Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Recep DUMANLI ’nın “Güzel Şeyler Ne Zaman Olacak?” başlıklı yazılı basın açıklaması. 10 Mart 2015
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Recep DUMANLI ’nın
 “Güzel Şeyler Ne Zaman Olacak?” başlıklı yazılı basın açıklaması.
10 Mart 2015

GÜZEL ŞEYLER NE ZAMAN OLACAK?

 

Türkiye’de son günlerde toplumun her kesimi aşırı derecede sosyal gerginlik ve toplumsal sorunların çözümünde yorgunluk emareleri göstermeye başlamıştır. Ekonomiden siyasete, hayatın her alanında ve her kesim üzerinde bunun doğurduğu ağır baskı hissedilmektedir. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan 25’nci dönem Milletvekilliği seçimlerine kadar da bu gerginlik ve yorgunluğun giderek artması beklenmektedir. Bu kadar ağır biçimde hissedilen toplumsal krizin asıl sorumluları ise ne yazık ki kendilerini cam fanus içindeymiş gibi, ülkemizin içinde bulunduğu durumdan bihaber olarak bizleri yapay gündemlerle avutmaya ve ülkemizin gerçek gündemini gizlemeye devam ediyorlar.

 

Türk Milleti her gün yaşanan kısır çekişmelerden ve kamuoyunu yönlendirmeyi amaçlayan algı operasyonlarından artık bıkıp usanma noktasına gelmiştir. Milletimiz, güzel şeylerin ne zaman olacağını sormakta, umudunu ve geleceğini nasıl yönlendirebileceğini kendi dünyasında keşfetmeye çalışmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi vatandaşlarımızla aynı endişeleri paylaşırken, umudun adı ve geleceğin parlayan yıldızı konumuna taşınmakta,  AKP Hükumetinin bu ve benzeri konularda gerekli adımları atma acziyeti içinde olduğunu ibretle izlemektedir.

 

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli bakın bu durumu Twitter’den yaptığı açıklama ile ne kadar güzel ifade ediyor. Sayın Bahçeli “Dikkat ediyor musunuz, hep dardayız, devamlı düşüyoruz, ısrarla iniyoruz, her alanda, her kesimde irtifa kaybediyor, yere çakılıyoruz. Uçaklar düşüyor, umutlar düşüyor, vatan düşüyor, bayrak düşüyor, ahlak düşüyor, huzur düşüyor, Türkiye düşüyor, millet bölücü ayazda üşüyor.” Diyor.

 

Çok uzak tarihlere gitmeden son bir ay içinde gündeme damgasını vuran olayları arka arkaya sıraladığımızda Sayın Bahçeli’nin ifadelerin ne kadar gerçeklerle örtüştüğünü bir kez daha görüyoruz. Hükümetin, kendisi açısından temel sorun alanı olarak ilan ettiği paralel yapı ile mücadele ve İmralı canisi ile pazarlık dosyası dışında halkın sorunlarına odaklanmış bir gündemi bulunmamaktadır. Halkın hiçbir sorununa çözüm bulmayarak ülkemizi ve insanımızı ayazda üşüten bu hükümete ilave olarak Kaçak Sarayda oturanlar da galiba yaşadığımız bu sıkıntıları göremiyorlar. Oysa Milliyetçi Hareket Partisi halkın sorunlarını en ince detayına kadar bilmekte, bunların çözümü üzerinde aylardır çalışmaktadır. Türkiye’de neler olup bittiğini biz biliyoruz. Yine de kısaca gerçekte neler olup bittiğini sizlerle paylaşalım istiyoruz.

 

Türkiye’de hakikaten neler oluyor? O halde hatırlayalım.

  • Türk tarihinde ilk kez kurşun atmadan vatan toprağı düşmana teslim edilirken, Süleyman Şah Türbesi yerle bir edilerek sanduka kaçırılırken, bu durum Hükümetçe zafer naralarıyla kutlanıyor.
  • Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Genelkurmay Başkanı savaşmadan toprak kaybeden ve türbe yıkan komutan unvanını alıyor.
  • Türk Milleti ilk kez kaçmanın kahramanlık olduğunu öğreniyor.
  • Şah Fırat operasyonunda ilk kez Türk Silahlı Kuvvetleri üçüncü bir ülkede PKK’nın uzantısı PYD-YPG ile askeri işbirliği yapıyor.
  • İlk kez bir Cumhurbaşkanı ekonomiden sorumlu Bakan ile T.C Merkez Bankası Başkanını hainlikle suçluyor.
  • Hainlikle suçlanan Bakan ile ve Merkez Bankası Başkanı muhtemel siyasi beklentileri kapsamında bu hakarete sessiz kalıyor.
  • Ekonomiden sorumlu olan aktörler ani faiz indiriminin enflasyonla mücadelede uygun olmayacağını söylerken Cumhurbaşkanı “Sadece Bize mi Bağımsızsın?” diyerek başka şeyleri ima ediyor ve faiz indiriminin daha fazla yapılmasını istiyor.
  • Faizleri yüksek gören o Cumhurbaşkanı Başbakan olduğu yıllarda faiz lobisine yılda ortalama 50 milyar TL faiz ödüyor.
  • Cumhurbaşkanının “Ey Merkez Bankası” diyerek başlayan muhteşem iktisat teorisi dersi sayesinde dolardaki kur hareketlenmeleri 16 Ocak 2015’te 2,30 ile başlıyor, 20 Ocak’ta 2,35, 30 Ocak’ta 2,43, 9 Şubat’ta 2,50 ve son olarak ta 7 Mart’ta 2,64 lira ile rekor üstüne rekor kırıyor.
  • Ekonomi yönetimine bu müdahalenin bedelini 2014 yılı sonu itibariyle yaklaşık 215 milyar dolar borcu bulunan özel sektör, kur farkından kaynaklanan ilave 70 milyar TL ile yeni borç yükünün altına girerek ödüyor.
  • Cumhurbaşkanı başbakan gibi her gittiği ilde sözde “Toplu Açılış” töreni ile sayısız yatırımın temelini atıyor, işsizlik ne hikmetse rekor üstüne rekor kırıyor.
  • Türkiye’nin sayılı zenginlerinden olan Ali Koç işsizliğin ulaştığı boyutlara işaret etmek açısından “her kesimden milyonlarca insanın umutları yok oluyor, onlar için dünya yaşanmaz hale geliyor. İki çocuğumun geleceğinden endişeliyim” diyor. Cumhurbaşkanı her gittiği yerde ille de dört çocuk demeye devam ediyor.
  • İşsizlik çığ gibi artıyor. İşsiz sayısı 6 milyonu geçiyor. Hükümet bunun da sebebi neredeyse paralel yapıdır demeye getiriyor.
  • İş kazalarında her gün ortalama üç işçi hayatını kaybediyor. Hiçbir tedbir alınmıyor.
  • Türkiye İstatistik Kurumu-TÜİK, işsizlik ve yoksulluğu düşük göstermek için elinden geleni yapıyor. Yoksulluk azaldı denilirken 25 milyon kişiye devletten yardım yapılıyor.
  • Kurdaki artış vatandaşa yansımaz diyen malum baş ekonomistimiz sayesinde asgari ücret bir ay öncesine göre 413 dolardan 359 dolara düşüyor. Asgari ücretlinin cebinden bir ayda 52 doları uçuruluyor..
  • Bütçe açıkları 22 milyar TL’yi aşıyor, vergi ödeyen vatandaş ödediğim vergiler nereye gidiyor diye soruyor.
  • Milli gelir arttı, kişi başına 15 bin dolara yükseldi diyen hükümete, vatandaş benim 15 bin dolarımı kim çaldı diye soruyor.
  • Ülke kalkınması için, işsizliğin azaltılması için inşaat sektöründeki büyüme yetmez, sanayi sektörünün büyümesi için özellikle de yüksek katma değerli yenilikçi üretim modellerine ihtiyaç var denilirken, AKP hükümeti giderayak yeni “kentsel dönüşüm” rantlarını tercih ediyor.
  • Dış borçlanma, kalkınmada finansal araç olarak kullanılacağı yerde tüketime yönlendiriliyor. Alınan her bir dolarlık dış borç 0,55 dolarlık yeni borç yaratıyor.
  • 2023 yılında ilk on büyük ülke arasında olacağı söylenen Türkiye, neredeyse ilk 20 listesinden çıkacak konuma geliyor.
  • Konut stokunu eritmek için açıklanan projeler ile vatandaşa yeni borçlar yükleniyor.
  • Vatandaş geçinmek için para bulamaz iken, kaçak sarayın bahçesine 108 milyar TL harcanıyor.
  • “Uçan Tabut” denilen F-4 tipi üç uçak kazasında 9 gün içinde 6 pilotumuz şehit oluyor, uçan sarayları kendilerine hak görenler kahraman pilotlarımıza uçan enkazı layık görüyorlar.
  • Enflasyon düştü düşüyor diyorlar, gıda enflasyonu yüzde 30’ları aşıyor.
  • Hemen her gün bir kaç kadın ya tecavüze uğruyor ya da öldürülüyor. Katillerine iyi halden indirim veriliyor.
  • Uyuşturucu kullanımı ilkokullara kadar iniyor. Çocuk suçlu sayısı bir yılda iki katına çıkıyor.
  • Toplumsal cinnet kritik eşikte patlamaya hazır bekliyor. Anneler çocuklarını, babalar eşlerini öldürüyor.
  • Silahı eline alan katliam yapıyor. Kadın ve çocuğa karşı işlenen suçlar hızla artıyor.
  • Hırsızlık ve öldürme suçları sadece son yılda yüzde yüz artıyor, vatandaşın ikametinde dahi can ve mal güvenliği kalmıyor.
  • Kredi kullanan 15 milyon, aileleriyle beraber toplamda 60 milyonu aşan vatandaşımız 2014 yılsonu itibariyle 355 milyar TL’lik borç altında inim inim inliyor. Hükümet aman istikrar bozulmasın yola devam diyor.
  • İhtiyaç kredisinde 26 bin TL, araç kredisinde 58 bin TL, konut kredisinde 93 bin TL ortalama borç ile insanlarımızın gelirleri ve gelecekleri yıllarca ipotek altına alınıyor.
  • Gelir dağılımı düzeldi diyorlar, en yoksul kesimin milli hasıladan aldığı pay 12 yıldır yüzde 6’da çakılmış duruyor. Emekliye 30 TL, asgari ücrete 50 TL zam uygun görülüyor.
  • Türkiye’nin yolsuzluk algısı kötüleşiyor. Ülkemizin dışarıdaki itibarı hızla sıfırlanıyor.
  • 2014 yılında 200 bin esnaf dükkan açarken aynı yıl 113 bin esnaf kepenk kapatıyor.
  • 40 bin insanımızın katili örgüt elebaşı Türkiye’yi bölme planlarında çözüm sürecinin mimarı ve AKP’nin seçim ortağı olarak sunuluyor. Bölücü başının 10 maddelik “çözülme” önerisi “çözüm” önerisi olarak sunulurken, Türkiye parçalanıyor.

 

Burada sayılanlara yeni ilaveler yapmak elbette mümkün olabilir. Bu kadar sorunu bu kısa sürede yaşamak insanımızı gerçekten çok zorlamaktadır. Bunların hiç birisi insanlarımıza umut vaat etmediği gibi geleceğe ilişkin beklentilerini de köreltmektedir. Görünen o ki bu çaresizlik durumu hem AKP’nin Karanlık Türkiye manzarasını bütün çıplaklığı ile ortaya koyacak, hem 12 yıllık yalancı baharı sonlandıracak hem de yalan, dolan ve talan imparatorluğunu tarihe gömecektir.

 

Türkiye iyi yönetiliyor diyenlerin bir kez daha burada ifade edilen konuları dikkatle gözden geçirmelerinde yarar görülmektedir. Bütün bunlara rağmen elbette güzel şeyler de olacaktır. Bu güzel şeyler geçmişte birilerinin bahsettiği türden güzel şeyler değildir. 21 Mart 2015 baharın başlangıcı olduğu gibi Milliyetçi Hareket Partisi’nin 11’nci büyük kurultayının da yapılacağı gündür. Yeni bahar yeni günü, yeni gün yeni umutları yeşertecektir. Ankara, şahlanmış bir iktidar yürüyüşünün görkemine, Bozkurt’un Ergenekon’dan çıkışına bu Nevruz gününde şahitlik yapacaktır. 7 Haziran 2015 seçimleri Milletimizin AKP’den kurtuluş günü olurken, aynı zamanda AKP’nin hesap verme gününün de başlangıcı olacaktır. Milli irade milliyetçi iradeye dönüştürülerek Türkiye yaşanılabilir, güçlü, saygın ve sözü geçen lider bir ülke haline getirilecektir. Gece zifiri karanlık olsa da bitecektir. Artık şafak sökmek üzeredir. Yeni günde günün aydınlığı ve güneşin bereketi Milliyetçi Hareket Partisi ile gelecektir.