06.05.2007 - 8. Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Olduğu Konuşma Metni- Erzurum
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
8. Bölge İstişare Toplantısında Yapmış Olduğu Konuşma

6 Mayıs 2007-Erzurum

Değerli Dava Arkadaşlarım

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye'mizi, içinde bulunduğu buhrandan kurtarmak için yola çıkmış bulunan Milliyetçi Hareketin, seçim ve iktidar seferberliği başlamıştır.

Dört yılı aşan yıkım projesinden sonra işbaşındaki AKP zihniyetinden kurtulmak üzere gösterdiğimiz demokratik sabrın sonuna nihayet gelinmiş seçim sandığı görünmüştür.

Bu amaçla, bugün Erzurum il teşkilatımızın ev sahipliğinde, Erzincan, Gümüşhane, Bayburt, Ardahan, Kars, Iğdır, Muş, Van, Hakkari illerinin katılımıyla Sekizinci Bölge İstişare Toplantısını gerçekleştirmek için bir araya gelmiş bunuyoruz.

Partilerin barajı aşmak için birbirleriyle görüşmeler yaptığı bu süreçte, yalnızca aziz milleti ile sandıkta buluşmak üzere yola çıkan Milliyetçi Hareket Tek başına iktidara yönelmiştir.

Bu kutlu dava yolunda bizleri yeniden buluşturduğu için Cenab-ı Allah'a şükrediyorum.

Hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Basınımızın değerli mensuplarına görevlerinde başarılar diliyorum.

Hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket Partisi olarak iktidarın yıkım ve tahribatını azaltmak ve milletimizi selamete çıkartmak için geçtiğimiz yıllardan beri ısrarla önerdiğimiz Erken Genel Seçim kararı alınmıştır.

22 Temmuz Pazar günü yapılacak olan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Aziz milletimiz, göstereceği irade ile kaybedilmiş yılların tahribatını telafi edecek ve Milliyetçi Hareket Partisinin tek başına iktidarını müjdeleyecektir.

Ortaya çıkacak milli irade sonucu, bir taraftan 23.dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi kadrosu belirlenecek, diğer yandan ülkemizi 2023 yılına taşıyacak Lider ülke Türkiye vizyonunun kilometre taşları döşenecektir.

23 Temmuz sabahı bütün Türkiye gösterdiği idare ile tıpkı 88 yıl önce, 1919 tarihindeki 23 Temmuz Erzurum Kongresinde olduğu gibi yeni bir çağ ve çığır açacaktır.

Bugün burada kucaklaşmış siz değerli dava arkadaşlarım gibi, bundan 88 yıl önce de aynı yörelerden, vatan ortak paydası ile bir araya gelen milliyetçiler tüm dünyaya meydan okumuşlar ve bağımsızlığa giden adımları atmışlardır.

Ne büyük bahtiyarlıktır ki, Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı ile o gün Erzurum'da toplanan kahramanlar, bugün burada, bu salonda Milliyetçi Hareket Partisine kucaklaşmışlardır.

O gün, Erzurum'da bir araya gelenler, "vatan bir bütündür, parçalanamaz" demişlerdi, bugün de Milliyetçi Hareket "milli devlet, üniter yapı, bölünmez bütünlük" demektedir.

O gün milliyetçiler, "Manda ve himaye kabul edilmez demişlerdi", bugün de milliyetçi hareket "tam bağımsızlık, milli ekonomi ve milliyetçilik" demektedir.

1919'un 23 Temmuz'unda Erzurum''da bir okul salonunda yalnızca 54 kahramanın bulunduğu mütevazi bir kongreden atılan kutlu tohumla yeni bir Türk devleti doğmuştu.

Yürekten inanıyorum ki, bugün milyonların salonlara ve meydanlara sığmadığı bu ihtişamdan Milliyetçi Hareketin tek başına iktidarı doğacaktır.

O gün, manda ve himaye arayanlar, o gün vatanı bölmek isteyenler, o gün yabancı işgali bekleyenler, bugün yine karşımızdadır.

Ancak, yine 1919'da olduğu gibi hak ettikleri cevabı alacaklar, ülkemizdeki ağır tahribatın hesabını vereceklerdir.

Aziz milletimiz, artan bir teveccüh ile Türkiye Sevdalılarına yönelmiş, milliyetçiler halkla kucaklaşmak için emin ve istikrarlı bir yükselişi yakalamışlardır.

Milliyetçi Hareket Partisi, bir kurtuluş umudu olarak gönüllerde yeniden yükselmeye başlamış ve Türkiye'nin onurlu geleceğine damga vurmak üzere harekete geçmiş bulunmaktadır.

22 Temmuz'da milletimizin sandıktaki teveccühü, Erzurum Kongresinde olduğu gibi; 23 Temmuzda Lider ülke Türkiye'nin kapılarını ardına kadar açacaktır.

Cenab-ı Allah yolumuzu ve bahtımızı açık etsin.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bugün Türkiye'nin içine sürüklenmiş olduğu buhranın kaynağı işbaşındaki ilkesiz AKP zihniyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bazı muhalefet partileridir.

Meclis iradesinin kilitlendiği, bu vahim süreçte iktidar zihniyeti başlattığı gizli ve özel pazarlıklar ile oluşturduğu düğümü bir panik havası içinde kendine has yöntemlerle çözmeye çırpınmış ve giderek batmıştır.

Demokrasi dışı uyarılara kadar varan bu gerilim yüklü ortamın öncelikli sorumlusu ülkemizi dört yılı aşan süredir yöneten AKP iktidarıdır.

Tek başına iktidar gücünü ve Meclisteki sandalye sayısını bütün Türk milletinin iradesi zanneden demokrasi dışı bu zihniyetin, Cumhurbaşkanlığı için aylardır kamuoyunu meşgul eden ortaoyunu bitmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisinin çeşitli vesilelerle uzun zamandır hassasiyetle uyardığı bu sonuç, AKP için tercih etmiş olduğu sözde siyaset yolu açısından kaçınılmaz bir sondur.

AKP zihniyeti,

  • Milli ve manevi değerleri tahrip ederek,
  • Milletimizi bölecek söylemler geliştirerek,
  • Cumhuriyetin temel değerlerine meydan okuyarak,
  • Devlet kurumlarını ele geçirmeye çalışarak;
  • Baskı ve dayatmalarla bugüne kadar sürükleyerek getirdiği bu siyasetin kopma noktasında olduğu bir türlü anlayamamıştır.

Bu süreçte yaşanacak zorlamaların Türkiye'ye büyük zararlar vereceğini gören partimizin, sorunların demokrasimizi hırpalamadan aşılabilmesi için aylar öncesinden başlayarak somut önerilerde ve samimi ikazlarda bulunduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Baştan beri, bu vahim tıkanma noktasına doğru adım adım gelindiğini haber veren ve uzlaşma, hoşgörü, diyalog öneren Milliyetçi Hareket Partisinin çağrıları maalesef gözünü ihtiras ve intikam bürümüş milletvekillerinde bir cevap bulmamıştır.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminin ciddi anlamda bir krize dönüşme ihtimalini sürekli vurgulayan partimizin, hükümete yönelik olarak yaptığı akıl, sağduyu ve basiret önerileri maalesef sonuçsuz kalmıştır.

Bu konudaki temel yaklaşımımız, Cumhurbaşkanının kim olacağından önce nasıl birinin Cumhurbaşkanlığına seçileceğine yönelik metod ve ilkeler üzerinde anlaşmaya bir çağrı niteliğindeydi.

Bize göre bu ilke ve yöntemler şunlar olmalıydı:

  • Cumhurbaşkanlığı, bir siyasi partinin iradesinin ve hükümet olma meselesinin dışında ve üstünde, bütün Türkiye'yi temsil eden bir önemli makamdır.
  • Bu makam, partilerin küçük hesaplarının ve siyasi ihtiraslarının değil demokratik kültür ve siyaset ahlakının öne çıkmasına neden olacak bir uzlaşmanın temsil yeri olmalıdır.
  • Böylesi bir makama seçilecek şahıs için yalnızca iktidarın sahip olduğu meclis çoğunluğunun değil, parlamentoda temsil imkânı bulmuş veya bulamamış siyasetin üzerinde uzlaşabileceği, çok geniş bir mutabakat zemininin aranması gereklidir.
  • Cumhurbaşkanı, geniş bir diyalog yelpazesi ile ve mutlaka ortak bir anlayış, işbirliği sonucu seçilmelidir.
  • Türk Devletinin bu en yüksek merciinin değerini ve önemi üstlenebilecek kişinin kimliğinden çok, bu makamı taşıyacak liyakatin ilke ve nitelikleri belirlenmeli ve öncelikli olmalıdır. Bu açıdan Türkiye Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı olacak şahsın;

Türkiye'nin bütünlüğü ve Türk devletinin millî ve üniter yapısını temsil ve taşıma konusunda milletimizde tereddüt bırakmayacak bir fikri maziye,

Cumhuriyetimizin kurucu felsefesini özümsemiş, geçmişinde Cumhuriyetin temel değerlerine samimiyet ve sadakati hakkında kuşku bırakmayacak bir milli duruşa,

Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millet olma hasletlerini ve yüksek kültürünü benimseme konusunda mutlak güvenilecek ilkeli, berrak ve açık bir düşünce yapısına,

İlkeli, dürüst, şaibesiz ve manevî değerlere saygılı hüviyeti ile tebarüz etmiş, demokrasinin ilkeleri konusunda tam duyarlık ve kararlılığa sahip bir şahsiyet olmalıdır.

AKP zihniyeti ve Meclis, öncelikle ilkeler üzerinde anlaşma sağlayamadan, adaylar üzerinde tartışmalar başlatınca sonuçta cepheleşme, kavga, gerilimle dolu bir sonuç ve hasar gören bir demokrasi ortaya çıkmıştır.

İktidara geldikleri günden beri Türkiye'nin hükümeti olmayı bir türlü başaramayan bu ilkesiz zihniyet, tüm uyarı ve uzlaşma çağrılarından uzak durarak, birikmiş siyasi hesaplarını ve ele geçirme ihtiraslarını aşma basiret ve erdemini gösterememiştir.

Sorunu aşabilmek için bugüne kadar değer vermediği parti ve vekillerle görüşme ilkesizliğini gösteren Başbakan ve adayı için hesaplar tutmamış ve kapılar yüzüne kapanarak konu mahkemede son bulmuştur.

Hergün yeni senaryoların yazıldığı, her anayasayı eline alanın yeni yorumlar getirdiği bu siyasal kaosun başta AKP olmak üzere, siyasi partiler, Meclis ve Türk demokrasisi maalesef bu hayati sınavdan yüzünün akıyla çıkamamış sonuçta Türk demokrasisi yara almıştır.

Partimizin bu konudaki mücadelede tek seçeneği demokratik gelenek içindedir ve sorunların çözüm yeri, genel seçim sonucu oluşacak 23. dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi tablosudur.

Bu aşamada, AKP'nin de kabule yanaştığı, Cumhurbaşkanını halk seçsin teklifi Başbakan ve ekibinin giderayak yeni bir fırsatçılığa niyet ettiklerinin işareti olarak algılanmalıdır.

AKP'nin büyük Türk milletini dışlayarak yürüttüğü siyaseti, millet iradesine yönelik yönlendirme girişimleri de demokrasi tarihimizde bir leke olarak yerini alacaktır.

Artık Türkiye'nin önceliği seçim sandığına sağ salim ulaşılabilmesidir. Çünkü ancak seçimle oluşan bir millet iradesi, demokratik sabır adına katlandığımız bu zihniyetten uzaklaşmamıza imkân verecektir.

22 Temmuz tarihi, bu açıdan milletimizin önünde önemli bir tercih fırsatı sunmaktadır.

Bu, hürriyet, demokrasi, uzlaşma arayanlar için tarihi bir fırsattır.

Bu, milli kimlik, milliyetçilik, bağımsızlık, bütünleşme isteyenler için bulunmaz bir fırsattır.

Ve, bu fırsatın adı:

Milliyetçi Hareket Partisinin Tek başına iktidarıdır.

Bu inançla yıllardan beri sizlere söylediğimiz sloganımız şuydu ve bir kez daha tekrar ediyorum:

60.ncı hükümet Milliyetçi Hareket

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Artık son günlerini yaşayan AKP'nin tam bir teslimiyet içine düştüğü, son derece hassas ve kritik süreç tarihimizde bir kara dönem olarak anılacaktır.

Yaklaşan ilk seçimde tamamen tasfiye olacak AKP zihniyetinden geride sömürü, ahlaksızlık, adaletsizlik, açlık, ilkesizlik, onursuzluklarla dolu acı hatıralar ve karanlık bir tablo kalacaktır.

Türkiye'miz, AKP ile diplomatik, ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda derin bulanımlar içine sürüklenmiş, Türkiye karanlık mecralara yöneldiği ağır şartlarla yüz yüze gelmiştir.

Milletimizin her kesimini saran ve kuşatan ağır bir buhran hali, artık tahammül edilemez bir duruma gelmiş, halkımız yoğun bir karamsarlık içine düşmüştür.

AKP ile ülkemiz, milli ekonomisinin, milli menfaatlerinin, manevi varlığının ve bekasının, tehlikelerle karşı karşıya olduğu, bir küresel teslimiyet sürecini maalesef yaşamıştır.

Bu, yaklaşık altmış yıldır uluslararası camia tarafından milletimize dayatılmaya çalışılan sessiz ve sinsi yozlaştırma ve çürütme senaryolarının AKP eli ile gerçekleşmesine neden olmuştur.

İlkesiz ve ahlâksız yöneticiler, çıkarcı iş dünyasının bazı mensupları, kimliğini kaybetmiş kişiliksiz elitler, işbirlikçi medya patronları AKP'nin tahribatına yardım ve yataklık etmişler, elbirliği ile tahribatı alkışlamışlardır.

Bu sahte saadet locaları ve ihanet zinciri oluşturan odaklar, işbaşındaki zihniyet ile birlikte, ekonomik, sosyal, siyasal hatta ahlaki meşruiyetlerini ve dayanaklarını, küresel sömürüye hizmet ve sadakatte aramışlardır.

AKP iktidarı, tam bağımsızlık inancıyla Erzurum'da 1919'da kurucu idarenin defettiği sömürgecilerin uzantısı, mandacı bir zihniyetin; yeniden iştah bulmasına neden olmuştur.

Bu iç ve dış çıkar şebekesinin elbirliği ile ayakta tutmaya çalıştığı AKP hükümeti, "borsa simsarlarının", "özelleştirme vurguncularının", "inanç hortumcularının", "belediye ve ihale mafyalarının" ve daha da önemlisi Türk milletinden intikam almak isteyen küresel güçlerin tam bir hizmetkârı ve işbirlikçisi haline gelmiştir.

AKP zihniyeti ile;

  • Karşılıklı menfaatler üzerine kurulmuş talan ve yıkım şebekesinin ağır tahribatı sonucu, Türkiye yorulmuş ve hırpalanmış, ezik ve yoksul, çaresiz ve bitkin bir ülke durumuna düşürülmüştür.
  • Ahlaki temellerden yoksun ve kirlenmiş kapkaç siyaseti yönetim kültürümüze bir tümör haline gelmiştir.
  • Türkiye Büyük Millet Meclisi, itibar kaybına uğramış, siyaset kurumu ağır yaralar almıştır.
  • Devlet kurumları sinsi ve sistemli gayretlerle çatışarak yıpratılmıştır.
  • Yerleştirilmeye çalışılan tehlikeli siyaset modeli, devlet kurumlarını kuşatma altına almıştır.
  • Türkiye içerde ve dışarıda çok ağır sorunlar ve tehlikelerle karşı karşıya bırakılmıştır.
  • AKP kadroları, devlet kaynaklarını talan etmek için yarışa girmiş ve yolsuzluk çamuruna batmıştır.
  • Hükümet, dört yıllı aşan iktidarı boyunca sadece umut sömürüsü, hayal ticareti ve inanç hortumculuğu yapmıştır.
  • Türkiye'nin milli ve manevi değerleri, devletin kuruluş yapısı ve ilkeleri siyasi tartışma konusu haline gelmiştir.
  • Devlet ve toplum hayatımızın hemen her alanında yaşanan kutuplaşma ve cepheleşmeler giderek derinleşmiştir.
  • Türk milletini birleştiren ve Türkiye'nin temel harcı olan ortak değerler, gerginlik ve ayrışma unsurlarına dönüşmüştür.
  • Büyük sanayi tesislerimiz, stratejik kuruluşlarımızın haraç mezat satılmıştır.
  • Milyonlarca vatan evladımız aç, yoksul, işsiz ve umutsuz olarak yaşam mücadelesi vermiştir.
  • Köylümüz, çiftçimiz, açlık ve yoksulluğa tam anlamıyla mahkûm edilmiştir.
  • Yabancı malların marketi haline gelen ülkemizde esnafımız, ve imalatçımız ezilmiştir.
  • Gelirini tamamen çalıştığı kurumlara bağlayan işçimiz, memurumuz yoksullaşmıştır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Toplantımızın yapıldığı yöre ve siz değerli katılımcıların yaşadığı illerimiz, hepinizin bildiği gibi ülkemizin sosyo-ekonomik imkânları açısından maalesef mağduriyetin en yoğun yaşandığı bölgemizdendir.

Yöre insanı, AKP hükümetinin Türkiye genelinde neden olduğu ağır sıkıntılara ilave olarak, gelişmişlik farkının da neden olduğu vahim sorunlarla boğuşmaktadır.

Kişi başına kamu yatırımlarının, ülke ortalamasının yaklaşık üçte biri düzeyinde olması bir yandan hizmetleri aksatırken diğer yandan yörenin genç nüfus yapısını işsizliğe ve çaresizliğe mahkûm etmiştir.

Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın % 50'lara varan oranlarda yoksulluk sınırının altında yaşıyor olması, beraberinde yoğun bir iç göç hareketine neden olmuştur.

Özellikle kırsaldan bölgenin büyük kentlerine, burada barınamayan kitlelerin de iş ve aş bulma umuduyla İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin gibi büyük kentlere göçleri ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Ancak göç de sorunlara çözüm olamamış, yeni ve daha vahim sonuçlara ortaya çıkmıştır. Halkın temel geçim kaynağı olan çiftçilik ve hayvancılık, hükümetin tarım politikaları nedeniyle büyük darbe almıştır.

Köylü en temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzaklaşmıştır. Yalnızca yöredeki kökleşmiş dayanışma ve aile kültürü ile ayakta kalmaya çalışmaktadır.

Milletimizin yüzlerce yıllık geleneği olan tarım ve hayvancılığı terk ederek göçmesi ise beraberinde ağır bir sosyo-ekonomik buhranı da getirmiş, insanlar ekonomiden ve üretimden uzaklaşarak yardıma muhtaç hale gelmeye başlamışlardır.

Yörede ciddi anlamda hiçbir yatırım yoktur. Eğitim ve sağlık sorunları da büyük boyutlara ulaşmıştır. Bütün bu tahribat ve itilmişlik huzur ve asayişe de etki etmekte, güvenlik ciddi anlamda sarsılmaktadır.

AKP iktidarının milletimize reva gördüğü sonuç, devletimizi düşürdüğü açmaz ne yazık ki budur.

Vicdan ve ahlak sahibi hiçbir vatanseverin kabul edemeyeceği bu gidişatın sürdürülmesi ve buna tahammül edilmesi artık mümkün değildir.

Siyasi ihtiraslarını, milli ve manevi her değerin önüne koymaktan çekinmeyen bu siyaset tüccarları, kendilerini bekleyen mukadder sona doğru hızla yol almaktadır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket, tarih boyunca bir arada yaşamış ve kaynaşmış olan Türk Milletinin mensuplarını bir bütün olarak kucaklayan bir anlayışın temsilcisidir

Tıpkı Erzurum Kongresi'nde, Sivas Kongresi'nde, 1920'deki ilk Meclis'te bir araya gelen kardeşlerimiz gibi, bu ülkede yaşayan 73 milyon insanımızı Cenab-ı Allah'ın kutsal bir emaneti ve kutlu ceddimizin mirası olarak görmekte ve kucaklamaktadır.

Milliyetçi Hareketin bu inanç ve kararlılığı konusunda asla bir kuşku yoktur.

Milliyetçiliğimiz, dışlayıcı ve uzaklaştırıcı anlayışlardan beslenmeyen, aksine her zaman kucaklayıcı, toparlayıcı olan üstün bir fikir sistemidir.

Bu yüksek fikirler, memleketin her köşesinden tertemiz millet evlatlarının katkılarıyla beslenmiş ve bugünün muhteşem değerler manzumesini oluşturmuştur.

Bu davanın öncüsü olan fikir ve aksiyon adamlarının doğum yerleri ve memleketleri bile milliyetçiliğimizin kapsayıcı ve kucaklayıcı yönünün en önemli işaretidir.

20 asrın başında ortaya çıkarak, duygularımızı coşturan vatan şairi Mehmet Emin Bey dönemin başkenti olan İstanbul'dandır.

Milliyetçiliğin fikir zeminini hazırlayan, düşünürümüz ve sosyoloğumuz Ziya Gökalp Bey ise güzel vatan beldesi olan Diyarbakırlıdır.

Milliyetçiliğin reformist yönünü besleyen, medeniyet projesi olarak niteleyen fikir adamımız Mümtaz Turhan, Doğu Anadolu'nun tarihi kenti olan Erzurum doğumludur.

Maneviyatı vatan sevgisi ile kucaklaştıran İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy ise Rumeli kökenlidir.

Cumhuriyetimizin kurucusu ve büyük Türk milliyetçisi Mustafa Kemal Atatürk ise Osmanlının kültür ve ticaret merkezi olan Selanik doğumludur.

Partimizin kurucusu, milliyetçiliği bir siyasal yönetim projesi ve aksiyon haline getiren Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey Kayseri'lidir.

Türk ve İslam değerlerinin savunucusu ve büyük inanç adamı Seyyit Ahmet Arvasi Bey ise Van'lıdır.

Büyük Türk milliyetçisi, gönül ve dava adamı Galip Erdem Bey Rize'lidir.

Milliyetçiliğin sosyolojik analizlerini yapan, fikir pınarlarımızdan Erol Güngör Bey ise Kırşehir doğumludur.

Türk kültürü araştırmaları ile fikrimize yön veren Mehmet Eröz Aydınlıdır.

Osman Turan Trabzonlu, Necmettin Haceminoğlu Malatyalı, Arif Nihat Asya Çatalcalı, Dündar Taşer Gaziantepli, Osman Yüksel Serdengeçti Antalyalı, İbrahim Kafesoğlu Burdurludur.

Daha niceleri, burada ismini sayamadığımız binlerce dava adamı, vatanın her köşesinden milliyetçilik meşalesini yükseltmek için gönül vermişler, emek vermişler ve hatta can vermişlerdir.

Nerede doğmuş olursa olsun, bu kutlu dava adamlarının ortak noktası onların aziz milletimize mensup olmaları ve milliyetçiliğe inanmış bulunmalarıdır. Önemli olan da budur.

Düşünce kaynakları memleketin her köşesinden böylesine beslenmiş ve bir terkip oluşturmuş Milliyetçi Hareketin dışlayıcı olması, yıkıcı fikirleri barındırması mümkün değildir.

Milliyetçi Hareket, Türkiye'nin bölünmesine, ortak değerlerimizin yok edilmesine ve milletimizin kardeş kavgasına sürüklenmesine hiçbir şart altında izin vermeyecektir.

AKP eliyle cesaretlenen ihanet çemberi ve kuşatma mutlaka kırılacak, Aziz Türk Milleti mutlaka selamete çıkarılacaktır.

Milliyetçi Hareket buna hazır ve kararlıdır.

22 Temmuz'da milletimizle kucaklaşmayı beklemektedir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye'nin ağır sorunlarının temelinde, dürüst ve samimi olmayan, meşruiyet sorunu ve kimlik bunalımı içinde bocalayan liyakatsiz kadroların işbaşında olması yatmaktadır.

AKP'nin sığ zihniyetinin neticesi olarak girilen bu tehlikeli yolda, Türk milletinin kendini savunma refleksleri yok edilmek istenmiş, yaşama ve var olma azmi ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

Gelinen bu noktada, Türkiye, milli tarih ve kültür şuurunun, varisi olduğu Türk-İslam geleneğinin ve milli değerlerinin rehber olacağı yeni ve büyük atılımları süratle ve bir an önce hayata geçirmek mecburiyetindedir.

Bu amaçla köklü bir değişim ve onarım sürecinin başlatılması artık ertelenemez ve kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımızdadır.

Milliyetçi Hareket bu şuur ve hazırlıkla Türkiye'mizin geleceğine taliptir.

Milliyetçi Hareketin yönetimindeki Türkiye'de;

  • Aziz milletimizin milli ve manevi değerlerine tam bir saygıyı ve bütünleşmeyi esas alan,
  • Milli kültür unsurlarını yükseltmeyi hedefleyen,
  • Sınıf, zümre çıkarlarına hizmeti değil, milletin tamamını kucaklayan,
  • Katılımcı, çoğulcu, demokratik ve uzlaşmacı bir anlayışla milliyetçiliği hayata geçiren,
  • Hukuk devletine her yönüyle işlerlik kazandıran, hakkaniyeti mutlaka öne çıkaran,
  • Türkiye'nin saklı dinamiklerini yeni ve yüksek hedefler için harekete geçiren,
  • Gerçekçi, samimi, akılcı ve milli bir anlayış mutlaka hakim kılınacaktır.
  • Dayatma, kuşatma ve teslimiyet zincirleri kırılacaktır.
  • Yalnızca Türkiye'nin milli çıkar ve hedeflerine göre bağımsız dış politika anlayışı hâkim kılınacaktır.
  • Asayişsizlik son bulacak, bölücülüğün kökü kazınacaktır.

Bu esaslara dayanan yeni bir toplum ve yeni bir devlet nizamı arayışının, Türkiye merkezli yeni bir aydınlanma hamlesinin öncüsü Milliyetçi Hareket olacaktır.

Milli mücadele dönemimizde örneklerine rastladığımız tam bir milli katılımın, köklü, barışçı, demokratik ve uyumlu yeni bir toplumsal sözleşmenin adresi Milliyetçi Hareket olacaktır.

Milliyetçi Hareket, Tek başına iktidara ulaşarak 2023 yılında Türkiye'yi Lider Ülke yapacak bu milli mutabakat misyonuna taliptir.

Şerefli davasına inanan Milliyetçi Hareket, Türkiye'nin birliğine, onuruna ve haysiyetine sonuna kadar sahip çıkacaktır.

Milliyetçi Hareket bunun için vardır.

Tek başına iktidara gelmektedir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye'nin onurlu geleceğini hazırlamak için tarih ve millet önünde mücadele vermekte olan Milliyetçi Hareketin bu kararlılığı, mutlaka hedefine ulaşacaktır.

Milliyetçiliğin yegâne siyasi temsilcisi olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin tek başına iktidarı çok yaklaşmıştır.

Bu toplantıda kucaklaşan ülküdaşlarımdan ve Türkiye'nin her bölgesinden bu mesajları alıyorum ve bu inanca çok şükür ki şahit oluyorum.

Artık milletimizle önümüzdeki tek engel yalan haberleriyle işbirlikçi medya kalmıştır.

Bu nedenle, oturmayacağız, beklemeyeceğiz, dinlenmeyeceğiz.

Milletimize, komşumuza, arkadaşımıza, akrabamıza koşacağız.

Herkesle kucaklaşacağız, vatandaşımızla tanışacağız, buluşacağız, ve mutlaka anlaşacağız. Başka çaresi ve çıkış yolu yok.

Milli mücadele şuuru, milliyetçilik heyecanı ve millet sevgisi yüreğimizde olacak.

Bizim medyamız olmayabilir, bizim sermaye çevremiz bulunmayabilir.

Varsın olmasın ne gam?

Tıpkı 1919 yılının sıcak 23 Temmuz günü, vatan, bağımsızlık, hürriyet, şeref ve haysiyet için Erzurum'unda buluşan kutlu ceddiniz gibi; içimizde Allah inancı, arkamızda şehitlerin duası, yanımızda milletimiz ve önümüzde ise aziz dava arkadaşlarımız var.

Milliyetçi Harekete gönül vermiş Türkiye Sevdalıları var.

Ve işte, burada ve karşımızdalar.

Korkmayın dik durun. Aldanmayın uyanık olun.

23 Temmuz 1919'da manda ve himayeye karşı tam bağımsızlık diyen şuur, 22 Temmuz 2007 ‘de ise teslimiyetçiliğe dur diyecek ve milliyetçiliği seçecektir.

Medya ne derse desin, Kim ne söylerse söylesin?

Bizim anketimiz konvoylarımızı selamlayanlardır.

Bizim anketimiz meydanlara sığmayanlardır.

Bizim anketimiz, 22 Temmuz'da sadıklardan taşacak milli şuurdur.

Tez elden yola koyulunuz önünüzde tam 76 gün var. Her biriniz 76 kişiye ulaşırsanız tek başına iktidar muhakkaktır.

Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyor, çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum.

Cenab-ı Allah'ın, bu kutsal gaye uğruna sarf ettiğimiz emekleri, millet aşkını ve heyecanını karşılıksız bırakmayacağına yürekten inanıyorum.

Tek başına iktidar için tek yürekle ve hep beraber bir kez daha haykırıyorum.

Altmışıncı Hükümet, Milliyetçi Hareket.

Ne mutlu Türküm diyene.

 

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı