Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili Sayın Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “Kendisini MHP Karşıtlığı Fanusuna Hapseden Bazı Köşe Yazarlarıyla” ilgili yapmış olduğu yazılı basın açıklaması. 11 Temmuz 2015
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili
Sayın Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “Kendisini MHP Karşıtlığı Fanusuna Hapseden
Bazı Köşe Yazarlarıyla” ilgili yapmış olduğu yazılı basın açıklaması.
11 Temmuz 2015

Daha koalisyon hükûmeti kurulmasıyla ilgili görüşmeler başlamadan peşinen MHP’ye yönelik eleştirilerini sürdüren birtakım bilgili, birikimli ve aydın(!) köşe yazarları, boylarından ve çaplarından büyük analizler yaparak kamuoyuna haklılıklarını ispata çalışmaktadır.

Oysa bunların çok değerli(!) yorumlarının halk ve kamuoyu nezdinde hiçbir karşılığı yoktur. Bu yazılar, daha çok bazı siyaset aktörlerine mesaj vererek bundan nemalanmayı hedeflemektedir.

Bir kısmı da bıçkın veya allame-i cihan havalarında, MHP aleyhtarlığı üzerinden kendine medyada parlak bir yer edinme amacıyla kalem ve parmak oynatmaktadır.

AKP döneminin türedi yazarlarından Taha Özkan, partimize yönelik eleştirilerini dile getirirken MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin tutumunun siyasi realiteye uymadığını söylemektedir.

Peki, siyasi realite denince bunun Türkiye boyutu mu yoksa evrensel realiteler mi kastedilmektedir?

Eğer bundan Batı dünyasındaki siyasî realiteler kastediliyorsa Batılı ülkelerin ulus devlet yapısını korumakta titizlik gösterdiği öncelikle göz önüne alınmalıdır. Bilhassa İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerin sistemleri millî devlet esasına dayanmaktadır. Buradaki etnik grupların hepsi millî yapının ayrılmaz parçasıdır. Hepsinin de birer ortak adı ve tek kimliği vardır. Mesela Fransa’da derisinin rengi ve etnik kökeni ne olursa olsun herkes Fransız’dır. Orada yaşayan hiçbir farklı etnik unsur, kültürel anlamda eşitlik talep edemez ve dilinin de Fransızca ile eşit statüde olmasını isteyemez. Bu siyasi realite neden Türkiye’de geçerli değildir? Türk entelektüelleri buna cevap vermek zorundadır.

Türkiye’de siyasi realite neden PKK’nın siyasi kanadını meşru olarak kabul etme zorunluluğuyla sınırlanmaktadır?

Türkiye’de entelektüeller, Türkiye’nin bütünlüğüyle ilgili konularda çağdaş normlara göre tahliller yapmaları gerekirken neden toplumu ve siyasi partileri uluslararası aktörlerin az gelişmiş ülkelere dayattığı çözümleri kabule zorlamaktadırlar?

Bu hastalık Türkiye’de maalesef çok eskidir. Kökleri Osmanlıya kadar uzanmaktadır. Bazı müstemleke tipi aydınlar geçmişte Osmanlının birlik ve bütünlüğünü beğenmeyip Batı’nın çözümlerine sarılmışlardır. Bugünkü aydınlarımız da onlar gibi bindikleri dalı kesmektedir.

Eğer Batı’nın kendi bünyesinden uzak tuttuklarını Türkiye’ye dayatmasına MHP’nin hayır demesi ıskalamaksa bu doğru ve haklı bir ıskalamadır.

Çünkü MHP, Türkiye’de gittikçe güçlenen PKK-HDP aşkının sonuçta ülkeyi nereye götürdüğünü görmektedir.

Vesayet rejimi meselesine gelince… 7 Haziran’da millet bir vesayet rejimine son vermiştir. Bu çerçevede MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin cumhurbaşkanının fanusa girmesini istemesi, “Erdoğan’ın yeniden bir vesayet rejimi kurmasına engel olmak” şeklinde anlaşılmalıdır.

Çünkü 7 Haziran öncesinde bütün erkleri kendisinde toplayan Erdoğan, tam bir balyoz rejimi kurarak demokrasiyi ortadan kaldırmış, Hitler’e bile rahmet okutan bir tek adama dönüşmüştür.

Neyse ki milletimiz rejimi yeniden parlamenter demokrasiye döndürerek taşları yerli yerine oturtmaya başlamıştır. Buna rağmen Taha Özkan gibi yazarlar; milletin, oylarıyla Erdoğan’ı soktuğu fanusun acısını MHP’den çıkarmaya çalışmaktadır.

Ancak Taha Özkan gibilerin karakterini ve seciyesini ele veren bu allame lisanı; kibir ve aşağılık duygusu kokan, halka tepeden bakıp ona bir mürebbi edasıyla ayar vermeye çalışan ifadeleri, ancak Erdoğan’ın sonunu hızlandırır.

13 yıldır ülkeyi bir cinnet fanusuna sokan, toplumu ayrışma noktasına getiren, Osmanlıdan kalma ve kapanmaya yüz tutup kabuk bağlamış bütün yaraları büyük bir basiretsizlikle kanatarak kangrene çeviren AKP’nin fiili lideri için bu sözler iltifat bile kalır.

Erdoğan ve avenesi tamiri hayli zor şekilde sistemi dejenere etmekle kalmamışlar, toplumsal barışı telafisi neredeyse imkânsız şekilde zedelemişlerdir.

İşte MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin tavizsizliğinin sebebi, Türkiye’nin Erdoğan tarafından uçurumun kenarına getirilmesinde aranmalıdır.

Fatih Çekirge gibi yazarlar bile ne yazık ki meseleleri sathi olarak değerlendirmekte, MHP’nin tutumunun neden ve gerekçelerine kafa yormak istememektedir.

MHP Genel Başkanının tavrının siyasete uymadığı iddiasıysa temelsiz ve maksatlıdır. Çünkü MHP’nin tavizsiz tutumu, bu görüşü savunanların beklentilerinin gerçekleşmesinin önünde engeldir.

Kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır ki bütün iç ve dış aktörler MHP’nin gevşemesini, ilkelerinden ve görüşlerinden taviz vermesini beklemektedir.

MHP yumuşadığı ve atalete kapıldığı takdirde AKP’nin açtığı kapıdan bölücü terör örgütü bir paralel devlet kurmak üzere girecektir. Aynı kapıdan giren bölücü başı ise meşru siyasi aktör olacak ve serbest bırakılacaktır.

Ne yazık ki Suriye’nin güneyindeki durum ve bölgesel konjonktür de bu kapıların kapatılmasını zorlaştırmaktadır.

Gülay Göktürk’ün de MHP’nin esnememesinden şikâyeti aynı sebeptendir. MHP esnediği takdirde AKP iktidarının açtığı ihanet kapısı bir daha kapanmamak üzere ardına kadar açılmış olacaktır. O zaman Türkiye’nin Suriye ile aynı kaderi paylaşması kolaylaşacaktır.

Basında köşe yazısı yazan birtakım salma aydınların(!) bunu ıskalayıp MHP’yi ıskalamakla suçlamaları, içinde durdukları fanusun ne kadar dar ve karanlık olduğunu ortaya koymaktadır.

Bugün Bügün’e kapılanan, yarın ise nerede olacağını kestirmek mümkün olmayan Nazlı Ilıcak da MHP’yi Meclisi tıkayan parti olarak nitelendirmiştir. Bunu şöyle okumak lazımdır: MHP, HDP’nin önünü tıkamıştır.

Çünkü Nazlı Ilıcak HDP’ye oy vermiştir ve onun siyasette önemli bir aktör olmasını istemektedir. Hizmet ettiği cemaatin intikamını AKP’den almak için bula bula bölücü terör örgütünün siyasi kanadını bulması ise bu hanımefendinin evden kaçan gelin havasından kurtulamadığını göstermektedir.

Ilıcak, oy verdiği parti tek başına Mecliste AKP’ye güç yetiremeyeceği için CHP ve MHP’nin de onunla birlikte hareket etmesini beklemiştir. Ancak pınar suyu ile lağım suyunun bir araya gelemeyeceğini hesap edememiştir.

MHP’ye öfkesi, aslında üstlendiği vebali setretmek içindir. Hatırlanacağı üzere Ilıcak, önce bir numaralı Erdoğan şakirdi, sonra cemaatin Halide Edip Onbaşı’sı olmuş sonunda da PKK muhibbi olarak ortaya çıkmıştır.

Bundan sonra Ilıcak’ın hangi siyaset aktörüne kapılanacağı, savrulduğu derbeder ruh hâliyle kimlerin fanusunda yer alacağı tarafımızdan merakla beklenmektedir.

Pot meselesine gelince, Ilıcak’ın medyada varlığı bile pottur. Çünkü yıldan yıla değişen temayülleri ve istikrarsızlığıyla “Bugün” dâhil her durduğu yerde sırıtmaktadır. O bakımdan kendini fazla ciddiye alan bu yazarın halk nazarında hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.

Bir başka MHP muarızı Gülay Göktük de anlaşıldığı kadarıyla MHP’nin hükûmet dışında kalmak istemesini ve ilkelerini savunmasını içine sindirememiştir.

Çözüm sürecine karşı olan MHP’nin onun yerine hiçbir şey önermediğini ve dut yemiş bülbüle döndüğünü yazan Gülay Göktük, kendisini MHP ön yargılarına hapsetmiş yazarlardandır.

Ne yazık ki Türkiye’de ilkeli siyaset yerilmekte; ilkesizlik, döneklik, kıvırtma alkışlanmaktadır. Siyasette sürekli raksetmek itibar görmekte, onurlu duruş sergilemekse taşlanmaktadır. Bu da Türk aydınının(!) içine düştüğü daracık fikir fanusunun çarpıcı bir fotoğrafıdır.

Oysa MHP’nin çözüm sürecine alternatif fikir ve projeleri, gerek Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli gerekse diğer sözcülerimiz tarafından defalarca dillendirilmiştir.

Ancak bugünkü duruşumuza gösterilen ön yargı gibi MHP’nin terör konusundaki tutumu ve görüşleri de görmezden gelinmiştir. Gülay Göktürk, bunları sosyal medyada bile bulabileceği hâlde zahmet edip kendisini yormamıştır. Çünkü niyeti üzüm yemek değildir.

Bu hanımefendinin, MHP’nin muhalefette kalıp aynı şoven-milliyetçi diskuru sürdüreceği iddiası ise siyasi aktör olarak MHP’nin gücünden ve gelecekte tek başına iktidar olması ihtimalinden ne kadar korktuğunu gözler önüne sermektedir.

MHP’nin milliyetçiliğini şovenizm olarak değerlendirme saygısızlığında bulunan Gülay Göktürk’e, partimizin milliyetçiliği modern kültür anlayışına dayandıran fikirlerini öğrenmesini tavsiye ederiz.

Türkiye’nin bütünlüğü için başka çare bulunmadığını gören Atatürk’ün şu tespitini kendisine bir daha hatırlatıyoruz: “Türkiye halkına Türk denir.”

MHP; gelişmiş Batılı ülkeler millî devlet olgusunun en iyi çağını yaşarken Türkiye’ye çok etnisiteli bir yapının dayatılmasını ve toplumumuzun bölünmeye zorlanmasını kabul etmemektedir.

Türkiye’de insanların barış ve kardeşlik içinde yaşamasını en çok isteyen ve bu konuda en fazla titizlik gösteren parti MHP’dir.

MHP sadece Türk milletinin varlık sigortası değil, Türkiye’de her kesimden insanın toplumsal kaynaşmasının da garantisidir.