4 Mart 2012 - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin İstanbul Ülkü Ocakları 2023 Gençlik Eğitimi 6. Dönem Mezuniyet Töreni'nde yapmış oldukları konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
İstanbul Ülkü Ocakları 2023 Gençlik Eğitimi 6. Dönem Mezuniyet Töreni'nde
yapmış oldukları konuşma.
4 Mart 2012

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türk Milletinin Güvencesi Değerli Ülküdaşlarım,

Coşkunun ve Cesaretin Burçları Sevgili Bozkurtlarım, Asenalarım,

Sayın Misafirler,

Medyamızın Kıymetli Mensupları,

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı İstanbul İl Temsilciliğinin düzenlemiş olduğu “2023 Gençlik Eğitimi 6. Dönem Mezuniyet Töreni” münasebetiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Bugün burada sizlerle buluşmaktan, sizlere kavuşmaktan ve birlikte aynı havayı solumaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Ve özlemimizin kilitlerini açarak bu salonda toplanmamızı nasip eden Cenab-ı Allah’a şükrediyorum.

Bu organizasyonun gerçekleşmesinde emeği geçen ve katkısı bulunan Ülkü Ocakları’nın her kademedeki yöneticisine ve mensubuna teşekkür ediyorum.

Göğsümüzü kabartan, vakarlarıyla bizleri gururlandıran, erdem zırhıyla donanan ve yarınlara umutla bakmamıza vesile olan genç kardeşlerimizi, evlatlarımızı ve ülküdaşlarımı ayrı ayrı kutluyorum.

İstanbul’un her köşesinden buraya koşup gelen, heyecanlarını ve hayallerini aramıza taşıyan her kardeşimle iftihar ediyorum.

Asla unutmayınız ki, sizler;

√       Yaşadıkları zamana ve bulundukları mekâna sığmayan kahramanların bugünkü varislerisiniz.

√       Devirlerinin vicdanı, nabzı ve kalbi olan kutlu isimlerin emanetçilerisiniz.

√       Tarihe bizatihi yön veren, ülkülerine kanlarıyla yol çizen yiğit yüreklerin mirasçılarısınız.

√       İnsanlığın yüz akı ve Türk milletinin haklı gururu abidevi değerlerin bu zamandaki simalarısınız.

Bu itibarla sorumluluğunuz büyük, yapacaklarınız fazladır.

Ben bu uğurda azami derecede çaba göstereceğinize ve çağınızı aşmak için var gücünüzle mücadele edeceğinize inanıyor, sizlere güveniyorum.

Ve hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Ülküdaşlarım,

Bugün bu atmosferi sizlerle paylaşmaktan dolayı son derece bahtiyarım.

Vatan ve millet sevdalısı dava arkadaşlarımla kucaklaşmaktan hem mutluyum hem de kıvançlıyım.

Ülküdaşlık hukukunun sizler tarafından büyük bir özveri ve adanmışlıkla kavrandığını bir kez daha görüyorum.

Kudretli bir geçmişi üstün ve iddialı bir gelecek tasarımıyla buluşturmak için emek ve göz nuru sarfediyorsunuz.

Türklüğün şanını, İslam’ın tebliğini ve millet olmanın zenginliğini yaşatmak için var gücünüzle tavır alıyorsunuz ve mücadele sergiliyorsunuz.

Duruşunuzla, duygularınızla ve diyaloglarınızla “Ülkücülüğü” layıkıyla sahipleniyor ve zihninizde yüceltiyorsunuz.

Gönlünüzün zirvelerine çıkarıyor ve ruhunuzla bütünleştiriyorsunuz.

Türk milletinin çağları aşıp gelen mesajlarını bağrınıza basıyor ve onunla bütünleşiyorsunuz.

Bu mesajda; Bilge Kağan’ın, Tonyukuk’un, Çağrı ve Tuğrul Beylerin ve tüm Türk yurtlarının daveti vardır.

Bu mesajın içeriğinde, Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye, Akşemsettin’in Fatih’e hayır duası vardır.

Bu mesajın satırlarında; İbni Sina’nın şifası, İbni Rüşt’ün aklı, Gazali’nin teslimiyeti, Ali Kuşçu’nun dehası, Uluğ Bey’in vizyonu vardır.

Bu mesajın özünde; Ahmet Yesevi’nin hikmeti, Mevlana’nın semahı, Kaşgarlı Mahmut’un seslenişi, Yusuf Has Hacip’in öğüdü vardır.

Bu mesajın kaynağında; Dedem Korkut’un nasihati, Yunus’un aşkı, Karacaoğlan’ın sazı, Pir Sultan’ın gözyaşı, Itri’nin sanatı, Hafız Post’un güftesi, Dede Efendi’nin bestesi ve Baki’nin beyitleri vardır.

Taşıdığınız mesajda ceddimizin aziz hatıraları, meydanlardaki naraları, kıtalara Türk mührünü vuran kararlılığı vardır.

Ve irfanı, iddiası, vicdanı, merhameti yer almaktadır.

Çanakkale’nin geçilmezliğini en iyi siz bilirsiniz.

Akdeniz’e uzanan cesareti, düşmanı denize süpüren gözü pekliliği en iyi siz anlarsınız.

İşgale boyun eğmeyen ulviyeti, özgürlüğüne toz kondurmayan şahsiyeti en iyi siz fark edebilirsiniz.

Yemen’den Belgrat’a, Adriyattik’ten Çin Seddi’ne, Kırım’dan Fas’a kadar unutulmayacak anıları ancak ve ancak sizler layıkıyla içselleştirirsiniz.

Malazgirt’i, Kosova’yı, Niğbolu’yu, Mercidabık’ı, Mohaç’ı hakkıyla sizler sahiplenirsiniz.

Dumlupınar’ı, Sakarya’yı, demire ve çeliğe karşı imanın sillesini akıllardan katiyen sizler çıkarmazsınız.

Çünkü siz Ülkücü Hareketsiniz.

Dava ve gönül neferlerisiniz.

Allah’tan gayrısına kulluğu reddeden, secdeden başka hiçbir yerde eğilmeyen bir zihniyetin mensuplarısınız.

Türk milletinin ülküsünü temsil eden, kutlu bir davanın fedakar erlerisiniz.

Ölüm karşısında geri adım atmayan bir geçmişin vasiyetçilerisiniz.

Ankara Site Yurdunda şerefsiz ellerce kurşunlanan ilk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’dan, 12 Eylül zalimliğinin cinayetine kurban giden Mustafa Pehlivanoğlu’na kadar bir sevdanın, mukaddimesi kanla yazılmış bir destanın taraflarısınız.

Dizkapakları matkapla delinip, ayakları jiletle kesilen ve sonra da ciğerleri pompayla şişirilip pencereden atılarak şehit edilen Ertuğrul Dursun Önkuzu’nun dava arkadaşlarısınız.

Sizler, Türk milletinin ülkülerini, özlemlerini, hayallerini ve ihtişamını hem temsil ediyorsunuz hem de bunların hepsini damarlarınızda taşıyorsunuz.

Sizler, yapılan eziyetlerin, alçakça tertiplenen saldırıların, atılan iftiraların ve edilen ihanetlerin hesabını sormak için sabırsızlık gösteriyorsunuz.

Yeri ve zamanı geldiğinde bunu yapmak da bizim için kutsal bir vazife ve emin olun şeref meselesidir.

Biliniz ki, dava arkadaşlarımıza kıyanları, onlara hakaret eden eşbaşkanları dünya durdukça hatırımızdan çıkarmayacağız, beddualarımızdan eksik etmeyeceğiz.

Hakkın yerini bulmasını, haklının itiraf edilmesini, acımasızlıkların ve adiliklerin karşılıksız kalmamasını bekliyor ve doğal olarak istiyorsunuz.

Bu yüzden;

√       Korkmayan, çekinmeyen, yılmayan, yenilmeyen ve menkıbelerinden ödün vermeyen Türk gençliği buradadır.

√       İmanının kölesi, inançlarının sırdaşı ve milli ilkelerin takipçisi Türk gençliği buradadır.

√       Tertemiz alınlarıyla, pırlanta gibi parlayan gözleriyle ve açık bahtlarıyla Ülkücü gençlik; bize vatan hediye eden Sultan Alparslan’ı anmak, vatanı esaretten kurtaran Mustafa Kemal’i hatırlamak ve Türk milliyetçiliğinin kutup yıldızı Başbuğ Türkeş’e niyazda bulunmak için bugün buradadır.

√       Yozlaşmanın korkulu rüyası, şirkin belalısı ve hain emellerin asla aşamayacağı Ülkücü gençlik burada ve dimdik ayaktadır.

Hiçbir dünyevi güç ve beşeri müdahale Allah’a şükürler olsun ki;

√       Sizi inandıklarınızdan çeviremedi.

√       Yolunuzdan döndüremedi.

√       Türk milletine karşılıksız sevdanızdan vazgeçiremedi.

√       Yürüyüşünüzü engelleyemedi, adımlarınızı yavaşlatamadı.

√       Milletle yapılan ve ebediyete kadar sürecek manevi sözleşmenizi, konusu fedakarlık olan hizmet akdini bozamadı.

Unutmayınız ki Ülkücü Hareket;

√       Mazlumun, masumun ve mahzunun sesidir.

√       Hiç sönmeyecek millet meşalesi, hiç susmayacak milli haykırıştır.

√       Milli kimliğin, milli onurun, milli bağımsızlığın sembolüdür.

√       Cumhuriyet’in nefesi, İ’lay-ı Kelimetullah’ın bayraktarı, Türklüğün çağrısı ve bin yıllık kardeşliğin adıdır.

√       Doğruluğun, dürüstlüğün ve çıkarsız bağlılığın adresidir.

√       Başı Orta Asya’da, gövdesi Anadolu’da ve hedefi aleme nizam vermede olan bir iddiadır.

Geçmişten bugüne intikal eden tarihi hadiseler, yaşanmışlıklar ve deneyimler bize bunları göstermektedir.

Şehit kanıyla yazılmış tarihimiz, çilelerle çevrelenmiş hayatlarımız hep bunlara işaret etmektedir.

Kuşkusuz davayı tam bir inanmışlıkla benimseyenler için zorluklar vız gelmiş, ateş çemberi gül bahçesi haline dönüşmüştür.

“Milliyetçiyim, ülkücüyüm” diyen diller; mukaddes değerlerinin farkında olan şahsiyetler; el ele, gönül gönüle zahmetleri mağlup etmiş, sıkıntının bariyerini yıkmıştır.

Bunun kanıtı bu salondadır ve burada temerküz etmiştir.

İşte Ülkücü Hareket, işte Türk gençliği buradadır; elbette heybetiyle ve dava aşkıyla dosta güven, düşmana korku salmaktadır.

Hafızası kurumamış, vicdanı körleşmemiş, basireti bağlanmamış, idrakleri kapanmamış ve insaniyetleri kararmamış herkes bu söylediklerimi itiraf edecek ve kabullenecektir.

Bizi anlamayanlar elbette zulme ortak olanlardan ve zalimle işbirliği yapanlardan başkası değildir.

Bu itibarla BOP’çuların, içimizdeki haçlıların, Brükselcilerin, Erbilcilerin, Erivancıların, Vashingtoncuların bizi tehdit olarak algılaması ve tanımlaması son derece normaldir.

Kaldı ki, bunun aksi olsaydı kendimizden şüphe duyar, endişeye kapılırdık.

Kim ne yaparsa yapsın, hangi melanetin tarafı, hangi küresel oyunun figüranı olursa olsun;

Ülkücü Hareket, tıpkı dün olduğu gibi, bugün de pislikleri temizlemeye hazırdır.

Kumpasları alt üst etmeye, provokasyonları hazırlayanlarının başına geçirmeye vardır.

Saldırıları püskürtmeye, hıyaneti yenmeye yeminlidir.

Millet varlığından parça koparmak için sıraya girenler,

Vatandan sözde hisse almak için zaman ve uygun ortam kollayanlar,

Sözde istiklal marşı icat edip Kürdistan’dan bahseden haysiyetsizler,

Yabancıların at uşaklığından medet uman reziller,

Başkent Ankara’nın emanetini hezimete uğratmak için kollarını sıvayan çürümüşler,

Dersim bataklığında milleti boğmaya çalışan küstahlar,

Sözde Ermeni soykırım tezgahında ceddimizi suçlamaya cüret eden meymenetsizler, biliniz ki;

Ülkücü Hareket aşılmadıkça, Milliyetçi Hareket yenilmedikçe ve millet varlığı topyekun bertaraf edilmedikçe amacınıza ulaşamayacaksınız, kirli hedeflerinize varamayacaksınız.

Türk milletinin teminatı ve esenlik garantisi bu salonda toplanmıştır.

Hepinizle iftihar ediyorum, hepinizle övünç duyuyorum.

Umut sizsiniz, çare sizlersiniz.

Zafer sizsiniz, hilalin namusu sizlersiniz.

Beka sizsiniz, birlikte yaşamanın güvencesi sizlersiniz.

Tarih sizsiniz, gelecek sizlersiniz.

Türkçe sizsiniz, vatan sizlersiniz.

Başbuğ Türkeş Bey’in dediği gibi, her biriniz bayraksınız.

Türk milletinin ümitlerini, sevinçlerini düşürmeyiniz, incitmeyiniz ve tarihi mesuliyetinizin farkında olunuz.

Sizlere inanıyorum.

Sizlerin fedakarlıklarıyla Türkiye’nin yükseleceğini, Türk milletinin güçleneceğini ve muhteşem mazinin tekrar dirileceğini biliyorum.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Aziz Ülküdaşlarım,

Hedefimiz büyük, yolumuz uzun ve önümüz engebelerle doludur.

Ülkücünün yapacakları çoktur, meselelerinin bilançosu kabarıktır.

Geleceğin aydınlık resmini çizmek, görmeyi arzuladığımız tablosuna şekil vermek için süremiz kısıtlı, imkanlarımız dardır.

Ülkü etrafında buluşmuş, bir mefkurenin elinden tutmuş, mukadderatın içinde benliğini eritmiş ülkücünün müşkülatlara aldırması, takılması da mümkün değildir.

Yarınlardan umudunu kesmesi, yeise kapılması ve bezginliğin mengenesine kısılması hiçbir şart altında düşünülemeyecektir.

Zira vatan şairimiz Mehmet Akif’in dediği gibi; 

“Âtiyi, yani geleceği, karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.”

Ve takdir edersiniz ki, sahipsiz olan memleketin hüsrana uğraması kaçınılmazdır, ancak siz sahip olursanız bu vatan, bu bayrak ve bu millet asla batmayacaktır.

Kem gözler ilişemeyecek, kötü niyetler ulaşamayacaktır.

Kirli eller dokunamayacak, karanlık niyetler başaramayacaktır.

Bunun için az önce sizlerin umut olduğunu ifade ettim, çare olarak sizleri gösterdim.

Bir ülkünün amacına ulaşması, bir davanın, fikriyatın çizgisinden sapmadan tayin ettiği ufka varması, öncelikle adanmışlık ve fedakarlık ister ve bunu bekler.

Ülkünün vadesi uzun, hedefi uzak, yolu virajlı ve tek yönlüdür.

Kalbin huzura ermesi, mutluluk pınarlarının yüreğimize akması ve yolumuzun ışıklanması ülkü sayesinde olacaktır.

Belirlenecek ülkü fertten millete kadar kılavuzluk yapmalı ve pusula işlevi görmelidir.

Ter dökmeden, uğraşmadan, çırpınmadan, didinmeden bir ülkünün kutup yıldızı gibi parlaması, bir idealin çekim ve cazibe merkezi olması kolay değildir.

Ülkü hayata anlam katar, yönsüzlüğü siler atar.

Hedefsizlik, ideal yoksunluğu, ufuksuzluk en başta ruhu köreltir, yaşama hevesini sekteye uğratır.

İdealsiz insanlar, idealden mahrum toplumlar, gelişigüzel var olurlar ve tesadüflerle ayakta kalırlar.

Gönlümüzün doruklarında yer bulmuş kutlu idealler bizim yolumuzu aydınlatır, işimizi kolaylaştırır ve bir amaç uğruna yürümenin eşsiz lezzetini yaşatır.

Yaptığı her işte değer arayan, bununla yetinmeyerek değer üreten; yüksek duygu ve düşüncelerle, karşılıksız sevgi ve bağlanışlarla, sonuca değil sürece odaklananlar eninde sonunda muzaffer olmayı hak ederler.

Ülkü sahibi olduğunu düşünen ve idealin gergefinde hayatı dokumaya çalışan dava insanı için tayin edilen amaç ve gidilecek istikamet önemlidir.

Hepinizin kabul edeceği üzere, nereye yolculuk yaptığını bilmeyen birisi için, varılacak yerin ve tercih edilecek yöntemin bir ehemmiyeti yoktur.

Ülkünün, ülkücüyle örtüşmesi, birlikteliği bir başlangıç olarak gerekiyorsa da, bunun yalnız başına yeterli olacağını düşünmek doğru değildir.

Ülkücü, sahip olduğu ülküsüne hem yön tayin eder hem de anlam ve içerik yükler.

Sürekli değişim, sürekli hareket ülküyle hemhal olmuş, iç içe geçmiş ülkücüye dinamizm kazandırır.

Çağın problemlerini çözmek, zamanın karmaşık sorunlarına cevaplar üretmek, dar bir alana sıkışmadan, merkezinden ve anlam kaynaklarından bir an olsun ayrılmadan ivme kazanan sıkıntılara teklifler getirmek bu şekilde mümkündür.

Milliyetçi-ülkücü mutlaka gündemi had safhada meşgul eden sorunlara odaklanmalı ve kesinlikle çıkış yolları inşa etmelidir.

Bu kapsamda, üzerinde durulması ve tartışılması gereken bazı soruları ve sorgulamaları sizlerle paylaşmak istiyorum:

Alt kimliklerin keskinleştiği bir milli devlet ve üniter yapı içinde; hangi tedbirler, hangi sırayla uygulanarak ayrılma talepleri durdurulabilir, bu risk ortadan kaldırılabilir?

Milletin yalnızca sosyolojik ve kültürel değil aynı zamanda siyasal bir birlik olduğu düşünülürse; alt kültürlerin ana siyasal gövdeden koparak kimlik ekseninde, kendi siyasal çarklarını kurmayı talep etmeleri nasıl ve hangi vasıtalarla kalıcı olarak engellenebilir?

Milletin bütünlüğünü muhafaza edebilmek için denenmemiş hangi yol ve yöntemler milli ilkeler ışığında seferber edilebilir?

Bilinçli bir şekilde, Türk kimliğinin ihmali ve yok farz edilmesinin ya da kimlik üzerinden oluşmuş asırlık değerlerin geri çekilmesinin millet ve milletleşme üzerindeki tesir ve zararları nelerdir?

Milliyetçi için devletin anlamı ve önemi nedir, nerededir?

Siyasi sorumluluğunu üstlendiği milletinin, ana kimlik unsurlarını unutturan veya bastıran bir hükümet o milleti tam anlamıyla temsil edebilir mi? Tam anlamıyla meşruluğundan bahsedilebilir mi?

Devlet, bir milletin kendisini yönetmek için üzerinde ittifak ettiği sosyo-politik ve hukuki yaptırım kudretidir. Milliyetçi için millet varsa ve değerleri temsil edilip geliştiriliyorsa devlet bir anlam taşıyacaktır. Bu itibarla, çağı Türkçe okuyan, algılayan bir sürece, yönetim yapısına nasıl ve hangi vasıtalarla gitmek mümkündür?

Gelecekte muhtemel bir küresel güç olunması halinde Türk milleti dünyanın diğer toplumları ve devletleriyle nasıl bir uyum içinde bulunacaktır? Bu çerçevede milliyetçiliğin farklı dil, din, görüş ve toplumlara bakışı ve yaklaşımı nasıl olacaktır?

Türk dünyasının nasıl ve hangi politik kurumlar aracılılığıyla birlikteliği sağlanmalı, siyasi birlik için hangi adımlar atılmalıdır?

Küreselleşmeden kaçınmak mümkün değilse, milliyetçiliğin yeni çağa bakışı, kültürlerle ilgili yorumu nasıl ve ne şekilde biçim almalıdır?

Milliyetçiliğin demokrasiyle, özgürlükle bağı ve irtibatı nasıl olmalı, bunlarla ilgili hangi yeni önerileri getirmelidir?

Bu sorularımızı uzatabilir, tartışmaları artırabiliriz.

Şüphesiz ben milliyetçiyim-ülkücüyüm diyen, milli kaygı taşıyan kim varsa bunlar üzerine odaklanmalı ve fikri yaklaşımlar geliştirmelidir

Ülküyü zihninde ve düşünce ambarında taşıyacak elbette ülkücüdür.

Ülkücü olmadan, ülkünün bir başına mana üretmesi ihtimal dışıdır.

Düşünen, okuyan, analiz ve muhakeme eden ülkücü, ülküsünü kuvvetlendirecek, sağlamlaştıracaktır.

Doğu’nun felsefesini özümsemiş, Batı’nın tekniğini gözden geçirmiş, edebiyattan sanata zihinsel taramasını yapmış bir ülkücü, ülküsüne küresel iddia kazandıracaktır.

Unutmayalım ki, her şeyin küresel görüş mesafesine yerleştiği bir dönemde, yerel düşünüp evrensel hareket etmediğimiz sürece mücadelemizi başarıya ulaştırmamız baştan sorunlu bir hale gelecektir.

En başta etrafımızı çeviren hadise âlemiyle dikkatimiz arasındaki boşlukları dolduran bir uyanıklık hayati derecede gereklidir.

Başkalarının tecrübeleri ve fikirleri, kitaplarla devamlı temas, meselelerin üstüne ısrarla kapanarak tefekkür etmek ve doğru zannedilip sevilen fikirlerin sürekli teyidiyle zamanın belirsizliği aşılmalıdır.

Güzelin içinde doğruyu, doğrunun içinde güzeli arayarak, ayırt ederek estetik ölçüler temellendirilmelidir.

Netice itibariyle ülkü, ülkücünün elinde, dilinde ve yüreğinde çınarlaşacak, ona ilham, heyecan ve şevk verecektir.

Biliyoruz ki, insanlar kendilerini adadıkları hedef ve ülküler kadar büyümekte veya küçülmektedir.

Ülkücüler, büyük ve şanlı Türk tarihinin doğurduğu Allah ve Resulü’nün hizmetine sunduğu ulvi kadrolardır.

Bu itibarla, küfrün her çeşidine, husumet kuşatmasının en vahşisine maruz kalmaktadır.

Ülkücü Hareket bir insan yığını değildir.

Bir ruh ve şuur etrafında birbirine kenetlenmiş, ahenk içinde sosyal ve siyasal bir birliktelik oluşturmuşlardır.

Ülkücüler, tasada ve kıvançta birleşmiş, Türk kültür ve ülkü şuuru içinde bütünleşmiş ve kaynaşmışlardır.

Bu süreç sonuna kadar birbirini takviye ederek gidecektir.

Bu itibarla ülkücünün kalbiyle beyni arasındaki ittifakı ve harmonisi; hedefe giden istikamette yeri dolmaz bir destek ve himmet sağlayacaktır.

Akılla duygu arasında kurulacak kararlı denge, mantıkla his arasındaki irtibatın sağlıklı işlemesi ve şuurla heyecanın ölçülü uyumluluğu bir davaya baş koymuş ve gönül vermiş kişiye aradığı imkanları sunacaktır.

Ülkünün varlığı ve devamlılığı ona inanan, kendini adayan, tutkuyla bağlanan fertler sayesinde olacaktır.

Sevgi, hürmet, cesaret ve feragat bunun ayrılmaz parçalarıdır, her birinin yeri ve ihtiva ettiği özellikler şüphesiz farklı ve paha biçilmezdir.

Unutmayalım ki, gönülden bağlandığımız davamızı, zihnimizin şuur kısmına taşıyamıyorsak, süreklilik sağlanamayacak ve yapılan fedakarlıklar tabiatıyla boşa gidecektir.

Ülküyü şuurla birleştirmek, ülkücülüğü şuurla benimsemek mücadeleci ruhların, pes etmeyen dimağların ve doğrularından ayrılmayan sadakat sembollerinin işi ve maharetidir.

Ülküsünü berraklaştırmış, dedikodu ve fitne seline karşı fikir ve sabır bariyerlerini kaldırmış, neyi savunduğunu aklen bilen, nereye varmak istediğini şuurluca kafasında somutlaştırmış kişiler için elbette hiçbir güçlüğün önemi yoktur.

İşte bunlar asrımızın alperenleri, gaza ve takva sahibi kişileridir.

Ülkücüleri tanımayanlar, tanısalar da hakkını teslim etmekten gocunanlar önce ifadeye çalıştığım bu gerçeği kavramalıdır.

Bu çevreler ülkücünün taviz vermeyen, pazarlığa gelmeyen ve boyun eğmeyen hamiyetini, vatanperverliğini ve milletseverliğini fark etmelidirler.

Elbette daha önce değişik ortamlarda ifade ettiğim üzere; “Ülkücü görünmenin kolay, ülkücü olmanın zor, ülkücü kalmanın ise çok daha zor olduğunu” bilmek gerekmektedir.

Fikir dünyamızın sönmeyecek ışığı merhum Galip Erdem Bey’in “Bedava Ülkücülük” diye tabir ettiği çıkmaza, açmaza ve bunun üzerinden geçimlerini sağlayan çapsızlara da çok dikkat edilmelidir.

Millet mensubiyeti zayıf, ülkücülüğü kulaktan dolma ve tamamen sembollere indirgenmiş olarak duyan ve gören, Türk kültür ve medeniyet havzasından nasibini alamamış, boyları büyümeden rafın yüksekliğini tenkit eden kısa parkur koşucuları esasen bedava ülkücülüğün taraflarıdır.

Bunlar ya ülkücü geçinenler ya da ülkücülükten geçinenlerdir ve takdir edeceğiniz üzere de çok tehlikelidirler.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Ülküdaşlarım,

Cesaret Timsali Bozkurtlarım,

Bir fikrin yaşaması için mutlaka ihtiras gereklidir.

Yılmayan, vazgeçmeyen ve geri adım atmayan mücadele iradesi fikrin olmazsa olmazıdır.

Hissiyat olmadan, güçlü istek bulunmadan bir idealin kendi alanından taşması ve iç tutarlılığını koruması çok zordur.

Nitekim fikrin yaygınlaşması, olgunlaşması ve taşınması için şuur ne kadar elzem ise, hislerin varlığı ve rehberliği de bir o kadar zorunludur.

Şurası kesindir ki,  şuur fikrin namlusu, his ise barutudur.

İkisini ayırmak, birbirinden koparmak fikri köklerinden ve ilkelerinden uzaklaştıracaktır.

Kelimeler güçlü istek ve beklentilerle doldurulup ayağa kaldırılamazsa, hafızadan şuura çıkan tünelin içini aydınlatmak kolay olmayacaktır.

Elbette şuur dinamiktir, kendini devamlı yeniler.

Duygu ise beslenmek ve ilgi görmek ister.

Şuur cesareti çılgınlıktan kurtardığı gibi, duygu da davranışı ruhsuzluktan ve matlıktan muhafaza eder.

İşte bunlarla ülkücünün anlam ve varlık vahası oluşur, bu vasıtalarla Türk kültürüyle temas ve iletişim kanalları kurulur.

Bu itibarla ülkücülük; Türk milletine hayat boyu sadakatle, samimiyetle ve içtenlikle bağlı kalınacağının sözüdür.

Millete dair her değerin, her zenginliğin korunup geliştirilmesini içeren, sınırı ve müddeti bulunmayan manevi senettir.

Üzerinde karşılıksız sevdanın, menfaatsiz ilginin, hesapsız beklentinin yer aldığı hizmet sözleşmesidir.

Ülkücü, Türk milletinin varlığıyla mana elde eder, Türk kültüründen feyizlenerek fikriyatına yön verir.

Ülkücülük bu halde, millet olmayan bir kalabalığı, vatanlaşmamış bir toprağı eksik, dar ve yetersiz bulur.

Ülkücü; vatan ve millet nöbetini soluk alıp verdiği sürece tutan, tek taraflı verdiği sözü asla çiğnemeyen bir yükümlülüğün tarafıdır.

Büyük bir inançla ifade etmek isterim ki, Ülkücülük;

√       Sabırdır, fedakarlıktır, akıldır, irfandır, sevgidir ve bağlanıştır.

√       Şehitliktir, duadır, göz yaşıdır ve heyecan dalgasıdır.

√       Sönmeyecek kahramanlıktır, dinmeyecek hasrettir, unutulmayacak mücadeledir ve korkmayan Bozkurttur.

√       Turan’ın düşüdür, İslam’ın mesajıdır, evladı Fatiha’nın umududur.

√       Orhun’un suyuyla kanmaktır, Issık Gölünde hayalleri yüzdürmektir.

Bunlardan dolayı;

Avrupa’ya diz çöktüren Atilla ülkücüdür.

Anadolu’yu vatanlaştıran Sultan Alparslan ülkücüdür.

Bu kutlu şehri fetheden Fatih ülkücüdür.

Viyana kapılarına dayanan Kanuni Ülkücüdür.

Türkiye’yi kuran ve bağımsızlığına kavuşturan Mustafa Kemal Ülkücüdür.

Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyacak, Türk milletine gözü gibi bakacak nesilleri yetiştiren Başbuğ Alparslan Türkeş ülkücüdür.

Ülkücülüğümüzün ana gayesi ise; Türk milletini modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak ve çağlar önüne sıçratmaktır.

Hedefimiz, kimseyi ayırmadan, ötekileştirmeden, yabancılaştırmadan, herkesi bir ve beraber görerek geleceğin lider ülke Türkiye hedefine ulaşmaktır.

Irkçılığın her tonunu reddeden bir kavrayışla, tahammülsüzlüğün, kavganın, çatışmanın, cepheleşmenin her türünü göz ardı eden bir derinlikle doğudan-batıya, kuzeyden güneye bir olmak, iri olmak ve diri olmak bizim varmak istediğimiz seviyedir.

Demokrasiyi gerçek anlamda sahiplenmiş, ilerisi veya gerisi diye sıfatlandırmamış, ama yüksek standartlara eriştirmeyi de kafasına koymuş bir huzur iklimini tesis etmek niyet ve temennimizdir.

Ülkemizi mutlu, müreffeh hale getirmek; bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip bir duruma kavuşturmak amaçlarımız arasındadır.

Bunun için biz yemin ettik, söz verdik, karşılıksız manevi sorumluluğun altına girdik.

Ülkücü olmanın, şerefli ve övgüye ziyadesiyle layık olan tarafı da budur.

Ülkü Ocaklarından yetişen her evladımız, her gencimiz bu inançla dolup taşmaktadır.

Çünkü bizim varlık kaynağımız aziz milletimizdir ve her şart altında bu sosyolojik mücevhere sahip çıkmaktır.

Bunlardan dolayı Ülkü Ocakları’ndan, Ülkücülüğü şuurla taşıyan dava arkadaşlarımın arasından;

√       Şehide kelle, katile sayın diyen densizler çıkmaz.

√       Teröristlerle kurulan pazarlık masalarında şerefini kaybedenler çıkmaz.

√       İmralıyla görüşen, Kandille mektuplaşan, peşmergeyle kucaklaşan çıkmaz.

√       Türk milletini 36 parçaya ayıran sorumsuz ve art niyetliler çıkmaz.

√       Küresel kanlı projelere teşrifatçılık yapan, Müslümanların acılarına seyirci kalan ve bunun failleriyle sarmaş dolaş olan vicdansızlar çıkmaz.

√       Türkiye’yi yıkmak için uğraşan, Cumhuriyet’i dinamitlemek için ısrar eden ve Türk milletini etnik teröre teslim etmek isteyen asla çıkmaz.

√       Habur’da eli kanlı teröristlere kucak açan, hukuku kepaze eden, adaleti kurşuna dizen aşağılık kişiler çıkmaz.

√       Türkiye’yi emperyalist ellerin insafına terk eden, kurtuluş mücadelesinin intikamını almak isteyen fırsatçılar çıkmaz.

√       Şehit analarını ağlatan; kalleşleri özgürlük savaşçısı, yavrularımızı yetim bırakanları barış gönüllüsü olarak görenler bizim aramızda bulunmaz.

√       “Şehitler ölmez vatan bölünmez” seslenişini tahrik unsuru olarak gören, “Ne Mutlu Türküm Diyene” demekten rahatsız olan bizim içimizden yetişmez.

√       Kısacası bizim aramızdan hain çıkmaz, bizim aramızdan Damat Ferit çıkmaz ve bizim aramızda millete hasım olan kimse olamaz.

Bu nedenle, modern ve dindar gençlik isteyenlerin esas amacı başkadır.

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, kininin, evinin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsedenlerin maksatları arızalı ve marazlıdır.

Şayet Türk gençliği;

√       Dininin davacısı olacaksa; önce Müslümanlara sırt çeviren ve operasyonları meşrulaştırmaya çabalayan BOP eşbaşkanlarına dava açmalıdır.

√       Dilinin davacısı olacaksa; Türkçeyi hançerleyen, TRT’yi mahalli diller bataklığına sokan AKP zihniyetinden davacı olmalıdır.

√       Beyninin ve ilminin davacısı olacaksa; eğitimin canına okuyan, ideolojik ve geçmiş kinleri paralelinde gelecek nesillerimizi heba etmeye çalışan AKP’den davacı olmalıdır.

√       Irzının, kininin ve evinin davacısı olacaksa; sokakları şiddet, cinayet ve tecavüz çetelerine terk eden, suçlulara prim veren, zinayı kaldıran ahlaksızlardan davacı olmalıdır.

√       Kalbinin davacısı olacaksa; Türk milletini duygusal olarak ayıran, yıkım projesiyle birlikte yaşamamızı dinamitleyen, bin yıllık kardeşlik hukukuna suikast düzenleyen bedbahtlardan davacı olmalıdır.

Türkiye’nin bugünkü yönetim zihniyetinden, Ülkücü Hareket davacıdır.

Millet adına alacaklıdır.

İki cihanda da eli bunların yakasındadır.

Bu durumda karşımızda iki seçenek vardır:

Ya kardeşliğimizin sarsıldığı, ayrışmanın, dağılmanın kavga ve kargaşanın içinde derin kimlik buhranları ile boğuşmaktan ve yapılanların muhataplarının yanına kar kalmasından üzüntü duyacağız.

Ya da Türk milletine mensubiyetin gururunu, sevincini şeref ve huzur içinde yaşayacağımız bir ortamda Ülkücü Hareket’in davalı olduklarının hesaba çekildiğini gönül rahatlığıyla göreceğiz.

Ya istismara, yalana ve aldatmaya katlanacağız, geleceği kaybedeceğiz.

Ya da Türk milletini yok etmeye sürükleyenleri demokratik yollardan yüz üstü yere sereceğiz.

Ülkücü Hareket vecd ile hazırdır ve buradadır.

Ülkücüler aşk ile bu mübarek millet mücadelesinin içindedir ve bu salondadır.

Şehitlerimizin aziz ruhları aramızdadır ve Başbuğ Türkeş Bey’in manevi hatırası yanı başımızdadır.

İmkanla imanı aynı vücutta cem eden ve haklı davalarını yüksek mertebelere çıkaracak aziz dava arkadaşlarım tüm inançlarıyla ayaktadır.

Biz bu vatanı nutuk atarak, maliyetsiz ve külfetsiz bir halde kazanmadık, lütufla elde etmedik.

Bu yolda can verdik, kan verdik ve üzerinde yaşadığımız coğrafyayı vatanlaştırdık.

Türk milleti kazaran ve tesadüfen oluşmadı.

Aziz milletimiz bin yıllık imanın, ülkünün, hatıranın, duygunun üst üste çakışmasıyla yoğrulmuş ve müşterek kıymet hükümleri halinde billurlaşmış, hazzı ve elemi beraber tatmış, birbirinden habersizken bile birbirinin her şeyi olmuş muazzam bir varlıktır.

Kimseye borcu yoktur, kimseye vereceği diyeti bulunmamaktadır.

Herkes duysun ki, bu vatanı sırf bir avuç hain istiyor diye, ahmaklar öyle buyurdu diye, eşbaşkanlar öyle talimat aldı diye kimseye kurban vermeyiz, kurban ettirmeyiz.

Uyarmak isterim ki, Türk’ün tarihe istikamet veren zafer kılıcı bir kez daha kınından çıkarsa bunun sonucu muhatapları için gerçekten de acı ve ağır olacaktır.

AKP, etnik benzinin yanında kibritle oynamaktan vazgeçmelidir.

Eğer ille de bunda ısrarlı ise, milletten uzak bir yerde durmalı ve ne hali varsa görmelidir.

Tahrikten, kışkırtmadan ve izansızlıktan geri durmalıdır.

Bu düşüncelerle, konuşmama son vermeden önce, bugün buraya gelen her ülküdaşımı sevgilerimle selamlıyorum.

2023 Gençlik Eğitimi 6. Dönem Mezuniyet Töreni’nde sertifika almaya hak kazanan katılımcıları tebrik ediyor, değerli eğitimcilere ve öğretim üyelerine içtenlikle teşekkür ediyorum.

Hepinize millet hizmetinde başarılar diliyorum.

İşlerinizde, özel hayatınızda kalıcı ve daimi saadetler temenni ediyorum.

Başta merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey olmak üzere, Hakk’a yürüyen tüm dava arkadaşlarımıza, şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.

Yolunuz, bahtınız ve pırıl pırıl alnınız açık olsun.

Sağ olun, var olun.

Cenab-ı Allah’a emanet olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.