Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Recep DUMANLI’nın “Suriye’den Gelen Göç Dalgası ve Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler” konulu basın açıklaması. 15 Ekim 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreter Yardımcısı
Sayın Recep DUMANLI’nın “Suriye’den Gelen Göç Dalgası ve
Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler” konulu basın açıklaması.
15 Ekim 2014

SURİYE’DEN GELEN GÖÇ DALGASI VE TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN TEHLİKELER

Türkiye’nin sınır güvenliği, içinde bulunduğu coğrafyada öncelikle Ortadoğu ülkeleri ile güneyindeki komşu ülkeler ve bunlara müzahir alanlarda yaşanmakta olan istikrarsız durumlar ve yaşanan iç çatışmalar sebebiyle son derece hassas bir konuma gelmiştir.

Bu çatışma ve kargaşa ortamının varlığı söz konusu coğrafyada ekonomik ve sosyal istikrar ile demografik yapıları ve buna bağlı olarak inanç temelli davranışları olumsuz biçimde etkilemektedir. İnsanların temel hak ve özgürlükleri yok sayılmakta, can ve mal güvenlikleri ile yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Olması gereken koruyucu kamu düzeni bulunmadığından bu topraklarda yaşamlarını sürdüren insanlar değişik gerekçelerden kaynaklanan başıbozuk bir insan hareketliliğinin yaşanmasına yol açmakta, bu ise özellikle Suriye kaynaklı çok ciddi boyutlarda bir göç hareketi ile Türkiye’yi baş başa bırakmaktadır.

Komşumuz ve İslam coğrafyasının bir parçası konumunda bulunan Suriye’de yaklaşık üç yıldan bu yana süren iç karışıklıklar hem Suriye halkı için hem de bölge ülkeleri için önemli bir sorun alanı olmuştur.  İç karmaşa sebebiyle vatanını terk ederek daha güvenli bir ülke olarak gördüğü Türkiye’ye göç edenlerin ve sığınma talebinde bulunanların sayısı bazı ifadelere göre 1,5 milyonu, bazı ifadelere göre de 2,0 milyonu aşmaktadır. Sonuçta 2 milyon Suriyeli o ya da bu gerekçe ile Türkiye’ye giriş yapmış bulunmaktadır.

Başlangıçta 15 bin ile 150 bin kişi arasında olması beklenen ve hazırlıkları bu kapsamda sürdürülen sığınmacı hareketi kısa zamanda yüzbinleri aşarak milyonlara ulaşmış, değişik etnik ve inanç yapısına sahip 2 milyon insan ülkemize yerleşik hale gelmiş ve yeniden can ve mal emniyetine kavuşmuştur.

Elbette İslami çerçevede ve insan olmanın gerekleri bakımından değerlendirildiğinde Türkiye’nin zorda kalan bu insanlara kucak açması, onların temel ihtiyaçlarını karşılayacak hizmetleri bedelsiz olarak sunması, bunu da ülkemizin imkânları ölçüsünde yapması en doğal davranış olarak takdir edilmektedir.

Fakat Suriye’deki Esat rejimi ile olan ilişkileri bozarak bağlarını kopartan ve iki ülkeyi mezhep temelli  bir çatışmanın parçası haline getirecek şekilde ilişkileri geren AKP, 2011 yılı Mayıs ayından itibaren yoğunlaşan sığınmacı akınlarının bugün ulaşacağı noktayı fark edememiş, bu tür sınır aşan göç olaylarında alınması gereken en basit tedbirleri dahi alma becerisini gösteremeyerek kontrolsüz bir şekilde sınırlarını açmış ve Türk topraklarına yapılan göçler bakımından Türk tarihinin yaşadığı en büyük göç dalgasına yol vermiştir.

Hal böyle olunca, Türkiye bu kontrolsüz ve düzensiz göç dalgasından son derece olumsuz biçimde etkilenmiş, derecesi ve boyutları belirlenmemiş risklere karşıda hassas hale getirilmiştir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde buna benzer büyüklükte kontrolsüz ve düzensiz göç hareketine izin verildiği henüz rastlanmış bir durum değildir. Demokratik hukuk devleti olma normlarına sahip hiçbir ülkenin de AKP’nin yaptığı gibi sınırlarını sonuna kadar açarak yeni göçmen kabul etmesi söz konusu değildir.

AKP, bu uygulama ile başta ülke ve vatandaş güvenliğini tehlikeye atmış, etnik ve inanç temelli demografik yapıları bozma tehlikesi ile ülkemizi karşı karşıya getirmiştir. Bunun yanında bireysel güvenlik, iş ve çalışma güvenliği, eğitim, sağlık alanlarında vatandaş haklarını baskılayacak yapıların oluşmasını tetiklemiş,  göçle gelenlerin ekonomik ve sosyal hazım ve kabullenme risklerini artırmıştır. Burada karşılaşılan temel sorun gelenlerin entegrasyon sorunu ve kalıcı olup olmayacaklarıdır.

Bu açıdan bakıldığında dikkat çeken temel hususların altını kalın çizgilerle çizmekte fayda bulunmaktadır. Nitekim aşağıda ifade edilen bazı sorulara büyük oranda AKP Hükumetince net olarak cevap verilmesi de mümkün görülmemektedir. İşte bunlardan bazıları şöyledir.

  • Suriye’den tam olarak kaç kişi Türkiye’ye geçiş yapmıştır?
  • Bunların kişisel kayıtları tutulmuş mudur?
  • Ne kadarının Türkiye’de akrabası bulunmaktadır?
  • Bu gelenlerin demografik özellikleri nasıldır?
  • Bunların inanç biçimi nedir?
  • Bunlar ülkelerine ne zaman döneceklerdir? Dönmek istemeyenlerin statüsü ne olacaktır?
  • Bunlar nerede iskân edilecektir?
  • Bunlara çalışma izni verilecek midir?
  • Bunlar arasında PKK veya PYD’li teröristler var mıdır?
  • Sığınmacılarla birlikte Ülkemize giren Nakit Döviz miktarı ne kadardır?
  • Kaç çocuk bu kapsamda ülkemize gelmiş ve bunların aşıları tam olarak  yapılmış mıdır?
  • Kayıt tutulmadan geçiş yapanların sayısı ve nitelikleri nedir?
  • Şu ana kadar giriş yapan ve sınır kesiminden ayrılarak diğer illere yerleşenlerin kimlikleri belirlenmiş midir?
  • Hangi ilimizde kaç Suriyeli yaşamaktadır?
  • Türkiye bunlara ne kadar kaynak ayırmıştır? Böyle bir mali yükün altına neden girilmiştir?

Bu soruları, olaya bakış açısına göre zenginleştirmek mümkündür.  Türkiye, özellikle İran ile Irak arasında 1980-1988 yılları arasında yaşanan savaşla başlayan süreç ile son 35 yıldır komşularından ülkemize doğru yönelen düzensiz göç ve sığınmacı hareketine maruz kalmıştır. Bu süreçte, İran’dan bir milyon, Bulgaristan’dan 400 bin, Birinci Körfez Savaşında 600 bin ve son olarak ta Suriye’den 2 milyona yakın göçmen Türkiye’ye gelmiştir. Bunların bir kısmı üçüncü ülkelere geçiş yaparken bir kısmı savaş ve çatışmaların bitmesinden sonra ülkelerine dönmüş, ancak çok önemli bir kısmı Türkiye’de kalmıştır.  Bugünkü tabloya göre de  Suriye’den gelenlerin çok önemli bir kısmı burada yerleşik hale gelecektir.

Genel olarak ifade etmek gerekirse bu kontrolsüz göçler ve bunların bir plan dâhilinde olmayan yöntemlerle Türkiye’de iskânlarının sağlanması Ülkemizi önemli risklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu çerçevede;

  • AKP, Türk Milletini tarihinin en büyük kontrolsüz göçü ile karşı karşıya bırakmıştır.
  • Türkiye’deki nüfusun etnik ve mezhep yapısı değiştirilmektedir.
  • Bazı illerimizde/ilçelerimizde nüfusun etnik yapısı değiştirilmiştir.
  • Kamu güvenliği son derece yüksek risklerle karşı karşıyadır.
  • Vatandaşın can ve mal güvenliği büyük tehdit altına girmiştir.
  • Kentlerimiz yaşanmaz hale getirmiş, sığınmacı cenneti haline çevirmiştir.
  • Sığınmacılara oturma ve çalışma izni verilmesi Ülkemizde son derece tehlikeli bir sosyal kaosun yaşanmasına yol açacaktır. Bu kaos ve çatışma ortamı ekonomik göstergelerin bozulmasıyla daha da şiddetlenecektir.
  • Suç işlemiş olanlar ile terör örgütü mensubu olanların sokaklarda cirit atması sağlanmıştır.
  • Salgın hastalıkların artması söz konusu olacaktır.
  • Göçmenler için kaynak ayrılması başka kesimlerin yeterince ulusal kaynaklardan istifade edememesine yol açacaktır. Buda sosyal çatışma riskini yükseltecektir.
  • AKP, zaten daralmakta olan Türkiye ekonomisinin bu kadar göçün getireceği ekonomik ve sosyal yükü kaldıramayacağını bile bile kapıları açarak Türk Milletinin lokmasını elinden almıştır.
  • Asgari ücretliye rakip getirmiş, göçle gelenlerin emeklerinin sömürülmesine kapı açmıştır.
  • Binlerce terör örgütü mensubunun kontrol dışında kentlerimizde dolaşmasına fırsat vermiştir.

Burada sayılanlara yeni ilaveler yapılması hiçte zor olmayacaktır.

Sonuç olarak; AKP, Suriye’den gelen bu göç dalgasına karşı gerekli tedbirleri almayarak Türk Milletinin geleceğini tehlikeye atmış, tehdit altına sokmuştur. İnsani yardım gerekçesinin boyutları fersah fersah aşılarak, bu Milletin asıl sahipleri olan Türk vatandaşlarının can ve mal güvenlikleri tehlikeye atılmıştır. 

 

Sığınmacı olarak gelen herkesin masum olacağına inanmak ancak saflıkla izah edilecektir. Yarın nerede hangi bombanın patlayacağı ve altından kimlerin veya hangi terör örgütünün çıkacağı bilinmezken, yirmi yıl öncesinden hafızalarımızda kalan vahşet görüntülerinin son günlerde yeniden yaşanması, “çözüm süreci” denilen ihanet sürecinin mutlaka sürdürülecektir denmesi ülkemizin nereden nereye getirildiğinin farkına varılması açısından ibretle izlenecek bir oyun olarak sahneye konulmaktadır. Milliyetçi Hareket bu oyunun farkındadır. Figüranlarını da yakından tanımaktadır.

Toplumu parçalara ayırarak çıkmaz ve karanlık sokaklara yönlendirmek, muhtemel bir iç çatışmanın filizlenmesine yol açacak şekilde çıbanbaşlarını kaşımak hiç kimseye hayır getirmeyecektir. Türkiye, güneyden gelen bu göç dalgasıyla muhatap edilerek küresel güçler ve yerli işbirlikçileri vasıtasıyla adeta imhaya zorlanmaktadır.

Muhtemel bir karışıklıklardan medet umanlara yapacağımız bir son çağrımız bulunmaktadır. Türk Milletinin bekası her şeyin önünde ve üstündedir.  Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle “Devletin İradesiyle Sonuç Alınamıyorsa, Millet İradesi Milliyetçi İrade Haline Getirilecek ve Milletin Gücüyle Sonuç Alınacaktır