Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Şefkat ÇETİN’in, ABD’nin hazırladığı IŞİD koalisyonu ve yapılan savaş hazırlıklarının taşıdığı riskler hakkındaki yazılı basın açıklaması. 16 Eylül 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Sayın Şefkat ÇETİN’in, ABD’nin hazırladığı IŞİD koalisyonu ve yapılan savaş
hazırlıklarının taşıdığı riskler hakkındaki yazılı basın açıklaması.
16 Eylül 2014

TAYYİP ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ TERÖRİSTLERİN SIĞINMA EVİNE ÇEVİRDİ
TÜRK DIŞ POLİTİKASI ABD VE IŞİD’E REHİN BIRAKILDI

AKP hükümetinin basiretsiz dış politikası Türkiye’nin güvenliğini riske atmakta ve terör örgütlerinin yanı sıra büyük devletlerin hedefi haline getirmektedir. Haziran ayından bu yana Musul konsolosluğumuzun 49 personelini rehin tutan IŞİD’in kendisine karşı harekete geçmemesi için Türkiye’ye şantaj yaptığı ve terörist eylemlerle tehdit ettiği bilinmektedir. Türkiye’ye Ortadoğu’nun jandarması rolünü vermek için AKP hükümetinin sırtını sıvazlayan ABD, bir taraftan da Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’nun İhvan ve El Nusra gibi bağlantılarını kullanarak terör destekçiliği suçlamalarıyla şantajda bulunmaktadır.

Dünya kamuoyunda Türkiye’nin terör destekçisi olduğu algısının oluşmasında Tayyip Erdoğan’ın büyük kabahati olduğu, Katar dönüşü yaptığı son açıklamadan anlaşılmaktadır. Katar gibi bir ülkenin dahi rahatsız olduğu terör örgütü yöneticilerine Türkiye’nin kapılarını açan Tayyip Erdoğan, ülkemizi teröristlerin sığınma evine çevirmiştir. İmralı’daki bebek katiline beş yıldızlı otel konforu sunmasıyla tanınan AKP, İslam dünyasını kana bulayan teröristlere hizmet yarışına girerek Türkiye’nin uluslararası saygınlığını ve güvenliğini zedelemektedir.

Nitekim ABD’nin Ankara eski büyükelçisi Ricciardone’nin, Türkiye’nin Suriye’deki bazı muhalif gruplara yardım ettiği ve yaptıkları uyarılara rağmen birlikte çalıştıklarına dair sözleri, Türkiye’nin ABD’nin baskı ve şantajıyla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Amerikan yayın organı McClatchy’de, AKP hükümetinin El Nusra ve Ahrar El Şam gruplarıyla bağından söz eden ABD eski elçisinin bu son derece ciddi iddialarının derhal Başbakan Davutoğlu ve hükümetince açıklığa kavuşturulması şarttır.

AKP hükümetinin beceriksiz politikaları yüzünden Türkiye ABD gibi küresel bir gücün emperyal politikalarıyla IŞİD gibi birçok terör örgütünün tehdit ve zorlamaları arasında bir tercihe zorlanmaktadır. Bu sırada ise bölgede Türkiye için asıl büyük tehdit Kürdistan palazlanmakta ve bir devlet haline dönüşmesi için Türkiye’ye yeni roller verilmektedir.

ABD’nin 2003’teki Irak savaşı öncesi talep ettiği 1 Mart tezkeresini çıkarmaya gücü yetmeyen AKP, tıpkı o günlerde olduğu gibi şimdi yeniden benzer istekleri tezkeresiz yerine getirmeye çalışmaktadır. 1 Mart tezkeresi için yapılan at pazarlığı rezaletinden sabıkalı AKP’nin malum zaaflarının, IŞİD bahanesiyle bölgeye müdahaleye hazırlanan güçler tarafından yeniden kullanılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin IŞİD’e karşı oluşturulan ittifakın yanında yer alacağını ABD’li yetkililer açıkça dillendirirken, AKP hükümeti kamuoyu ve kendi tabanının hassasiyetlerini düşünerek her zamanki gibi örtülü ve gizli saklı destek arayışları içerisine girmektedir.

ABD Dışişleri Bakanı Kerry’ın Ankara ziyareti ve Obama’nın IŞİD planı sorulan Tayyip Erdoğan’ın, “Konuyla ilgili sayın Kerry zaten açıklamaları yaptı. Yapılan açıklamalar müşterek görüşlerimizin ifadesiydi” sözü arka planı özetlemek için yeterlidir. 1 Mart tezkeresinde milli hassasiyetlerin direnci konusunda tecrübe kazanan AKP hükümeti ve ABD’nin, IŞİD’e karşı kurulan ittifaka Türkiye’yi gizli müttefik olarak yazdıkları çok açıktır.

Ne kadar gizleseler de AKP’nin son yıllarda İslam dünyasında başlatılan yeni Haçlı seferinde içerdeki işbirlikçi rolünü oynadığı acı bir gerçektir. ABD’nin hazırlığını yürüttüğü askeri harekâta Türkiye’nin lojistik ve istihbarat paylaşımı adı altında ortak edilmesine onay veren AKP hükümetinin, Türkiye’yi nasıl bir yükümlülük altına soktuğunun izahını tarih ve millet önünde yapması mümkün değildir. Daha önce Libya’da müdahaleye karşı olduğunu söylediği halde ABD ile benzer işbirliği yapan ve Müslümanların bombalanmasına ses çıkarmayan AKP’ye, bugün kan gölüne dönmüş Libya’ya Türk vatandaşlarının giremediğini hatırlatmak gereklidir.

AKP’nin dış politikası iflas etmiş, ABD ve IŞİD’in kıskacında can vermiştir. Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin Irak’a müdahale için oluşturulan koalisyona karşı çıkmayışları ve hatta Suriye’yi de hedef göstermeleri ülkemizi son derece ciddi ve büyük risklerin içine atmaktadır. AKP hükümeti, IŞİD ile mücadele bahanesiyle bölgeye yeniden müdahale fırsatı bulan ABD’nin Barzani, PKK ve uzantısı Kürt grupları silahlandırmasına ve Türkiye ile aynı safta müttefik gibi konumlandırmasına ses çıkarmamıştır. IŞİD’e karşı yapılan savaş hazırlıklarının arka planında Kürdistan’ı kurma niyetlerinin olduğu çok açıktır.

Türkiye’nin sınırında yapılacak bu savaştan en fazla etkilenen ülke olması kaçınılmazdır. Zaten iki milyonu bulan mültecinin sayısı daha da artacaktır. Bölgedeki istikrarsızlığın ekonomik, siyasi ve sosyal sonuçlarını Türk insanı çok yakından hissetmek zorunda kalacaktır. Savaşın Türkiye içinde terörist faaliyetleri körüklemesi, kontrolsüz bir şekilde ülkemizin her yerine dağılmış mülteciler arasındaki provokatörler ve başta PKK olmak üzere yasa dışı pek çok unsurun bu durumu bir fırsata çevirme ihtimali göz ardı edilmemelidir. Sınırımızda kirli bir savaşın hüküm sürdüğü yeni bir Afganistan’ın ortaya çıkması için bugüne kadar her türlü yanlış politikayı izleyen AKP iktidarı, bu kaos ve savaş ortamından etkilenmesi kaçınılmaz olan Türkiye’nin de bir Pakistan haline dönüştürülme riskinin baş sorumluları arasındadır.

Bugün IŞİD bahanesiyle yapılan savaş hazırlığı, aslında ABD’nin yıllardır devam ettirdiği Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni bir adımıdır. Irak ve Suriye başta gelmek üzere İslam dünyasının büyük bölümünü yeniden dizayn etmek üzere ortaya atılan BOP projesinin esası, bir çoğu Baas rejiminin kontrolündeki ve Arap milliyetçiliğinin tesirindeki eski yapıların yıkılması ve kaosa dayalı yeni bir düzenin kurulması, yani İslam dünyasının boynundaki zincirin halkasının bir derece daha daraltılmasıdır. ABD 1991 ve 2003’deki Irak saldırılarından ders çıkararak bu coğrafyada kendi askerlerini sahaya sürmek yerine içeriden taşeronlar devşirerek bu projesini yürütmektedir. Bugün Irak’ta ABD’ye taşeronluk yapan Şii gruplar ve Sünni IŞİD örgütü başta olmak üzere yüzlerce ayrı grup mevcuttur. ABD’nin asıl ve tek müttefiki ise Kürt gruplardır.

ABD’nin BOP projesini gerçekleştirmek için Ortadoğu’nun merkezine Kürdistan kurmaya çalıştığı çok açıktır. Bölgedeki değişmez müttefiki İsrail’in yalnızlığına son verecek ve enerji kaynaklarına sadakatle bekçilik yapacak kendilerine muhtaç bir Kürdistan’ın hazırlığını yıllardır yapan ABD’nin bu projesine ne kadar değer verdiği, IŞİD tehdidi Barzani’ye uzandığında harekete geçmesiyle gayet açık ve net anlaşılmıştır.

Eski yapıyı darmadağın ederek yıkmak üzere sahaya sürülen IŞİD örgütünün aslında bir taşeron olduğu ve Kürdistan projesi için orada Türkmenler gibi istenmeyen etnik grupları temizlemek ve dağınık Kürt grupları birleştirmek için görevlendirildiğini yaşanan gelişmeler ortaya çıkarmaktadır. Bütün dünyada İslam adına kelle kesmesiyle tanınan bu gözü dönmüş IŞİD terör örgütü, Amerika tarafından BOP projesinin temeline yerleştirilen ikinci İsrail Kürdistan için sahayı temizlemektedir. Etnik temizlikten en fazla nasibini alanlar ise ne yazık ki Türkmenlerdir. IŞİD, Barzani, PKK, PYD ve Esad güçleri birbirleriyle çatışsalar da Türkmenlerin katledilmesinde, yurtlarından sürülmelerinde aynı sorumluluğa sahiptirler. Türkmenler için kamp kurulması gündeme geldiğinde, ABD’li yetkililerin kampta kalacak Türkmen kalmadığını dillendirmeleri milletimiz ve devletimiz için ne yazık ki acı ve utanç verici bir gerçektir. IŞİD teröristleri aylardır Müslümanları katlederken ses çıkarmayan ABD’nin, tehdit Kürt bölgesine dayandığında harekete geçmesi bu işbirliğinin en açık delilidir. IŞİD’in uluslararası güç ilişkilerini hiçe sayan basit bir örgüt olmadığı, öncelikli olarak ele geçirdiği petrol boru hatlarına karşı bugüne kadar hiçbir saldırı yapmamış olmasından bellidir. Onların zararı evvela zavallı Müslümanlara ve İslam’a karşı yeni bir sefere hazırlanan küresel güçlerin kendi kamuoylarını ikna için göstermelik katledilen birkaç yabancıyadır.

AKP hükümeti ABD ile ikinci bir at pazarlığının yanı sıra tehdit ve şantajla IŞİD ittifakına örtülü bir şekilde girerken, PKK ve uzantısı terör örgütleriyle ilgili yeterli hassasiyeti göstermeyerek asıl hayati hatayı yapmaktadır. ABD’nin PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD ve YPG ile işbirliği içerisine girdiği ve ittifakın Kürt grupları silahlandırarak kendi orduları gibi kullanacağı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin de dâhil edildiği ABD öncülüğündeki bu koalisyon böylelikle Irak ve Suriye’deki Kürt hareketlerine ordu kurmakta ve devletleştirmektedir. ABD’li yetkililerin açıklamalarından anlaşıldığına göre, Suriye’deki PKK uzantısı terör örgütlerine ve Barzani’ye silah yardımlarına AKP hükümetinden ciddi bir itiraz gelmemiştir. Zaten bölgedeki bütün terör örgütlerinin elinde başta ABD olmak üzere her menşeden silah fazlasıyla mevcuttur. Enerji bölgesinde pay kapma yarışına giren devletlerin aynı zamanda dünyanın en büyük silah tüccarları olduğu malumdur.

İşin can alıcı noktası ise, AKP hükümetinin Türkiye’de çözüm adı altında bölücü terör örgütü PKK’ya silah bıraktıracağı yalanıyla kamuoyunu aldatıyor olmasıdır. Hâlbuki PKK ve Suriye ile Irak’taki uzantıları silah bırakmak bir yana resmen bir ordu haline getirilmekte, Türkiye’nin de dâhil edildiği ABD öncülüğündeki haçlı ittifakı tarafından ağır silahlarla teçhizatlandırılmaktadır. Ayrıca Suriye ve Irak’ta Müslümanları sadece IŞİD katlederek yurtlarından sürmemekte, Kürt gruplar da kendi bölgelerini Türkmen ve Araplar’dan arındırmaktadır. Benzer bir durum Türkiye için de geçerlidir. AKP eliyle bir bölgemizden devlet geri çekilerek PKK’ya teslim edilmiş ve ayrılıkçı faaliyetler alabildiğine güçlenmiştir. PKK’nın bölgedeki sözde asayiş timlerinin MHP teşkilatlarına saldırı tehdidinde bulunmalarıyla, Irak ve Suriye’de örgütün takip ettiği strateji arasında paralelliklerin olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır.

Türk dış politikası uzun süredir basiretsiz ve aciz bir hale getirilmekle birlikte, şimdi artık dışarıdaki bu zafiyetin hiç olmadığı ölçüde içeriyi de olumsuz etkileme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Küresel güçlerin her müdahalesinde daha fazla karışan Ortadoğu’da, yeni bir askeri müdahaleyle var olan devlet sistemleri tamamıyla yıkılarak uzun yıllar sürecek bir etnik ve mezhep savaşına uygun zemin hazırdır. Komşularımızdaki böylesi bir savaştan ülkemizin etkilenmemesi ise mümkün değildir. Küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda başlatılacak bölgesel bir savaş, enerji bölgelerinin güvenliğinin sağlama alınması ve bu amaca hizmet edecek Kürdistan’ın kuruluşuyla sonuçlanacaktır. Nitekim daha şimdiden İncirlik’teki NATO üssünün Kuzey Irak Kürt bölgesine taşınmasından söz ediliyor olması, Türkiye’nin bu savaşta yavaş yavaş müttefiklikten hedef ülke konumuna kaydırıldığını göstermektedir.

Türkiye’nin menfaatlerine taban tabana ters, şantaja ve baskılara boyun eğen teslimiyetçi politikaların esiri olmuş AKP hükümeti gözden geçirilmeli ve daha fazla Müslüman kanının akıtılmasına katkı sağlamasına engel olunmalıdır. Türkiye’de milli duruşun yegâne temsilcisi olan Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizin ve milletimizin şerefli tarihine yakışır bir şekilde komşularımıza, tarihi ve dini bağlarımız olan topluluklara yönelik emperyalist saldırıların daima karşısında durmaktadır. 2002’deki hükümet değişikliğinin en önemli sebebi, ABD’nin Irak operasyonuna MHP’nin geçit vermeyeceğinin bilinmesidir. Bu yüzden AKP hükümetinin ülkemizi soktuğu Ortadoğu bataklığından Türk milleti yine ancak kendi inanç ve birlikteliği ile çıkabilir. Bu inanç ve birlikteliği sağlayacak tek adres ise Milliyetçi Hareket Partisi ve onun iktidarıdır.