Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Sayın İsmet BÜYÜKATAMAN’ın TBMM 2015 Yılı Bütçe Görüşmelerinde yapmış oldukları konuşma. 11 Aralık 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Sayın İsmet BÜYÜKATAMAN’ın
TBMM 2015 Yılı Bütçe Görüşmelerinde yapmış oldukları konuşma.
11 Aralık 2014

 

Sayın Başkan,

Değerli Milletvekilleri,

2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Başbakanlık ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

 

Değerli Milletvekilleri,

Sözlerime başlamadan önce vefatının sene-i devriyesinde ömrünü Türk milliyetçiliği fikrine adamış, dava adamı Hüseyin Nihal Atsız Bey’i rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

“Vaktiyle bir Atsız varmış…”

İyi ki de varmış, o günlerden bu günleri görmüş âdeta bugünleri anlatmış.

“Sen Yahudi bir sarrafın Maliye Bakanı olmasına da ses çıkarmazsın. Kendi kesesini doldurmasına ve İsrail'e transferler yapmasına rağmen bütçeyi kabartacağı için sevinç bile duyarsın. Hatta Kürt devleti kurmak için bunca Türk'ün kanına giren Şeyh Sait'in torunlarından birinin başbakan veya devlet bakanı olmasına da ses çıkarmazsın.” demiş.

Ne kadar manidardır ki “Sarraf” var, bölme çabaları var, bölücü Şeyh Sait zaten artık sözüm ona millî kahraman. Nur içinde yat Atsız Bey, bugünleri görmüşsün. Ama bir de Milliyetçi Hareket var ve asla bölücü zihniyetlilere geçit vermeyecek.

 

Değerli Milletvekilleri,

2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi ağır ekonomik ve toplumsal şartlar içerisinde görüşülmektedir. Ekonomide borçluluk, işsizlik ve enflasyon artmakta; yapısal meseleler derinleşmektedir. Hükümet kamu düzeninin sağlanması için terör örgütlerinden yardım ister hâle düşmüştür. Devletin itibarı kalmamıştır.

Toplum, kamplaşmanın ve kutuplaşmanın içine atılmaktadır. Ekonomi ise tüm bu kargaşanın içinde çökmekte, AKP’nin kendi bakanları dahi, inşaat yapmakla bu iş olmaz, sözleriyle üretemeyen Türkiye’yi eleştirmektedir. Ve ne hazindir ki milyar TL’leri Suriyeli sığınmacılara hesapsızca dağıtan AKP iktidarı 2014 yılında memura zam veremez hâle gelmiş ve bunun suçunu da yandaşı olan sendikaya yüklemiştir.

2015 bütçesi sosyal ve adaletli değildir. Adaletsizlik ve vicdansızlık sadece vergi toplamada değil, bütçenin dağılımında da kendisini göstermektedir. Sosyal ve demokratik devletlerin aslî görevi, sosyal ve kamu hizmetlerini halkına eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir şekilde sunmak iken, AKP hükümeti vergilerimizi kamu hizmetlerine aktarmak yerine, yandaşlarına aktarmayı amaçlayan bir bütçe yapmayı hedeflemiştir.

Gelir dağılımdaki uçurum ve adaletsizlik her geçen gün artmaktadır. Zengin daha zengin olurken fakir her geçen gün daha zor şartlarla hayatını idame ettirme gayreti içerisine girmektedir.

 

Değerli Milletvekilleri,

AKP, PKK için kanlı çekilişten çıkmış bir ödül gibidir. İmralı ve Kandil arasında tam bir pazarlık hattı kurulmuş, Türkiye’nin akıbeti buraya zincirlenmiştir.

Başbakan’ın, kalemini millet aleyhine kullanan kalben gayrimillî bir danışmanı, katıldığı bir televizyon programında; PKK’nın süreç boyunca çok şey kazandığını açıklamıştır. Bu bizim için yeni bir şey değildir.

Bu danışman dikişi patlayan yama gibi açıldıkça açılmış, kamu düzeninin bölgede şu anda devlette değil PKK’da olduğunu keyif içinde, bir telaş ve kaygı hâli göstermeden duyurmuştur. Ancak ve ancak cehenneme odun olabilecek bebek katilinin Türk milletinin bir parçası olan Kürtlerin lideri olduğunu kabul etmek gerektiğini söylemesine, sahibi Başbakan ses çıkartmadığına göre bu sözleri Başbakan’ın söylediğini kabul etmekteyiz.

İşte gerçek Türkiye tablosu budur ve çözülme sürecinin hangi badirelere yol açtığı ortaya çıkmıştır.

Daha sonra panikle inkâr edilse de, itiraf yarışına İçişleri Bakanı da katılmış ve “Alan hâkimiyetini kaybettiğimiz zamanlar oldu. Kırsalda terör baskısı arttı; terör, şehirlere inmeye başladı.” demiştir.

AKP cenahından ne söylenirse söylensin, bizim tespit ve müşahedelerimiz ihanet sürecinin Türkiye’yi çöküşe götürdüğüdür.

PKK mahkemeler kurmakta, yol kesmekte, haraç toplamakta, özerklik ilan etmekte, kanlı eylemlerini sıklaştırmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu kamu gücünden arındırılmaktadır. Devlet otoritesi sıfırlanmaktadır.

PKK meseleyi uluslararası platforma taşımak için son kozlarını kullanmakta, uluslararası güçlerin, mesela ABD’nin sürece dâhil olmasını istemektedir. Aynı ABD, PKK’nın Suriye koluna yardımlar dağıtmakta ve tarafını basiretsiz AKP iktidarından yana belirlemektedir.

Türkiye çözülmeyle kanlı savaş tehditleri arasına sıkıştırılmıştır. Kırmızı kitabı kaleme alanlar, Türkiye’nin üzerine kırmızı kalem çekmek üzeredir.

Teröristbaşının, 15 Ağustos 2009 tarihinde hazırladığı 156 sayfalık sözde yol haritasıyla ihanet sürecinin bağ ve bağlantısı var mıdır?

Erdoğan ve Davutoğlu, Öcalan canisinin yabancı servisler tarafından eline tutuşturulan kanlı planlarına “çözüm” mü demektedir?

AKP milletvekillerinin bilmediği, Bakanlar Kurulu sıralarında oturan şahısların birçoğunun öğrenemediği bu çözüm süreci nedir?

Burada tarihe not düşmek adına söylüyorum. Adalet ve Kalkınma Partili değerli arkadaşlar ve bakanlar bu yol, yol değildir. Bu yol dipsiz bir kuyudur, muhtevasını bilmediğiniz bu yoldan bir an evvel dönünüz. Aksi takdirde bu ağır sorumluluğun vebalini ödeyemezsiniz. Bu ihanet ve bölünme projelerinin parçası olanlar mutlaka adil yargı önüne çıkacak ve yargılanacaktır. Yol yakınken dönün ve aziz milletimizden özür dileyin.

 

Değerli Milletvekilleri,

Şu anda musibetin ve melanetin bir numaralı kaynağı olan çözülme sürecinin olumlu atmosfer ve huzur ortamı yarattığını, buna karşılık provokatif olaylara karşı kamu düzeni ve güvenliğini koruma kararlığını açıklamak MGK’nın Türkiye gerçeklerinden koptuğunu işaret etmektedir. Türkiye’nin güvenliğindeki açık ve tahribatlar bu kurul üyeleri tarafından ciddi ve görüşmeye değer bulunmamıştır.

Güneydoğu’da asker ve polislerimize yönelik suikast eylemleri artarken, PKK’nın şehir yapılanmasının Diyarbakır’da görev yapan güvenlik görevlilerimizin oturdukları ev ve apartmanları yakın takibe almaları güvenlik sorunu olarak görülmemiştir. Hatta eşinin yanında, çarşıda şehit edilen asker ve polis, evleri kurşunlanan, şehit edilen korucular yok sayılmıştır. AKP Milletvekili çıkıp da AKP il kongresinde PKK’nın yaptığı katliam ve zulümleri 2 yıldır anlattığını ama kimsenin kendisini dinlemediğini söylemektedir. Kapalı kapılar ardında ağlaşmayı bırakıp kendilerini buraya, milletin kürsüsüne, çıkmaya ve gerçekleri haykırma davet ediyoruz.

Bilinmelidir ki, bugün ülkemiz için en ciddi güvenlik sorunu bölücü ve emperyalist komplonun yanında; AKP’nin bizatihi kendisidir.

İktidara tavsiyemiz şudur: Bölücülüğe ve her türlü ayrışmaya karşı icraat yaparak açılım politikalarından vazgeçmek gerekir. Teröre karşı topyekûn bir mücadele başlatılmalıdır. Türk milletinin her cephede ve doğrudan doğruya hedefte olduğunu idrak ederek millî güç unsurları takviye edilmelidir. Millet ve devlet bekasına yönelik saldırılar bertaraf edilmelidir.

İstihbarat eksikliklerimize dair daha pek çok şey söylemek mümkünken, Oslo batağı bir kenarda dururken merak ettiğimiz şudur ki istihbarat birimlerimizin bütçesi bu derece artarken istihbaratımızın kuvvetlenmesi gerekmez miydi? Yoksa Sayın Başbakan istihbarat servislerini sadece vatandaşı, rakiplerini ve gazetecileri dinlemek için mi finanse etmekte ve kullanmaktadır?

 

Değerli Milletvekilleri,

Millî Güvenlik Kurulu; devleti, bütün organlarıyla, yüksek moralli, her hâl ve şartta hazırlıklı tutar. Ama etkinliği yok edilmiş, acze ve bedbinliğe itilmiş, vizyon ve misyonu tüketilmiş bir Millî Güvenlik Kurulundan ne beklenebilir?

Millî Güvenlik Kurulu devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulamasıyla ilgili konularda tavsiye kararları alır. Koordinasyonun sağlanması için görüş tespit eder, tavsiye kararını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir. Ama maalesef MGK asli görevini yerine getirmekten acizdir.

Merak ediyoruz, 15 üyeli Milli Güvenlik Kurulunda; rüşvetin ve yolsuzluğun millî güvenliğin, millî ruhun ve millî bekanın en büyük düşmanlarından birisi olduğu gerçeği ne zaman hatırlanacaktır?

Bu MGK yapısıyla güvenliğin millî boyutunu kavramak ve samimiyetle savunmak nasıl mümkün olacaktır?

Bir tek terör kelimesinin geçmediği, bölücülük tehdidine bir tek atıf yapılmadığı, PKK’nın ise hiç hatırlanmadığı MGK’nın açıklamalarına kim inanacak, kim güvenecektir?

MGK’ya bakarsak Türkiye sanki güllük gülistanlıktır.

Ufak tefek sıkıntılar dışında ve paralel hayalet haricinde hiçbir sorun da yoktur.

Millî güvenliğin siyasetini oluşturmak ve olgunlaştırmak, ayakkabı kutularına para yığan banka müdürüyle iş birliği yapanların, ihale kesintileriyle havuz medyası kuranların, Zarrap denilen rüşvet simsarının kuklası olanların harcı da değildir. Millî güvenliği hakikaten dert etmek için önce millî olmak lazımdır.

 

Sayın Milletvekilleri,

Dışişleri Bakanlığı yapan ve bugün artık Başbakan olan Sayın Davutoğlu’nun uluslararası siyaset sahnesinin üniversite kürsülerinden farklı olduğunu anlamasının zamanı gelmiştir.  Yıllardır bir türlü dikiş tutturamayan “sıfır sorun retoriğinin” bizi getirdiği nokta ortadadır. AKP’nin dış politikada yola çıkarken iddiasında bulunduğu; dünya ile entegrasyon, uyum ve karşılıklı iş birliği yerini, “değerli yalnızlık” komikliğine bırakmıştır. Davutoğlu’nun danışmanları; savunmak mecburiyetinde olduğumuz hak ve menfaatleri düşünmeyi bırakmış, bütün mesailerini Davutoğlu’nun saçmalıklarına kılıf aramaya, tumturaklı isimler koymaya harcamaya başlamışlardır. Bölgesel ve küresel aktörlerle düzeyli, dengeli, karşılıklı iyi niyet ve hürmete dayalı ilişkiler kurulamamıştır. Hayalparest ve maceracı özellikleriyle kurguladığı dış politika çelişkiler yumağı hâline gelmiş ve çözülmeye çalışıldıkça daha da düğümlenmiştir.

Kendisi gerçek Başbakan değil, sadece saltanat naibidir. Bu hâliyle Davutoğlu, Erdoğan’ın bir kopyasıdır.

 

Değerli milletvekilleri,

AKP iktidarıyla bugün ülkemiz bir devlet krizi yaşamaktadır. Sokak eylemleriyle devlete meydan okumalar karşısında hükümet sessiz kalmaktadır. Hükümet, devletin ve milletin birlik ve huzuruna yönelik saldırıları önlemek için bir gayret ortaya koymamaktadır. Çünkü ne Erdoğan’ın ne de Davutoğlu’nun durduğu ve baktığı yer doğru ve millî değildir.

Binlerce yıllık Türk askerî geleneğini mahvettiniz. Bu bozgunculuğa, ayrımcılığa, fitneye ve terörün örtülü amaçlarına hizmet eden iş birlikçilere Milli Güvenlik Kurulunda karşı çıkmayacaksınız ne yapacaksınız. Kışlanın içerinden bayrak indirenleri seyredip sonra sözüm ona kınama mesajları yayınlayarak mı Türk milletine hizmet edeceksiniz? 

Yardım bahanesiyle ağır silahlı peşmergelere Türk vatanı çiğnetilirken, büyük milletimiz bir kez daha küçük düşürülürken, ellerinde PKK paçavraları, cani posterleri ve sözde Kürdistan paçavraları olan kalabalık yığınlar peşmerge konvoyuna eşlik ederken siz sıcak evlerinizde rahat rahat bu görüntüleri nasıl izlediniz? Kahraman Türk ordusuna layık gördüğünüz bu tutumla Mete’nin, Attila’nın, Alparslan’ın, Fatih’in, Yavuz’un ve Mustafa Kemal’in kemiklerini sızlattınız.

 

Değerli Milletvekilleri,

AKP 12 yıllık iktidarı süresince yolsuzluk tarihini yeniden yazmış, yolsuzluk ve rüşvette yeni bir “AKP Ekolü” ortaya koymuştur.

AKP iktidarlarının her dönemine damga vuran harcamaların başında örtülü ödenek gelmektedir. AKP Hükümetleri döneminde örtülü ödenek harcamaları sürekli bir artış göstermektedir. 2003-2013 yılları arasında 3,5 milyar TL örtülü ödenek harcaması yapılmıştır. 2013 yılında 624,1 milyon TL örtülü ödenek harcaması yapılırken 2014 yılının ilk 9 ayında Maliye Bakanlığının açıklamalarındaki “gizli hizmet giderlerine” göre ise 840,9 milyon TL harcama yapılmıştır.

Başbakanlık faaliyet raporlarında açık olan harcamalar kalem kalem yazmaktadır. Ancak 5018 Sayılı Kanun’un 24’üncü maddesine tâbi giderleri yani örtülü ödenek harcamaları dikkat çekicidir. 5018 Sayılı Kanun’un 24’üncü maddesine göre, örtülü ödenek kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenektir.

Kanunlarla verilen görevlerin gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin bütçelerine de örtülü ödenek konulabilir. Örtülü ödenek, bu amaçlar dışında ve Başbakan’ın ve ailesinin kişisel harcamaları ile siyasi partilerin idare, propaganda ve seçim ihtiyaçlarında kullanılamaz.

Ancak Maliye Bakanlığının bütçe verilerine göre, gizli harcamalar kaleminden cumhurbaşkanlığı seçim dönemini ifade eden temmuz ve ağustos aylarında 299 milyon TL harcama yapılmıştır. Bu rakam önceki 2 aya göre %126 oranında bir artışı ifade etmektedir.

Temmuz ve ağustos aylarındaki bu olağanüstü artışın tek açıklaması cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Bu durum kanuna aykırı harcama yapıldığını ortaya koymaktadır.

Örtülü ödenek harcamaları Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık görevinde bulunduğu yıllarda rekor seviyede artmıştır. Örtülü ödenek harcamalarının bu denli yüksek miktarlarda oluşu AKP’nin denetimden kaçan harcama kalıplarını göstermektedir.

Örtülü ödenek konusundaki bir diğer husus örtülü ödenek harcamalarının denetimidir. Ancak Hükümet’in bu konudaki tavrı demokratik yönetimlerde olmayacak bir tutumdur. Sayıştay Başkanı’nın örtülü ödenek harcamalarının denetimi için Başbakanlığa yaptığı başvuru cevapsız kalmıştır. Sayıştay denetimleri TBMM adına, diğer bir ifadeyle milletin iradesi adına yapılmaktadır.

Başbakanlık, milletin ödediği vergilerle toplanan parayı yine millet iradesinin denetiminden kaçırmaktadır. Anlaşılan o ki, AKP milletten kaçırmak istediği, millete izah edemeyeceği bir harcama içerisindedir.

Sözlerime burada son verirken 2015 bütçesinin aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin muhabbetlerimle selamlıyorum.