27.07.2003 - 9. Beyşehir Anadolu Kurultayında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
9. Beyşehir Anadolu Kurultayında Yapmış Oldukları Konuşma
27 Temmuz 2003

 

Muhterem Beyşehirliler, Konyalılar,

Kıymetli Dava Arkadaşlarım, Genç Bozkurtlarım,

Saygıdeğer Misafirler, Sayın Basın Mensupları,

Sözlerime başlarken hepinizi Yüce Allah’ın selamıyla, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün, sizlerle birlikte 9. Beyşehir Anadolu Kurultayı’nda birarada olmaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyuyorum.

Bizleri burada buluşturan Yüce Mevla’ya hamdolsun, şükürler olsun.

Hepiniz, hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Huzurlarınızda öncelikle, her sene büyük bir özveri ve gayretle bu güzel Kurultayı gerçekleştirmek için canla başla çalışan il ve ilçe teşkilat yönetcilerimizi ve emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Çünkü, onlar, bir taraftan böylesine güzel bir atmosferde bizleri buluştururken, diğer yandan da Türk kültürünün ve tarihinin çok önemli bir özelliğini canlı tutuyorlar.

Geleneklerimizi, göreneklerimizi, örf ve adetlerimizi yaşatıyorlar.

Milletimizin yaylalarda şenlikler, toylar düzenleme ve bu vesileyle biraraya gelme alışkanlığını sürdürüyorlar.

Yüce Allah, bu güzel Kurultaya emeği geçen herkesten, buraya gelen ve davasını yaşatmanın azmi içerisinde olan siz kardeşlerimden razı olsun.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Genç Ülküdaşlarım, Bozkurtlarım,

Bu vesileyle sizlerle birlikte iken, siyasi ve ekonomik gelişmelere ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Hepinizin bildiği gibi, %34 oyla Millet Meclisi’nde %65 ağırlığa yani Anayasa’yı bile değiştirebilecek çoğunluğa sahip AKP hükümeti yaklaşık 9 aydır, tek başına iktidardadır.

Şu ana kadar yaptıkları ise hepinizin malûmudur, ortadadır.

Seçim meydanlarında vermiş oldukları bütün sözleri unutmuş halde, günü kurtarma, gündem doldurma ve milleti kandırma politikası izlemektedir.

Devlet idaresindeki acziyetleri, Türk milletinin milli ve manevi değerleriyle olan problemleri her geçen gün biraz daha ortaya çıkmaktadır.

Meydanlarda “Seçim sonrası planlarımız, programlarımız hazır, gelir gelmez iş başı yapacağız” diyenler, hazırlıklarının dış politikada tam teslimiyet, iç politikada acziyet üzerine olduğunu bütün açıklığıyla sergilemektedir.

Hükümet, Acil Eylem Planı adı ile ortaya koyduğu politika ve hedeflere değil ulaşmak, artık neredeyse onları unutturmak istemektedir.

Çünkü, aradan geçen bunca zaman boyunca, Türk milleti ve devletinin hayrına attığı hiçbir adım yoktur. Ama, Türkiye’nin milli ve üniter yapısını bozacak, iç huzuru ve barışı tehlikeye atacak AB Yıkım paketlerini yangından mal kaçırır gibi çıkarmışlardır.

Üstelik, bu yıkım paketlerinden en sonuncusunu Milli Mücadele’mizin mihenk taşı olan Erzurum Kongresi’nin toplandığı salonda imzalamışlardır. Üstelik bunu, o büyük ve anlamlı günün yıldönümünde yapma cüretini göstermişlerdir.

Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük meşalesinin yakıldığı bu mukaddes mekânda, Dadaşlar diyarında Türk milleti ve devletini ipotek altına sokacak böyle bir hareketin hesabını elbette ki yine bu millet soracaktır.

Bir türlü Türkiye istasyonuna uğramayan sanal AB treninin makinistliğine soyunan bu AKP iktidarı,

- Rum- Yunan tezlerine arka çıkarak, Kıbrıs Davamızın büyük kahramanı Denktaş’ı yalnız bırakmanın,

- Toplumsal barış adıyla terörist hareketi affetme, meşrulaştırma ve siyasallaştırma çabalarının,

- Güzel dilimiz, dil bayrağımız Türkçenin yerine başka dillerle eğitim ve yayın yapılmasına izin vermenin,

- Avrupa Birliği yöneticilerinin açıkça Türkiye’yi almayacağız demelerine rağmen, hâlâ milletimizi oyalamanın ve kandırmanın, vebali altında ezilecektir.

- Yine bu teslimiyetçi iktidar, Türkiye’yi sürekli suçlayan ve hakaret eden dış odaklara ses çıkarmayan, böylesine aciz bir siyaset izlemenin,

- Süleymaniye’de 11 askerimizin kafasına çuval geçirilip, sorgulanmasını görmezden gelip Türkiye’yi Amarikan menfaatlerinin uydusu gibi görmenin,

- Kerkük’te, Musul’da, Süleymaniye’de, Erbil’deki Türkmenlerin hakkını ve hukukunu yok saymanın,

hesabını vermek zorundadır ve elbette ki verecektir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Bunlar, Türk milletinin adını dahi telaffuz etmekten kaçınmaktadırlar.

İyi bilinmelidir ki, “anayasal vatandaşlık”, “Türkiyelilik bilinci” gibi tanımlamalarla gerçek niyetlerini gizleyemezler.

Akıllarının gerisindekinin birtakım çevrelere, mahfillere şirin gözükmek, milli ve üniter yapıyı tahrip etmek olduğunu daha fazla perdeleyemezler.

Çünkü, her geçen gün maskeleri biraz daha düşmekte, her geçen gün onların asıl sorununun bu milletin dirliği, bütünlüğü ve geleceği ile olduğunu biraz daha açığa çıkarmaktadır.

Ancak, bizler, bu ülkeyi karşılıksız seven Milliyetçi Hareket oldukça, ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olamayacaklardır.

Hiç kimse, hiçbir güç bu ülkeyi bölemeyecek, parçalayamayacak, dirliğini ve düzenini bozamayacaktır.

Bu ülke de, bu millet de sahipsiz değildir. Güçsüz, kudretsiz ve kimliksiz değildir.

Bu ülkenin ve milletin geleceği de biziz, ümidi de.

Bu gerçek, yakın bir gelecekte şüphesiz, çok daha iyi görülecektir.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Kardeşlerim,

Ne yazık ki, dış politikasını AB ve ABD’ye endeksleyen, milletin değerlerinden ve hassasiyetlerinden uzak şekillendiren bu hükümet, içerde de Dünya Bankası ve IMF bağımlısı bir ekonomi politikası yürütmektedir.

Kendilerinden öncekileri dışa bağımlı olmakla suçlayanlar şimdi ekonomik programa ve IMF’ye olan hürmetlerini ve bağlılıklarını sürekli tekrarlıyorlar.

Öyle ki, artık çalışanın emeğinin karşılığını, alın terini vermiyorlar.

Bu da yetmezmiş gibi, işçimizi de, işsizimizi de hor gören ve azarlayan bir tavır içerisindedirler.

Her gün yeni bir vergi paketi getiriyorlar.

Daha işçinin, köylünün, memurun, esnafın cebine bir kuruş girmeden ek vergilerle, yeni vergilerle peşin tahsilat yapıyarlar.

Burada soruyorum:

- Hani, Hükümete geldiklerinde bu programı değiştireceklerdi?

- IMF’ye kapıyı göstereceklerdi, ya da oturup yeniden anlaşacaklardı?

- Sosyal adalet bunun neresinde?

- Verdikleri onca söz nerde kaldı?

- Hala vatandaşın karşısına geçip nasıl vaadde bulunabiliyorlar?

Tabii ki, millete başka, menfaat odaklarına başka konuşmakla ülke yönetilmez.

AKP iktidarı şimdi de Irak’ın güneyine asker göndermenin hesabındadır.

İktidarın, aziz milletimize “ABD bizden Irak için asker istiyor” açıklamalarının doğru olmadığı artık ortaya çıkmıştır. Bu teklifin bizzat hükümet tarafından yapıldığı ABD’ce açıklanmıştır.

Başka ülkelerin ve güçlerin emri altında ve güdümünde Mehmetçiği değil bir yere göndermek lafını bile etmek ayıptır.

Bu hükümet, artık milletimizi kandırma ve yanıltma alışkanlığına bir son vermelidir.

Böyle bir söz verirken neyi amaçladığını kamuoyuna açıklamalıdır.

Kuzey Irak’ta Türkiye’nin kırmızı çizgileri hiçe sayılırken, Türkmenler sahipsiz bırakılırken Mehmetçiğin Irak’ın güneyinde kimin menfaati için bulunacağını bu millete anlatmalıdır.

İktidarlarını sağlam ve sürekli kılmak için, dış mihraklara yaranmak için hiç kimse Türk milletini ateşe atamaz.

Bu artık çok iyi bilinmelidir.

Muhterem Beyşehirliler, Konyalılar,

Kıymetli Misafirler,

Türkiye’de siyaseti de, siyasetçiyi de yıpratan, milletimizi her seçimde yeni bir deneme-yanılmaya götüren tercihlerde işte bu ölçüsüz vadler yatmaktadır.

Bunun içindir ki, biz Milliyetçi Hareket olarak, hiç bir zaman ve hiçbir şekilde milletimize tutamayacağımız sözler vermedik, taahhütlerde bulunmadık.

Hâlâ aynı noktadayız.

Milletimiz tarafından hizmet etme şerefi ve fırsatı verildiği zaman da, büyük bir samimiyet ve özveri ile çalıştık.

Devlet hayatında şov yapılmayacağını, kamu kaynaklarının israf edilmeyeceğini pek çok kere gösterdik.

Fakat, AKP iktidarı ile birlikte hizmetten önce şov, hatta sürekli şov dönemi başlamıştır.

Ortaya ciddi bir proje konulamadığı, kalıcı hiç bir gelişme kaydedilemediği halde siyasi rant sağlayacaklarını düşündükleri her konuda büyük kavgalar, gerginlikler üretmekten geri durmuyorlar.

En ufak bir refleksle birlikte en ısrarlı olduklarını söyledikleri konuları bile hemen geri çekiyorlar.

Ancak, her nedense partilerinin veya kendilerinin çıkarı olan konularda son derece kararlı ve ısrarlı olabiliyorlar.

Ama, sizinle, milletle ilgili meselelerde ise, zerre kadar hassasiyet sahibi olmayan, en ufak bir ısrarcı tavır koyamayan Hükümet, Millet Meclisi’ni ya Avrupa Birliği noteri, ya da yeni vergileri icat merkezi gibi çalıştırmaktadır.

Çalışmalarına baktığımız zaman görüyoruz ki, nokta kadar menfaatleri bulunan her konuda dağlar kadar yükü göğüsleyebiliyorlar.

- Kendileri için vergi affı,

- kendileri için belge affı,

- kendileri için suçların kaldırılması,

- kendileri için orman arazilerinin talanı,

- kendileri için sit alanlanının yağmalanması,

- kendileri dışında siyaset yapanlara çamur atılması,

işte şimdiye kadar hizmet adı altında esas yaptıkları bunlar olmuştur.

Bir taraftan, tüccar mantığı ile siyaset yaptıklarını, ülke yönettiklerini söyleyenler, diğer taraftan “Biz bakkal dükkanı değil, devlet yönetiyoruz” diyenler de bunlar.

Böyle bir yönetim anlayışı olur mu?

Bu büyük bir çelişki ve acziyet ifadesi değil midir?

Böyle devlet yönetmeyi, böyle ülke idaresini kimden öğrenmişler, nerde görmüşler?

Öte yandan yolsuzlukla mücadele ediyoruz diye ortalığı inleten bu iktidar, yolsuzlukların adresi haline gelmiştir.

Hükümetin Bakanları hakkında pek çok iddialar, birtakım belgelerle kamuoyuna yansıyor, ama hiçbirisinin sesi çıkmıyor.

Fakat, daha önce görev yapan herkesi, hâlâ kendilerinin devam ettirdiği uygulamaları gerekçe göstererek suçlamayı biliyorlar.

Devr-i sabık yaratmak hesap sormak değildir. Çamur atmaktır, karalamaktır.

Aziz milletimizin huzurunda, sizlerin huzurunda açık çağrıda bulunuyorum, bu ülkenin tarihinde yolsuzlukların, hırsızlıkların üzerine en fazla giden, kökünü kurutmayı kendine vazife edinen bu Milliyetçi Hareket adına söylüyorum:

Kimin elinde, ne varsa bilgisiyle, belgesiyle ortaya koysun.

Her kim ne kadar ve ne şekilde bir suç işlemişse ortaya çıkarılsın. Hesap sorulsun.

Bunun için de, Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu raporları derhal işleme alınmalıdır.

Soruşturma komisyonları oluşturulmalı ve o komisyonlar da derhal faaliyetlerine başlamalıdır.

Çünkü, milletimiz nezdinde hâlâ bir kanayan yara, kangren halinde duran bu yolsuzlukla ve yozlaşmayla mücadele konusu önem taşımaktadır.

Bu konunun artık bir daha dönmemek üzere milletimizi rahatsız edici bir husus olmaktan çıkarılması şarttır.

Bunu yapmadıkları zaman, kamuoyuna açıklanan raporlar birer siyasi kin ve ihtiras, birer haysiyet cellatlığı belgesi olarak, milletimizi rencide edecektir.

Millete söz verdikleri gibi milletvekili dokunulmazlığını kaldırsınlar, kendileri hakkındaki iddiaları hasıraltı etmesinler.

Aksi takdirde, Millet Meclisi’nin denetim yetkisini kötüye kullanmanın en bariz örneği olarak tarihe geçeceklerdir.

Çok Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Genç Bozkurtlarım, Muhterem Misafirler,

Sizler ki, bu ülkenin sağduyusu ve milli vicdanısınız.

Bu ülkenin ve insanların birlik ve beraberliğinin teminatısınız.

Her türlü bağımlı, onursuz tutum ve davranışlara karşı milli direnci, ümidisiniz.

Bunun içindir ki, Milliyetçi Hareket olarak, dün olduğu gibi bu gün de, yarınlarda da milletimiz, devletimiz, ülkemiz, ülkümüz için yapacağımız çok hizmetler var.

Çok iyi bilinmelidir ki, bu millet tarihi boyunca daha büyük sıkıntılara, daha büyük zorluklara göğüs germiştir.

Hepsinden de çok şükür ki büyük bir başarıyla çıkmıştır. Yine çıkacaktır.

Yüce Rabbimizin izniyle, biz bir oldukça, biz güçlü oldukça bu millet de, bu ülke de güçlü olacaktır.

Hepimize çok iş düşüyor. Sizlere çok iş düşüyor.

Bu milletin vefakâr, cefakâr, fedakâr evlatları olan sizler, Milliyetçi Hareket, Türkiye’yi ve Türk milletini ayağa kaldıracaktır.

21. yüzyılın büyük, güçlü ve lider ülkesi yapacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu güzel Kurultaya şeref veren siz değerli dava arkadaşlarıma bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sağolun, var olun, yüce Allah’a emanet olun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı