Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan TANRIKULU’nun “61’inci Hükümetin Geriye Bıraktığı Ekonomik Enkazı 62’nci Hükümet de Düzeltemeyecek” başlığıyla yapmış olduğu basın açıklaması. 22 Ağustos 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan TANRIKULU’nun “61’inci Hükümetin Geriye Bıraktığı Ekonomik
Enkazı 62’nci Hükümet de Düzeltemeyecek”  başlığıyla yapmış olduğu
basın açıklaması.
22 Ağustos 2014

 

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu yaptığı yazılı açıklamada, 61’inci Hükümet’in başarısız ve güven telkin etmeyen ekonomi politikalarını eleştirdi.

Tanrıkulu; “Cumhurbaşkanı seçilmesine rağmen; Anayasamıza aykırı bir şekilde Başbakanlık, milletvekilliği ve parti genel başkanlığı görevlerinde kalmakta ısrar eden Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükûmet geride ekonomik bir enkaz bırakmaktadır. 12 yılın sonunda ülke olarak ekonominin yanı sıra, siyasî risklerin de yer aldığı tam bir açmaz içinde bırakılmış durumdayız. Ülkemizin tüm hukuk ve kanun normlarını kendi menfaat ve makamları uğruna al aşağı edenler, belki bugün için adalet karşısında kendilerini kurtarmış görünse de, büyük Türk Milleti bunların hesabını birgün elbet soracak ve bu süreçte Milliyetçi Hareket Partisi milletimiz adına en ön safta yerini alacaktır.

Ülkemizin sırlarının güvenliğini sağlayamayıp başka ülkelerin eline geçmesine göz yumanlar, ihanet heykeli parçacığı dikilmesine sessiz kalanlar, Kandil’le görüşmeyi meşrulaştıranlar milletimize karşı bedel ödeyeceklerini unutmasınlar!   

Tıpkı Endonezya’da 32 yıl boyunca yaşanan Suharto dönemini andıran gelişmelerin yaşandığı ülkemizde; imtiyazlı evlatlar ve yandaşlar zengin olurken, milletimiz ve ülkemiz yoksullaşmaya, gelişememeye mahkûm edilmiştir.

Gelinen noktada 2’nci çeyrekte; son açıklanan (Haziran) sanayi üretimi bir önceki çeyreğe oranla hiç artmamış, tüketim ve yatırımlarda zayıflama devam etmiştir. İhracat miktar endeksi % 0,6, ithalat miktar endeksi % 2,3 oranında azalmıştır.

Sanayi üretimi verileri göstermektedir ki; ekonomimizdeki büyümenin lokomotifi sayılan sanayi üretimi giderek artan bir şekilde hız kesmektedir. Bu bağlamda sanayideki büyümenin Mayıs ayında % 1,7’ye düşerek sert gerilemesinin ardından, Haziran’da da % 1,4’e inmiştir. Birinci çeyrekte ortalama % 5,3 olan sanayideki büyüme, 2’nci çeyrekte % 2,5’e düşmüştür.

İlk çeyrekte sanayi üretimi % 5,3 artarken, büyüme hızı % 4,3 olarak gerçekleşmişti. Sanayi üretiminde ikinci çeyrekteki bu belirgin yavaşlamanın yaratacağı olumsuz etki, 2’nci çeyrekteki büyüme hızının ilk çeyrektekinin çok altında kalacağının göstergesi niteliğinde olmaktadır. Bu bakımdan 2’nci çeyrekte büyümenin % 2,0-2,5 arasında gerçekleşmesi yine ülkemizin kaybedeceğini göstermektedir.

Sanayi üretimi kan kaybederken; özel sektörümüzün borçlanması sağlıksız bir şekilde artmaya devam etmektedir. Bu bağlamda Haziran sonu itibariyle Merkez Bankası’nın açıkladığı özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu 166,5 milyar dolara, kısa vadeli kredi borcu ise 43,7 milyar dolara yükselirken, toplamda ise 210 milyar doları aşan borç gerçekleşmiştir. Bir yıl içinde ödenmesi gereken ana para ödemesi ise 73,7 milyar dolardır.

Olumsuz seyreden ekonomik göstergeler sadece bunlardan ibaret olmayıp; Reel Kesim Güven Endeksi son iki aydır, Tüketici Güven Endeksi ise son üç aydır düşmektedir.

Ülkemize ekonomik bakımdan bu yıl da yeterli ve nitelikli büyümeyi sağlayamayanlar, cari açık düşüyor gibi algı yaratmaya çalışmaktadırlar. 12 yıldır yüksek cari açık problemine, halen kalıcı bir yapısal çözüm getirilmemiştir. Haziran ayı cari açığı 4,1 milyar dolar olarak açıklansa da, 12 aylık cari açık toplamı, Mayıs ayına kıyasla, ancak 0,7 milyar dolar düşerek 52,2 milyar dolar olabilmiştir.

Yılın ilk yarısında, dışarıdan gelen para bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık % 60 civarında azalarak 48 milyar dolardan, 19 milyar dolara gerilemiş durumdadır. Bu da ülkemize bir önceki yıla göre 28 milyar dolar daha az yabancı sermaye girişi olduğunu göstermektedir. Bu 28 milyar dolar azalışın 8 milyar doları sıcak para azalmasından, 20 milyar doları kredi kısılmasından ve  yabancı mevduatların geri  çekilmesinden kaynaklanmıştır.

Kaynağı bilinmeyen para olarak Net Hata Noksan kaleminden 2013’ün ilk yarısında  4,3 milyar dolar çıkış yaşanırken, seçim yılı olan 2014’ün ilk yarısında 6,4 milyar dolar giriş yaşanmış ve cari açığa bir şekilde merhem olmuş durumdadır.

Haziran sonu itibariyle Türkiye’nin yurtdışı varlıkları ile yurtdışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımlanan net Uluslararası Yatırım Pozisyonu açığı  (UYP) 2002 yılına (-85,4 milyar dolar) göre % 495 artarak -423 milyar dolara yükselmiştir.

Başarısız ekonomik rakamları perdelemeye, gizlemeye çalışanlar işsizlik konusunda da aynı tutumlarını sergilemeye devam etmektedirler. TÜİK işsizlik hesaplamalarında yöntem değişikliğine giderek eski yönteme göre kağıt üstünde işsizliği 1 puan düşük açıklamaya devam etmekte, istihdam konusuyla ilgili haber bültenlerinin başlığına, göze güzel görünen rakamları yerleştirmektedirler.

Ancak konuyla ilgili tablolar incelendiğinde; Mayıs 2014 döneminde umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 1 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve işe başlamaya hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanlar (umutsuzlar) da dâhil edildiğinde işsizlik oranı % 8,8 değil, % 15,9, işsiz sayısı da 2 milyon 551 bin değil, 5 milyon 10 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Bu işsizlik rakamı Türkiye’de birçok ilin toplam nüfusundan fazladır.

Genç işsizlik alarm vermeye devam etmekte ve Mayıs 2013’ten bu yana 1 puan artarak          % 17,3’e çıkmış durumdadır. Mart 2014'ten itibaren AKP’nin gözde sektörü olan inşaatta istihdam alanında azalış sürmüş ve Mayıs’ta 45 bin kişi azalmıştır. Son iki dönemdir oldukça küçük artışlar görülen sanayi istihdamı bu dönemde düşmeye başlamış ve 9 bin kişi azalmıştır.

Vatandaşımız hayat pahalılığına mahkûm edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) gıda enflasyonu yıllık %12,56, Türk-İş’in mutfak enflasyonu ise yıllık % 16,35’tir. TÜİK’in gıda sepetinde yer alan temel gıda maddelerindeki son bir yıllık artışlar % 57-% 92 gibi devasa boyutlara ulaşmıştır. Yüksek enflasyon vatandaşın cebindeki banknotların değerini eritmeye devam etmekte; bu bağlamda 2006’da 100 TL’nin altındaki banknotların toplam banknotların içindeki oranı %71’den, 2013 sonu itibariyle %25’e düşmüştür.

Haneler çaresiz, işsiz ve borç içinde yaşam mücadelesi vermektedir. Bu ağır geçim mücadelesi sonucunda Türkiye’de 2009 yılında 3 milyon 21 bin kişi psikolojik rahatsızlık geçirirken, 2013 yılı sonunda bu rakam 9 milyon 163 bine çıkmıştır. Ankara, İstanbul, Konya gibi büyükşehirlerde hasta artış sayısı daha fazladır.

Ülkemizde yaşanan bu olumsuz ekonomik tabloyu ve artarak devam eden riskleri uluslararası ekonomik kuruluşlar da yakından takip etmekte ve bizlerin uyarılarına benzer çekincelerini dile getirmektedirler. Uluslararası derecelendirme kuruluşları (Fitch, Moody’s, S&P); Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlanmasına rağmen, Türkiye'de siyasî belirsizlik riski olduğunu dile getirip, bunun yatırımlara engel olabileceği uyarısında bulunmakta ve bu uyarılarının baş sebebi olarak 12’nci Cumhurbaşkanı’nı göstermektedirler.

Bu uyarılarımızı, söylemlerimizi dinlemeyen ve 12 yıldır inatla sürdürdüğü başarısız ve güven telkin etmeyen ekonomi politikalarını mevcut iktidar önümüzdeki günlerde itiraf etmek zorunda kalacaktır. TBMM’de 62’nci Hükümet Programı okunduğunda tüm kamuoyu ekonomide aslında 12 yıldır nelerin yapılmadığını, programda yapılacağı vaad edilecek maddelerden bir bir görecektir.

Üretmeden tüketen toplum haline dönüştürülen Türkiye; “Lale devri ekonomisi” ile 12 yılda artan borç sarmalı içinde sıcak para bağımlısı hale dönüştürülmüştür.

Milliyetçi Hareket Partisi ise bu tablonun tam tersini hep savunmuştur. Bu bağlamda tüm kurumsal dökümalarında (Parti Programı’nda, Seçim Beyannameleri’nde, Ekonomik Raporlar ve yayınlarında); yerel kaynakları harekete geçiren, nitelikli iş gücü ve yeni istihdam imkânları sağlayan, ileri teknoloji kullanan ve teknolojik yenilik öngören, verimlilik artışı sağlayan, uluslararası rekabet gücüne sahip yeni bir sanayi politikası ile kalkınmanın önünü açacak uygulamaları milletimize bugüne kadar vaat etmiştir. Ve bugünden sonra da Türk Milleti yararına olacak olan bu politikaları daima savunacaktır.

Artık ekonomide serüven ve maceraya yer kalmamış, hele hele hamasi söylemlerle siyaset yapılacak zaman iyice tükenmiştir. Bundan önceki AKP hükümetlerinin ekonomimize verdiği zararı, 9 ay ömrü olacak 62’nci Hükûmet de ortadan kaldıramayacaktır.”