Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili Sayın Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “Koalisyon Senaryoları Hakkındaki Spekülasyonlar” üzerine yapmış olduğu yazılı basın açıklaması. 20 Haziran 2015
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili
Sayın Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “Koalisyon Senaryoları Hakkındaki
Spekülasyonlar” üzerine yapmış olduğu yazılı basın açıklaması.
20 Haziran 2015

 

AKP’nin tek başına hükûmet kuramayacağı anlaşılmasına rağmen 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin kesin sonuçları beklenmeden ortaya atılan koalisyon senaryoları ve bu konudaki spekülasyonlar, meselenin ciddiyetine gölge düşürmüştür. Bilindiği gibi, kesin seçim sonuçları 18 Haziran’da açıklanmıştır. Seçilen milletvekilleri de 23 Haziran Salı günü TBMM’de yemin edeceklerdir. Ancak bundan sonra cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilecek bir milletvekili, hükûmeti kurmak üzere görüşmelere başlayabilecektir. Hâl böyleyken şimdiye kadar çeşitli koalisyon ihtimalleri üzerinde yapılan tartışmalar, sağlıklı bir beyin fırtınası ortamından çıkarılarak neredeyse kör dövüşüne dönüştürülmüştür. Nasreddin Hocanın para kesesini sallayıp görme engelli dilencileri birbirine düşürdüğü gibi, “Paraya sen aldın. Hayır, sen aldın.” benzeri karşılıklı suçlamalar birbirini kovalamaktadır. Bazı parti kurmaylarının bir başka partiyi suçladığı, gazete ve televizyonlardaki siyasi yorumcuların ortalığı karıştıracak spekülatif iddialar ortaya attığı görülmektedir. Bazı yandaş yorumcular da AKP’nin kazanç hanesini dolduracak gelecek öngörüleriyle kamuoyunu oyalama ve muhtemel bir erken seçimde AKP’nin nasıl kârlı çıkacağına dair siyaset mühendisliği yapma telaşındadır.

Koalisyon üzerindeki spekülasyonlara ve koalisyonların bunalım getirdiğine halkın inandırılmasına başta yandaş medya olmak üzere bazı gazete ve televizyonların attıkları başlıklar ve yaptıkları programlarla sorumsuzca çanak tuttuğu da gözlerden kaçmamaktadır. Kamuoyunu ümitsizlik ve öfkeye sevk eden bu maksatlı yorum ve tahrikler; toplumda tansiyonun yükselmesine, edep ve seviye gözetmeyen tepkilere yol açmaktadır. Söz konusu erkenci, acul ve bilgiç değerlendirmeler yüzünden toplumda biriken olumsuz enerjinin en somut yansımaları sosyal medyada görülmektedir. Sosyal medyada dolaşan bilindik bilinmedik bazı kimseler ağza alınmayacak ifadelerle muhalefetteki siyasi partilere saldırmaya başlamıştır. Bu bağlamda; hiçbir koalisyonun ortağı olmayan, fikir, inanç ve politikaları gereği ilkeli duruşunu sürdüren MHP de bir takım çevrelerin ve kimselerin haksız saldırılarına uğramaktadır.

Herkes kabul etmektedir ki bu konuların tartışılması âdettendir. Ancak tartışma kültürü ve adabı terk edilerek koalisyon ihtimalleriyle ilgili tahlillerin spekülasyon ve kaosa, toplumda gerginliğe yol açmasına da vesile olunmamalıdır. Sürecin normal kanallardan işlemesi beklenmelidir.

Burada en büyük sorumluluk, elbette siyasi partilere düşmektedir. 13 yılda Türkiye, gerçekten AKP hükûmetlerinden büyük zarar görmüş, Cumhuriyet’in kurum ve kuralları işlemez hâle getirilmiştir. Bu gidişe bir son vermek, AKP sultasının kalıcı olarak bitmesini istemek elbette vatandaşlarımızın ve diğer siyasi partilerin hakkıdır. Bununla birlikte ortaya çıkan Meclis tablosu önümüzdedir. Oyun buna göre kurulacak, herkes kartlarını açacak ama kozlarını bu aritmetiğe göre saklayacaktır. Politika oyununda hile yapma alışkanlığı edinmiş, uyumsuzluğu tescilli ve sözünde durmadığı bilinen, sıkışınca silahına davranan mafyavari oyuncularınsa ekarte edilmesiyse normaldir.

  18 Haziran’da açıklanan kesin seçim sonuçlarına göre ikinci parti konumundaki CHP, henüz hükûmeti kuracak kişiye görev verilmeden, koalisyon görüşmeleri için turlara bile başlanmadan masayı kurup bütün kartlarını açmış, kozlarını da ortaya dökmüştür.

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu aceleci bir tavırla, biraz da AKP-MHP yakınlaşmasının gerçekleşeceği zan ve zehabıyla bu seçeneğin dışındaki alternatif arayışlarını kamuoyuyla paylaşmaya başlamıştır. Kılıçdaroğlu, muhtemel bir CHP-MHP koalisyonunda başbakanlığı üstlenmekten vazgeçebileceğini, bu görevi MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye lütfedeceğini(!) açıklamıştır.

CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun daha ortada fol yok yumurta yokken medya üzerinden MHP’ye bu şekilde mesaj göndermesi ve koalisyonla ilgili hesapları hakkında uluorta konuşması,  şık olmamıştır.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu garip tavrı sergilemiş olması hangi şartlarda olursa olsun iktidarı üstlenme arzusundan kaynaklanmaktadır. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi çıkarcı beklentiler içinde gösteren bu manevrayı nezaketsiz bir çıkış olarak değerlendiriyoruz. MHP liderinin başbakanlık koltuğu uğruna her şeyden vazgeçebilecek bir lider olarak algılanmasına yol açabilecek bu öneri, siyasi rüşvet olarak tarihe geçecektir. Sayın Kılıçdaroğlu, siyaseten uygunsuz bir teklifte bulunmuştur.

Ayrıca başbakanı belirleyecek yetki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun uhdesinde değildir. Başbakanlık ulufe gibi dağıtılan bir makam da değildir. Siyaset iklimine yaraşır argümanlar yerine “Çin oyuncağı” kullanarak atılacak böylesi acemice adımlar, samimiyet ve ciddiyeti ortadan kaldırmaktadır. Partimiz tarafından kabul edilmesi zor olan bu tavır, hükûmet kurma hususunda iki partiyi birbirine yaklaştırmayacak, tam aksine uzaklaştıracaktır.

Bu tutum, ilkesel manada CHP’nin duruşunun sorgulanmasına yol açacak, taktiksel anlamda da inandırıcılığını ortadan kaldıracaktır. Henüz koalisyonlarla ilgili görüşme trafiği başlamadan, hükûmeti kurma görevi kimseye verilmeden siyasi taktik ve stratejilerin uluorta konuşulması; kamuoyu nezdinde koalisyon hükûmeti kurulabileceğine dair algının yerleştirilmesine olumsuz katkıda bulunmaktadır.

Bu aşamada öncelikle konuşulması gereken, ihtimallerden çok ilkeler olmalıdır. Esas olan, kimin başbakan olduğundan çok koalisyonu kuracak başbakan adayının hangi ilkelerle yola çıkacağı ve imza atılan protokolün içeriğinin ne olacağıdır. 

Siyaset, dün söylediğini bugün inkâr etmek veya dünkü ilkelerinden bugün vazgeçmek değildir. Böyle bir sonuç çıkarılıyorsa siyaset, halkı aldatma sanatı demektir. Politika, çatışma hâlindeki çıkarların uzlaştırılması ve asgari müştereklerle demokrasinin işletilmesi sanatıdır. Ancak “Ne olursa olsun, yeter ki koalisyon kurulsun.” anlayışından uzlaşma yerine hem yıpranma hem de taviz ortaya çıkar. Bundan da en büyük zararı ülke görür.

CHP’nin kanaatimizce ön önemli yanlışı, oyların %60’ını alan partileri insicamlı bir birlikteliği veya AKP sultasına karşı halkın demokratik dayanışmasını temsil ediyorlarmış farz ederek buradan bir koalisyon çıkarmaya çaba göstermesidir.

Eskilerin dediği gibi kemiyet değil keyfiyet önemlidir. Evet; siyasi aritmetik, AKP iktidarının tek başına hükûmet kurma imkânını ortadan kaldırmış ve bu sultacı partiye bir ders vermiştir. Buna karşılık iktidarın dışında oluşan tablo da kolayca alternatif bir hükûmet kurma imkânı vermemektedir. Çünkü reel şartlar ne olursa olsun koalisyonların kurulma sürecindeki taktiksel hareketlerin bırakacağı yanlış izlenim, ilke temelli koalisyonların kurulmasını zorlaştırmaktadır.

Bu noktada CHP’nin AKP ile uzlaşma arama seçeneği daha güçlüdür. Hatırlanacağı üzere, sözde çözüm süreci konusunda CHP, AKP’den daha radikalist görüşleri benimsemekle birlikte bir türlü bunu hayata geçirme fırsatı bulamamıştır. Koalisyon hükûmeti kurmadaki aculluğunun bir sebebi de muhtemelen budur.

Örneğin CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, geçen yılın Aralık ayında “açılım süreci” için Meclise 70 maddelik teklif sunmuştur. Tanrıkulu’nun teklifinde; İmralı canisi, Kandil çetesi ve PKK’nın siyasi kanadının dillendirdiği konular yer almıştır. Teklifte, TBMM çatısı altında “Toplumsal Mutabakat ve Ortak Akıl Heyeti Komisyonu” kurulması da vardır. Siyasette dil yasaklarının kaldırılması, eski yerel ve coğrafi adların yeniden kabulü gibi hususların yer aldığı teklifin gerekçesinde PKK’yla benzer bir dil kullanıldığı dikkati çekmektedir. “Eşit yurttaşlık ve demokrasi”  vurgusu yapılan gerekçede, “ana dilde eğitim” de savunulmaktadır. Sezgin Tanrıkulu’nun yani CHP’nin bu teklifi; PKK’nın talepleriyle örtüştüğü gibi, AKP’nin tavizlerini de aşmaktadır.

CHP; Türkiye’de ayrışmayı ve PKK’nın siyasallaşma sürecini hızlandıran, doğu ve güneydoğuyu PKK’nın “egemenlik uygulama alanı” hâline getiren kahrolası çözüm sürecine karşı çıkmak şöyle dursun, AKP’yi çözüme inancı zayıflatmakla suçlamıştır.

Buradan çıkarılacak sonuç şudur: AKP ile CHP aslında tek yumurta ikizi olmasalar da çift yumurta ikizi gibi birbirine benzemektedir. Kanaatimizce AKP-HDP veya AKP-CHP-HDP koalisyonu olmuyorsa AKP-CHP koalisyonu en kolay teşekkül edecek bir tercihtir.

Ancak bu da gerçekleşmezse Türkiye çözümsüzlüğe mahkûm edilmeyecektir. O bakımdan herkes sakin olup derin bir nefes almalıdır; 23 Haziran’dan sonra başlayacak koalisyon temaslarının sürdürülmesi ve sonuçlanması, sabır ve sağduyu içinde beklenmelidir. Ülkemiz geçmişte de böylesi süreçlerden geçmiş ve Türk demokrasisi kendi çözümünü üretmiştir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.