Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Şefkat ÇETİN’in, Filistin meselesinde AKP hükümetinin yetersiz kalışı ve Türkmenlere hükümetin yapamadığı yardımı götüren Ülkü Ocakları hakkındaki yazılı basın açıklaması. 23 Temmuz 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Sayın Şefkat ÇETİN’in, Filistin meselesinde AKP hükümetinin yetersiz kalışı ve
Türkmenlere hükümetin yapamadığı yardımı götüren Ülkü Ocakları hakkındaki
yazılı basın açıklaması.
23 Temmuz 2014

 

TAYYİP ERDOĞAN FİLİSTİN’DEN YENİ ŞEHİT HABERLERİ GELSİN DİYE
PUSUDA BEKLİYOR

Bir insanlık dramının yaşandığı Filistin’de masum ve silahsız Müslümanların katledilmesini hiçbir vicdanın kabul etmesi ve insani değerle bağdaştırması mümkün değildir. Çete devleti gibi hareket eden İsrail, dünyadan izole edilmiş bir ölüm kampına çevirdiği Filistin’de masum insanlara yaşama hakkı tanımazken bütün dünyanın seyirci kalması son derece üzücüdür.

Filistin’de Müslüman kanı sebil olmuş akarken, İslam dünyasının kahramanlığına soyunan Tayyip Erdoğan somut ve elle tutulur bir girişimde bulunmak yerine hala sahnede tirat atmakla meşguldür. Buradan AKP hükümetine soruyoruz: İnsanlık suçu işleyen İsrail devletine karşı hangi yaptırımları uygulamaktasınız? Gazze’de öldürülen masum insanları, Müslüman kardeşlerimizi bu vahşetten kurtaracak bir icraatınız, bir yaptırımınız neden yoktur?

Tayyip Erdoğan ve hükümeti, ne yazık ki İsrail politikalarını durduracak herhangi bir tavır sergileyemezler. AKP zihniyetinin tek yapabileceği, Türkiye’deki İslami duyarlılığı olan çevreleri kandırmak ve suiistimal etmek için konuşmaktan ibarettir. Hâlbuki yine bir şov amacıyla gönderdikleri Mavi Marmara gemisinde şehit edilen insanlarımızın canları için İsrail’le para pazarlığında son aşamaya gelen bu AKP hükümetidir. İsrail’le son yıllarda ticaret hacminin dört katından fazla artması AKP’nin nedense hiç sözünü etmediği bir başka başarısıdır.

Bugüne kadar çok az sayıda insana verilen Yahudi cesaret madalyasını iade etmesi için kamuoyunda yükselen büyük baskıya rağmen Tayyip Erdoğan’dan madalyaların iadesiyle ilgili herhangi bir açıklama gelmemektedir. Pazar günü gazetecilere verdiği demeçte Tayyip Erdoğan Filistin’de dökülen Müslüman kanlarını izahtaki ustalığını Yahudi madalyalarını savunurken de gösterdiğini şu sözlerle ispatlamaktadır: “Bana verilen Yahudi nişanlarını dillerine doluyorlar. Başbakanlığımın ilk yıllarında verilen nişanlar… İyi ama o tarihte İsrail’le aramız böyle değildi ki… Ayrıca Filistin’in İsrail’le ilişkileri de bugünkü gibi değildi”. O halde Tayyip Erdoğan bugün o madalyaları iade etmeni engelleyen nedir? Boynundaki Yahudi cesaret madalyası ile Filistin’e ağlamak ikiyüzlülük değil midir?

Tayyip Erdoğan kürsülerden İsrail’e her türlü laneti yağdırırken, hükümetinin İsrail’le ilişkileri askıya almak ya da en azından azaltmak gibi bir niyeti olmadığı anlaşılmaktadır. İsrail jetlerinin Türkiye’den yakıt aldığı belgelendiği halde, belagat ustası Tayyip Erdoğan daha dün partisinin grup toplantısında itiraf gibi şu sözleri söylemektedir: Buraya İsrail'in uçağı gelir, havalimanından kendi yakıtını alır, bu her ulus için gittiği ülkelerde, bakımını yaptırır, yakıtını alır ve yoluna devam eder. Bunu İsrail'e jet yakıtı vermek olarak takdim ediyorsanız, ona söyleyecek bir şey yok. Aynı şekilde 40'ı aşkın uçağımız da her hafta Tel Aviv'e gidiyor. Onlar da orada yakıtını alıyor”. İsrail jetleri Türkiye’ye, Türkiye’nin uçakları İsrail’e hâlâ gidip geliyorsa, o kürsülerde Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e yönelik bağırış çağırışlarının ne anlamı vardır.

Aynı şekilde Malatya Kürecik’teki radar üssünün İsrail’e bilgi verdiği iddiası son derece ciddidir. Tayyip Erdoğan tıpkı İsrail jetlerine yakıt meselesinde olduğu gibi bunu da inkâr etmek yerine aldatmayı tercih etmektedir. Bu konuya ilişkin Tayyip Erdoğan grup toplantısında Bunların hepsi NATO üyesi olmamız sebebiyle bizim savunmamız amacıyla buralara getirilmiştir. Kaldı ki İsrail'in öyle bir şeye ihtiyacı yok kaynakları çok farklı" diyerek gerçekleri gizlemeye çalışmaktadır. Hâlbuki İsrail NATO üyesi olmamakla birlikte ortak üye statüsüne sahiptir. Ayrıca NATO’nun bizatihi kendisi olan ABD’nin istihbaratı İsrail’e verip vermeyeceğini Tayyip Erdoğan gayet iyi bilmektedir. Diğer taraftan Kürecik radarının “bizim savunmamız amacıyla” getirildiğini iddia eden Tayyip Erdoğan’a sormazlar mı, bu üs Türkiye’yi kime karşı savunacak diye? Malatya Kürecik’te kurulan dinleme üssünün İsrail’e savunma kalkanı olması için kurulduğunu bilmeyen yoktur ancak Tayyip Erdoğan belli ki her söylediğine inanan kendi kitlesine bu gerçeği de başka türlü göstermeye çalışmaktadır.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eşbaşkanı olduğunu defalarca açıklayan Tayyip Erdoğan, belli ki bu projenin aslında İsrail’in amaçlarına hizmet ettiğini de hamaset nutuklarıyla taraftarlarından gizlemektedir. BOP projesi adım adım uygulanmaya devam etmekte, bir taraftan İsrail’in diğer taraftan BOP taşeronu IŞİD’in Müslümanları katletmesine müsaade edilmektedir.

BOP’un öteki taşeronu ve eşbaşkanı Tayyip Erdoğan ise Türkiye’de kürsüden milleti uyutmakla meşguldür. Tek yaptığı Gazzelilerin kanı üzerinden siyaset yapmaktır. İcranın başında oturduğu halde konuşmaktan başka iş yapmayan Tayyip Erdoğan bugün sadece Gazze’de değil, Libya, Mısır, Suriye ve Irak’ta katledilen milyonlarca Müslüman’a morg bekçiliği yapmaktadır. İslam dünyası neredeyse Osmanlı’nın parçalanışından sonra yaşadığı yıkıma benzer bir saldırıyla karşı karşıya iken, Türkiye’nin başında bu defa kuvayı milliyeciler ve Mustafa Kemal değil, ne yazık ki Tayyip Erdoğan vardır. Tayyip Erdoğan’ın İslam dünyasında kardeşim dediği ne kadar lider varsa yok olmuş, milletleri ve devletleri perişan olmuştur. Bugünlerde Tayyip Erdoğan’ın koluna girebildiği tek liderin Filistin’li Mahmud Abbas olduğu dikkate alındığında, Filistin’in akıbeti de Tayyip Erdoğan’ın İslam dünyasındaki rolü de gayet net anlaşılacaktır.

Türkiye’deki İslami duyarlılığın daima siyaset malzemesine dönüştürülmesi, milyonlarca samimi insanımızın tepkilerini boşa çıkarmakta ve sadece bir gaz alma merasimine dönüştürmektedir. AKP’nin yıllardır ustalıkla yönettiği İslami duyarlılığa sahip kitleler ne yazık ki hiçbir zaman hükümet üzerinde bir yaptırım gücü oluşturamamış, milyonlar İsrail’e lanet yağdırırken hükümetin İsrail’le münasebetleri artarak devam etmiştir.

İsrail Müslüman kanı döktüğü için kitlelere haklı olarak hedef gösterilirken, İsrail’den çok daha fazla Müslüman kanı döken IŞİD’in AKP hükümeti tarafından eleştiriye dahi maruz bırakılmaması düşündürücüdür. Bu taşeron terör örgütü Musul konsolosluğumuzun personelini kaçıralı 40 günü geçmesine rağmen, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndan herhangi bir ses soluk çıkmamaktadır. Davutoğlu sanki Dışişleri Bakanı değil, ajitasyon ustasıdır. Tayyip Erdoğan’ın küçük bir kopyası gibi hareket eden Bakan, başbakanlıkta ve dışişlerinde sanki başkaları oturuyor gibi şov yapmakta, nutuk atmaktadır. Türkiye’nin çevresinde bir tek dost ve müttefik ülke bırakmayan Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan ikilisi neredeyse muhalefete dönüp konsolosluk personeliyle ilgili 40 gündür ne yapıyorsunuz diye hesap soracaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Filistin’de akıtılan masumların kanı kadar canımızı yakan bir başka önemli konu, Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimizin içler acısı halidir. Mesele Filistin olduğunda Türkiye’de meydanları dolduran, yardım için bankalara, protesto için yollara koşan bir kısım Müslüman aktivistin ve AKP hükümetinin, ölenler Türkmen olduğunda Müslümanlıklarından ve hatta insanlıklarından sıyrıldıklarını görmekteyiz. Filistin için ayağa kalkan insanlık, söz konusu Türkmen olduğunda çoktan ölmüştür. Elbette ki katledilen her masum Müslüman için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. O halde Filistin’de şehit edilenden çok daha fazla Türkmen kardeşimizin şehit edilmesi neden görmezden gelinmekte, hükümetin ilgi alanına girmemektedir. Irak’ta ve Suriye’de evlerinden yurtlarından çıkarılmış, aç susuz çöllere sürülmüş Türkmenlerin acılarına duyarsız kalabilmek için sadece Müslümanlıktan değil insanlıktan da istifa etmiş olmak gereklidir.

Türkiye’deki kamuoyunu ve devleti idare eden AKP hükümetini Filistin kadar Türkmenlerle de ilgilenmekten alıkoyan nedir? Ne yazık ki bugüne kadar AKP hükümeti Türkmenlere yardım konusunda sınıfta kalmıştır. IŞİD militanları dâhil her gruptan insan için devletimizin imkânları seferber edilirken, sayıları birbuçuk milyonu bulan Suriyeli mültecinin Türkiye’nin dört bir tarafında cirit atmasına müsaade edilirken, Türkmenler öz yurtlarında sürgün vaziyette kan ağlamaktadır.

AKP hükümetinin laf ve slogandan başka Türkmenlere hiçbir şey yapmadığı bir hakikat iken, Milliyetçi Ülkücü Hareket devletimizin boşluğunu ve eksikliğini Türkmen kardeşlerimize hissettirmemek için harekete geçmiştir. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin talimatı ile harekete geçen Ülkü Ocakları Vakfı, Türk milletinin yardım elinin Türkmen kardeşlerimize uzanmasına vesile olmuştur. Büyük Türk milletinin bir emaneti olan gıda ve giyim malzemelerinden oluşan 20 tır malzeme, içeriden ve dışarıdan her türlü engellemelere rağmen Ülkü Ocaklı yiğitlerimiz tarafından Kerkük’e kadar götürülmüş ve ihtiyaç sahiplerine teslim edilmiştir. Türkmen’in adını dahi ağızlarına almayan, Filistin meselesinde ise kürsülerden nutuk atmaktan öteye gidemeyen AKP hükümetine, Ülkü Ocaklarımız lafın değil icraatın nasıl yapılacağına dair gayet iyi bir ders vermiştir.