Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Şefkat ÇETİN’in, medya ve emniyetteki paralel yapı operasyonu ve 17-25 Aralık yolsuzluk haftası hakkındaki yazılı basın açıklaması. 16 Aralık 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Sayın Şefkat ÇETİN’in, medya ve emniyetteki paralel yapı operasyonu ve
17-25 Aralık yolsuzluk haftası hakkındaki yazılı basın açıklaması.
16 Aralık 2014

 

PARALEL OPERASYONU SİYASİ BİR HESAPLAŞMADIR
17-25’İN RÖVANŞINDA HIRSIZ POLİSE BASKIN GELMİŞTİR
TÜRKİYE’DE HER SABAH KİMİN KİME OPERASYON YAPTIĞINA BAKILIYOR

 

Türkiye birkaç yıl öncesine kadar iktidarı paylaşanların birbirlerini hırsızlık, yolsuzluk ve darbecilikle suçladığı olağanüstü bir dönemden geçmektedir. İktidardaki ayrışmanın ardından kirli çamaşırların ortaya döküldüğü bu kayıkçı kavgası, yıllardır Türkiye’nin mahkûm edildiği hukuk tanımayan zihniyeti ortaya çıkarması bakımından önemlidir. Yolsuzluk ve rüşvet bilgilerini ifşa eden eski ortağına son günlerde paralel yapı operasyonları ile ceza kesen AKP hükümeti, böylelikle 12 yıllık iktidarı boyunca Türkiye’ye yaşattığı hukuksuzluklara bir yenisini daha eklemiştir. Bir zamanlar Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına birlikte imza attığı çevreleri paralel diye suçlayan hükümet, bugün yeni ortakları İmralı canisi ve PKK ile bir olup milli devlete operasyon yapmaktadır.

Türkiye’de hukuk öylesine keyfi uygulanmaktadır ki, insanların her sabah kim kime operasyon yaptı diye uyandığı bir ülke haline gelinmiştir. İktidar partisi AKP’nin ellerinde Türkiye hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu bir ülke olmaktan çıkmış ve diktatörlere özel üstünlerin hukuku yürürlüğe sokulmuştur. Cemaat için birkaç gün önce özel olarak çıkarıldığı anlaşılan yargı paketinin içerisine yerleştirilen makul şüphe garabeti sayesinde hukuki dayanaktan ziyade siyasi saiklerle operasyonlar düzenlenmektedir.

AKP hükümetinin siyasallaştırdığı yeni sistem sayesinde paralel yapı operasyonu ne ilk ne de sondur. Türkiye siyasi amaç taşıyan benzer pek çok operasyona alıştırılmıştır. Devletin bütün kurumlarına ve Türk adına karşı savaş açarak tasfiye görevi yürüten AKP hükümetinin en iyi becerdiği iş hukuku katletmektir. Kuvvetli ve somut delil yerine makul şüpheyi yeterli gören yasayı bir silah olarak kullanan ve ilk uygulamasını dünkü ortakları cemaat üzerinde yapan AKP iktidarı aslında bütün Türkiye’ye gözdağı vermektedir. İktidarın kurduğu rant düzeninin dışında kalanlar kadar, Türkiye’nin milli ve üniter yapısının değiştirilmesine direnenler de tehdit olarak algılanmaktadır.

AKP iktidarının medya ve emniyetteki paralel yapı operasyonu, bir yıl önce ortaya atılan 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarına karşı intikam amacıyla yapılmıştır. Ancak paralel yapı operasyonu, Türkiye’nin bir yıl boyunca konuştuğu 17-25 Aralık yolsuzluklarını unutturmak bir yana hafızalarda tazelenmesini sağlamıştır. Hükümet yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yıl dönümünde gündemi saptırmak isterken, ayakkabı kutularındaki milyon dolarları, yatak odalarındaki para sayma makinelerini ve sıfırlama konuşmalarını yeniden hatırlatmıştır.

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük yolsuzluk ve rüşvet dosyaları, hükümete yapılmış darbe iddiasıyla üzeri örtülemeyecek ölçüde büyüktür. Türkiye tarihi boyunca pek çok darbe görmüştür ancak AKP’nin 17-25 Aralık’ta ortaya saçılan kirli ilişkilerine karşı başlatılmasına dahi müsaade etmediği soruşturmaların darbe tanımını tam olarak karşıladığı söylenemez. 17-25 Aralık’ın bir rövanşı niteliğindeki paralel operasyonu ise daha çok hırsızın polise baskın gelmesi olarak tanımlanabilir.

AKP hükümetinin bakanlarının ve aile fertlerinin karıştığı uluslararası boyuttaki yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarının, aynı zamanda belli güçlere hükümeti ele geçirmek ya da yönlendirmek için fırsat verdiği ihtimali de göz ardı edilmemelidir. Ancak darbe ihtimali söz konusu olsa dahi, devlet içerisinde gayrımeşru yapılanmalara fırsat verdiği ve yolsuzluklara bulaşarak kullanılır hale geldiği için AKP hükümetinin sorumluluğu büyüktür. 17-25 Aralık’ta darbe girişimi yapıldığı iddiaları ciddiye alınmalı ancak bu durum hükümetin yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları karşısında hesap vermekten kaçmasına bahane olmamalıdır. Milliyetçi Hareket’e göre, Türkiye’de kaynağını millet iradesinden almayan hiçbir gücün devleti yönetmesine ve yönlendirmesine fırsat verilmemelidir. Türkiye’deki bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağının büyük Türk milleti olduğu anayasal bir hükümdür.

Darbe girişimleri kadar yolsuzluk ve rüşvet iddialarının da üzerine gidilmesi gerekirken, hükümet hakkında suçlamalarda bulunanları temizleme yolunu seçilmiştir. AKP hükümeti darbe iddiaları ve yolsuzluk suçlamaları karşısında yargıyı işletmek yerine, otoriterleştirdiği devlet gücüyle yaşananları örtbas etmeye çalışarak aslında anayasal işleyişe karşı resmen darbe yapmıştır. Polisleri, hâkimleri ve savcıları görevden alan, HSYK başta olmak üzere bütün yüksek yargıyı yeniden düzenleyen AKP hükümeti, 17-25 Aralık iddialarından hiç birisi için yargı karşısına çıkamamış ve orada aklanmayı göze alamamıştır.

Hâlbuki hiçbir suçun ilelebet gizlenmesi mümkün değildir. Er ya da geç bütün suçlular adaletle yüzleşecek, tıpkı bugün hükümetin cemaatten intikam alırken söylediği gibi, kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır.

17-25 Aralık’ta ortaya çıkan hırsızlığı ve yolsuzluğu örtmek için rejimin işleyişini ve anayasanın uygulanmasını engelleyen AKP hükümetinin bizatihi kendisi darbecidir. Yürütme organının öteki bütün erklere tahakküm etmesinin, yani yasama ve yargıyı kontrolüne almasının, medyayı baskı altında tutmasının sözlükteki karşılığı sivil darbedir. Türkiye demokrasinin askıya alındığı bir ara rejime doğru sürüklenmektedir. Hukuksuzluğun baskın olduğu darbe rejimlerinin acısını ve çilesini çekmiş Milliyetçi Ülkücü Hareket, tek adam rejimine dönüşmek üzere olan otoriterleşmenin bütün Türkiye’yi ve devlet nizamını tehdit eder boyuta ulaşmasından endişe duymaktadır.

Kanunlarımıza, anayasamıza ve devlet geleneklerimize rağmen siyasi iktidar ülkemizi bir cunta gibi yönetmeye başlamıştır. Bölgemize ve ülkemize yönelik emperyalist güçlerin programlarını uygulamanın önünde direnç gösteren milli yapıları yürütme darbesiyle zafiyete uğratan AKP hükümeti, bizzat yarattığı paralel yapılanmalarla danışıklı dövüşler yaparak küresel güçlere hizmet eden bir programı tatbik etmektedir.

Paralel yapı olarak anılan cemaat AKP hükümetinin amaçlarından ne kadar ayrışmıştır bilinmez ama iktidarın yeni gözdesi PKK Türk devleti karşısında örgütlenen bir başka paralel yapı olarak gücüne güç katmaktadır. Gündemin kayıkçı kavgasıyla meşgul edildiği AKP’nin tek parti devletinde federasyonun konuşulduğu dikkatlerden kaçırılmaktadır. Cemaatle yollarını ayırırken “ne istediniz de vermedik” diyerek ortaklığı itiraf eden Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, bugün artık yeni paralel ortakları PKK ve İmralı’daki bebek katili ne isterse onları yerine getirmekle meşguldür.

AKP ile cemaat arasındaki savaş Türkiye’yi meşgul eden sanal gündem maddelerinden birisidir. Türk milleti iktidar partisinin hukuku, anayasal düzenin işleyişini, demokrasiyi, milli ve üniter yapıyı, basın özgürlüğünü rafa kaldıran yeni Türkiye palavralarından sıkılmıştır. Her devrin bir sonu olduğu gibi, AKP iktidarının sonu da kuruluş ve yükseliş dönemlerinin ardından çöküşle sona ermek üzeredir. İktidardaki ömrünü uzatmaya çalıştıkça hukuksuzluğun, yolsuzluğun ve bölücülüğün daha fazla esiri olan AKP hükümetinin kendisine ve ülkeye yapabileceği tek iyilik hesap verebilir bir pozisyona gelmesi ve isnat edilen bütün suçlamalar için yüce Türk adaleti karşısına çıkmasıdır.