoriter kişiliğinin ve yönetim anlayışının gözünü kör ettiği Başbakan, polisin de savcının da kendisine ait olmadığını nihayet öğrenmiştir. Hangi yetkiyle donatılırsa donatılsın her kamu görevlisinin sahibi Türk devletidir ve vakti zamanı geldiğinde millet adına hesap soracak olan da orasıdır. Devlete ve dolayısıyla büyük Türk milletine hesap vermekten hiç kimse müstesna değildir ve bundan kurtulamaz.

Bu ülkede bir şeyhlik ya da padişahlık düzeni, ya da hesap sorulamaz bir dikta rejimi hevesine milletimiz izin vermez. Türkiye’de millet egemenliğine dayalı, ağır aksak da olsa yürüyen bir demokrasi rejimi vardır. Demokratik rejim ise sandıkta milletin vekil tayin ettiği siyasetin işleyişini denetleyecek mekanizmalarla mümkündür. Yürütme görevini icra edecek hükümet üyelerinin kelimenin gerçek anlamıyla YÜRÜTMELERİNİ önlemek için yargının, yasamanın ve bir sivil denetim mekanizması olarak basının bağımsızlığı önemlidir. Hiç bir hükümet sandıktan aldığı oya dayanarak ne ülkenin bölünmesi için kan döken teröristle el sıkışmaya, ne de milletin malını har vurup harman savurmaya cüret edememelidir. Bir Başbakana hırsızlık yaparken suçüstü yapılanları savunmak, yapılan soruşturmaları gölgelemek için savcıları, polisleri görevden almak, yönetmelik değiştirmek yakışmaz. Sandıktan hangi oyu alırsa alsın, bu ona millete karşı, yasalara karşı suç işlemek hakkını vermez. Bu soruşturmalar Tayyip Erdoğan’ın çocuklarına ve hatta kendisine yönelse dahi yapabileceği tek şey adalete inanmak ve müdahale etmemekten ibarettir.

Rüşvet ve çıkar ilişkilerine boğazlarına kadar batan AKP hükümetinin, kamuoyuna yansıyan bu kirli ilişkileri karşısında utanç duymak yerine her şeye rağmen üste çıkma çabası milli vicdanı yaralamaktadır. Kabineye kadar uzanan bunca rezaletin ardından AKP hükümetine en iyi bildiklerini sandığımız yerden soruyoruz: Devlet görevlilerinin beytü’l mal karşısındaki sorumluluğu nedir? Beytül’l mala riayet etmeyenlerin ahretteki hesabı nasıl olacaktır? Beytü’l mala uzananların peygamber ahlakından da, Hazreti Ömer adaletinden de yoksun oldukları aşikârdır. Türk İslam devletlerinde beytü’l mal, yani devlet hazinesinin sorumluluğunu en iyi bildiğini iddia eden AKP kadrosu, bütün bu yaşananların hesabını evvela Türk yargısına, sonrasında büyük Türk milletine vermekle kurtulmuş olmayacaktır.

Milletin bir emaneti olan, hak ve adalet çerçevesinde kullanılması gereken devlet malı, makamların gücüyle şahsi çıkarlara alet edilemeyecek kadar kutsaldır. Başbakan ve ailesi başta olmak üzere iktidar çevresinin hükümet ettikleri yıllar içerisinde olağanüstü servet sahibi olmaları, emanete riayet etmedikleri konusundaki şüpheleri beslemektedir. Millet fakirleşirken zenginleşen hükümet üyelerinin, soruşturulmaya dahi tahammül göstermemesini milli vicdan kabul etmemektedir. Çünkü ortada bir ahlaki sorun, yönetenlerin kendilerine göre düzenlemeye çalıştığı bir hukuk vardır. Çiğnenen hukukun üstünlüğüne karşılık, oluşturulmaya çalışılan bir üstünler hukuku kabul edilir değildir. Oysa beytü’l mala uzanan, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını yiyenler, bu dünyadaki hesabı savuştursalar bile ahiretteki hesabı atlatamayacaklardır.

Üstelik yüce Türk adaleti ve büyük Türk milletinin iradesinin, yanlışa bulaşmış olanların cezasını bu dünyada da keseceğine Milliyetçi Hareket Partisi olarak inancımız tamdır.