Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin 731. Ertuğrul Gazi’yi Anma Ve Söğüt Şenliklerinde Yapmış Oldukları Konuşma. 9 Eylül 2012
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
731. Ertuğrul Gazi’yi Anma Ve Söğüt Şenliklerinde Yapmış Oldukları Konuşma.
9 Eylül 2012

 

Muhterem Misafirler,

Değerli Vatandaşlarım,

Aziz Söğütlü Kardeşlerim,

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

‘731. Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri’ kapsamında bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Ülkemizin buhranlarla çevrelendiği, kayıp ve faciaların umutlarımızı, heyecanlarımızı gölgelediği bir dönemde; Söğüt ruhundan feyiz almak, Ertuğrul Gazi felsefesiyle yolumuzu aydınlatmak için burada toplandık, burada buluştuk.

Huzurun, mutluluğun ve istikrarın mumla arandığı günümüzde, 7 asır önceki derin şuura ve daveti çağları aşan mesaja çok ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.

Bugün eksikliğini bir hayli hissettiğimiz dayanışma, yardımlaşma ve kaynaşma duygularının, Ertuğrul Gazi ocağından zamanımıza kadar uzanan milli çağrıda fazlasıyla yer aldığını görmek lazımdır.

Arayışı içinde olduğumuz birlik ve beraberlik istikametinin Ertuğrul Gazi’nin kutlu mirasından geçtiğini bilmek ve anlamak gerekmektedir.

Türk milleti asırların engellerini, tarihin sarp yollarını, karşısına çıkarılan zorlukları ve önüne dikilen güçlükleri bu mirasın kılavuzluğuyla aşmış ve geçmiştir.

Fitne çarkı bu şekilde kırılmış, zalim ve hasis emeller bu sayede muvaffak olamamıştır.

Ertuğrul Gazi zihniyeti; zaferin, ihtişamın, adaletin ve fethin habercisi olarak asırlara Türk mührünü vurmuş, Türk imzasını atmıştır.

İnsanlığa örnek olacak fazilet, âleme nizam verecek kudret Söğüt’ten yola koyulmuştur.

Farklı din, dil, kültür ve medeniyet dairelerinde bulunanlara gösterilen engin hoşgörü, kimseyi ayırmayan ve dışlamayan insaflı bakış, saygı ve şefkat temeline dayalı yönetim modeli ilhamını Ertuğrul Gazi’nin tavsiyelerinden almıştır.

Bu itibarla vicdan ve hamiyet Söğüt otağının vazgeçilmezidir.

Sevgi, adanmışlık ve bağışlama Söğüt’ün hatırası ve mirasıdır.

7 asır önce Anadolu’nun kuzey batısında güneş gibi doğan başarı ve muzafferiyet ülküsü; imanla beslenmiş, vatan sevgisiyle güçlenmiş, cihat ve gaza bilinciyle adım adım hedefine varmıştır.

Söğüt’te tutuşan sevda, kutlu ceddimiz Ertuğrul Gazi liderliğinde başlayan mücadele Müslüman Türk milletini fütuhat ufkuyla buluşturmuş ve asırlarca sürecek dik başın ve hükümran neslin müjdesi olmuştur.

Söğüt bu açıdan milattır, Ertuğrul Gazi bu nedenle milletimizin semalarında parlayan kutup yıldızıdır.

İşte Osman Gazi’nin ‘Çınar Rüyası’ böylesi bir ortamda gerçekleşerek cihana hâkim ve sahip olan muhterem iradenin doğmasına kaynaklık etmiştir.

Cehalet perdesi altına sinenler Söğüt menşeli ilim ve irfan ışığıyla aydınlanmışlar, şiddet ve zorbalığı pusula yapanlar Söğüt’ten fışkıran güç ve kudretle akamete uğramışlardır.

Şüphesiz takip edilen planlı ve kararlı büyüme stratejisi, 400 çadırlık Türkmen topluluğundan 3 kıtayı kavrayan ve 3 kıtayı kapsayan bir küresel güce yaklaşık iki asır içinde dönüşmüştür.

Büyük ceddimiz Ertuğrul Gazi öncülüğünde başlayan tarihi yolculuk, hiç kuşkunuz olmasın ki, sadece Türkleri değil, diğer milletlerin tarihini de yakından etkileyecek çok önemli hadiselere kapı aralamıştır

Elbette Söğüt’ten atılan adım küresel çap ve kıratta dönüşümlere yol açmış ve etkileri bugünlere kadar hissedilen olaylara zemin hazırlamıştır.

Anadolu’nun durgun ve yorgun olduğu, istila ve savaşlarla tahrip edildiği bir zamanda Söğüt, Türklüğün nefes alıp devletleşmesini temin eden bereketli ve mukaddes bir sığınak olmuştur.

13.yüzyılda gerileyen, zaafa düşen, işgale uğrayan, dağılan ve birbirine giren son yurdumuzun belini doğrultması ve yükselişe geçmesi kuşkusuz burada yeşeren tertemiz vicdanlarla gerçekleşmiştir.

Nitekim Söğüt kuruluşun, dirilişin ve toparlanışın vahası, Türk destanlarının mayasının çalındığı verimli ve dualı bir yerin adı olmuştur.

Anadolu’nun bağrına saplanmış olan nifak, tefrika ve bölünmüşlük asil Türkmen dokunuşu ve müdahalesiyle çok şükür bitmiş; içe yönelik kısır tartışmalar yerini dışa dönük gelişme çabalarına bırakmıştır.

Birlik ve dirliğin vücut bulması, bin yıllık kardeşlik hukukunun somutlaşması bu çerçevedeki fedakârlıklarla temellenmiştir.

Küçük bir beylikten cihan imparatorluğunun doğması her şeyden evvel iç sorunlarını yenmiş, kardeşlik konusunda ittifak sağlamış ve birbiriyle değil de harici unsurlara dikkatini ve bakışını odaklandırmış bir şuurla hayat bulmuştur.

Tarihe yön veren disiplin ve dirayetin, Anadolu’yu dünyanın cazibe merkezi haline getiren idrak ve iddianın muhteviyatı, elbette yüksek ideallere sadakat ve samimiyetle izah edilebilecektir.

Milletin bir, devletin tek, hatıraların ve hedeflerin müşterek olduğu bir devlet ve toplum modeliyle başka bir sonuca ulaşılması beklenmemelidir.

7 asır önce dalgalanmaya başlayan Ertuğrul Gazi sancağı bunun için Türklüğün kıvanç ve gurur vesilesidir, bundan dolayı asla yere düşmeyecektir.

Tekraren bilinmesinde fayda görüyorum ki, bu topraklar 1071 Malazgirt destanıyla vatanlaşan; yeni bir geleceğin, yeni bir hevesin ve taptaze bir başlangıcın adıdır.

Anadolu’nun fethi gaza ve ganimet arayan akıncıların tesadüfî eseri olmaktan çok; bir vatan kazanma, yerleşme ve yurt tutma davasının özeti ve kanıtıdır.

Bu vatan coğrafyası Türk milletinin geçerken uğradığı, rastlantı neticesinde bulduğu ve geçici olarak konaklayacağı bir yer değildir.

Zor karşısında, tehdit ve tehlike anında yüzüstü bırakarak terk edeceği değersiz ve yerine yenisini mesken tutacağı kiralık bir yer de değildir.

Hele hele dönemsel olarak kaldığı, işi bitince ve süresi dolunca ayrılacağı yolgeçen hanı da değildir.

Oğuz boyları ne yaptığını bilen, nereye varmak istediğinin farkında olan ve kafasında Mete Han’ın, Atilla’nın ve Bilge Kağan’ın ilkelerini taşıyan asalet ve ahlak şaheserleri olarak Anadolu’ya kök salmış ve vatan yapmıştır.

Ertuğrul Gazi’den başlayarak şekillenen tarih içerisinde, uğruna verdiğimiz şehitlerimizle Anadolu toprakları vatanlaşmıştır.

Bu, yüzyıllardır Türksüz bir Anadolu arayışındaki Batı zihniyetine karşı da en kesin cevap olmuştur.

Unutulmasın ki, Anadolu vatandır ve üzerinde pazarlık asla yapılamaz.

Anadolu namustur, müzakeresi olmayacaktır.

Vatan; Ertuğrul Gazi’nin vasiyetidir, Hayme Ana’nın duasıdır, Şeyh Edabali’nin nasihatidir ve Dursun Fakih’in dilekleridir.

Vatan; Osman Gazi’nin alpleriyle kılıç sallayarak zorba tekfurlara haddini bildirdiği ve imanlarıyla mühürlediği toprakların adıdır.

Vatan; Malazgirt’te şahlanan ruh, Sırpsındığı’da zirveye tırmanan gözü peklilik, Kosova’da meydana okuyan cesaret, Niğbolu’da ete kemiğe bürünen kahramanlık, İstanbul’un fethiyle vuslata eren rüyadır.

Vatan; içinde soluk alıp verdiğimiz, şehitlerimizin aziz anılarının yaşandığı ve millet varlığının ebediyete kadar Allah’ın izniyle alın yazısı olan kutsal ve ulvi bir kıymettir.

Ne var ki ceddimizin şehitlik gömleğini seve seve giymesini, her türlü eza ve cefaya göğüs gererek bizlere vatan bırakmasını basit bir olay gibi görmek geçmişimize ve emanetlerimize saygısızlıkla eşdeğerdir.

Bozgunculuktan ve karışıklıktan nemalanma sinsiliğine sapanlar, bu kutsal vatan coğrafyasının kan ve can verilerek elde edildiğini, bir karışında dahi spekülasyon yapılmasına Türk milletinin müsaade etmeyeceğini iyi anlamalıdırlar.

Üzerinde bulunduğumuz toprak parçasını vatan, kalabalığı millet ve yaşanmışlıkları kültür yapan yüksek erdemlerle ve birikimlerle biz bu coğrafyaya tutunduk, buraları canımız ve parçamız haline getirdik.

Bu yüzden on asırdır gözyaşlarımız birbirine karıştı, ellerimiz arzuyla kenetlendi, vicdanlarımız bütünleşti ve sevinçlerimiz coşkun ırmaklar gibi kalpler arasında aktı.

Ecdadımızın buyruk ve öğütlerinden ayrılmadan, mazinin tecrübe ve mirasından taviz vermeden Türk milleti şerefine leke sürdürmedi, yeminlerini çiğnetmedi, bundan sonra da çiğnetmeyecektir.

Fırat’ın koynunda yatan Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah’ın çağrısı da emin olunuz ki budur.

Söğüt rehberliğiyle aynı vatan üzerinde, aynı millet varlığı içinde ve ortak duygularla bugünlere geldik, bugünlere ulaştık.

Ertuğrul Gazi’nin açtığı yoldan yürüyerek ve tayin ettiği hedeflerden sapmadan varlığımızı koruduk, bugün ve yarın da inşallah korumaya devam edeceğiz.

Bundan sonra ise daha fazla kararlılık ve arzuyla bu sorumlulukta olacağız.

Bu çağın tekfurları, haçlı referanslı zalimleri; katı ve kara kalpliler, kan içiciler, bölücüler ve hainler Ertuğrul Gazi ruhu canlı ve diri durduğu sürece açtıkları fesat çukuruna düşmekten kesinlikle kurtulamayacaklardır.

Bunun olabilmesi için yeter ki geçmişin mirasına sahip çıkılsın, yeter ki millet varlığı farlılıklarla sarsılmasın.

Yeter ki kim olduğumuz ihmal edilmesin, kimliğimiz ve tarihi değerlerimiz yüz üstü bırakılmasın.

Muhterem Vatandaşlarım,

Sayın Misafirler,

Ertuğrul Gazi ve torunlarının en önemli başarısı, Anadolu Türkmen boylarını, kavga ve kargaşadan arındırıp, ortak hedeflere yönlendirmesidir.

Söğüt’ten bir imparatorluk çıkmasının nedenleri öncelikle, kardeşliğin ve kaynaşmanın sağlanmasında ve bunun da ısrarla sürdürülmesinde aranmalıdır.

Geçmişin hayranlık uyandıran bu sağlam ve sağlıklı tercihi, inanıyorum ki bu toprakların her köşesinde nadide bir Türkmen işlemesi gibi durmaktadır.

Türkiye’nin yıllardan beri süren karanlık, endişe verici ve kötü gidişatının tersine çevrilmesi bunun farkına varmakla mümkün olacaktır.

Türk milletinin vicdanında saklı duran muazzam kıymet hükümleri milli ve vatansever zihniyetler tarafından temsil edildiği takdirde hak ettiğimiz ve özlemini duyduğumuz itibar ve güce geç olmadan ulaşılabilecektir.

Ertuğrul Gazi ocağının Söğüt’te formüle ettiği kardeşlik ve birlikte yaşama iradesi, bugünlerde yıpratılmaya ve yaralanmaya çalışılan milli varlığımızın devamında hayati destek ve yardım sağlayacaktır.

Osmanlı Barışı adı ile ifadelendirilen hakkaniyet ve insaniyet merkezli yaklaşım ve yönelime dayanan birlikte yaşama ve kucaklaşma projesi bugünler de hepimize emsal teşkil edecek kıvam ve misaldedir.

Fırsatçılara, etnik ve bölücü niyetli tetikçilere, yabancı projelere mihmandarlık yapan gafillere ve Türk milleti gerçeğini anlamaktan azade her türlü zihniyete Söğüt ruhuyla cevap verilmeli, aziz ceddimiz Ertuğrul Gazi bakışıyla karşı durulmalıdır.

Türk milletinin Ötüken’den Ankara’ya asırlarca süren mücadelesi ve macerası her zaman kardeşlik, dostluk ve muhabbet üzerine inşa edilmiştir.

Bu süreç içinde, ne zaman ki iç sorunlar, sonu ve amacı olmayan tartışmalar alevlenmiş, mevki ve statü gerginlikleri, ikbal hırsları, kısa vadeli çıkar ve menfaat itişmeleri şiddetlenmiş, işte o zaman aziz milletimiz gerilemenin ve zayıflığın içine düşmüştür.

Kimi zaman iç faktörler, çoğu zamanda dış kaynaklı tahrik, entrika, dedikodu, yönlendirme ve provokasyonlarla kardeşliğimiz aşınmış ve sarsılmıştır.

Böylesi dönemlerde milletimizin nabız atışları yavaşlamış, anlam kaymaları, her türlü telkine açık korunmasız sosyal ve siyasal bir bünye meydana gelmiştir.

Buna mani olmak için birlik ve kardeşliğimiz velinimetimiz olarak görülmeli, bundan asla ödün verilmemeli ve önümüze taş koyanlar dün olduğu gibi bugün de aramızdan ayıklanmalıdır.

Tarihin birçok devrinde, adalet, zarafet ve doğruluk örtüsünü yerkürenin üzerine giydiren Türk milleti, şayet kardeşlik kubbesini, birlikte yaşama kıblesini muhafaza eder, art niyetlilere dersini verirse, inancım odur ki tarihin bir kez daha tekerrür etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bize Ertuğrul Gazi’nin tembihi, Osman Gazi’nin sözleri bunu işaret etmektedir.

Söğüt ateşi yandığı sürece, Türkmen ve Yörük varlığı tüm tuzaklara rağmen varlığını sürdürdüğü müddetçe, Allah’ın izniyle Türkiye; vatanı, milleti ve devletiyle dimdik ayakta kalacak, 7 asır önce ilan edilen nam ve haysiyetli duruş bozulmadan geleceğe yürüyecektir.

Sonuçta Türk milletinin basiretine mil çekmeye çalışanlar başaramayacaktır.

Varlığımızı küresel planların zindanlarında çürütmeye kalkışanlar sonuç alamayacaklardır.

Bunun en başta gelen teminatı da Yörüklerin, Türkmenlerin mukavemeti, heyecanı ve azmi olacaktır.

Yörük ve Türkmenleri hafife alanlar, sesleri çıkmıyor diyerek görmezden gelenler, kötü niyetlerine barış ve demokrasi kılıfı geçirenler boş yere nefes tükettiklerini de er geç anlayacaklardır.

Bu düşüncelerle, Söğüt’ten çıkıp, Anadolu Türk birliğini tesis eden, oradan büyük bir dünya imparatorluğu kuran kutlu ceddimiz Ertuğrul Gazi’yi, Osman Gazi’yi ve tüm ecdadımızı bir kez daha rahmet ve şükranla anıyorum.

Başta Afyonkarahisar’daki elim patlamada kaybettiğimiz 25 evladımız olmak üzere, tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Konuşmama son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Yüce Allah’a emanet olun.