26.06.2011 - son gelişmeler ve milletvekili yemin töreni öncesi yaptıkları yazılı basın açıklaması.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
son gelişmeler ve milletvekili yemin töreni öncesi yaptıkları yazılı basın açıklaması.
26 Haziran 2011

 

Ülkemiz 12 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimi sonrası gerilim düzeyi çok yüksek bir alana kıstırılmış ve sıkıştırılmış durumdadır.

Cüretkâr bir şekilde hareket eden ve iyice gemi azıya alan gözü dönmüş çevreler, milletimize ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışmaktadır.

İstikrar sürsün yalanlarıyla adım adım gelinen bugünkü karanlık manzarada, çöküşün ve çözülmenin emarelerine hergün bir yenisi ilave olmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi daha yasama çalışmalarına başlamadan etki ve tesir alanı çok geniş olabilecek bir krizle yüz yüze kalmıştır.

Buna, AKP hükümetinin söz ve uygulamalarının birinci derecede yol açtığı gün gibi ortadadır.

12 Haziran sonrasına verilen randevular, yapılan şantajlar ve telafisi olmayacak tavizler için uyandırılan umutlar, Türk milletinin ve devletinin sisli ve engebeli bir sürece savrulmasında itici unsur olmuştur.

Ayrıca Yüksek Seçim Kurulu’nun aymazlığı, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmayan bazı kişilerle ilgili sakat tutumu bugün yaşadığımız sıkıntıların en başta gelen hazırlayıcıları arasında yer almıştır.

Kaldı ki partimizi ilgilendiren konularda da YSK’nın olumsuz tavrı ve yanlı tutumu akıllardan hiç çıkmayacak düzeyde ve niteliktedir.

Terör propagandasından dolayı bir yılı aşkın kesinleşen hapis cezası bulunan bir şahsın, 22 Mart 2011 tarihinde Yargıtay’ca cezasının onanmasına rağmen milletvekili adayı olmasına göz yumulması Yüksek Seçim Kurulu’nun affedilmesi mümkün olmayan kusuru olarak karşımızdadır.

Siyasi bölücülerin ise bu yanlışa itiraz etmemeleri ve duyarsız kalmaları, 12 Haziran sonrası için planlı bir kaos ortamının temellendirildiğini kanıtlamaktadır.

Buradaki maksat, yeni anayasa üzerinden pazarlık yapılmasına, etnik kimliklerin tanınmasına ve İmralı’da yatan caninin serbest kalma şartlarının oluşturulmasına dönüktür.

Ne hazindir ki, AKP’nin sessizliğinden ve hoşgörüsünden istifade eden Kandil çetesi ve İmralı’da yatan elebaşısı gündemi tayin eden bir konuma ulaşmışlardır.

Siyasi bölücülerin çekinmeden ve herhangi bir korkuya kapılmadan devletin haysiyetini ayaklar altına almaları ve AKP’nin de buna çanak tutması Türkiye’nin hangi çıkmaza sürüklendiğinin apaçık göstergesidir.

Nitekim milletimize meydan okurcasına İmralı’nın görüşleri doğrultusunda hareket etme beyanları, bebek katilinin siyasal aktör olmasının önündeki engelleri birer birer kaldırmaya yönelik adice bir projenin devrede olduğunu ispatlamaktadır.

Terör ve şiddetle arkalanmış, demokrasi ve barış maskesiyle yüzü kapatılmış ayrılıkçı talepler her fırsatı kullanarak ülkemizi huzursuzluk ve çatışma sarmalına sokmak istemektedir.

AKP’nin bölücülüğe karşı müsamahalı tutumu ve el altından teşvik etmesi bugünkü kritik noktaya gelinmesinde en büyük faktör olmuştur.

Ortada AKP ile PKK arasında inkâr edilemeyecek seviyeye ulaşan bir rol paylaşımı bulunmaktadır.

Bunalımdan medet uman, puslu siyasi atmosferden keyif alan ve çatışma ortamının doğmasını dileyen mihraklar son gelişmelerden ziyadesiyle memnun kalmışlardır.

Fon müziğinde AKP zihniyetinin zafer çığlıkları bulunan bu yeni dönemin, risklerle ve tehditlerle dolu bir sürecin kapısını ardına kadar araladığı ortadadır.

Nitekim yeni Anayasa tartışmaları etrafında temerküz eden tehlikeli ve her açıdan şaibeli bir güç mücadelesi artarak devam etmektedir.

Planlanan yeni anayasa konusunda son kozlar oynanmakta, seçimler öncesindeki teklifler, temenniler ve talepler fütursuzca ilerletilmektedir.

Bu kapsamda olmak üzere, TESEV’in yayımladığı en son raporun zamanlaması dikkat çekici olup, tespit ve tavsiyeleri son derece sakıncalı ve tehlikelidir.

Yandaş basında köşe tutarak nasıl bir misyon üstlendikleri malum olan şahsiyetsiz kalemler, PKK-AKP ittifakıyla alt yapı çalışması sürdürülen yeni anayasa projesine lojistik ikmal sağlamaktadırlar.

Egemenliğin mutlak sahibi olan aziz milletimizin, bu yetkisini dört yıllığına devrettiği vekillerinden bazılarının kanun ve ahlak dışı uygulamalara maruz kalması öncelikle bu çerçevede ele alınmalıdır.

Özellikle partimizin İstanbul Milletvekili Sayın Engin Alan ve benzer durumda bulunan bir kısım milletvekilinin yaşadıkları mağduriyet ve maruz kaldıkları haksızlıklar Türk demokrasisine vurulan en ciddi darbelerden birisi olmuştur.

Baştan Sayın Engin Alan olmak üzere, milletvekili seçilen ve halen cezaevinde bulunan şahısların, itirazlarına rağmen tutukluluk hallerinin devam etmesi tam anlamıyla hukuk skandalıdır

Bu demokrasi ayıbının bir üst mahkeme tarafından ortadan kaldırılması her şeyden öncelikli hale gelmiştir.

Yıllardan beri yılan hikâyesine dönen ve bir türlü sonuçlandırılamayan dava süreçlerinin insaf, vicdan ve adalet ölçülerinden tamamen uzaklaştığı da bir gerçektir.

Suçlu olup olmadıkları henüz belli olmayan ve hukuken durumları netlik kazanmamış milletvekillerinin tutukluluk hallerinin sürdürülmesi Türk milletinin tercihine açıkça hakaret ve karşı tavırdır.

Anayasa’nın 76.maddesinin ikinci fıkrasıyla, 2839 Sayılı Milletvekili Seçim Kanunun 11.maddesi milletvekilliğine mani halleri sıralamaktadır.

Buna göre Sayın Engin Alan ve aynı durumda bulunanların da hukuken milletvekilli olmalarına engel herhangi bir durumlarının söz konusu olmadığı aşikârdır.

Eğer seçilmiş kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanmasındaki inat ve ısrar sürerse, bu defa akıllara ister istemez belirli amaçların gözetildiği hususu gelecektir.

Halen cezaevinde bulunan milletvekillerinin; “kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphesi” doğrultusunda tutukluluk hallerinin devam etmesi yanlı karar veren ve siyallaşmış yargının en bariz örneğidir.

Hizbullah militanlarını serbest bırakırken şüphe alameti görmeyen AKP güdümlü yargı anlayışı, nedense aynı eğilimi bu son itirazlarda göstermemiştir.

22 Temmuz 2007 seçimlerine tutuklu olduğu halde bağımsız milletvekili adayı olarak katılan ve ardından da seçilen bir şahıs seçim sonuçlarının ilamından sonra serbest bırakılırken, Sayın Engin Alan ve benzer durumda olanların tutukluluk hallerinin devam etmesi AKP’nin yeni bir oyunu sahnelemeye çalıştığına işaret etmektedir.

Geçmişte PKK’yla kahramanca mücadele eden değerli bir şahıstan bugün rövanş alırcasına hareket edilmesi Türk milletinin aziz vicdanında hiçbir şekilde karşılık bulamayacaktır.

Bu gelişmeler ışığında Türk yargısı ileri demokrasi zırvasıyla hareket eden AKP tarafından hücuma uğramış ve bağımsızlığı endişe verici şekilde zedelenmiştir.

12 Eylül Referandumunda üstünlerin hukukuna son vereceklerini iddia eden Başbakan Erdoğan, hukukun üstünlüğü yerine kendi üstünlüklerini ve AKP hukukunun hâkimiyetini tesis etmiştir.

Tarafsızlığını yitiren, siyasal müdahalelere açık bir duruma gelen yargının verdiği kararların hiçbir inandırıcılığı olmayacağı gibi, adalet duygusuna da büyük bir zarar vereceği kuşkusuzdur.

Geldiğimiz bugünkü aşamada, demokrasi ve millet egemenliği AKP’nin üstünlüğünü benimsemiş hukukçu zihniyeti tarafından kuşatılmış durumdadır.

AKP yöneticilerinin millet iradesine yapılan suikastları önleme yerine, çelişkili açıklamaları da ikiyüzlü siyasette alınan mesafeyi göstermesi bakımından ibretliktir.

Dün, aleyhine olan yargı kararlarını acımasızca eleştiren ve atanmışların seçilmişlerin önüne geçemeyeceğini iddia eden AKP hükümetinin, demokrasiden ve hukuktan yalnızca kendi işine gelenleri anladığı açıkça ortaya çıkmıştır.

Hakları askıda olan milletvekillerinin sorunlarının halli birinci gündem maddesi olması gerekirken, gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den gerekse de Başbakan Erdoğan’dan yeni anayasa yapımı konusunda görüşler gelmesi ise düşündürücü olduğu kadar kuşku verici bulunmuştur.

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Nisan ayında bazı bağımsız adayların YSK tarafından müracaatlarının kabul edilmemesi karşısında gösterilen direncin ve tepkinin bir benzerine ahlaken bugünde ihtiyaç olduğu kuşkusuzdur.

Son gelişmelerin ve AKP patentli yargı kararlarının hedefinde yeni anayasa konusunda itirazların engellenmesi ve var olan sorunlardan dolayı anayasal çözüm konusunda buluşulmasını temin çabaları belirleyici hale geldiği anlaşılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, vahim bir hal alan siyasi ve demokrasi krizinin, güdümlü yargı yoluyla ya da boykot niyetleriyle değil, TBMM içerisinde aşılacağına yürekten inanmaktadır.

Partimiz, Başbakan Erdoğan’ı; samimi bir şekilde tavır almaya ve demokrasiyi savunmaya çağırmaktadır.

Türkiye’nin içine düştüğü karanlık süreçte kaybolmaması için sorumluluk mevkiinde bulunanların akıllarını başlarına almalarında sonsuz yararlar olduğu şüphesizdir.

Milliyetçi Hareket Partisi, TBMM’nin saygınlığına ve millet iradesinin vazgeçilmezliğine inandığından dolayı, yemin törenine tüm milletvekilleriyle eksiksiz katılacak ve demokrasinin işlemesine destek verecektir.

Boykot kararı alanların, bunu aklından geçirenlerin, TBMM’ni kirli emellerine alet etmeye yeltenenlerin krizden, kavgadan ve kaostan beslenenler olacağı tartışmasızdır.

TBMM’nde yapılacak olan milletvekilliği yemin töreni öncesi muhatapları tarafından bu tespitlerimiz üzerinde düşünülmesi ve müşterek duruş gösterilmesi elzem haline gelmiştir.

Başbakan Erdoğan ve partisini çok önemli bir samimiyet testi beklemekte, kendilerine yapılmasını istemedikleri uygulamalar karşısında omurgalı tavır almaları için önlerinden tarihi bir fırsat durmaktadır.

Kaybedecek vakit, boşa geçecek zaman ve heba edecek değer artık kalmamıştır.