Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Şefkat ÇETİN’in, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulunu toplama kararı ve Cizre’deki olaylar hakkındaki yazılı basın açıklaması. 30 Aralık 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Sayın Şefkat ÇETİN’in, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulunu toplama kararı
ve Cizre’deki olaylar hakkındaki yazılı basın açıklaması.
30 Aralık 2014

 

ERDOĞAN’IN KABİNEYE BAŞKANLIK ETMESİ ÇİFT BAŞLILIĞA GÖTÜRÜR
VESAYETLERLE SAVAŞACAĞIM DİYENLER VESAYET REJİMİ KURUYOR
KANDİL’DEN MEDET UMAN AKP GİDECEK, KANDİL’İN TEPESİNE ÇÖKECEK
MHP GELECEK

 

Kabineyi 19 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda toplayacağını ilan eden Tayyip Erdoğan, anayasal sistemi zorlayarak fiilen başkanlık sistemine geçme niyetindedir. Anayasa tarafından esasları belirlenen Parlamenter sistemimizde yetki ve sorumlulukları sınırlanan Cumhurbaşkanlığına temsili görev verilmiştir. Anayasanın 104. maddesinin cumhurbaşkanına tanıdığı Bakanlar Kuruluna başkanlık etme yetkisi ancak olağanüstü dönemler için konulmuş ve uygulanmış bir hükümdür. Bugüne kadar olduğu gibi, yürütmenin başı olarak başbakanın bakanlar kuruluna başkanlık etmesi doğrudur. Çünkü seçimlerde milletten yetki alacak ve icraatlarıyla ilgili hesap verecek olan başbakandır.

Yasalar önünde hiçbir sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanının kabineye başkanlık etme hırsı, ister istemez ülkeyi çift başlılığa ve kaosa götürecektir. Erdoğan’ın kabineyi 19 Ocak’ta toplayacağına ilişkin açıklamasına Başbakan Davutoğlu’nun itiraz etmemesi, ortadaki sistem sorununu yok etmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti ne Davutoğlu’nun ne de Tayyip Erdoğan’ın babalarının şirketi değildir. Diledikleri yetkiden vazgeçmek ve dilediklerini devretmek gibi bir lüksleri yoktur.

Tayyip Erdoğan yetki sınırlarını zorlayarak bakanlar kurulunu topladığında, başbakanlık yetkilerini gasp etmiş olacaktır. Gereklilik şartları oluşmadığı halde bakanlar kuruluna başkanlık yapıldığı takdirde, hükümet cumhurbaşkanının vesayeti altında kalacaktır. Vesayetlerle savaş bahanesiyle kitleleri ikna ederek iktidara sahip olanların bugün kendi vesayet rejimlerini kuruyor olmaları tarihi bir tezattır.

Kabinenin Cumhurbaşkanı tarafından toplanacak olması, başbakanlık görevini Davutoğlu’nun yürütemediği anlamına gelmektedir. Başbakanlık koltuğuna oturmasının üzerinden altı ay geçmeden Davutoğlu’nun hükümet etmeyi beceremediği ve Tayyip Erdoğan bakanlar kuruluna başkanlık etme ihtiyacı hissettiği anlaşılmaktadır. Hâlbuki Davutoğlu başbakanlık makamını dolduramadığında, yapılması gereken iş partiler üstü konumdaki Cumhurbaşkanını siyasete bulaştırmak yerine, yeni bir başbakan ve yeni bir hükümete görev teslim edilmelidir.

Anayasanın, “Cumhurbaşkanı gerekli görürse Bakanlar Kurulu’na başkanlık edebilir” hükmünden vazife çıkaran Tayyip Erdoğan, hangi mühim gerekçeyle 21 gün önceden Bakanlar Kurulunu toplamayı karar vermiştir? Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu görevini yerine getiremediği için mi Bakanlar Kurulu’na başkanlık ettiğini açıklamalıdır.

Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı makamı içerisinde hükümete alternatif bir gölge kabine oluşturma girişimleri ve nihayetinde kabineye başkanlık edeceğini ilan etmesi, Davutoğlu hükümetini tartışılır hale getirmektedir. Davutoğlu hükümetinin yetersizliği ve yetkisini aşan cumhurbaşkanı sayesinde yapılan rejim tartışmaları ülkenin hayrına değildir. Yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla ilgili tartışmalardan kurtulabilmek için kamuoyuna sürekli yapay gündemler oluşturanlar, yargılanmalarının önünde bir kalkan olan iktidar gücünü ellerinde tutabilmek için her geçen gün daha fazla yetkiye ve güce ihtiyaç duymaktadırlar.

Tarafsız ve partiler üstü bir makam olması gereken Cumhurbaşkanlığını bir partinin temsilciliğine indirgeyen Tayyip Erdoğan, makamının saygınlığını düşürmekte ve herkesten saygı bekleme hakkını yitirmektedir. Yasa tanımayan, mahkeme kararlarına uymayan, Meclis’te “namus ve şeref üzerine” ettiği tarafsızlık yeminini her gün çiğneyen Tayyip Erdoğan, kabine toplantısını Beştepe’de yapacağını ilan ederek AKP hükümetinin kontrolünün kendisinde olduğunu ispat etmektedir.

Oysa antidemokratik uygulamalara ve ayyuka çıkan yolsuzluk suçlamalarına rağmen sürdürülen tek adam yönetimiyle Saray’da iktidar olmanın kolay, ancak vatanın bir parçası olan Cizre’de kontrolün kimde olduğunun cevabını vermenin zor olduğu bir dönem yaşanmaktadır.

Vesayet altındaki Davutoğlu hükümetinin yetersizliği, ülkemizin bir bölümünde PKK’nın cirit atmasına fırsat vermektedir. Devletin yok hükmünde olduğu Cizre’de hükümetin sözde barış görüşmeleri yaptığı PKK ile Hüda Par’ın giriştiği sokak savaşı, Irak ve Suriye’den alışık olduğumuz görüntülerden farksızdır.

Türkiye’nin milli güvenliği, AKP hükümetinin bölücü terör örgütü PKK ile yaptığı müzakerelere kurban edilmektedir. Güneydoğudaki birçok il ve ilçedeki durum, son birkaç gündür sokaklarında aleni bir savaşın yaşandığı Cizre’den farklı değildir. AKP hükümetinin terör örgütüne teslimiyeti yüzünden, devletin ve milletin onuru ve haysiyeti ayaklar altına alınmaktadır.

Terör örgütü PKK, AKP hükümetinin Türkiye Cumhuriyeti’ni geri çektirdiği topraklarda istediğini yapar hale gelmiştir. Şehirlere kaymakam ve vali atayan, askere alma şubeleri kurmasına, vergi toplamasına müsaade edilen kanlı örgütün devletleşme sürecine AKP hükümeti engel olmak yerine katkı sağlamaktadır. Vatana ihanet anlamına gelen çözüm süreci uzatıldıkça devletin bölgedeki gücü zayıflatılmakta ve sokak olayları artmaktadır. Bugün şehirlerin ve kasabaların etrafına kazdıkları hendeklerle devlete kafa tutan terör örgütü, Irak ve Suriye’dekine benzer Kürt bölgeleri oluşturma yolunda hızla ilerlemektedir.

Hüda Par ile çatışan PKK, Kürt kökenli dahi olsa kendisi gibi düşünmeyenleri bölgede yaşatmayacağını ilan etmektedir. AKP hükümetinin dilediği gibi hareket etmesine göz yumduğu kanlı terör örgütü bölgede başta Türk milliyetçileri olmak üzere, devletten yana tavır almış korucuları ve PKK’yı tasvip etmeyen Kürtleri hedef alan saldırılar yapmaktadır. Böylelikle vatan toprağımızın bir parçasında PKK otoritesine boyun eğen bir halk kitlesi oluşturulmak istenmektedir.

Türkiye’nin bir yangın yerine döndüğü ve terör örgütünün iç savaş provası yaptığı bir ortamda, gerçekleri göstermek yerine yalanlarıyla milleti oyalayan AKP hükümeti PKK’ya yol açmaya devam etmektedir. Hükümetin başbakan yardımcısı, kendilerinin sözünden çıkmadıkları Kandil’i Cizre’deki teröristlerin de dinlemesi çağrısı yapacak kadar yolunu şaşırmış vaziyettedir. Devletin bakanı kendi ordusunu, kanunlarını ve kamu düzenini hiçe sayan terör örgütünü Kandil’deki patronlarına şikâyet edecek kadar zavallı duruma düşmüştür.

AKP hükümeti Kandil’deki terör baronlarının ve İmralı’daki caninin dudaklarından çıkacak sözlerden medet umar hale gelmiştir. Kamu düzenini sağlayacak olan iktidardır, Kandil değildir. Sorulması gereken asıl soru, Türkiye’de iktidar AKP hükümeti midir, yoksa Kandil ve İmralı mıdır? Türkiye Cumhuriyetinde adaleti, emniyet ve güveni tesis etmekten aciz olanların kendilerine iktidar demeye hakkı yoktur. Ülkemizin bir yerlerinde köstebek yuvası gibi kazılmış şehirlerin göbeğinde kimlik kontrolü yapan teröristler cirit atarken, AKP’nin arkasına sığınacağı hiçbir mazeret olamaz.

Devlet yönetmeyi beceremeyen ve PKK’ya boyun eğen Davutoğlu hükümeti, Haziran’da yapılacak genel seçimlerde yetkiyi Milliyetçi Hareket Partisi’ne devrettiğinde, Türkiye’de terörle müzakere bitecek ve gerektiği gibi mücadele başlayacaktır. Kandil’den ve İmralı’dan medet uman AKP hükümeti gidecek, Kandil’in tepesine çökecek MHP gelecektir. AKP’de başlayan düşüşü Tayyip Erdoğan’ın kabinenin başına geçmesi de toparlamayacaktır. 17-25 Aralık’tan bu yana rotasını şaşıran ve tek bir kişiyi kurtarmaya kilitlenen AKP hükümetini, denize düşen yılana sarılır misali bölücülerle yaptıkları ittifak da kurtarmayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi ülkemiz için ciddi bir sorun haline dönüşen tek adam yönetimine son vermek ve üstü örtülmek istenen yolsuzlukların hesabını sormak için iktidarı hedeflemektedir. Önemli bir başka misyonumuz ise, Cizre’deki gibi bölücü terörizmin silahına ve zorbalığına mahkûm edilen insanlarımızı ve vatan topraklarını bu utanç verici durumdan kurtarmaktır. Bölücülerin delik deşik ettiği kamu düzenini vatanımızın her yerinde yeniden tesis edecek, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı kararlı bir siyasi duruş gösterecek yerli ve milli kalmayı başarmış tek siyasi organizasyon Milliyetçi Hareket’in iktidar zamanı gelmiştir.