Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, İl Başkanları Toplantısı sonrasında düzenlenen basın toplantısında yapmış oldukları konuşma. 25 Ağustos 2015
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
İl Başkanları Toplantısı sonrasında düzenlenen
basın toplantısında yapmış oldukları konuşma.
25 Ağustos 2015

 

Değerli Basın Mensupları,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Üzülerek itiraf etmeliyim ki, siyasi karmaşa ve kriz halinin gün be gün derinleştiği bir süreçten geçiyoruz.

Gündemdeki konu başlıklarını ana hatlarıyla ele alacağım bugünkü basın toplantımıza geçmeden evvel hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, her birinize ayrı ayrı hoş geldiniz diyorum.

Her aklı başında ve sağduyulu insanımız ülkemizin kötü ve karanlık günlerden geçtiğini bariz olarak görmektedir.

Türkiye nefes almakta zorlanmaktadır.

Demokrasi tökezlerken, milli irade kundaklanmaktadır.

Bölücü terör örgütünün hain ve alçak eylemleri ülkemizi kana bulamaktadır.

Türk milleti yaslıdır ve şehitlerine ağlamaktadır.

Anaların yüreği evlat acısıyla kavrulmaktadır.

Al bayrağa sarılı şehit tabutları her gün omuzlarda son yolculuklarına uğurlanmaktadır.

Ülkemiz iç ve dış odakların beraberce projelendirdikleri düşmanca saldırıların, kanlı hesapların, vahşi planların hedefindedir.

Kırılan kardeşliğimizdir.

Kanayan huzurumuzdur.

Karartılan geleceğimizdir.

Kurban seçilen varlığımız, birliğimiz ve esenliğimizdir.

Güvenliğimiz budanırken, birlikte yaşama hissiyatımız hançerlenmektedir.

Manzara iç açıcı değildir.

Gelişmelerin seyir ve istikameti kaosa doğru mesafe almaktadır.

Şu talihsizliğe bakınız ki, böylesi bir dönemde ülkemiz yeniden bir seçim atmosferine girmiştir.

Seçim güvenliğinin temini şaibeli ve şüpheliyken milletimizin önüne tekrar sandık koyulması çok sakıncalıdır.

Görünen gerçek odur ki, Türkiye namlunun ucunda seçim yapacaktır.

Buna rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın arzu ve emeli nihayetinde gerçekleşmiş ve 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerinin yenilenmesi dün itibariyle kararlaştırılmıştır.

Türkiye’nin sıcak gündemini, vuku bulması güçlü ihtimal olan bundan sonraki siyasi etapları ayrıntısıyla değerlendirmek maksadıyla partimizin değerli il başkanlarıyla planladığımız toplantımızı gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

Aziz milletimiz endişeye kapılmasın ki, Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin hak ve hukukuna ne pahasına olursan olsun sahip çıkacak özveriyi fedakârca gösterecektir.

Milli iradeyi kasıtlı ve keyfi olarak tahrip eden demokrasi hasımlarıyla mücadelemiz artan şevk ve azimle sürecektir.

Partimizin tüm kadroları, tüm dava arkadaşlarım bozguncuların oyunlarını, işbirlikçilerin senaryolarını bozmaya muktedirdir.

Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.

 

Sayın Basın Mensupları,

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün akşam TBMM Başkanıyla gerçekleştirdiği 4 saati aşkın görüşmeden sonra 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerini yenileme kararı almıştır.

Erdoğan en sonunda muradına ermiş, amacına ulaşmıştır.

Söz konusu karar Resmi Gazete’nin son mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bundan sonraki uygulamalar Anayasa’nın 114’üncü maddesi çerçevesinde gerçekleşecektir.

Erdoğan 25. Dönem Milletvekili Seçim sonuçlarını hiçbir zaman hazmedememiş, benimseyememiş, kabullenememiştir.

Her fırsatta koalisyonu kötülemiş, uzlaşmanın önüne geçmiştir.

Her zemin ve ortamda siyasi partilere parmak sallamış, tekrar seçim hatırlatması yapmıştır.

7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçiminin yenilenmesinin yegane sorumlusu, asıl suçlusu öncelikle Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Tutarlılık gereği bunu görmek, bunu bilmek lazımdır.

7 Haziran’ın üzerinden bir hafta bile geçmeden, “Türkiye’yi hükümetsiz, Türkiye’yi başsız bırakan, egolarına mahkum olanlar, ne tarihe ne de milletimize bunun hesabını veremezler.” diyen Erdoğan’dır.

Bu sözlerin hemen akabinde siyasi partilere tehdit yollu mesaj göndererek, “Hükümeti kuramazlarsa sandığa gidilir ama bu ‘erken’ değil ‘tekrar seçim’ olur.” diyen Erdoğan’dır.

Henüz hükümet kurma görevi kimseye verilmemişken; ''Siyasi partilerimiz bu konuda üzerlerine düşeni yapmazlarsa çözüm mevki yine milletimizdir'' sözleriyle gizli niyetini ele veren Erdoğan’dır.

Erdoğan üzerine vazife olmadığı halde seçim hatırlatmasını ısrarla sürdürmüştür.

AKP Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na hükümet kurma görevi tevdi edilmeden 6 gün önce, “Bu tablodan bir hükümet çıkmazsa çözüm merci yine milletimizin ta kendisidir. Yani kimse bu noktada milletimize gitmekten çekinmesin, kaçmasın" ifadeleri Erdoğan’a aittir.

Erdoğan hükümet kurulmasının önüne adeta etten duvar örmüştür.

Koalisyonu Erdoğan sabote etmiştir.

AKP’nin 13 yıla yaklaşan zillet ve rezalet dolu iktidar yıllarının sorgulanmaması için Erdoğan canını dişine takmış, koalisyon teşkilini buna bağlamıştır.

Nitekim Erdoğan’ın şu sözleri hakikaten de çelişkili olması şöyle dursun, bizatihi geçmiş AKP’li iktidar yılların foyasını ortaya koyan ibretlik bir itiraftır:

“Bugün Türkiye’nin geçmişini tartışan değil, mevcut sorunların çözümü ve geleceğin inşası konusunda bir koalisyon hükümetine ihtiyaç var.”

Bu sözler Erdoğan’ın kendisini yalanlayan, lekeli siyasi mazisindeki örtülemez, gizlenemez, ötelenemez çarpıkları gözler önüne seren acı bir beyandır.

Başbakan olduğu dönemlerde geçmişle uğraşan, yüzleşme ezberiyle tarihimize kara çalan Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir.

Erdoğan, AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesi üzerine dünüyle ters düşen bir çizgiye anında savrulmuştur.

Çünkü Erdoğan hasbi olmadığı gibi haysiyetli de değildir.

Çünkü Erdoğan ailesinden ve şahsından başka hiç kimseyi düşünmemektedir.

Maalesef Sayın Davutoğlu da Erdoğan’ın siyasi tasarımına, siyasi kumpasına gönüllü şekilde alet olmuştur.

7 Haziran’ın üzerinden geçen 79 günlük zaman diliminde bir koalisyon hükümeti kurulması mümkün olmamıştır.

9 Temmuz’da görevi alan Davutoğlu bile bile boşa kürek çekmiş ve Türkiye’yi seçim limanına yanaştırmakla hem tembihlenmiş, hem de talimatlandırılmıştır.

CHP’yle süren 32 günlük görüşme trafiği ve sonuçsuz istikşafi toplantılar koalisyon müzakerelerine bir türlü geçememiştir.

Dahası Davutoğlu, CHP’ye koalisyon hükümeti kurma teklifini dahi götürmemiştir.

Türkiye tam 32 gün oyalanmıştır.

Türk milleti 32 gün boyunca kandırılmıştır.

Samimiyet ve dürüstlük 32 günlük ara dönem yaşamıştır.

Anayasa’da öngörülen 45 günlük hükümet kurma süresi sarayın gözetiminde israf edilmiştir.

Bu süre zarfında terör tekrar azmıştır.

20 Temmuz’dan bu tarafa, aralarında asker, polis ve korucularımızın da yer aldığı 62 vatan evladı şehit düşmüştür.

Hala iç yüzü aydınlatılmamış, hala üzerindeki sis perdesi aralanmamış olan Suruç katliamında 32 kişi hayatını kaybetmiştir.

Suruç’taki canlı bomba saldırısının ardından Türkiye tam bir kaosa sürüklenmiştir.

Ortadoğu’nun ateşi vatan coğrafyasına düşmüştür.

Suriye’deki istikrarsızlığı ülkemize taşımak isteyen çevrelere gün doğmuş, fırsat kapısı açılmıştır.

Koalisyon arayışları esnasında terör düğmesine basılması elbette çok kuşku vericidir.

Şehit kanının dökülmesinde cinayet örgütü PKK dışında kimlerin parmağı olduğu, hangi çevrelerin şiddet ve barbarlıkta payının bulunduğu mutlaka araştırılması gereken bir konudur.

Koalisyon hükümeti kurulmasıyla ilgili süreç işlerken hain saldırı ve provokasyonların yoğunlaşması, peş peşe sözde özerklik ilanları, PKK’nın alan hâkimiyetini genişletme çabaları titizlikle yorumlanmalıdır.

Erdoğan Rize’de sistem fiilen değişmiştir derken, PKK Doğu ve Güneydoğu’da filli durum yaratmakla meşgul olmuştur.

AKP’li vicdan ve milliliği buharlaşmış bazı milletvekilleri Türkiye milleti derken, Davutoğlu Anadolu Mezopotamya çocukları uydurmasından medet ummuştur.

Şehit aileleri feryat ederken; gözyaşı sel olan annelere, babalara, gelinlere, çocuklara AKP’liler istismar suçlamasıyla çamur atmıştır.

Yarbay Mehmet Alkan Şırnak’ın Beytüşşabab ilçesinde şehit edilen kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ın tabutuna sarılıp haklı ve meşru tepkisini gösterirken, insanlıklarını kaybetmiş saray yönlendirmeli AK troller iftira yarışına girmişlerdir.

Erdoğan, Trabzon’da şehit tabutuna elini koyup “Ne mutlu şehit analarına” nutkunu yüzü kızarmadan atarken mesele olmamıştır da, kardeş acısıyla gözyaşlarına boğulan bir Yarbayımız şerefsizlerin gözüne batmıştır.

İşte AKP’nin yenilmiş Türkiye’si budur.

Şehide kelle diyen ahlaksızlar, süreç ihanetiyle PKK’yı başımıza çıkaran hainler, Oslo’da eyalet yönetimi ve Öcalan’a özgürlük sözü veren siyasi çürümüşler şimdi de şehit yakınlarını hedef almışlardır.

Türk milleti çözüm süreci isimli boyun eğme, çözülme, dağılma, parçalanma, taviz, teslimiyet sürecinin bedelini ödemektedir.

Türk milleti PKK’yla kurulan pazarlık masalarının acı verici sonuçlarına katlanmaktadır.

Türkiye Erdoğan ve zihniyetinin iktidarda kalmak uğruna her melanete başvurmaktan çekinmeyeceği çok tehlikeli, çok sarsıcı, beka düzeyindeki tehditlerin sıradanlaştığı vahim günlerden geçmektedir.

Dövizin fren tutmadığı, faizlerin yükseldiği, ekonomik göstergelerin alarm verdiği bir dönemde AKP ülkeyi seçim kulvarına sokmuştur.

PKK yol keserken, araçları ateşe verirken AKP seçim için yatırım yapmıştır.

PKK askerimize, polisimize, korucumuza ve sivil vatandaşlarımıza kurşun sıkarken, Erdoğan ve vesayeti altındaki Davutoğlu tekrar bir seçimin alt yapısını kurgulamışlardır.

Biz haram paraların villalarda sıfırlandığını duyduk da vicdanlarını sıfırlayanları, vatan ve millet sevgilerinin üzerine sünger çekenleri yeni işitiyoruz.

AKP yönetimi, Türkiye’nin sırtına saplanmış ihanet mızrağıdır.

AKP yönetimi, Türkiye’nin bahtını kapatan şer ve çıkar ittifakıdır.

AKP yönetimi, oyundur, tezgâhtır, tuzaktır, tertiptir, tahriktir.

Bu aziz ülkenin AKP’den kurtulması da haktır, milli vecibedir.

Yoksa iç savaş kapımızdadır.

Bölünme dibimizdedir.

Kardeşin kardeşe silah doğrultması an meselesidir.

 

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Erdoğan her şeyi oldubittiye getirmiştir.

Geçtiğimiz Cuma günü seçim tarihini bile ilan etmiştir.

Ne var ki, Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın görevleri arasında seçim tarihini tayin yetkisi görülmemektedir.

Peki, Erdoğan bu cesareti nereden, nasıl alabilmektedir?

Davutoğlu ise kurulacak seçim hükümetinde görevlendirilecek bakanlar hakkında spekülasyon yapmaktadır.

Bu açıklama sırasında bir görevlendirme yapılmamışken, Davutoğlu seçim hükümetiyle ilgili tasarruf hakkını kendisinde nasıl görebilmektedir?

Anayasa’da parti grupları ifadesi varken, bakan seçiminde doğrudan doğruya milletvekillerinin muhatabı olduğunu neye dayanarak ileri sürmektedir?

Bu kanunsuzluk, bu kuralsızlık, bu siyasi ahlaksızlık, bu dayatma nereye kadar sürecektir?

Türkiye Erdoğan ve hükümetteki memuru Davutoğlu’nun kıskıvrak eline mi düşmüştür?

Devletin egemenlik hakları ve milli iradenin devri ne zamandır 17-25 Erdoğan’ın pervasızlığına, otoriter heveslerine emanet edilmiştir?

Türk milleti, AKP’ye oy veren muhterem vatandaşlarım tehlikenin, gidişattaki fecaatin farkında değil midir?

Erdoğan iktidarı paylaşmamak amacıyla bir kez daha seçim demiştir.

Rüşvet ve yolsuzluğa gömülmüş bakanlıkların idaresinin AKP’den çıkmaması için Erdoğan’ın beğenmediği 7 Haziran seçimleri yenilenmeyle karşı karşıya kalmıştır.

Erdoğan pisliklerin hesabının sorulmaması için Davutoğlu’yla seçim işbirliği yapmış, 78 milyonu buna zorlamıştır.

Bunun neresine demokrasi diyeceğiz?

Bunun neresine siyasi meşruiyet yorumu getireceğiz?

Seçim ve sandık güvenliği tartışılırken, sıkıyönetim şartları vasat bulmuşken sırf iktidar ve koltuk uğruna seçim yenilenmesini hangi şeref, hangi namus, hangi sorumluluk anlayışıyla izah edeceğiz?

Beş gün içinde seçim hükümeti kurulması Anayasa’nın 114’üncü maddesinin gereğidir.

AKP’yle HDP’nin hasreti sonunda bitecek, çözümde ortak olanlar hükümette buluşacaklardır.

Türkiye’yi seçime kadar tescilli müzakereciler, Kandil dönmeleri, maskeli PKK’lılar yönetecektir.

Artık PKK’nın hükümete girmesine sayılı günler kalmıştır.

Bu kepazelik tamamen AKP’nin, Erdoğan’ın eseridir.

Bunun hesabını da asla veremeyeceklerdir.

Koalisyon kurdurmayan Erdoğan HDP’ye kapı aralamıştır.

Davutoğlu ne yaparsan yapsın, ne derse desin Dolmabahçe’deki aile fotoğrafında poz verdiği siyasi bölücülerle Bakanlar Kurulu’nu teşkil edecektir.

Biz başından beri AKP ile HDP’nin gerçek niyetlerinin anlaşılabilmesi için hükümet kurması gerektiğini söyledik.

Çözüm isimli ihanet sürecini milletimizin bütün yönleriyle görmesini bekledik.

Bu olmazsa AKP-CHP koalisyonun kurulması konusunda Türkiye adına ısrarcı olduk.

Hatırlanacağı üzere, koalisyon görüşmeleri çerçevesinde, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki heyet 14 Temmuz 2015 günü saat 13.00’de TBMM’de partimizi ziyaret etmişlerdi.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin nasıl bir koalisyon hükümeti kurulması hususundaki yaklaşım ve değerlendirmesi başından beri şeffaf, anlaşılabilir ve açıktı.

İlkelerimizden ödün vermeden, kırmızı plaka kaygısına kapılmadan, reddiyeci bir tutum takınmadan tüm alternatiflerin tüketilmesini bekledik.

Bu kapsamdaki sorumluluğun az önce değindim gibi, çözüm sürecinde ortaklık kuran AKP ile HDP’ye; bu mümkün olmazsa AKP ile CHP’ye; bu da yeterli olmazsa daha geniş bir tabanlı bir hükümet formülü olan AKP-CHP-HDP ortaklığına düştüğünü seslendirdik.

AKP, HDP’yle bir koalisyon alternatifini her ne hikmetse düşünmemiş, bu seçeneği kategorik olarak yok saymıştır.

Fakat şu günkü ortamda kader ağlarını örmüş, AKP ile HDP’yi bizce malum olan aynı çizgiye getirmiştir.

Geçici seçim hükümeti kurma görevini bugün alan Davutoğlu’nun ne yapacağını, nasıl bir yol izleyeceğini kısa süre içinde herkes görecektir.

13 Temmuz 2015’den 13 Ağustos 2015 tarihine kadar yaklaşık 32 günlük sürede AKP ile CHP 50 saate yakın bir görüşme serisi gerçekleştirmiştir.

Ne var ki, partimizin tüm iyi niyetli ve olumlu desteklerine rağmen; AKP ile CHP arasındaki temas ve toplantılar bir koalisyonu doğurmamıştır.

AKP ile CHP Türkiye’yi kandırmıştır.

7 Haziran seçimlerinin tekrarlanmasını gizli gündem olarak siyasi yedekte tutan ve esasen asıl gayesi de bu olan AKP, sudan bahanelerle hükümet kurulmasına köstek olmuş ve masayı devirmiştir.

CHP’de oyunbozan taraf görüntüsü vermemek amacıyla pişkince fiyasko olan görüşmelere katlanmıştır.

Böylelikle AKP ile CHP arasında bir koalisyon ihtimali kalmamıştır.

Bu aşamadan sonra Türkiye ya seçime gidecek ya da MHP’nin içinde yer alacağı bir koalisyon tablosuyla karşı karşıya kalacaktı.

Bu maksatla Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi 17 Ağustos 2015 Pazartesi günü saat 14.00’de TBMM çatısı altında ikinci defa bir araya gelmişlerdir.

MHP’nin seçimlerin tekrarına menfi tutumu belliydi.

Azınlık veya seçim hükümeti formüllerine kapalı tavrı da değişmemişti.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin, AKP’yle olası bir koalisyonda buluşabilmesi için gerek ve yeter şartları, ilaveten tavizi mümkün olmayan ilkeleri olduğu aziz milletimizin malumudur.

Partimiz tarafından sürekli ve istikrarlı biçimde, 7 Haziran’ı takip eden günler içinde ilkelerimiz ilan edilmiştir.

Buna göre Milliyetçi Hareket Partisi’nin muhtemel bir koalisyon çatısının kurulabilmesi için beklenti ve aradığı uzlaşma zemini şunlardan oluşmuştur:

1–      Anayasa’nın ilk dört maddesine tereddüde mahal bırakmayacak derecede içten bağlılık ve saygının berrak bir mizaç ve beyanatla ispatı vazgeçilmez önşartımızdır.

2-      Türkiye’nin yıkım ve çözülmesine hizmet eden Çözüm Süreci’nin eksiksiz, bahanesiz ve herhangi bir kafa karışıklığına meydan vermeden tümüyle tasfiyesi müzakere kabul etmeyen talep ve beklentimizdir.

Çözüm buzdolabında ise fişinin çekilerek çürümeye terk edilmesinin teminatı samimi ve ikna edici bir üslupla verilmelidir.

3-      Türk devlet ve toplum hayatını felç eden, adalet ve ahlak kurallarını hiçe sayan rüşvet ve yolsuzluk vakalarının 17-25 Aralık kapsamında tekrar ele alınarak, ucu kime dayanırsa dayansın üzerine gidilmesi tartışmasız isteğimizdir.

4-      Anayasal yetki ve sorumluluklarını inat ve ısrarla çiğneyen, hiçbir kural ve ilke tanımayan Cumhurbaşkanı’nın görevinin gerektirdiği meşru ve hukuki zeminde bulunmasının yanında, kuvvetler ayrımı prensibinin parlamenter demokrasiyle muhafazası istikrarlı ve sağlıklı bir koalisyon için aradığımız temel kriterdir.

AKP işte bu dört şartımıza hayır demiştir.

PKK’ya evet diyen AKP, MHP’ye yüzünü dönmüştür.

BOP’a, Müslüman katillerine, emperyalizmin kuryelerine eyvallah diyen AKP, MHP’nin milli ve ahlaki taleplerine uzak durmuştur.

Biz Anayasa’nın ilk dört maddesine sahip çıkalım dedik, AKP itiraz etti.

Biz ihanet süreci bitsin dedik, AKP karşı çıktı.

Biz hırsızları adalete teslim edelim, rüşvetçilerin yakasından tutalım, 17-25 Aralık’ın hesabını soralım dedik, AKP reddetti.

Biz Cumhurbaşkanı Anayasa’yı ihlal etmesin, görevinin gerektirdiği sınırlara çekilsin dedik, AKP oralı bile olmadı.

Biz parlamenter demokrasiyi ve kuvvetler ayrımını koruyalım dedik, AKP üç maymunu oynadı.

İmralı canisinin 10 maddelik ihanet metnine yeşil ışık yakanlar, MHP’nin ilkelerini konuşmayı bile denemedi.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün; devamlı bize hayır diyen, koalisyon kurmamak için bin dereden su getiren bir partiyle nasıl ortaklık kuralım, nasıl tamam diyelim?

Onursuzca bir hükümet olmaktansa şerefli bir muhalefet görevi doğru değil midir?

Hırsızlar vakıflara sinmişken, rüşvetçiler meydan okur gibi gezerken, hıyanetten yüzlerin simsiyah olmuş zevat güvenceye alınmışken biz nasıl iktidar olalım, nasıl devlet yönetelim?

Siyasi ilke ve ülkülerimizi menfaat uğruna harcamış olsaydık, yarın mahşer gününde şehitlerimize ne diyecektik, ömürleri çileyle geçmiş Milliyetçi Ülkücü Hareket’in asil evlatlarına hangi bahaneleri uyduracaktık?

Doğrudur, Türkiye’yi namerde muhtaç etmeyiz dedik.

Gerekirse değil elimizi, gövdemizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu söyledik.

İlke ve şartlarımız kabul edilsin, koalisyona varız dedik.

Ama AKP bunları duymadı, bize kulak asmadı.

Çünkü Erdoğan’ın buyruğu böyleydi.

Davutoğlu’nun bunun hilafına davranması, bağımsız hareketi mümkün değildi.

Gururla söyleyebilirim ki, biz dimdik durduk, eğilmedik.

Biz koltuk için 46 yılın mirasını hamd olsun yağmalatmadık, sonuna kadar vakarlı davrandık.

Biz iktidar için Türk düşmanlarına payanda olmadık, olmayı aklımızdan geçirmedik.

Bize hayırcı diye saldıranlar bir defa müfteridir, gerçekleri saptıranlardır.

Bizim hayır dediğimiz ne varsa Türk milletinin hayrınadır.

Bizim her şeye kapalı durduğumuzu uyduranlar ise yalancı ve nankördür.

“Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” diyen Milliyetçi Hareket Partisi ne koalisyondan kaçtı, ne de iktidardan korktu.

Ancak koalisyon kurulması için lazım olan asgari zemin AKP’nin gayretleriyle oluşmadı, oluşturulmadı.

Bırakın sarayın kölesi olan havuz medyası dedikodu yapsın.

Bırakın ücretli saray trolleri, CHP’nin başındaki şahsiyet tezviratlarla avunsun.

Biz doğru bildiğimiz yoldan yürümeye sağlam adımlarla devam edeceğiz.

Bu gerçekleri aziz milletimin her ferdine anlatacağız.

Türkiye’yi yine dolaşacağız, yine demokrasi meydanlarında milletimize tercümanlık yapacağız.

Siyasette olağan şartların hakim olmadığını unutmayınız.

Erdoğan ve AKP’nin devlet gücünden mahrum olmamak için her provokasyona tevessül edeceğini iyi biliniz.

AKP yıllar içinde devletin her kademesine, her hücresine sindi, nüfuz etti.

Bunu paylaşmamak için de her şeyi deneyecektir. Dikkatli olun.

Erdoğan’ın akıbeti tamamıyla iktidarın devamlılığına bağlıdır.

Bu makul ve izah edilebilir bir durum değildir ve demokrasi tarihimizde görülmemiş bir sapmadır.

Esasen AKP tüm yolları tıkamış, tüm seçenekleri anlamsızlığa, boşluğa mahkûm etmiştir.

Terör, gerilim, kutuplaşma AKP’nin istediği ve arzu ettiği bahaneler zinciri olarak Türkiye’nin üzerine çöreklenmiştir.

Bugünkü siyasi krizin iç dinamiklerden beslendiği gibi dış uzantıları da vardır.

Bir krizle takviye edilmiş çözümsüzlük halini sözde kurtarıcı rolüyle Recep Tayyip Erdoğan’ın aşması temellendirilmiş, bu yolla sistem inkarı ve potansiyel başkanlık propagandası tekrar yeşermiştir.

Allah’ın izniyle bu hesap sandıkta un ufak olacaktır.

Türk milleti AKP’yi, inanıyorum ki, kenara çekecek, 7 Haziran sonrasının cepheleşme ve anlaşmazlığını bu siyaset pratiğine fatura edecektir.

AKP olmazsa, Erdoğan olmaz.

AKP olmazsa, Türkiye huzura kavuşur.

Bizim AKP’siz ve Erdoğan’sız bir Türkiye özlememiz meyvesini verecektir.

Bu nedenle her imkânımızı meşruiyet dairesinde devreye alarak çalışacağız.

Yorulmayacağız, yılmayacağız; milletimizin tertemiz sinesinde yaşananları bir bir anlatacağız.

Bu yolda il başkanlarımıza çok güveniyor, kendilerinden çok şeyler bekliyorum.

Allah yardımcımız olsun.

Allah Türkiye’yi korusun, milletimizden rahmetini esirgemesin.

Sözlerime son verirken Artvin’deki sel felaketinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor, kayıpların karşılanmasını temenni ediyor, hepinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyor, katılımlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun.