Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – Gaziantep Milletvekili Sayın Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “AKP’nin Seçim Stratejisi ve İkinci Habur Rezaleti” hakkında yapmış olduğu yazılı basın açıklaması. 30 Ekim 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – Gaziantep Milletvekili
Sayın Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “AKP’nin Seçim Stratejisi ve
İkinci Habur Rezaleti” hakkında yapmış olduğu yazılı basın açıklaması.
30 Ekim 2014

 

Son günlerde gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, gerekse hükûmet üyeleriyle AKP kurmaylarının tutum ve açıklamalarındaki garip tenakuzlar, iktidar partisinin 2015 seçimlerine yönelik tehlikeli bir strateji uygulamaya başladığını göstermektedir.

Genel seçimler yaklaşırken bir taraftan kontrollü toplumsal gerginlik sürdürülerek millî hassasiyetler kaşınmaya, bir taraftan da ikiyüzlü milliyetçilik edebiyatına hız verilmeye başlanmıştır.

Erdoğan’la AKPsözcüleri son zamanlardaki açıklamalarında bir yandan bölücü örgüte ve onun siyasi temsilcilerine diklenirken diğer yandan da kapalı kapılar ardında bölücü örgütle teması sürdürmektedir.

Bir taraftan son şehitlerimiz üzerinden parti tabanına ve seçmene, diğer taraftan da “Çözüm süreci aksamayacak. Onu hiçbir şeye kurban vermeyeceğiz.” türünden açıklamalar yoluyla İmralı ve Kandil’e mesaj gönderilmektedir. Kamuoyundan gizli olarak da PKK’nın siyasi temsilcilerine ucu yanık mektuplar döşenmektedir.

Yani AKP, yeni seçim politikalarını hem milliyetçi ve muhafazakâr kitlelerin hem de bölge insanının duygularını istismar üzerine şekillendirmektedir.

Hakkâri Yüksekova’da üç Mehmetçiğin kalleşçe arkadan vurularak öldürülmesi karşısında iktidar partisinin sergilediği mide bulandıran mürai politika bunun en açık işaretidir.

Sözde akillerin sahaya indirilmesi ise bir başka uyutma, göz boyama ve kandırma taktiğidir. Hatırlayacaksınız bu akillerin geçmişte yaptığı çalışmalar hiçbir işe yaramamış, aksine siyaset ve fikirde ayrışmayı daha çok derinleştirmiştir. Bölücü örgütün gerçek yüzünü göstererek, halk arasına güven ve ferasetten oluşan bir akıl duvarı örmek yerine PKK’nın bölge halkı üzerindeki müessiriyetini daha çok arttırmıştır. Onların; millet yerine iktidarın ve AKP tabanının nabzını tutma çabaları, toplumun diğer kesimlerinde kutuplaşma ile nefreti körüklemiştir.

Zaten akil diye seçilenlerin kimlikleri, siyasi tercihleri, meslekleri ve ilişkileri daha önce kamuoyunda tartışılmış, bunların aslında ne kadar dar görüşlü oldukları, bütün Türk milletini temsil etmeyip akıl ve sosyal statülerini AKP’ye hizmet için kiraya verdikleri herkesin malumu olmuştur.

Her seçim sürecine girildiğinde PKK kanlı eylemlerle bastırıp taviz almaktadır. Devleti temsil eden hükûmet ise bölücü örgüte dikleniyormuş gibi yapmakta, ardından da tıpış tıpış İmralı’nın yolunu tutup bölücü başından aman dilemektedir. İmralı canisi de derhal devreye girip militanlarını yatıştırmaktadır. Bunun adı da “çözüm sürecinde hayli mesafe almak” olmaktadır.

Hükûmetin sözde çözüm ve barış adına 12 yıldır attığı adımların ortaya çıkardığı sonuçlara bakıldığında, devlet açısından bir arpa boyu bile yol gidilmediği görülecektir: 

  • PKK silah bırakmamış, aksine daha çok silahlanıp eleman kazanmıştır.
  • Sokaklar daha güvensiz hâle gelmiştir.
  • Şehit cenazelerinin ardı arkası kesilmemiştir.
  • Anaların feryatları sona ermemiştir.
  • Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda devlet otoritesi yok olmuştur.
  • Toplumsal barış ölümcül yara almış ve bir arada yaşama azmi komaya girmiştir.
  • Kürt kökenli vatandaşlarımız kendisini temsil etmeyen bölücü örgütün tasallutuna tamamen terk edilmiştir.
  • Derin bir ayrışma, kin ve nefret atmosferi giderek yurt çapına yayılmıştır.
  • Türkiye, güney sınırları boyunca hüküm süren büyük ve karmaşık bir terör sarmalının tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır.

O hâlde millet, 12 yıldır AKP iktidarı tarafından uyutulmakta, aldatılmaktadır.

İktidarın son çabaları da göstermelik ve istismara yöneliktir. Hakikatte ise kapalı kapılar ardında şehitlerimizin kanı ve anaların gözyaşı üzerinden kirli pazarlıklar sürmektedir. İktidar, kullandığı siyasi jargonun aksine en küçük milliyetçilik kaygısı olmadığı için PKK’nın başını ezecek yol da bulamamaktadır.

AKP iktidarı, bölücü başına göbeğinden bağlı ve bağımlıdır. 

Kurban Bayramı ve sonrasında Arappınarı (Aynelarap, Kobani) bahane edilerek çıkarılan isyanda 40’tan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan kanlı isyanı maalesef hükûmet bastırmamıştır. Yine bölücü başına gidilmiş, ricacı olunup elinden bir mektup alınarak bölücü örgüt ancak yatıştırılmıştır. Bölücü örgütün eylemlerini durdurması karşılığında ne istiyorsa verileceği İmralı ve Kandil’e iletilmiştir.

İktidar ve bölücü örgüt birlik olup devletin nefesini kesmişlerdir.

AKP iktidarı devletin elini kolunu bağlayıp eşkıyanın bir güzel dayak atmasını sağlamıştır. Sopa yemekten yüzü gözü şişmiş, mecali kalmamış devlet baba, hantal vücuduyla kımıldayamayacak duruma getirilmiştir. Devlet; vaktiyle mahallenin namusunu, onurunu koruyan yiğit iken, eşkıya sürüsünden yediği dayak yüzünden ne itibarı ne haysiyeti kalmıştır. Devleti yendiğine; önce özerkliğin, sonra da bağımsızlığın yaklaştığına inanan katiller güruhu güç ve mevzi kazanmıştır. Daha cüretkâr ve saldırgan hâle gelmiştir. Eskiden asayiş, düzen ondan sorulurken şimdi sokaklarda bölücü eşkıyanın sözü geçmektedir.

Bitlis’te bir köy korucusunun PKK militanları tarafından direğe bağlanarak hunharca kurşuna dizilerek şehit edilmesi karşısındaki sükût ve acziyet, her şeyi özetlemektedir.

AKP’nin ileri gelenleriyse kâşanelerinde, sırça saraylarında, KAÇ-AK SARAY’larında safa sürmektedir.

Cumhuriyet’siz ve cumhurdan uzak, Cumhuriyet Bayramı kutlanmıştır.

Türkiye’nin bölgeye yönelik dış politikasında da aynı ikiyüzlü strateji uygulanmaktadır. IŞİD’e ve PKK’nın Suriye kolu PYD’ye “terör örgütü denilmekte ama hem el altından hem de göstere göstere bunlara destek verilmektedir. Bu, bağımsız dış politika takip ediyormuş gibi görünerek ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin baskılarına boyun eğen iktidarın çifte standardıdır. İki tarafı da idare edeyim derken Türkiye’nin hayati çıkarlarını haleldar eden bu anlayış yüzünden tezkere de iğdiş edilmiş ve ikinci Habur rezaleti ortaya çıkmıştır.

Dün IKBY’ye bağlı peşmergelerin Habur’dan bayrak diye paçavraları sallayarak ve Türk askerinin gözetim ve kontrolünde gövde gösterisi yaparak topraklarımızdan geçirilmesi, AKP iktidarının ayrılıkçı Kürtlere ve terörizme tamamen teslim olduğunun resmidir. Çünkü Peşmergenin Aynelarap’a yardıma gitmesine geçit vereceğini ‘ABD’ye ben söyledim’ diyen Recep Tayyip Erdoğan’dır.

AKP iktidarı böylece Kuzey Irak’taki defakto oluşumu meşrulaştırmış, peşmergeye Irak ordusundan farklı bir statü tanıyarak Irak’ın toprak bütünlüğüne büyük bir darbe indirmiştir. İkinci büyük darbe de Türkiye’nin çıkarlarına ve güvenlik stratejisine vurulmuştur. Yıllardır Kuzey Irak’ta PKK’nın yuvalanmasına imkân veren IKBY’nin bölücü terör örgütüne verdiği ama inkâr ettiği destek de böylece resmiyet kazanmıştır. Neticede PKK ordulaştırılmaktadır.

Peşmergenin Türk topraklarından geçirilmesi aynı zamanda Irak’ın kuzeyindeki fiili durumun gelecekte Suriye’nin kuzeyinde yaşanmasına Türkiye’nin şimdiden rıza göstermesi, onay vermesi anlamına gelmektedir. Yani iktidar kendi eliyle birleşik Kürdistan’ın kurulmasını çabuklaştırmakta, Türkiye’nin düşmanını besleyip palazlandırmaktadır.

Böylece Eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun meşhur eseri “Stratejik Derinlik”te işlediği dış politika anlayışının, Türk milletinin bekasını derin Orta Doğu bataklığına gömmek olduğu su yüzüne çıkmıştır.

Bu tablo karşısında millet iradesi, iktidar kurmaylarının sandığı gibi AKP’ye “ak”mayacaktır. Bilakis milletimiz millî iradeyi gerekçe göstererek kimselere vermeyeceği bir takım yasa dışı imtiyaz ve tavizleri İmralı canisine tanıyan, Kandil’i ampulle eş tutan iktidardan rahatsızdır. Irak ve Suriye’nin kuzeyinde meydana gelen gelişmelerden ve Türkiye’nin kendi menfaatlerini çiğneyen dış politikasından oldukça endişelidir.

Böyle giderse 2015 seçimlerinde millet bu hükûmetin mukadder akıbetini hızlandıracaktır. AKP’nin sâlâsı yakındır. MHP’ye ise suyunu ısıtmak düşmektedir.