Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, İl Başkanları Toplantısı sonrası yapmış olduğu basın toplantısı. 1 Mart 2015
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
İl Başkanları Toplantısı sonrası yapmış olduğu basın toplantısı.
1 Mart 2015

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Öncelikle hepinizi yürekten selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyor ve düzenlediğimiz bugünkü basın toplantımıza hoş geldiniz diyorum

Türkiye yıkım üstüne yıkım yaşamaktadır.

Yenilgilerin en koyusu üzerimize devrilmekte, önümüzü kapatmaktadır.

Ülkemiz hezimetten hezimete koşmaktadır.

Devlet, millet, vatan, bayrak, varoluşumuzun tarihi ve kültürel mirasları linç edilmekte, sistemli bir operasyon geçirmektedir.

Öyle bir duruma gelinmiştir ki, bugünkü Türkiye’yle 1919’lu yılların Türkiye’si neredeyse bire bir örtüşmektedir.

Milli mukavemetimizin temelleri dinamitlenirken, milli birliğimizin hisarları AKP-PKK ortaklığıyla delinmektedir.

Türkiye’mizin belirsizlik girdabına sürüklendiği böylesi karanlık ve sancılı bir dönemde İl Başkanları Toplantımızı Kızılcahamam’da gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

İki gün boyunca partimizin kongre ve seçim çalışmaları detaylı bir şekilde görüşülmüş, önümüzdeki siyasi süreç ve takvim ayrıntılarıyla değerlendirilmiştir.

Gururla söylebilirim ki, Milliyetçi Hareket Partisi’nin dinamik, atılgan, gözü pek, çalışkan, azimli ve inanmış kadroları görev ve sorumluluklarının ziyadesiyle şuurundadır.

Partimizin ana omurgası olan il ve ilçe başkanlarımız taşıdıkları tarihi vazifenin, üstlendikleri milli vakarın farkındadır.

Kızılcahamam’da düzenlediğimiz il başkanları toplantısı deyim yerindeyse bir güven, iman ve heyecan tazelenmesi olarak da görülmelidir.

Şu anda burada bulunan arkadaşlarımız girdikleri demokratik rekabetten süzülerek çıkmışlar, Milliyetçi Hareket Partisi’ni illerinde temsil etme görevini elde etmişlerdir.

Böylelikle 17 Kasım 2014 tarihinde başlayan il ve ilçe kongrelerimiz başarıyla ifa edilmiş ve Milliyetçi-Ülkücü iradenin tecellisi ile yeni yönetimler belirlenmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin kongre süreci, 21 Mart 2015 tarihinde yapılacak 11. Olağan Büyük Kurultay ile sona erecektir.

Türk milletinin hizmetindeki bir görevin ve tarihi bir misyonun nöbet değişimi olan kongrelerimiz, 46 yıllık onurlu mazimize, partililerimizin vakarına da uygun olarak gerçekleşmiştir.

Büyük sonuçlara ulaşmak, yüksek hedeflere yönelmek günlük sorunlara takılmadan, inançlarda ve ülkülerde kırılma yaşamadan istikrarlı, kendisini aşmış; şahıslara değil ülkülere odaklanmış dava adamlarının maharetidir.

Tarih boyunca büyük davalar, büyük hayalleri olan, isteyen, kendini adayan, rahata ve kolaya eyvallah etmeyen insanların omuzlarında yükselmiştir.

Büyük başarılar ise büyük hedeflerin sonucunda ortaya çıkmıştır.

Gündelik hayatın kaygıları altında vizyonları kısıtlanmış kitlelere anlam ve güç kazandıran da büyük dava adamlarının varlığı ve gösterdikleri istikamet olmuştur.

Bu hasletlerin bütün mensuplarımızda olgunlaşmış bulunduğunu biliyor, önümüzdeki zorlu görevlerin elbirliğiyle başarılacağına inanıyorum.

Kongrelerimizde sergilenen dayanışma ve dava ruhu Türkiye’nin aydınlık geleceğine ve Milliyetçi Hareketin iktidarına olan inancımızı yeniden teyit etmiştir.

Seçilen arkadaşlarımız, bir yandan 46 yıllık bir siyasal yolculuğun zorlu ve şerefli sorumluluğunu üstlenecekler, diğer yandan partimizi umut dolu geleceğe götüreceklerdir.

Ülkemizin ve milletimizin ağır tahribatlarla karşı karşıya kaldığı son yıllarda Milliyetçi Hareket Partisi’ne olan ihtiyaç artık bütün gerçeği ortaya çıkmıştır.

Şüphe yoktur ki, milli konulardaki duruşumuz ve tavrımız çözülmeye çalışılan milli birlik ve kimliğin en önemli güvencesidir.

Ve milli devlet yapımızın devamının en sağlam dayanağıdır.

Şehadetlerle, kahramanlıklarla ve sıkıntılarla bugünlere taşınmış bu davanın şuurunda olduğunuzu biliyor ve siz değerli il başkanlarımıza samimiyetle güveniyorum.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Ne mutlu bizlere ki, kongrelerimiz a’dan z’ye demokratik olgunluk, sağduyu ve düzen içinde geçmiş ve gerçeklemiştir.

Bu kapsamda emeği geçen, duyarlılık ve hassasiyet gösteren her dava arkadaşıma teşekkür ediyor, seçimle il başkanı olan siz değerli arkadaşlarımı bir kez daha ayrı ayrı kutluyorum.

Tek veya çok adaylı kongre süreçleri partimizin demokratik kültüründeki gıpta edilecek seviyeyi dosta da düşmana da en iyi şekilde göstermiştir.

Bunu 11.Büyük Kurultayımızda da aynısıyla devam ettireceğiz.

Bilesiniz ki, sizlerin yanı sıra, il başkanı olmak için mücadele eden, cesaret ve irade gösteren tüm arkadaşlarımız da bizim için paha biçilmez değerdedir.

Esasen kongrelerimizde kazanan partimiz, kazançlı çıkan siyasi ömrü 46 yıla ulaşan kutlu davamız ve ilkeleridir.

Aramızda kaybeden ise hiç yoktur, hiçbir zaman da olmayacaktır.

Hayat, ne istediğini bilen ve bunun gereğini yapanlara mükafatlarını cömertçe sunmaktadır.

Ancak gideceği limanı bilmeyenler için durum farklıdır ve böylelerinin fırtınalarla dolu bir derya kaçınılmaz akıbettir.

Milliyetçi Hareket Partisi nereye gideceğini, nasıl gideceğini, hangi vasıta ve yolları kullanacağını iyi bilmektedir.

Bizim rotamız güçlü, kudretli, büyük ve sözü geçen bir Türkiye’ye çevrilmiştir.

Bizim düşüncelerimiz berrak, sözümüz doğru, yönümüz Hakk’a dönüktür.

Demokrasiye bağlılığımız, millet ve vatana duyduğumuz muhabbet ve sadakat tartışma götürmeyecek düzeydedir.

Ve bu alanlarda hiç kimse bizimle aşık atamayacak, atmaya da kalkışamayacaktır.

Türkiye’nin Milliyetçi Hareket’e ihtiyacı vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi iktidar olacaktır.

Türklüğün kabuğunu çatlatması, Türk ve İslam yurtlarının düzlüğe çıkması, mazlum milletlerin belini doğrultması için Milliyetçi Hareket’in iktidar sorumluluğunu alması zarurettir.

Çevreden merkeze, dipten yüzeye, vatanımızın en ücra köşesinden başkent Ankara’ya kadar dalga daga büyüyecek milli iradeyle şeytanın bacağı kırılacaktır.

Ülkemizin üzerine saçılan ölü toprağını kaldırmalıyız.

Milletimizin her güzelliğini, her değerini, her özlem ve emanetini sahiplenmeliyiz.

Birlik ve beraberlik içinde kalarak; kimseyi incitmeden, kimseyi kırmadan, kimseye tepeden bakmadan, eğer varsa dargınlık ve soğuklukları teker teker telafi ederek herkesi kucaklamanız başlıca isteğimdir.

Enerjimizi sonu olmayan didişmelerle harcayamayız.

Potansiyel gücümüzü, yıllar içinde oluşan tecrübe ve birikimimizi içe dönük hesaplaşmalarla heba ve israf edemeyiz.

Haricimizde onca sorun varken, millet bizden hizmet beklerken nefsimize teslim olamayız, günü birlik heveslere aldanamayız.

Ülkü sahibi olmanın en önemli ön şartı benliğimizi, şahsi ihtiraslarımızı, dünyevi taleplerimizi yüksek hedeflerin potasında eritebilecek fedakarlığı ispatlamaktan geçmektedir.

Küçük hesaplar, basit hesaplaşmalar, kısır çekişmeler, dar bakışlar Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in esaslarıyla, gelecek hayalleriyle çelişmektedir.

Sevdamız Türkiye, sevincimiz Türk milletidir.

Yüklendiğimiz milli vazife ihmalkârlığa müsamaha göstermeyecektir.

Türk vatanı hizmetkârlarının, aşkla gönülleri kavrulmuş muhafızlarının göz kamaştırıcı mücadelesini arzulamaktadır.

Ben yerine biz diyebilen, önceliğini ülke ve millet menfaatine verebilen derin ve milli bir kavrayışla hiç durmayacağız, hiç yorulmayacağız.

Şayet durursak millete bunun izahını yapamayız.

Şayet yorulursak muhterem ecdadımıza, aziz şehitlerimize bunu anlatamayız.

Türkiye’nin huzur ve dirliği için geceyi gündüze katmak durumundayız.

Türk milletinin birliği ve bin yıllık kardeşlik hukuku için insanüstü bir çaba sarfetmeliyiz.

Çünkü yapacağımız çok iş, yerine getireceğimiz çok söz vardır.

Sizler bir siyasetin temsilcisi olmanın yanında, büyük bir davanın, asırların idrakine Türk-İslam destanını söyletmiş kutlu bir ruhun neferlerisiniz.

Unutmayınız ki, Türkiye sizlere emanettir.

Türk milleti sizlerin milliyetçi ve ahlaklı duruşunuzu beklemektedir.

Çok şükür, bugüne kadar sayısız imtihandan alnımızın akıyla çıkarak bugünlere geldik.

Engelleri teker teker aşarak, oyunları birer birer bozarak 46 yılı geride bıraktık.

Artık kaybedecek bir saniyemiz bile yoktur.

Bekleyecek, hareketsiz kalacak, atıl ve atalet içinde geçirecek bir anımız bile olmayacaktır.

İllerinizde partimizi çok iyi şekilde ve layıkıyla anlatmanızı bekliyorum.

Mesajlarımızı herkese iletmenizi, herkesle buluşturmanızı istiyorum.

Yörenizin sorunlarını ortak akıl mekanizmasıyla, istişare ederek, partimizin tüm kademe ve kesimlerini işin içine katarak belirlemenizi ve çözüm yolları aramanızı ümit ediyorum.

Türkiye çetin günlerden geçmektedir.

Dünyanın en zorlu coğrafyasında, bin yıla yaklaşan süre, kopmadan, dağılmadan, yıkılmadan varlığını sürdüren Türk milleti vahim bir saldırı kampanyası altındadır.

Bu itibarla sizler, milletimizin umudu, nefesi, sözcüsü, tercümanı ve ülkemizin güvencesi olduğunuzu hatırınızdan çıkarmayınız.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in başarmaktan, iktidar olmaktan, insanımızın yüzünü güldürmekten başka seçeneği olmadığını unutmayınız.

Uzak hedefleri kucaklamak, hayal gibi görülen ülkülerin peşinde koşmak ancak ve ancak gönlü, yüreği, vicdanı, ruhu, heyecanı ve şuuru büyük ülkü erlerinin harcıdır.

Bu harç sizlerin mizaç ve ruh kökünüzde vardır, bu haysiyet sizlerin ve aziz dava arkadaşlarımın ortak unvan ve simgesidir.

7 Haziran’da Türkiye’nin yere çakılmasını istemeyen kim varsa kapımız açıktır.

Milletine mensubiyeti, heyecanı aşan bir idrak haliyle benimseyen her vatandaşımıza, her insanımıza da gönlümüzde yer vardır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bizler durağan bir hayatın takipçisi değiliz.

Binlerce yılı göğüsleyerek yine binlerce yıllık bir geleceğe doğru yol alan millet varlığının devamını ve zaferini amaç edinmiş milliyetçi bir misyonun yaşayan aktif birer ferdiyiz.

Türk milletinin hangi badirelerden geçtiğini biliyoruz.

Helak olmuş, hüsrana uğramış devlet veya milletlerin nerelerde hata yaptığını tarih sayfalarından ibret alarak görüyoruz.

Devletini kaybeden milletlerin nasıl acıklı hallere düşüp yavaş yavaş dünya sahnesinden çekildiği, zaman içinde eridiği birçok örneğiyle meydandadır.

Milli ve tarihi ölçülerle bağdaşmayan karar, politika, uygulama, tercih ve stratejilerin milletleri çöküşe götürdüğü belge ve bilgileriyle malumlarınızdır.

Bugün Türkiye’yi milletine yabancılaşmış işbirlikçi bir Hükümet yönetmektedir.

Bugün Türkiye’yi vatanını satmış, devletini zayıflatmış, topraklarını terk etmiş, bayrağını indirmiş, milletini bölmeye azmetmiş, ecdadın ruhuna kast etmiş bir sefiller grubu idare etmektedir.

Milletin şeref ve itibarıyla alenen oynayan çürümüşler iktidardadır.

Türkiye düşmanlarıyla müttefiklik kuranlar saraylara kurulmuştur.

Türk milleti, ölümlerden ölüm beğenmesi için vahim bir baskı ve istismar tezgahına sokulmuştur.

Ülkenin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü yakıcı ve yıkıcı bir tehdit ve zorbalık altındadır.

Milli mücadelenin en önemli dönemeçlerinden olan Amasya Tamimi’nde; “ Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” denilerek umutsuzluğun sisi dağıtılmıştı.

Şu günkü zaman diliminde de, milletin sabır, asalet ve dirayeti kurtuluşu sağlayacak, ihanetin belini kıracak, saldırıların kökünü kazıyacak yegane çaredir.

Yaklaşık bir asır evvel, Emperyalistlerin maddi çıkarcılığı ile haçlı emellerinin Türk-İslam varlığına duydukları tarihsel husumet Şark meselesinde birleşmiş ve bize bir İmparatorluk kaybettirmişti.

Türkleri Anadolu’dan atma ve çıkarma planı Mondros’la şekillenmiş, Sevr ile son halini almıştı.

Teslimiyetçiler, mandacılar, milli ahlak ve kimliğini harabeye çeviren mihraklar yabancılara yalakalık ve yandaşlık yaparak yakalarını kurtarmanın telaşındaydılar.

Bugün yeniden milli mücadele şartları oluşmak üzeredir.

Sevr’ciler, sömürge piyonları, işgal kalıntıları, esaret şakşakçıları yeni baştan gözlerini açmışlar, yeni baştan şanslarını denemek suretiyle açılım, çözüm, barış, silah bırakılması gibi kavramlarla saldırıya geçmişlerdir.

Nihayetinde Çanakkale’de püskürtülenler AKP’ye nüfuz etmişlerdir.

İmanın karşısına batılın küfür ve nefretiyle çıkan gafiller AKP’yle vücuda gelmişler, nitekim şer niyetleri uğruna tepe tepe kullanacakları bir dalalet yuvası, verimli bir hıyanet kaynağı bulmuşlardır.

Artık her şey açık, her şey gün yüzündedir.

AKP’nin PKK’yla kurduğu ihanet, melanet ve rezalet ortaklığı tüm yönleriyle deşifre olmuştur.

Dün, İstanbul Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde AKP-PKK bölücü şebekesi müşterek bir açıklama yapmıştır.

İmralı canisinin hazırladığı, Kandil’deki terör şeflerinin onay verdiği 10 maddelik ihanet belgesi pişkince, arsızca, ahlaksızca; hatta hiçbir utanma, pişmanlık ve mahcubiyet hali gösterilmeden ilan edilmiştir.

AKP, PKK’yla beraber kameraların karşısında haince şov yapmıştır.

AKP’yle PKK’nın gayri meşru birlikteliği bölücülük nikahı kıyılmasıyla resmilik kazanmıştır.

Dolmabahçe Sarayı yüz yıl önce bile böyle bir kepazeliğe şahit olmamıştır.

1918’de, Boğaz’a demirlemiş düşman gemilerinden İstanbul sokaklarına fırlayan müstevlilerin pervasızlıklarıyla AKP-PKK’nın küstahlıkları hemen hemen aynı kapıya açılmıştır.

Dünyanın en büyük Türk kentinde PKK’nın mesajları, bölücülüğün yol haritası gururla duyurulmuştur.

1999’da kafes içinde mahkemeye çıkarılan, onbinlerce vatan evladının kanını döken insanlık suçlusu cani başı, Hükümet’e ev ödevi vermiş, AKP’nin siyasi namusunu ortalığa düşürmüştür.

Hayır, Türk milleti bu olanları sıradan kabul edemez, normal göremez, görmeyecektir.

Hayır, Türk milleti çözüm kılıfına gizlenmiş çözülme zehrini servis eden köksüzlere, kimliksizlere kanamaz, katlanamaz, katlanmayacaktır.

AKP’ye oy veren kardeşlerim; bir umuttur diyerek desteklediğiniz parti PKK’ya beyaz bayrak çekti, görmeyecek misiniz?

Mütedeyyin, muhafazakar, onurlu, Allah korkusuna haiz, ağzı dualı ve vicdan sahibi vatandaşlarım; arkasında durduğunuz parti Türkiye’yi teröristlere tapulamak üzeredir, anlayamayacak mısınız?

Dolmabahçe’de Türkiye’nin başı öne eğilmiştir.

Dolmabahçe’de Türk milleti inkar edilmiş, yok sayılmıştır.

Dolmabahçe’de bölücü terör fermanını yayımlamıştır.

Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nu bırakarak kaçan, yetmedi yurt topraklarını havaya uçuran, yetmedi gerileye gerileye İmralı’nın kollarına düşen vatansızlar, PKK havarisi, PKK yandaşı, PKK yancılığında üst bir faza geçmişlerdir.

Şu kabusa bakınız ki, PKK iktidara ortak olmuş, Hükümet’i ele geçirmiştir.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun hiç mi milli ruhu, hiç mi millet sevgisi kalmamıştır?

Bunların mütareke yıllarındaki işgal komiserlerinden ne farkı vardır?

Terör suçlusu bir katilin 10 maddelik ihanet metni, tarihi bir karar süreci eşiği olarak nasıl yorumlanmakta, nasıl hazmedilmektedir?

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, AKP’nin bir grup başkanvekili ve bir kurumun Müsteşarı PKK’nın maskarası haline gelmeyi izzet-i nefislerine nasıl sindirebilmişlerdir?

 

Değerli Arkadaşlarım,

Öcalan canisi sözde mesajında, 30 yıllık çatışma sürecinin kalıcı barışa götürülmesinden ve demokratik çözüme ulaştırılmasından bahsetmektedir.

Devamla, asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik tarihi kararı vermek için PKK’yı bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet etmiştir.

Ve bu daveti, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanı olarak formüle etmiştir.

Bebek katili, 21 Mart 2013 Nevruz’unda, maşaları kanalıyla Diyarbakır’da kalabalıklara okunan mesajında; artık silahlar sussun diyordu.

Kan döken teröristlerinin sınır dışına çekilmesini istiyordu.

Ve yeni bir sürecin başladığını söylüyordu.

Aradan geçen iki yıllık süreye rağmen PKK ne sözde geri çekilmesini sağlamış ne de silah bırakmıştır.

Bilakis, teröristler dağ kadrosunu tahkim ve takviye etmişlerdir.

2013’de silahlar susuyor diye milleti aldatanlar izleyen yıllarda Mehmetçiklerimizin, polislerimizin şehadetini korkakça izlemişlerdir.

AKP, Dolmabahçe’de PKK’nın mesajlarına şüphesiz ki ortak olmuş, onay vermiş, Kandil denetim ve yazımından geçen talep listesini makul bulmuştur.

Demek ki, PKK’nın siyasete taşınmasına, genel affa, caninin serbest kalmasına AKP evet demiştir.

Demek ki, PKK’nın sözde silah bırakması için akla hayale sığmayan tavizler sıraya koyulmuş ve icrası için uygun zamana bırakılmıştır.

Ne var ki, PKK’nın silah bırakacağını iddia etmek, bu yolla milleti avutup oyalamak tamiri imkansız bir şuursuzluktur.

PKK’dan kongre toplayıp karar almasını ummak, buna da payanda olmak saflık değilse ihanet ve suç ortaklığıdır.

Kaldı ki, Kandil’deki terör çetesinin elebaşlarından birisi tarafından yapılan son açıklamada, sözde kongrelerin formaliteden toplanan bir platform olmadığı, Kürt sorunun çözülmediği bir ortamda silahlı mücadelenin bırakılmayacağı tehditvari bir üslupla ifade edilmiştir.

PKK, Türkiye’den toprak almadan silah bırakmayacaktır.

PKK, hain amaçlarına tam ulaşmadan silahları gömmeyecek, namluyu indirmeyecektir.

Aksini iddia eden varsa ya şerefi yoktur ya da aklını ve mantığını ha-haczettirmiş bir sefildir.

Şu zamana kadar, PKK’nın ‘silah bırakacağım’ dediğini duyan yoktur.

PKK’nın her şeyden vazgeçtiğini, ıslah olduğunu, pişmanlık gösterip adalete teslim olacağını işiten de olmamıştır.

Hepsinden önemlisi de, Öcalan’ın 10 maddelik ihanet metni Türkiye’nin mezarını kazmak, üniter milli devletin ve bin yıllık millet varlığının mahvı demektir.

AKP artık hem HDP, hem de PKK’dır.

Bölücülük AKP’nin bünyesini kangrene dönüştürmüştür.

Gelişmelerden sonra bölücülük terazisinin iki kefesinde AKP ile PKK’nın aynı ağırlıkta olduğunu hiç kimse inkar edemeyecektir.

Erdoğan ve Davutoğlu iflas etmiş, omurgasını kaybetmiş, tükenmiş iki müflis ve bölücü şahsiyet olarak PKK’nın kanlı tarihindeki yerlerini almışlar, layığını bulmuşlardır.

 AKP’nin PKK’nın yörüngesine sabitlenmesi sonucunda şehitlerimizin bir kez daha kanı dökülmüş, anaların gözyaşları yeniden oluk gibi akmıştır.

AKP’nin kanlı kardeşi, ölüm yoldaşı, ihanet kervanındaki bölücü sırdaşı HDP, Öcalan’ın buyruk ve emirnamesini AKP’ye tebliğ edip, tıpkı darağacına giden bir mahkumun cezasını yüzüne okur gibi açıklamaları okumuştur.

Öcalan’ın demokratik siyaset uydurması, Türk demokrasisine biçilmiş bir kefendir.

Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanmasıyla ilgili zırvası, çözülmenin artan dozda yaygınlaştırılmasıdır.

Sanki aksi varmış gibi, özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleriyle ilgili hezeyanı parçalanmanın habercisidir.

Kimlik kavramı, tanımı ve tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışa atıf yapması Türkiyeliliğin açıkça tescil hazırlığı, Türk kimliğinin silinme rezilliğidir.

Cumhuriyetin, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanma alçaklığı da Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle feshedilmesi ve tarih sahnesinden düşürülmesi anlamına gelecektir.

AKP, vatanın ve milletin yeni baştan tanımlanmasına dair bir umut uyandırmışsa, biliniz ki, bunun adı Şark Meselesi’nin kılıcını sallamaktır ki, bu halde Hükümet’i herhangi bir düşmandan ayıracak hiçbir fark da kalmamış olacaktır.

Bebek katilinin sözde demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni anayasa önerisi ise Erdoğan’a verilmiş pas, başkanlık sistemi için moral destektir.

AKP-PKK verkaçı Türkiye’nin kalesine gol olup yağmıştır.

İmralı canisi Erdoğan ve Davutoğlu’yla milletimize çalım atmış, namertliğin takımında yıldız oyuncu olarak parlamışlardır.

Döneminde askerimizin başına çuval geçirilmesini izleyen, Erdoğan’ın hocam diyerek hitap ettiği, AKP’nin Özel Paşa’sına eleştirilerimizden alınarak bize laf yetiştirmeye çalışan ve kasaptaki ete soğan doğramayan emekli paşa, acaba sen milletin ekmeğine kan doğrayanlara bir çift söz edecek cesareti gösterecek misin?

PKK dururken, bölücülük alıp başını yürümüşken, MHP’ye çatan, MHP’yle polemiğe giren, fakat yüzlerce silah arkadaşlarının demir parmaklıkların arkasına koyulmasına çıtını bile çıkaramayan zevat, sorarım sizlere, suskunluğu sürdürecek misiniz?

Nedir sizleri korkutan, nelerdir sizleri baskı altında tutan?

Genelkurmay başkanlarına terörist suçlaması yöneltilirken anında kaybolan, bizim haklı ve isabetli sorularımız karşısında afallayan ve saray talimatlı açıklamalar yapan omzu yıldız kümesi olan Özel insanlar, AKP-PKK yıkımına ne diyeceksiniz?

 

Değerli Arkadaşlarım,

Vicdanı olan hiçbir vatan evladı PKK’nın saraylarda ağırlanıp taltif edilmesine ilgisiz kalamayacaktır.

Kalbi vatan sevgisiyle çarpan hiçbir Türkiye sevdalısı, İmralı canisini barış elçisi, demokrasi gönüllüsü, özgürlük savaşçısı olarak lanse edilmesine tepkisiz duramayacaktır.

Bize, ‘devlet ahlakı nedir bilir misin’ diye soran Başbakan, asıl sen söyle, sen itiraf et; devlet sana neyi hatırlatıyor, ahlak sana neyi çağrıştırıyor?

Vatan topraklarını bırakıp kaçmak, türbemizi bombalamak devlet adamlığı ise, bizim böyle bir adamlığı tanımamız, kabullenmemiz eşyanın tabiatına aykırıdır.

Rüşvet ve yolsuzluğa batmak ahlak olarak görülüyor ise, henüz insanlık böyle bir ahlak izahıyla tanışmamıştır.

Bizden özür bekleyen Davutoğlu, senin devlet adabın PKK’ya kul köle olacak kadar körleşmek midir?

Bir ara kol-bacak kesen Davutoğlu; vatan topraklarını bırakmak, milli haysiyeti paçavraya çevirmek, şeref ve namus hazinesini Erdoğanla eşzamanlı imha etmek devlet adamlığı mı, yoksa PKK’nın adamı olmak mıdır?

Elbette biliyoruz ki, bu sorularımıza cevap verecek yiğitlik ve yüreklilik iktidardaki menfaat ve şer lobisinde yoktur.

Çünkü bunların aslında insan içine çıkacak yüzleri kalmamıştır.

Yüzsüzler korosunun, hainler kadrosunun suç ortaklığı mahkemeye çıkmazsa milli vicdan çökecektir.

Türkiye AKP’yle giderse maalesef her türlü fenalık ve faciayı yaşayacaktır.

BOP’un hesap ve hedefleri sonuca ulaşmadan PKK silah bırakmayacak, Türkiye’yi ortadan ikiye bölmeden terör ve bölücülük kanlı kozundan, öldürme taktiğinden vazgeçmeyecektir.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

İşte böylesi kara kış ortamında ve zifiri karanlıkta 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimleri yapılacaktır.

AKP ile PKK yeni Türkiye denilen bölünmüş, yenilmiş ve tarihi haklarından ödün vermiş harabe için çırpınmaktadır.

Erdoğan başkan olmak için her tavizi vermeye, her diklenme ve meydan okumayı sineye çekmeye hazırdır.

Zira, dün Suudi Arabistan’a giderken PKK ve HDP’yi ima edip; “12 yılda ne istendi de Hükümet vermedi” diyerek suçüstü basılmış, bir de Öcalan canisine zımnen teşekkür etmiştir.

Diğer ifadeyle, Erdoğan PKK’nın isteklerinin harfiyen karşılandığını itiraf etmiştir.

Vah ki vah, bu nasıl bir iştir? Bu nasıl bir insan, nasıl bir Cumhurbaşkanıdır?

Ve bu sözler bir Cumhurbaşkanı için vatana ihanet suçunun sübut bulmasının yanında kabul ve tasdikinden başka bir şey değildir.

Türk milletine olayların tüm içyüzünü anlatmalıyız.

İhanetin maskesini düşürmeli, milli iradeyi milliyetçi iradeye dönüştürmeliyiz.

7 Haziran’ın kazası yoktur.

7 Haziran’ın rövanşı, tehiri, ikamesi, telafisi yoktur.

AKP-HDP sandığa gömülmezse, Türkiye gömülecektir.

AKP-PKK bozgun yaşamazsa, Türkiye Cumhuriyeti rahmete kavuşacaktır.

Yıkım yakındır, görünüz.

Tehlike dibimizdedir, uyanık olunuz.

Bölücülüğün kıvılcımları tüm yurdumuzu saracak ateşi körüklemek üzeredir.

AKP-PKK seçim öncesi sanal bahar havasıyla 400 milletvekili çıkarıp despotu başkan yapmak için durmayacaktır.

Oyun acımasızdır.

Erdoğan şahsi beklentilerini, koltuk hırsını, yasa ve anayasa ihlalleriyle birlikte kanundan kaçma çabasını sistem değişikliğiyle emniyete alma hevesindedir.

Buna da yeni Türkiye diyeceklerdir.

Biz böyle bir Türkiye tanımıyoruz, böyle bir köhnemiş ve mağlup olmuş ülkeyi asla istemiyoruz.

Sonuna kadar demokratik mücadelemizi sürdüreceğiz.

Milletimize inanıyor, ferasetine hayranlık duyuyoruz.

Başkent Ankara’nın emanetlerini çiğnetmeyeceğiz.

‘Korkma’ diye başlayan İstiklal marşımızdan başka yeni bir marş yazdırmayacak, ezanı susturmayacak, bayrağı indirmeyecek, vatanı böldürmeyeceğiz.

Türkiye’de Türklüğe savaş açanlarla amansız, çok etkin, çok yoğun, alan ve vatan savunan bir mücadele vereceğiz.

İl başkanlarımıza çok iş düşmektedir.

Ve ihanet defedilecekse bunun şeref payesi önce sizlerin olacaktır.

Sizlerden temennim, yıkılması mukadder olan bu kötülük kervanına son darbeyi indirmek için her şeyi yapmanız, aklın, sağduyunun, vakarın ve demokrasinin yolundan hiç ayrılmamanızdır.

Dedikodulara, sanal medya operasyonlarına, tezvirat ve tahrik dolu söylemlere geçit vermeyiniz.

Bu düşüncelerle gideceğiniz yörelerde varlık ve hayat mücadelesi veren hemşerilerinize, değerli vatandaşlarımıza selamlarımı götürünüz.

Rabbim bizleri kutlu yolculuğumuzda mahcup etmesin.

Tekraren hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, her birinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.