19.11.2011 - Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu'nun 27. Büyük Kurultayı'nda yapmış oldukları konuşma . Almanya - Essen
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu'nun
27. Büyük Kurultayı'nda yapmış oldukları konuşma.
19 Kasım 2011 - Almanya - Essen

Türk Milletinin Aziz Mensupları,

İnancıyla, Yüreğiyle Ülkücülüğü Gönüllerinde Bayraklaştıran Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Ülkemin Her Yöresinden Sevdasını, Özlemini Buralara Taşıyan Değerli Vatandaşlarım,

Konfederasyonumuzun ve Federasyonumuzun Her Biri Birbirinden Mümtaz Yöneticileri,

Sevgili Bozkurtlar, Kıymetli Asenalar,

Sayın Basın Mensupları,

Hepinizi hasretle, hararetle, muhabbetle ve sevgiyle selamlıyorum.

En kalbi duygularımla saygılarımı sunuyorum.

Bu muhteşem tabloyla karşılaşmaktan, coşkunuza şahit olmaktan büyük kıvanç duyuyorum.

Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun 27.Büyük Kurultayı münasebetiyle aranızdayım, içinizdeyim ve yanınızdayım.

Gerçekleştirdiğimiz kurultay, aynı zamanda son yurduna kara sevdalı, vatan hasreti gözlerinde tüten kardeşlerimizin kaynaşma ve dayanışma şölenidir.

Bizleri, Türk Milleti’nin gönüllü elçileriyle, gurbetteki evlatlarıyla kavuşturan Cenab-ı Allah’a sonsuz şükür ediyorum.

Türklüğü gururla sahiplenen, Türk milletine aidiyeti şerefle taşıyan muhterem dava arkadaşlarımla buluşmaktan son derece bahtiyarım.

Biliniz ki;

  • Her biriniz; hilale omuz veren, bağrınızda dalgalandıran gönül erlerisiniz.
  • Her biriniz Avrupa Türklüğü’nün neferisiniz, sesiniz ve sancağısınız.
  • Her biriniz; son vatanımızı kalbinde ve dileklerinde yıldızlaştıran cesaret timsallerisiniz.
  • Ve her biriniz Ankara’sınız, İstanbul’sunuz, Yozgat’sınız, Kayseri’siniz, Erzurum’sunuz, Trabzon’sunuz, Diyarbakır’sınız, Mersin’siniz, Manisa’sınız ve elbette Türkiye’siniz.

Sizler, kalbi vatan sevgisiyle, hayalleri sıla özlemiyle çarpan Türkiye sevdalılarısınız.

Göçün 50.yıldönümünde bile milli ve manevi değerlerinizden taviz vermeyen; aslını, neslini yermeyen, unutmayan iftihar burçlarımızsınız.

Milli kimliğinizi asla yüzüstü bırakmayan kıvanç kaynağımızsınız.

Sizlerle övüyorum ve her birinizi bağrıma basıyorum.

Haç faraziyesini yerine getirip aramıza katılan değerli kardeşlerime de hoş geldiniz diyor, ibadetlerinin ilahi huzurda kabul ve karşılık bulmasını temenni ediyorum.

Hepinizin geçmiş mübarek bayramını kutluyorum.

Bu muazzam toplantının gerçekleşmesinde emeği geçen Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonumuzun kıymetli yöneticilerini ve temsilcilerini en iyi dileklerimle tebrik ediyorum.

Yozlaşmanın ve laçkalaşmanın hız kazandığı şu zaman diliminde, kutlamak için bir araya geldiğimiz ve sahip çıktığımız bu kurultay ortamı çok daha fazla içerik kazanmıştır.

Bu ve benzer buluşma, dayanışma ve tanışma mekânlarını bu itibarla çok önemsiyorum.

Bugün karşımızdaki zorlukları aynı kültürel reflekslerle ve milli değerler etrafında yan yana dizilerek aşabileceğimize ve birbirimizden kuvvet alarak büyüyebileceğimize inanıyorum.

Bu yönüyle de tecelli eden milli ve manevi varlığın yaşatılmasında en büyük pay, kuşkusuz Federasyonumuzun çalışmalarına aittir.

Bu teşkilatımızın fikri önderi ve destekçisi merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, Hakkın rahmetine kavuşmuş bütün gönül ve dava insanımızı bu vesileyle minnet ve rahmetle yâd ediyorum.

Hepsinden Allah razı olsun, mekânları cennet olsun.

İnşallah onların yaktığı irfan ve hizmet ışığı hiç sönmeyecek, bu hareket hedefine, muradına ve dileklerine mutlaka ulaşacaktır.

Böylesi özel ve anlamlı günlerin yardımlaşmamıza, birliğimize ve dirliğimize büyük katkı vereceğine inanıyorum.

Bu duygularla hepinize en derin hürmetlerimi ve şükranlarımı sunuyor, hepinizi kucaklıyorum.

Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Bugün sizlere Anavatanımızdan selamlar getirdim.

Fırat’ın Türküsünü, Dicle’nin şarıltısını, Ağrı’nın ihtişamını getirdim.

Akdeniz’in derinliğini, Karadeniz’in çırpınışını, Marmara’nın esintisini getirdim.

Bağınızın, bahçenizin, bostanınızın, tarlanızın, toprağınızın bereketini getirdim.

Dağınızın, ovanızın, yaylanızın havasını getirdim.

Köyünüzün, kentinizin, ilinizin, yörenizin kokusunu getirdim.

Hatıralarınızın, hayallerinizin ve hüzünlerinizin geride kalan izlerini getirdim.

780 bin kilometrekarelik vatan coğrafyasının umutlarını getirdim.

Elli yıl önce el sallayarak, gözlerinizden yaş akıtarak çıktığınız ocağınızın en derin duygularını getirdim.

Ankara’nın mesajını, Mustafa Kemal’in tavsiyesini, Başbuğ Türkeş Bey’in fikirlerini getirdim.

Cumhuriyet’in 88 yıllık mazisini, Türk milletinin bin yıllık kardeşlik hukukunun muazzez emanetini getirdim.

Şehitlerimizin aziz anılarını, gazilerimizin yiğitliklerini, vatanın bütünlüğü için çarpan yüreklerin çağrısını getirdim.

Türk milletinin sıcaklığını, erdemini ve coşkusunu getirdim.

Al Bayrağımızın gücünü, Türkçe’nin kudretini, Türkiye’nin varlığını bu salona taşıdım.

Sizlere koştum, sizlerle kucaklaşmak, hemhal olmak için burada oldum.

Çünkü sizler bizim her şeyimizsiniz.

Vicdanımızsınız, sözümüzsünüz ve Avrupa’ya bakan gözümüzsünüz.

 

Aziz Vatandaşlarım,

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Biliyorum ki, aramızda binlerce kilometrelik bir mesafe olsa da, biz uzaktan dertleşenlerdeniz.

Uzakta da olsak aynı düşü görür, aynı hedefe gideriz.

Çünkü biz mesafelerin değil, muhabbetin ve müşfikliğin diliyle haberleşiriz.

Alın yazımızın bize hediye ettiği, Cenab-ı Mevla’nın lütfettiği millet mucizesini hep birlikte yüceltiriz, zirvelere yükseltiriz.

  • Avrupa’da Atilla olur, kıtaları kırbaçlarız.
  • Orta Asya’da Bilge Kağan olur, Türklüğün mukadderatını müjdeleriz.
  • Malazgirt’te Alparslan olur, bastığımız toprakları vatan yaparız.
  • İstanbul’da Fatih olur, gemileri karadan yürüten kararlılığı gösteririz.
  • Kocatepe’de Mustafa Kemal olur, gerekirse düşmanı bir daha denize dökeriz.
  • Bozkurt olur, tehlikeleri sezecek ve aşacak uyanıklığı gösteririz.
  • İcap ederse şehit olur kanımızla vatan sınırlarını tekrar kalın olarak çizeriz.

Çünkü biz büyük Türk milletiyiz.

Biz biriz, beraberiz, ayrılmaz ve bölünmez bir kuvvetiz.

Gözyaşlarımız birdir, gülümseyişimiz bir. Dünümüz birdir, yarınımız bir. Biz bu sayede tek millet olduk.

Zaferimiz birdir, yenilgimiz bir. Şanımız birdir, kaderimiz bir. Biz bu yolla tek devlet olduk.

Şühedamız birdir, ağıdımız bir. Anadolu’muz birdir, toprağımız bir. Biz bu nedenle tek vatan olduk.

Şerefimiz birdir, onurumuz bir. Bağımsızlığımız birdir, şahsiyetimiz bir. Biz bundan dolayı tek bayrak olduk.

Türkülerimiz birdir, seslenişimiz bir. Deyişlerimiz birdir,  sözlerimiz bir. Biz bunun için tek dilde karar kıldık.

Şüphesiz biz, birbirine tutkun ve kardeşliği iliklerine kadar işlemiş bir aile olduk.

Kökü derinlere tutunarak; dalları, budakları, yaprakları her tarafa ulaşarak çınarlaştık.

Biz milleti bağ bozumuna tabi tutanlar gibi ele almadık.

Yeri gelince teröristle müzakere eden, Kandil’e göz kırpan, İmralı’yı mesken tutan ve milleti otuzaltı parçaya ayıran; yeri gelince de sözde devletçi, milliyetçi kesilen siyaset cambazları gibi hiç olmadık.

Bürüksel lobilerinin içten pazarlıkçı loş koridorlarında yolumuzu hiç kaybetmedik.

Birileri gibi, Vashigton’a eğilmedik, bükülmedik ve hiçbir sözünü sineye çekmedik.

Davos’ta İsrail’e önde ‘one minute’ deyip, arkada ‘yanlış anladınız’ diyerek bağışlanma talebinde bulunacak kadar hamd olsun küçülmedik, kişilik ve ahlak erozyonuna uğramadık.

Millet hazinesinden pay kapmak isteyen etnik ganimet avcılarının doymak bilmeyen iştahlarını teşvik eden siyaset işportacılarına sonu ne olursa karşı çıktık, karşı durduk.

Sizler şahitsiniz:

Bizim için millet dikey sütunları ve yatay satırları bulunan bir matris değildir.

Etnik köken türeviyle küçülecek ya da azalacak yapay bir kalabalık değildir.

Dar kalıplara sıkıştırılmış, menfaat bağlarıyla kıstırılmış ısmarlama topluluk da değildir.

Kabilelerin ittifakıyla vücut bulmuş dönemsel bir menfaat birlikteliği hiç değildir.

İşte millet buradadır ve her şeyiyle bizimledir.

Türk’ün olduğu her yerde milletimizin anısı, acısı ve ümitleri vardır.

Unutmayalım ki, nerede olursak olalım aziz milletimizin aklı, merakı, hayır duası ve ilgisi bizimledir.

Biz yerkürenin her köşesindeki aziz millet fertleriyle aynı yolun yolcusuyuz.

Türklük bizim cevherimiz ve en güzel bahçelerde boy veren gülümüzdür.

Üzerinde titrediğimiz abidevi bir zenginliğimiz ve kıskançlıkla koruyacağımız göz bebeğimizdir.

Ve İslamiyet içimizin huzuru, manevi bağlılığımız, sönmeyecek inanç ışığımızdır.

İşte sizler bu milli ve manevi hasletleri omuzlarınızda taşıdınız.

Vicdanlarınızda doruklara çıkardınız.

Şüphesiz alın terlerinizi gurbet ellere döktünüz.

Ekmeğinizi kazanmak için sınırları ve coğrafyaları aştınız.

Rızkınızı elde etmek için özlem deryasına yelken açtınız.

Muhannete muhtaç olmamak için buralara kadar geldiniz.

Namert kapısında hacet dilemediniz.

Hırsıza, haine müsamaha göstermediniz.

Namus çok kutsaldır, asla leke sürdürmediniz.

Alnınız güneş gibidir, çamur sıçratmadınız.

Kalbiniz pırlantadır, kötü söz düşürmediniz.

Üzülerek söylemeliyim ki nafakanızı temin etmek için hasret rüzgârlarıyla savruldunuz.

  • Ya nasip dediniz, nimeti Hak Teâlâ’dan dilediniz.
  • Ya sabır dediniz, yine onun yüceliğine sığındınız.
  • Ya bismillah dediniz, işinize, meşgalenize odaklandınız.

Bir gün, geldiğiniz gibi dönmenin hayalini kurdunuz.

Bir gün, biriktirdiklerinizi yurdunuza götürmenin hesabını yaptınız.

Vatan denildiğinde nemli gözlerle burkuldunuz.

İzin zamanlarını iple çektiniz, dönüş için günler öncesinden hazırlandınız.

Sevdiklerinizi mutlu etmek için özenle hediyeler seçtiniz, içlerine bir de ayrı kaldığınız zamanların en derin hissiyatını yerleştirdiniz.

Vatanı hanenizde, dilinizde, dualarınızda yaşattınız.

Gittiğiniz, gezdiğiniz ve adımladığınız her yerde Türk milletinin kültür elçileri oldunuz.

Sağlam karakterinizi, yüksek ahlakınızı, engin vefanızı her durumda ispatladınız.

Birinci nesille iş buldunuz, ikinci nesille tecrübe edindiniz, üçüncü nesille Avrupa’nın göbeğine kök saldınız.

Yabancılaşmadan uyum sağladınız.

Ötekileşmeden bağ kurdunuz.

Çok kültürcülük baskısına örf ve adetlerinizin kılavuzluğuyla cevap verdiniz.

Türk kimliğine, Türklüğün binlerce yıllık tarihi birikimine, İslam’ın parıltılı tebliğine ve nurlu kıblesine sahip çıktınız.

Bu duygularla vatanı evinizde, derneğinizde, arkadaş sohbetlerinde sembolleştirdiniz.

Eğer geride bıraktıklarınız varsa,  onlara varmanın rüyasıyla teselli aradınız.

Aldığınız mektuplardan, duyduğunuz haberlerden, gelenlerden gidenlerden memleket yankısını duydunuz.

Her sabah erkenden yollara koyuldunuz; işyerlerine, atölyelere, fabrikalara ümitlerinizle ulaştınız.

Çalışırken gelecek kuşakların derdine düştünüz, huzurun beklentisine girdiniz.

Alın terinizi, emeğinizi, göz nurunuzu döktünüz.

Yarınlarınızı güvenceye almak için zorluklara dayandınız, güçlüklere katlandınız.

  • Dil bilmediniz, ama vazgeçmediniz.
  • Yol bilmediniz, ama yeise kapılmadınız.
  • Çaresiz kaldınız, ama durmadınız.

Karnınızı doyurmak, evinizin iaşesini sağlamak için bunlara takılmadınız.

Yabancı düşmanlığına, ırkçı saldırılara, tahammülsüz bakışlara aldırış etmediniz.

Evlerinizin kundaklanmasına, canice ve hunharca suikastlara teslim olmadınız.

Döner tezgâhlarının başında emeğiyle siftahlarının peşinde olan kardeşlerimizin vahşice ve bir plan dâhilinde kıyılmasını unutmadınız ve affetmediniz.

Organize suç çetelerinin, mafya-devlet irtibatının ve ilişkisinin kin saçan eylemlerine, komplolarına eyvallah demediniz, boyun eğmediniz.

Hatırınızdan bir an olsun çıkarmayınız ki; yalnız, sahipsiz ve bir başınıza değilsiniz.

Milliyetçi Hareket sizinledir, Türk milleti arkanızdadır.

Alman Devleti’nin, özgürlük ve insan hakları savunucularının eğer biraz utanmaları, zerre kadar izanları varsa vatandaşlarımıza yönelik cinayetleri aydınlatmaları ve kanlı elleri adalete teslim etmeleri boyunlarının borcudur.

Ve katilleri, onları himaye eden devlet içindeki uzantılarını bir an önce ortaya çıkarmaları gerekmektedir.

Kırı sıkı özgürlük ve adalet palavralarıyla ömür geçirenlerin önünde çok ciddi bir insanlık ve tutarlılık testi kendilerini beklemektedir.

Açıklıkla söyleyebilirim ki, küçümseyen tavırlara, alaycı davranışlara, kaba tutumlara geçit vermediniz. Beklentim bundan sonrada vermeyeceksiniz.

Muzaffer bir milletin fertleri olduğunuzu unutmadınız ve boyunduruk altına alma girişimlerine fırsat vermediniz.

Asimilasyon tezgâhlarına düşmediniz, benliğinizi, belleğinizi bir kenara itmediniz.

Entegrasyon diyerek sizleri kimliğinizden koparmaya çalışanlara fırsat tanımadınız.

Dilinizi, dinayetinizi, dirayetinizi ve dik duruşunuzu hiç bozmadınız.

“Ben çektim, evlatlarım çekmesin” diyerek fedakârlık gösterdiniz.

“Ben üzüldüm, onlar üzülmesin” diyerek düşünceli ve riskleri göğüsleyen azminizi fermanlaştırdınız.

Konukseverliğinizi, cevvaliyetinizi ve cömertliğinizi yaban ellerde hiç eritmediniz.

Vatanımızın başarıları ile sevindiniz, başarısızlıkları ile üzüldünüz.

Milli galibiyetlerde heyecanlandınız, mağlubiyetlerde başınızı öne eğdiniz.

Ve, bu duygularınızın da bizim nezdimizde karşılıksız olmadığını biliyorsunuz.

Biz sizden razıyız, Cenab-ı Allah’ta razı olsun.

Bu üstün meziyetlerinizden dolayı sizleri kutluyorum. Hepinizi kucaklıyorum.

 

Aziz Vatandaşlarım

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milletimizin binlerce yıllık tarihi, dünyanın dört bir tarafını görüş ve ilerleyiş istikametine alan sayısız örneklerle doludur.

Kıtalara yayılmış, coğrafyaları kumaş gibi biçmişiz.

Devletler yıkıp, devletler kurmuşuz.

Fetihlerle adalet ve hakkaniyet çeşmemizi her tarafa inşa etmişiz.

Dostluk ve insanlık köprülerini, vicdanı körleşen, duyguları çürüyen ve insafı kuruyan her çevreye uzatmışız.

Gittiğimiz yerleri vatan mücevherinin manevi iklimiyle güzelleştirmişiz.

Bozgunculuğun, düzensizliğin ve düşmanlığın atmosferini; gün gelmiş Allah Allah nidalarıyla temizlemişiz ve fütuhatla kapıları açmışız.

Gün gelmiş, imrenilecek yönetim anlayışımıza talip çevrelerin gönül rızasını kazanarak kirliliği maharetle yıkamışız.

Kimi zaman gözlerden akan yaşları elimizle silmişiz, kimi zaman da çakıl taşımıza göz diken gafillerin haddini hiç korkmadan bildirmişiz.

Fatih’i İstanbul’a yönlendiren şuur ve inanmışlık işte budur.

Kanuni’nin karşısında Fransa Kralı’nı diz çöktüren güç işte bu güçtür.

İtalya’ya kadar gelerek gözünü Batı Avrupa’ya çeviren kudret bu kudrettir.

Okyanusa inerek ufkunu ve hâkimiyet idealini yayan anlayış bu anlayıştır.

Kızıl elmanın arkasındaki sır budur, vatanı cihana taşıma isteği bu yüksek arzudan feyzini ve yönünü almıştır.

Hükümran bir milletin, iddialı bir zihniyetin, ne yaptığını bilen bir tutkunun başarmaktan başka bir seçeneği olmadığını bu örneklere bakarak anlamamız mümkündür.

Bu itibarla rahmetli şairimiz Yahya Kemal; “cihan vatandan ibarettir itikadımca” sözünü boşuna söylememiştir.

Bizim için ekmeğini yediğimiz, sokaklarını adımladığımız, meskenleriyle kendimize ocak yaptığımız her bir yer asıl vatanımızın devamı ve manevi bir parçasıdır.

Doğal olarak Dünya’nın her köşesinde, ülkelerin her birinde aziz milletimizin gül yüzlü bir ferdine tesadüf etmemiz mümkün ve hatta kesin bir hal almıştır.

Ve bulunduğu yeri mensubiyet bilinciyle vatanlaştıran bir Türk’le karşılaşmak bu itibarla şaşırtıcı olmayacaktır.

Bugün hangi yabancı memlekete giderseniz gidiniz, emin olun; orada soluk alan, didinen, mücadele veren, üreten, paylaşan, yöneten bir kardeşimizle karşılarsınız.

Türk milleti, son yurdumuzdan beslenerek ve desteklenerek kollarını en ücra köşelerdeki diyarlara kadar uzatmıştır.

Kimliği ve kişiliği, aziz evlatları tarafından tebliğ edilmiş, tavsiye edilmiş ve gerekirse de kötü niyetlilere, kalın kafalılara dikte edilmiştir.

Bu kapsamda sizler, Batı Avrupa’nın ortasında, kibrin, tarihsel husumetin doruk yaptığı bir ortamda; her engeli aşarak ayakta kaldınız.

Yılmadan, yıkılmadan milli değerlerimizin sözcülüğünü, temsilciliğini ve bayraktarlığını yaptınız.

Geleneklerimizi, modern zamanların özentiyle ikmal edilmiş ahlaksız saldırılarına karşı korudunuz, kolladınız.

Omurgasızların, yabancı hayranlığıyla içinden çıktığı değerlere sırt çevirenlerin oyununa gelmediniz, kaprislerine ve tahriklerine kapılmadınız.

Bir kez daha söylemek isterim ki; sizlerle aynı davanın ve aynı milletin ferdi olmaktan, aynı safta bulunmaktan büyük bir memnuniyet ve şeref duyuyorum.

Özellikle 1978 yılından beridir Türk Federasyonu çatısı altında yürüttüğünüz ve 2007 yılından itibaren de Konfederasyon oluşumuyla sürdürdüğünüz çalışmalar, Türk-İslam kültürünü, tüm çözücü ve eleyici dışsal etkilere rağmen ayakta tutan ve alkışlanması gereken muhteşem bir özettir, sonuçtur.

Şu hususu da vurgulamadan geçemeyeceğim:

Türk ve İslam olmakla gurur duyan, ana vatanla diyalog ve bağını zayıflatmamış, ana gövde olan Türkiye ile duygu ve amaç birlikteliği içinde, ancak yaşadığı ülke kültürünün çarklarında öğütülmeden entegre olmuş vatandaşlarımızın mevcudiyeti her türlü takdirin üzerindedir.

Tekraren ifade etmek isterim ki, değişik ve başka bir kültür dairesinde yer almanıza rağmen, demokratik kazançların sunduğu fırsatlarla, yüksek Türk kültürünün dinamiği ve dimağıyla milli yeterliliğinizi ve zihniyetinizi bir kez daha gösterdiniz.

Bu çok önemli bir başarıdır ve bunda hepinizin payı, rolü ve katkısı vardır.

Ne mutlu ki, 30 Ekim 1961 yılında başlayan süreci takiben gurbete akan milyonlarca vatandaşımız, artık yaban ellerde ev kurmuşlar, sayıları onbinleri bulan işletmeler açarak küresel ekonomiye Batı Avrupa’dan müdahil olmuşlardır.

Almanya’daki kardeşlerimiz yüzbinlerce kişiye iş vermekte ve ekmek kapısı açmaktadır.

Dün yevmiye veya saatlik ücretle çalışanların hatırı sayılı bir bölümü işveren, yatıran, yatırım yapan müteşebbis şahsiyetler olmuşlardır.

Başlangıçta konuk ya da geçici işçi sıfatıyla buralara kadar gelen kardeşlerimizin sabrı, ikinci ve üçüncü nesle karşı sorumluluğu ve sahip oldukları misyonları neticesinde sermaye sahibi haline gelmişler ve özellikle Alman hizmetler sektöründe önemli bir mevki elde etmişlerdir.

Bu tablo, aziz milletimizin mücadeleci ve girişimci yönü açısından iftihar edilecek bir gelişmedir.

Temennim, bu tür girişimlerin yaygınlaşması, Türk milletinin gücünü dünyaya buradan da duyurulmasıdır.

Biliniz ki, sizler, bulunduğunuz ülkelerde barış ve huzur içinde yaşadıkça, sizler, eğitim ve iş hayatlarınızda yeni başarılara imza attıkça, bizler bundan onur duyacağız, güç alacağız.

Bir taraftan bulunduğunuz ülkelerin toplumlarıyla birlikte var olacak, diğer taraftan da millî değerlerimizle ve Türkiye’mizle bağlantınızı hep canlı tutacaksınız.

Sizin başarınız, tarihi kaygılar ve hurafeler nedeniyle Türk milletine ve İslam dinimize önyargı ile bakan toplumların da kanaatlerini mutlaka değiştirecek, kültürler ve milletlerarası hoşgörüyü ve tahammülü artıracaktır.

Türk milletinin insan sevgisi ile beslenen kültürel birikimi, sancılı ve buhranlı bir dönemden geçen dünyaya, sevgi ve hoşgörü çerçevesinde mesajlar sunabilmemize de imkân tanıyacaktır.

Çağımız yeniden şekillenirken, Türk milletinin daha adaletli ve istikrarlı bir dünya için söyleyecek çok sözü olduğuna bütün milletler sizin katkılarınızla yakından şahit olacaktır.

Günümüzde, medeniyetler ve kültürler arasında ihtiyaç duyulan küresel bir hoşgörü anlayışı Türk milleti ve onun bu coğrafyalardaki temsilcileri olarak sizlerin yüksek erdemlerinizle beslenecektir.

Bilinmelidir ki, yardımlaşma ve dayanışma bütün devlet ve milletlerin en temel ihtiyacıdır.

Sizler Türk ve İslam ahlâk ve değerlerinin uzlaştırıcı ve huzur verici mesajları ile buna liderlik edecek, milletlerarası işbirliğinin en güzel örneklerini içinde yaşadığınız coğrafyalarda geliştireceksiniz.

Ne var ki diğer tarafta da sorunlarınız büyümekte, ıstıraplarınız her geçen gün yayılmaktadır.

Nitekim beklentilerinizi ve karşı karşıya olduğunuz kronik meseleleri hem biliyor hem de yakından takip ediyoruz:

  • Dağılmamak için mücadele veren Türk aile mevcudiyetinin,
  • 2000 yılından itibaren uygulanan uyum ve entegrasyon politikalarından kaynaklanan açmazların,
  • Göçmen Yasası ile birlikte Türkiye’den eşinizin, yakınlarınızın getirilme zorluklarının,
  • Federasyon mensuplarımızın ikinci vatandaşlık haklarına ulaşmadaki problemlerinin,
  • Sizleri, Türk milletinden koparmak için yapılan kültürel zorlama ve sistematik dayatmaların,
  • Artan ayrımcılığı, ırkçılık vahşetini ve düşmanlık eğilimlerinin,
  • İçinde yaşadığınız ülkelerin ekonomisine ve kültürüne yaptığınız katkıları dikkate almadan sizlere yurda dönüş için yapılan baskıların,
  • Okullarda azalan Türkçe derslerinin, evlatlarımızın dilimizi okullarda öğrenirken karşılaştıkları zorlukların,
  • Elbette ikili kültür arasında sıkışıp kalmanın getirdiği bunalımların ve buhranların farkındayız ve bunları kendimize dert ediniyoruz.

Ayrıca özellikle birlik olmanızı engelleyen yapay ayrımların her şeyden önemli olduğunu düşünüyorum.

Aynı coğrafyadan ve aynı kültürden beslenerek Anadolu’dan buralara gelmiş olan siz değerli kardeşlerimizin birlik ve beraberliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu görüyorum.

İnanıyorum ki, tek bilek ve tek yürek olarak, aziz milletimizi dünyanın her yerinde daha büyük bir güçle, asalet ve şerefle temsil etme imkânı bulacaksınız.

Yıllar geçmesine rağmen, çok şükür ki;

  • Hâlâ mutfaklarınızda tarhana çorbası kaynıyor, arabaşı pişiyor, bulgur pilavı yufkayla sofraya geliyor.
  • Hala kınalı ellerle bereket niyaz ediyorsunuz.
  • Hâlâ komşularınıza aşureler dağıtıyor, yakınlığınızı perçinliyorsunuz.
  • Hâlâ davul zurna sesleri yüreklerinizi coşturuyor, gelin alaylarıyla seviniyor, yuva kuruyorsunuz.
  • Hâlâ türkülerle oynuyorsunuz, uzun havalarla dertleniyorsunuz.
  • Hala taşına, suyuna, bin can feda bir insanına diyerek memleket sevdasını taşıyorsunuz.

Zaman, sizleri değerlerimizden koparamamıştır.

Tersine; sadakatinizi artırmış, bağlılığınızı büyütmüş, milliyetçiliğinizi güçlendirmiştir.

Ne mutlu sizlere, ne mutlu sizin gibi vatan evlatlarına.

Ne mutlu Avrupa Türklüğü’ne.

Ancak bu kazanımlarımıza rağmen işiniz kolay değildir.

Önünüzde aşılması gereken zorluklar da vardır.

Vatanınızdan uzakta, yoğun ve heyecanla yaşadığınız milli duygularınıza tuzak kurmak isteyenler çıkacaktır ve bugüne kadar da çıkmıştır.

Tahrikler, ajitasyonlar, kışkırtmalar etrafınızda öbeklenerek sizleri içten zayıflatmaya çalışacaktır ve bugüne kadar örnekleri yaşanmıştır.

 Bu tehditlerin, size demokratik imkân ve yaşama alanı tanıma konusunda ayak direten yabancılar kadar vahim olduğunu düşünüyorum.

Bu itibarla, aman ha uyanık olunuz.

Bozgunculara, yıkıcılara fırsat vermeyiniz.

İnanç hortumcularına, zekât hırsızlarına itibar etmeyiniz.

Tertiplere dikkat ediniz.

Ayrımcılığa pirim vermeyiniz.

Bir olunuz, birlik olunuz,  diri olunuz, kucaklaşınız.

Ve Türk milletini Avrupa semalarında sönmeyecek şekilde parlatınız.

Bunu yapabileceğinizi biliyorum.

Bu konuda hepinize güveniyorum.

Çünkü siz bu yüzyılın akıncılarısınız, alperenlerisiniz.

Türk milletinin hiçbir hesap ve çıkar gözetmeden hakkını savunan kahramanlarınız.

Bugün bu salonda toplanan kardeşlerim ve dünyanın her coğrafyasında yüreği milletimiz için çarpan kutlu yürekler bu milli duruşun birer eseridir.

Sizlerle büyük Türk milleti adına iftihar ediyorum.

 

Değerli Vatandaşlarım,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye’den ayrı geçirdiğiniz süre içinde nelerin olduğunu, hangi gelişmelerin yaşandığını ve kimlerin neler yaptığını sizler iyi biliyorsunuz.

Çünkü kulağınız bizimle, gönlünüz bize yönelik.

Derhal göze çarpıyor ki, ülkemiz çok sıkıntılı günlerden, sancılı bir dönemden geçmektedir.

Öylesine sorunlar katlanmış ve birikmiştir ki, milletimizin mecali ve sabrı neredeyse tükenmiştir.

Van depremini duydunuz.

Bu acıyı hepiniz burada, en derinlerinizde hissettiniz.

İçiniz kan ağladı, gönül sızınız binlerce kilometreyi aşarak Van’a ulaştı.

Muhtemeldir ki, yakınlarınız, tanıdıklarınız ve arkadaşlarınız vardı.

644 kardeşimizi meydana gelen iki depremde kaybettik.

Üzüntümüz sonsuz, kederlerimiz tarifsizdir.

Terör vahşetinin döktüğü şehit kanı ve deprem felaketi üst üste gelince milletimiz adeta yaslı günlerden çıkamamıştır.

Alınmayan önlemler, imar hataları, kaçak ve çürük yapılaşma,  heba edilen yıllar yaşanılan iki depremdeki ağır bilançoyu kabartmıştır.

Hele hele ikinci Van depremi tam bir cinayettir.

Doğal afet göstere göstere gelmiş ve 40 vatandaşımızın hayatına mal olmuştur.

Hükümet deprem sonrasında, kendini takdim etme kaygısına kapılınca kayıplarımız artmış, canımız daha çok yanmıştır.

Bu kapsamda deprem riskini sıfırlamak mümkün değilse de, etki ve tesir düzeyini azaltmak elimizdedir ve yapabileceklerimiz arasındadır.

Büyük acılara, dayanamayacağımız yıkımlara meydan vermeden AKP Hükümeti gerekenleri yapmalı ve milletimizi bu tabii felaketten koruyacak tedbirleri geliştirmelidir.

Depremde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Geride kalanlara sabır ve ailelerine başsağlığı dileklerimi bir de Almanya’dan iletiyorum.

Yaralı kardeşlerimin bir an önce şifa bulmalarını temenni ediyorum.

Az önce de ifade ettiğim gibi, bölücü terör adi ve alçak eylemleriyle kadınlarımızı, çocuklarımızı, bebeklerimizi ve güvenlik güçlerimizi şehit etmektedir.

Düşünebiliyor musunuz, bu kanlı tezgâh hamile kadınları yok hedef almaktadır.

Canlı bombalarla saldırmakta, masum kız çocuklarımızı pusu kurarak katletmektedir.

Çocukları kurşunlamakta, birliğimizi ve kardeşliğimizi mayınlamaktadır.

Biz İmralı’da yatan caniye bebek katili derken eksik bırakmışız.

Çetesiyle birlikte bunlar insanlık katili ve kandan beslenen terör vampirleridir.

Özellikle Güroymak’ta bombalı saldırıya kurban verdiğimiz 9 kardeşimiz, Çukurca’da kahpe saldırılarla Hakk’a uğurladığımız 25 evladımız bizleri çok üzmüştür.

Tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, milletimize ve ailelerine başsağlığı diliyorum.

Hatırlarsanız Hükümet, sözde demokratik açılım isimli ve bize göre yıkım olan projesiyle anaların ağlamasını durduracağını iddia etmişti.

Analar bir daha ağlamayacak demişlerdi.

Görüyorsunuz; değil analar, Türk milleti ağlıyor, feryat ediyor.

Menfur saldırılar ciğerimizi dağlıyor.

Yine hatırlarsanız, “çok iyi şeyler olacak, güzel gelişmeler yaşanacak, umutluyum” sözleri bazı ağızlardan çıkmıştı.

Habur’dan terörist karşılama törenlerini sevinerek alkışlayan devlet ve hükümet temsilcileri vardı.

Sizler vatana gelirken birçok zorluk ve bürokratik işlemle karşılaşırken, şehit kanı dökenler merasimlerle karşılanmıştı.

Üstelik işledikleri cinayetlerden ve terör örgütü üyeliğinden pişman olmadıklarını söylemelerine rağmen haklarında pişmanlık hükümleri uygulanmış ve salıverilmişlerdi.

İstirham ederim söyleyiniz muhterem kardeşlerim, bu size ve aziz milletimize reva mıdır?

Buraya çok uzak olmayan Oslo’daki müzakereleri de mutlaka işittiniz.

İşte bu hadiselerden terör azgınlaşmış ve bastırdıkça alacağına inanmıştır.

Taviz tavizi getirmiş, Türk devleti maalesef bölücü terör örgütü karşısında zor durumlara düşmüştür.

Üstelik yakın coğrafyalardaki ve komşu ülkelerdeki halk hareketlerinin içimize ve üzerimize sıçrama ihtimali ve bunun için de çaba gösterenlerin varlığı gün geçtikçe belirginlik kazanmaktadır.

Diyarbakır’ı Mısır’ın Tahrir Meydanına çevirme beyanları kulaklarımızda çınlamaktadır.

Ayrılma, dağılma, alt etnik kimliklere bölünme arayışında olanlar çevremize batıkça iştahları artmakta ve kendilerine dayanak bulmaktadırlar.

Ancak Başbakan Erdoğan bunun farkında değildir.

Bu tehlikeyi sezecek basiretten yoksun olduğunu göstermektedir.

Kendisi Tunus, Mısır, Libya derken şimdi de Suriye’yi hedefine almıştır.

Bugün kalkmış, “Suriye, Libya kadar yankı uyandırmıyor” sözleriyle,  adeta Batı’ya neden müdahale etmiyorsunuz ince ayarını ve ikazını yapmaktadır.

Ve “Libya için iştahlarını kabartanların Suriye’deki katliamlara sessiz kalması insanlık vicdanında tamiri zor yaralar açmaktır.” sözlerinin nerelere varacağını ve nasıl bir sonuç doğuracağını ya bilmemekte ya da bildiği halde emperyalizmin tetikçiliğine kapı aralamaktan rahatsızlık duymamaktadır.

Bu sözler aklın ve idrakin durduğuna ve dağıldığına delalettir.

Vahametin ve şiddet davetlerinin Sayın Erdoğan’da nereye kadar ulaştığını göstermektedir.

Almanya’dan sormak isterim ki;

Sayın Başbakan sen kendinde misin?

Ağzından çıkanları kulağın duyuyor mu?

Ne yani, emperyalist heveslerin teşrifatçılığını yapmaya mı niyetlisin?

Suriye işgal mi olsun istiyorsun?

Okyanus ötesine alan mı açıyorsun, Haçlı saldırılarını mı meşrulaştırıyorsun?

Ne yapmaya çalışıyorsun? Bize anlat, bize itiraf et?

Almanya’daki kardeşlerimize izah et? Türk milletini ve Türkiye’yi, hangi ateşin içine atacaksın?

Başbakan Erdoğan’ın Suriye’yle ilgili sözleri çok tehlikelidir.

Bu kapsamda hükümetin dış politikası iflas etmiş ve Ortadoğu’nun çöl sıcaklarında kumlara gömülmüştür.

Ülkemiz açıkça tehlikeli ve keskin bir uçuruma doğru sürüklenmektedir.

Bu yoldan dönmek ve bir an önce çıkmak gerekmektedir.

Şayet başkalarının içişlerine karışır, mesela Suriye’deki muhalefetle içiçe olursanız, yarın da başka ülkelerin, kendi içimizde aynısını yapmasına imkân sağlamış olursunuz.

BOP’un rehberliğini değil, başkent Ankara’nın vizyonunu ve Türk tarihinin tayin ettiği milli kulvarı takip etmek lazımdır.

Başbakan, savaş tamtamları çalan birisi haline dönüşmesinin vahim sonuçlarını artık görmesi lazımdır.

Sizler burada, Batı’nın tesir düzeyi yüksek her türlü propagandasına karşı koyup milli karakterinizi muhafaza ederken, Türkiye’de siyasi sorumluluk alanlar ne yazık ki sizin elinize dahi su dökemeyecektir.

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, Suriye’de ve Libya’da akan kanların faturalarını yönetimlerine çıkaran AKP zihniyeti; esasen çifte standardın labirentlerinde kaybolmuştur.

Bakınız sinsi bir kuşatma her tarafta etkisini ve taraflarını göstermektedir:

Mısır’da, Hüsnü Mübarek’in devrilmesine el veren muhaliflerin öncüleri, imalarla Türkiye’yi Suriye’ye bulaştırmaya, işgal etmeye davet etmektedir.

BOP, Eşbaşkanı’nın eliyle yürütülmekte ve dozu artan bir şekilde servis edilmektedir.

ABD’nin doğrudan istilasına şimdilik gerek yoktur.

Onun yerine emperyalizmin acenteliğini alanlar vardır ve gereğini de heyecanla yapmaktadırlar.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Vatandaşlarım,

Bugün ülkemiz sorun yumağına dönmüştür.

İç ve dış meselelerimiz bekamızı en üst düzeyde tehdit eder hale gelmiştir.

Vicdanları olmayan, milleti benimseyen odaklar şimdi de vicdani retçiliği gündeme taşımışlardır.

Biz buna ne olursa şiddetle itiraz ve taraflarını telin edeceğiz.

Buradaki maksat son derece sakıncalıdır.

Türk milletini askerlik görevinden ve sorumluluğundan soğutmak için AKP hükümeti hummalı bir çalışma başlatmıştır.

Ancak, TSK’nın kapısındaki yığılmayı eritecek bedelli askerlik konusu başka bir şeydir, vicdani redçilikle anayasada tanımlanan vatan hizmetini inkâr etmek başka bir şeydir.

Dikkat ediniz, sözde PKK’nın dağ kadrosunu eksiltmeye, örgüte ilaveleri azaltmaya çalışan AKP Hükümeti, ne ibretlik bir neticedir ki; bunun yerine TSK’ya katılımları engellemek için seferber olmuştur.

PKK’nın isteği de budur.

İmralı canisinin tavsiyesi de bu yöndedir.

Amaç, Türk milletine ve devletine vücut veren bütün ortak değerlerin yıkılmasıdır.

Hedef, Türkiye’yi parçalayarak çok milletli, çok kimlikli ve çok dilli bir ortaklık devletinin kabul ettirilmesidir.

Bütün tahriklere rağmen partimiz, milletimizin bin yıllık kardeşliğinin devamı yolunda önemli görevler üstlenmiş ve mesafeler kat etmiştir.

Önüne çıkan tuzaklara düşmemiş, Türk milletinin birliğini ve dirliğini korumak için büyük çaba göstermiştir ve göstermeye de devam etmektedir.

Şu kadarını ifade edebilirim ki, AKP’nin yönettiği ülke gerçeği içinde haksızlıkların ve tahribatların boyutu gün geçtikçe fazlalaşmaktadır.

Hayatın her alanında vahim ve tehlikeli gelişmeler yaşanmaktadır.

Geldiğimiz bugünkü noktada;

  • Milletimiz umutsuz, çaresiz ve geleceğinden endişelidir.
  • Devletimiz sıkıntılı, gergin ve yaralıdır.
  • Vatandaşımız işsiz, yoksul ve bitkindir.
  • Ekonomi alarm vermekte, göstergeler bozulmakta ve gelirler azalmaktadır.
  • Şehirlerimiz huzursuz, dağlarımız, sokaklarımız eli kanlı canilere teslimdir.
  • Gençlerimiz yarınsız, kadınlarımız şiddet dalgasıyla baş başadır.
  • Analar ağlamakta, çocuklar öksüz kalmakta, şehitler toprağa düşmektedir.

Türkiye’nin bugünkü tablosunda;

  • Ana muhalefet partisi CHP dağınık, şaşkın ve ne dediğini bilmemektedir.
  • PKK’nın hamisi, kanlı saldırılarının hazırlayıcısı peşmerge son vatanımızda ağırlanmakta ve taltif edilmektedir.
  • Bölücü talepler dur durak bilmeden aldıkları destek ve gösterilen hoşgörüyle iyice zıvanadan çıkmaktadır.
  • Türk milletinin bölünmesi, Türkiye’nin üniter yapısının çiğnenmesi için alçaklar koalisyon ve faaliyet halindedir.

Bunun için yeni anayasayı çare ve çıkış kapısı olarak görenler yanıldıklarını muhakkak anlayacaklardır.

Biliyorum, umutsuz ve karanlık bir ülke manzarası ortaya koysam da gerçekler bunlardır.

Türkiye’nin aydınlığa, Türk milletinin esenliğe ve refaha kavuşmasının bir tek yol ve formülü vardır:

O da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin küresel angajmanlardan sıyrılması ve aziz milletimizin hak ve hukukuna sahip çıkmasıdır.

Şurası da açık bir gerçektir ki, yüksek ahlakınız, engin vatanseverliğiniz ve milliyetçilik şuurunuz bizim yanlışla mücadelemizde en büyük sığınaklarımızdan olacaktır.

Aynısını 12 Haziran seçimlerinde de göstermiştiniz.

Milliyetçi Hareket’e dört bir koldan saldırırlarken de bizi hiç yüzü üstü bırakmamıştınız.

Bir tarafta Okyanus ötesinin tezviratları, dedikoduları varken; diğer tarafta küresel istihbarat operasyonlarının acımasızlığı her düzeyde kendisini göstermişti.

Bir yanda AKP Hükümeti’nin kışkırttığı ve tertiplediği düzenekler yer alırken, diğer yanda devlet içindeki çeteler ve dışarıdaki uzantıları el birliği yapıp üzerimize gelmişlerdir.

İşte böyle bir ortamda dahi yanımızdan hiç ayrılmadınız.

Unutuldu sanılmasın, ihmal edildi düşünülmesin.

Değeriniz çok fazla, kıymetiniz paha biçilmezdir.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Beklentim odur ki, Avrupa Türk Federasyonu’nun kutlu misyonu ile yaşayacak olan millet sevgisi ve dalgalanacak milli kültür meşalesi daha nice çeyrek asırlara ulaşacak, desteklerinizle çok daha güzel hizmetlere imza atacaktır.

Milli birlik ve kardeşliğin devamı için çıktığımız yolda, sizlerin de buralarda aynı kaygılarla dayanışma içinde bulunduğunuzu görüyor ve iftihar ediyorum.

Milletimizin bir yıkıma sürüklenmesini önlemek, hepimiz için tarihi ve milli bir görevdir.

Çünkü Türkiye’nin ve Türk milletinin kurtuluşu için “Milliyetçi-Ülkücü Hareket’ten” başka ümit ve çare kalmamıştır.

Bu süreçte karşımıza çıkarılacak her türlü engeli de sizlerin desteği ve Cenab-ı Allah’ın izniyle mutlaka aşacağız ve mutlaka başaracağız.

Biz memleketimizin her evladını kucaklıyoruz.

Kökeni, mezhebi ne olursa olsun herkese sarılıyoruz, her eli tutuyoruz ve buna da Allah’ın izniyle devam edeceğiz.

Sizlerin de bu topraklarda aynı sevgi ve kaynaşma duygularıyla hareket ederek bütün vatandaşlarımızı, aziz milletimizin bütün evlatlarını kucakladığınıza eminim.

Göçün ellinci yılında, Avrupa Türk Konfederasyonun; buradaki kardeşlerimizin gelişmesi, kültür kaynaklarından kopmaması için daha yoğun gayret sarfedeceğine inanıyorum.

Bu teşkilatımızın, Türklerin, Almanya’nın; siyaset, eğitim, ticaret, sivil toplum ve ekonomi hayatında başarılı olması ve ayrıcalıklı yer edinmesi için üstüne düşen çabayı göstereceğini biliyorum ve bunu bekliyorum.

Uyum sorunlarını aşıp, Alman toplumuyla kaynaşarak Türk milletinin en iyi şekilde temsil edilmesi çok önemlidir.

Türkçe’den taviz vermeden yabancı dilin öğrenilmesi, geleneklerimizden sapmadan yaşadığınız yerle bütünleşilmesi bana göre öncelikleriniz arasında yer almalıdır.

Türk Konfederasyonumuzun bütün teşkilatlarıyla bunu başaracağını düşünüyorum.

Artık dördüncü neslin kendisini göstermeye başladığı düşünüldüğünde, elleri öpülesi birinci nesil insanımızın muazzez mirasının Avrupa’nın her köşesinde parlamasını diliyorum.

Avrupa kapılarında oyalanan Türkiye, aziz temsilcileri eliyle kim olduğunu ve nasıl bir medeniyeti ruhunda taşıdığını bu kapsamda gösterebilecektir.

Büyümenin, gelişmenin, kuvvet ve kudret kazanmanın başka da yolu yoktur.

Gücünüzün Türk milletini, Türkçemizi, Türk kültürünü yaşatmaktan geçtiğini unutmayınız.

Bu vesile ile kurultaya katılan vatandaşlarımı, ülküdaşlarımı ve aziz dava arkadaşlarımı bir kere daha en iyi duygularımla selamlıyorum.

Biliniz ki, dualarınız, destekleriniz ve başarılarınız bizim en büyük dayanağımız ve heyecanımız olacaktır.

Milletimizin bu coğrafyalardaki temsilcileri olarak sizlere, ailelerinize, tertemiz çocuklarınıza, pırıl pırıl gençlerinize Cenab-ı Allah’tan sağlık, mutluluk ve esenlikler temenni ediyorum.

Bu teşkilatımızın fikir önderi ve destekçisi Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey başta olmak üzere, Hakkın rahmetine kavuşmuş bütün gönül ve dava adamlarını bir kez daha minnet ve rahmetle yâd ediyorum.

Hepinize, en kalbi hislerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Konuşmamın sonunda hepinize varlık ve birlik yolunda, gurbet ellerdeki hayatınızda üstün başarılar diliyorum.

Türk milletinin yükselişi uğrunda yolunuz, bahtınız ve alnınız açık, mücadeleniz kutlu olsun.

Hepiniz sağ olun, var olun, Yüce Allah’a emanet olun.

Ne Mutlu Türküm diyene.