25.06.2002 - TBMM Grup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Konuşması
25 Haziran 2002

 

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Sözlerime başlarken hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bu haftaki grup konuşmamızda Millî takımımızın başarılarına özel bir yer ayırmak ve öncelikle bu konuya temas etmek istiyorum.

Çeyrek final maçında şampiyonanın en güzel futbolunu oynayarak yarı finale yükselen millî takımımız, artık dünyanın en iyi dört takımından biri durumundadır. İnşallah bu derecesini daha da ileri götürecek ve yeni başarılara imza atacaktır.

Türk millî takımı, bugünkü aşamaya hiç şüphesiz kolay gelmemiştir. Uzun ve yorucu bir sürecin sonucunda birçok zorlu eleme maçını kazanarak bu noktaya gelinmiştir.

Ülkemizde, her türlü fırsatı kollayarak aşağılık komplekslerini dışa vuran çevrelerin yarattığı ağır psikolojik ortamın varlığı bilinmektedir. Böyle bir ortamda millî takımımızın elde ettiği başarı çok önemli ve anlamlı olmuştur.

Bu tarihî örnek, her sorun ve gelişme karşısında ilk önce dışarıdan medet uman bir zihniyetin değil, azmin, inancın ve dayanışmanın belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır.

Türk Milleti'nin özgüvenin güçlü olmasından rahatsız olanlar, Türkiye'yi başarılara layık görmeyenler, inşallah bu durumdan gerekli dersleri çıkartırlar.

Türk millî takımı, yöneticisiyle, teknik kadrosuyla ve oyuncularıyla tarihî bir başarıya imza atmakla, sadece milletimize bayram sevinci ve coşkusu yaşatmamışlardır. Aynı zamanda Türkiye'mizin tanıtımına da çok büyük katkı yapmışlar, kendi gücümüze inandığımızda pek çok şeyi başaracağımızı ispat etmişlerdir.

Onlarla ne kadar övünsek, gururlansak azdır. Çünkü onlar, Türkiyemizi ve ayyıldızlı bayrağımızı onurla ve gururla temsil etmişler, görevlerini en iyi şekilde yerine getirmişlerdir.

Millî sembolümüz olmanın ötesinde, millî namusumuz olan bayrağımızdan bile rahatsız olanların bulunduğu bir zaman diliminde böyle bir temsil çok anlamlı bir cevap oluşturmuştur. Türk Milleti'nin yediden yetmişe her mensubu bayrağıyla kaynaşmış, adeta yek vücut olmuştur.

Bu vesileyle millî takımımızı bir kez daha yürekten kutluyor, yarın oynayacakları yarı final maçında da başarılar diliyorum.

Biliniz ki, Türk Milleti, bütün dualarıyla ve kalpleriyle sizinle birliktedir.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Her ne kadar millî takımımızın başarılarıyla ikinci plana itilmiş olsa da, Avrupa Birliği'yle olan ilişkilerimiz önemini korumakta, partimize yönelik yalan yanlış ve maksatlı eleştiriler devam etmektedir.

Çeşitli gazete ve televizyon köşelerinde durumdan vazife çıkartan ve MHP müfettişliğini meslek edinenler, bir yandan Avrupa Birliği propagandası yaparken, diğer yandan da partimizin konumunu gelişi güzel sorgulamaya devam etmektedir.

Fakat her nedense aynı çevreler, Avrupa Birliği yönetiminin Türkiye ve Kıbrıs politikalarını sorgulamayı, Birlik üyesi ülkelerde ard arda çıkan antidemokratik göç ve entegrasyon yasalarını, genişleme sancılarının boyutlarını tartışmayı hiç ama hiç akıl etmemektedirler.

Bu tür çevrelerin hangi amaçla ve hesapla olursa olsun bir gerçeği çok iyi idrak etmesi gerekmektedir. Bizim Avrupa Birliği yönetiminin Türkiye politikalarını tartışmaktan yorulmayacağımız, planlı ve art niyetli kampanyalarla doğru bildiğimizi eğri zannetmeyeceğimiz iyi bilinmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiyemizin hassasiyetlerini vurgularken ve Birlik yönetiminin art niyetli ve tutarsız politikalarını eleştirirken ne kadar samimî ve kararlı ise, Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefini ilke olarak benimsediğini ifade ederken de aynı ölçüde kararlı ve samimidir.

İşte, bazı çevrelerin ve kronik MHP karşıtlarının anlayamadığı veya anlamak istemediği temel husus budur.

Dün, 57. Hükümet döneminde Avrupa-Türkiye ilişkilerinde atılan önemli ve cesur adımları alkışlayanlar ile bugün millî hassasiyetlerimiz konusunda sergilediğimiz duruşumuzu karalamaya çalışanlar, ne yazık ki aynı çevrelerdir.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde son üç yıl içinde katedilen mesafenin, 40 yıl boyunca alınan mesafeye eş değer olduğunun en iyi farkında olması gerekenler, yine aynı çevrelerdir.

Bu tablo karşısında cevaplandırılması gereken bazı kritik soruların, aydınlanması gereken bazı noktaların bulunduğu aşikârdır.

Biz, hiçbir zaman, sadece Avrupa Birliği'ni değil, herhangi bir uluslararası ilişki ve projeyi bir "iman alanı", bir "mahkûmiyet ilişkisi" olarak görmedik. Bundan sonra da görmeyeceğiz.

Böyle bir uluslararası ilişki anlayışının, meselenin daha en başında teslimiyeti ifade edeceği, ilişkilerin tek taraflı olarak muhataplarımızın inisiyatifine terk edilmesi anlamına geleceği yeterince açıktır.

Türk milliyetçilerinin böyle bir yaklaşımı kabul etmesi ve bu tür bir politikayı benimsemesi tabii ki mümkün değildir. Bunun adına ne denirse densin bizim bu temel bakışımız ve kararımız kesindir ve değişmeyecektir.

Bunun yanında, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde zaman zaman yaşanan tıkanıklık ve sıkıntıların bugüne mahsus olduğuna ve sorunların da sürekli Türkiye'den kaynaklandığına dair bir kabulün varlığı göze çarpmaktadır.

Özellikle, ne pahasına olursa olsun Birliğe girelim diyenler ile kronik MHP karşıtlarının ayırt edici vasıflarından birini bu husus oluşturmaktadır.

Çeşitli vesilelerle daha önce de vurguladığım gibi, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri her zaman zorlu ve sıkıntılı bir süreci ifade etmiştir. İlişkiler çoğu zaman körler ve sağırlar diyaloguna dönmüş, bazen de kopma noktasına gelmiştir. Zaman zaman da bayram havası estirilmeye çalışılmış, toplumda gereksiz beklentiler yaratılarak iç politikada oya tahvil etme hesapları yapılmıştır.

Bu dönemlerin ve şartların hem mimarları hem de kahramanları olanlar, bugün de benzeri bir oyunu sahnelemeye çalışmaktadırlar.

Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi böyle bir Avrupa Birliği oyununda, ne başaktör, ne de figüran olarak rol almayacaktır.

Bizim parti olarak Avrupa Birliği'ne üyelik konusunda temel inancımız ve görüşümüz şudur.

Milliyetçi Hareket, Türkiyemizin yararına olduğuna inandığı sürece üyelik hedefinin arkasında durmaya açıkça ve dürüstçe devam edecektir.

Milliyetçi Hareket, Avrupalı muhataplarımızın Türkiye'nin üyeliği karşısında daha açık, dürüst ve kararlı bir politika izlemesini temin etmek için gerekli uyarıları yapmayı millî görev kabul edecektir.

Milliyetçi Hareket, aynı şekilde Türkiyemize karşı yapılacak haksızlıkların ve uygulanacak çifte standartların da sonuna kadar karşısında olacaktır.

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Bu genel tespit ve değerlendirmelerden sonra, ülkemizde yürütülen tartışmaların ve kampanyaların boyutlarına ve arkaplanlarına daha ayrıntılı biçimde temas etmeyeceğim. İdam cezasının hemen ve tamamen kaldırılmasını arzulayanların kendi aralarında yürüttükleri zig zaglarla dolu görüş ve beyanlara değinmeyeceğim.

Bunun yerine, Avrupa Birliği yönetimlerinin Türkiye karşısında izlediği bazı politikaları mercek altına almak, bariz tutarsızlık ve çirkinlikleri sergilemek istiyorum. Belki böylece, ne pahasına olursa olsun Birliğe girelim lobisinin meselelere daha serinkanlı yaklaşmasına katkı sağlamanın mümkün olabileceğine inanıyorum.

Esas amacımız ise, Türk Milleti'nin gerçekleri daha iyi kavramasına yardımcı olmak, tartışmaların daha sağlıklı bir zeminde yapılabilmesini temin etmektir.

Bilindiği üzere, Avrupa Parlamentosu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında diyalogu sağlama amacıyla görev yapan ve Türkiye konusunda Avrupalı parlamenterleri yönlendiren bir Karma Parlamento Komisyonu bulunmaktadır. Bu komisyonun 18 Haziran 2002 tarihinde, yani bir hafta önce Brüksel'de yapılan toplantısında yaşanan rezaletler ve çirkinlikler hafızalarımızda bütün canlılığıyla yerini almış durumdadır.

Rezalet ve çirkinlikler, toplantıya "sürgündeki sözde Kürt Parlamentosu"nun iki temsilcisinin alınmak istenmesiyle başlamış ve Avrupa Parlamentosu kanadı temsilcilerinin hadlerini aşan beyanlarıyla devam etmiştir.

Komisyon toplantısında söz alan bazı üyeler "Türkiye'de PKK'yı destekleyenlere eziyet edildiğini" ve "PKK'nın terörle mücadele listesine alınmasının bile hata olduğunu" söyleme cüretini göstermişlerdir.

Daha da vahimi, adı geçen komisyonun eşbaşkanı olan Hollandalı parlamenterin (Joost Lagendijk) söyledikleridir. Bu şahıs, Türkiye'de idam cezasının kaldırılıp kürtçe eğitime izin verildiği takdirde her şeyin tamam olduğunun zannedildiğini, Kopenhag siyasî kriterlerinin yıl sonuna kadar yerine getirilemeyeceğini ifade etmiştir. Daha sonra da ağzındaki baklayı çıkartarak başka çirkin sözler de sarfetmiştir. Bu parlamentere göre, bölücü yıkıcı terör örgütleriyle diyaloga girilmediği sürece Türkiye'nin Kopenhag kriterlerinden bir tanesini bile yerine getirmiş sayılması mümkün olmayacaktır.

Bu terbiyesizce, ama bilinçli olarak sarfedildiği aşikâr olan sözleri ve sahibini hafife almak ve geçiştirmek isteyenler bulunabilir. Ama biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle yapmıyoruz ve Avrupa Birliği yetkililerini izlemeye devam ediyoruz.

Çünkü ne Türk insanı böyle bir çirkinliği kabul edebilir, ne de Milliyetçi Hareket buna seyirci kalabilir.

Aslında bu rezalet ve çarpıklık yeni de değildir. Karma Parlamento Komisyonu başkanı olan parlamenterin daha önce verdiği demeçler de bariz çelişkiler içermekte ve bölücü terör örgütünün yönlendirmesine ne kadar açık olduklarını göstermektedir.

Türkiye'ye gelerek PKK-HADEP ilişkilerini araştıran aynı komisyon ve başkanı Brüksel'e dönüşlerinde 10 Mayıs 2002 tarihinde yaptıkları basın toplantısında bölücü-yıkıcı örgütün terör listesine alınmasının yanlış olduğunu söylemiş ve bu örgütün yeni etiketli hali olan KADEK'in ise listeye alınmaması gerektiğini açıkça ifade etmiştir.

Aynı Hollandalı parlamenter aynı ayın sonunda bir Türk gazetesine verdiği ve 01 Haziran 2002 tarihli nüshasında da yayınlanan demecinde ise "varlığı sona eren PKK'nin listeye alınmasının mantığı olmadığını ve bunun için de Avrupa Birliği'nin KADEK'i terör listesine alması gerektiğini" belirtmiştir.

Evet bütün bunları bir ay içinde aynı şahıs söylemektedir. Biraz önce aktardığım komisyon toplantısında en son ifade edilen görüşleri hatırladığımızda, ortaya ya çok büyük bir ciddiyetsizlik ve samimiyetsizlik ya da çok büyük bir oyunun oynandığı gerçeği çıkmaktadır.

Her iki şart altında da bazı Avrupalı yetkililerin Türkiye karşısındaki seviyesiz, saygısız ve samimiyetsiz tutumu bütün çıplaklığıyla sırıtmaktadır.

Bu çerçevede birçok çarpıcı örnek bulunmakta, iki yüzlü ve tutarsız yaklaşımlar kendini açıkça belli etmektedir.

Avrupa Parlamentosunun Türkiye hakkında aldığı kararlar bunun en somut örneklerini oluşturmaktadır.

Teslimiyetçi zihniyetler açısından pek bir değer ifade etmese bile, milletimizin bilmesi ve partimizin haklı ve gerçekçi yaklaşımının daha iyi anlaşılabilmesi için bir noktaya daha işaret etmeyi gerekli görüyorum.

Hatırlanacağı üzere, Avrupa Parlamentosu 2001 yılının Ekim ayı sonunda yaptığı toplantıda, son yılların en ılımlı raporu denilen Türkiye İlerleme Raporunu ve karar tasarısını onaylamıştır. Buna göre, Türkiye'nin bir yıl içinde takvim oluşturması ve 10 yıl içinde de kriterleri yerine getirmesi istenmiştir. Bu görüşmeler sırasında Fransız ve Yunanlı parlamenterlerin desteklediği "Ermeni toplumunun maruz kaldığı soykırımın tanınmasının ilişkilerin normalleşmesi için gerekli olduğu" şeklindeki değişiklik önergesi kabul edilmemiştir.

Aynı Avrupa Parlamentosu, bu toplantı ve kararın ardından sadece 4 ay geçtikten sonra Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne büyük bir saygısızlık anlamına gelen yeni bir karara imza atmıştır. Kendi kendisiyle de açıkça çelişen 2002 yılı Şubat ayı sonundaki karara göre Avrupa Parlamentosu Türkiye'den bazı talepler de bulunmuştur.

Buna göre, parlamento Türkiye'den soykırım masalını resmen tanımasını istemiş, HADEP'e yönelik soruşturmaların derhal durdurulmasını ve partinin kapatılmamasını talep etmiştir.

Görüldüğü gibi, Avrupa Parlamentosu 4 ay içinde birbirinden tamamen farklı olan iki karar alabilmekte, ülkemizden birçok haksız talepte bulunmakta ve beklenti içine girebilmektedir.

Şimdi sormak lazımdır:

Bütün bunlar kafa karışıklığının, Türkiye karşısında önyargılı politikanın somut göstergeleri değil midir?

Bütün bunlar, ülkemizin önüne her an yeni ön şartların konabileceğinin açık işaretleri değil midir?

Böyle bir zihniyet yapısına sahip bir Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'nin üyeliğine sıcak bakması ne kadar mümkündür?

Bütün bunları göz önüne alarak gerçekçi bir Avrupa Birliği politikası geliştirmek tam üyelik karşıtlığı mıdır?

Yoksa ülkemizde birileri, bazı hassas ve kritik konuları bilerek ön plana çıkartmakta ya da Türkiye'nin yoluna gönüllü olarak mayınlar mı döşemeye çalışmaktadır?

Kıymetli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Aslında bu tür soruların sayısı oldukça fazladır. Ancak, meseleye çok yönlü ve gerçekçi bir perspektiften yaklaşamayanlar için bu sorular, maalesef pek fazla bir önem taşımamaktadır.

Aslında buna da çok şaşırmamak gerekir. Çünkü "Kraldan fazla kralcı" olanlardan duyarlı ve hakkaniyetli bir tavır beklemek aşırı iyimserlik olacaktır.

Geçtiğimiz hafta sonu İspanya'nın Sevilla kentinde toplanan Avrupa Birliği Zirvesi'nde yayınlanan bildiri ve yapılan açıklamalar karşısında da aynı çarpık zihniyet kendini hemen belli etmiştir.

Zirve sonrasında yayınlanan bildirinin ülkemiz ile ilgili bölümünde önceki Laeken Zirvesi'nde yer alan ifadelerden farklı bir yaklaşım ortaya konulamamıştır.

İspanya dışişleri bakanının, "Türkiye özendirilmeli, Kopenhag kriterlerini yerine getirdiğinde müzakere tarihi verilmelidir" şeklindeki sözleri, Avrupa Birliği bürokratları ve başta Almanya başbakanı olmak üzere diğer ülke yöneticileri tarafından tekzip edilmiş ve Birlik yönetimini bağlamadığı söylenmiştir.

Bu örnek de göstermektedir ki, Avrupa Birliği'nin Türkiye konusunda kafası karışıktır. Türkiye karşısında bir türlü dostça ve dürüstçe bir politika geliştirememektedir.

Aynı şekilde, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, terörle mücadele ve Kıbrıs konusu da benzeri bir yaklaşımın kurbanı olmaya devam etmektedir.

Birliğin genişlemeden sorumlu yöneticisi Gunter Verheugen ile diğer bazı yöneticilerin yaptığı gayri ciddî ve Rum-Yunan yanlısı değerlendirme ve açıklamalar önemini korumaktadır.

Sevilla Zirvesi sonucunda yayınlanan bildiri de Kıbrıs'ın üyelik takviminin hızla ilerlediği ve Avrupa Birliği'nin Kıbrıs'ı bir bütün olarak üye yapmak istediği görüşü, maalesef bir kez daha vurgulanmıştır.

Anlaşılıyor ki, Birlik yönetimi Türkiye'ye rağmen Kıbrıs Rum yönetimini tam üye yapma kararlılığındadır. Bu durumdan Türkiye'yi dikkate almak istemediği, Kıbrıs Türk Toplumunun millî varlığını ve haklarını yok saymaya devam ettiği sonucu çıkmaktadır.

Bizler, Avrupa Birliği yönetiminin bu yanlıştan geri dönmesini, Rum tarafını cesaretlendirici tek yanlı ve dayatmacı Kıbrıs politikasından vazgeçmesini bekliyor ve istiyoruz.

Bu bağlamda Türkiye içindeki "teslimiyetçi çevreler"in de böyle bir manzara karşısında durumlarını süratle gözden geçirmesi gerekir.

Unutulmamalı ki, Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye'ye rağmen ısrarla Birliğe üye yapılmak istenmesi, Avrupa Birliği'nin ülkemize önem ve değer vermediğini göstermektedir. Türkiyemizin, Rum yönetiminin üyeliği sonucunda Yunanistan'dan sonra ikinci bir veto kalkanı ile daha karşı karşıya kalacağı kesindir.

Ama sonuç ne olursa olsun, bizler millî davamız olan Kıbrıs'a sonuna kadar sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Türk Milleti'nin menfaatleri için mücadele eden, onurlu ve şerefli bir devlet adamı olan Sayın Rauf Denktaş'ın da sonuna kadar yanında olacağız.

Eğer Birlik yönetimi Türkiye'nin üyeliğini arzu ediyorsa yapacağı bir tek şey vardır.

O da Kıbrıs Rum yönetiminin üyeliğini ertelemesi ve Türkiye ile üyelik müzakerelerine bir an önce başlamasıdır. Doğru olan da, yapılması gereken de budur.

Bütün bu gerçekler karşısında partimizin tutarlı tavrını yalan yanlış bilgilerle ve önyargılarla eleştirmeye çalışanların durumunu ise, milletimiz tabii ki en iyi şekilde değerlendirecek ve gereğini yapacaktır.

Bizler de, engin Türkiye sevgimizin gereği olarak gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz.

Biliyor ve inanıyoruz ki, gerçekler gibi, Milliyetçi Hareket'in dürüst ve samimî politikası da balçıkla sıvanamayacak, milletimizin tevvecühü giderek artacaktır.

Çünkü biz, sadece Türkiye için varız, Türk Milleti'nin birliği ve geleceği için buradayız.

Çünkü biz, millî şerefimiz ayyıldızlı bayrağımızın anlamını ve değerini çok iyi biliyoruz.

Bunun için huzurlu ve güçlüyüz ve inşallah bunun için de başarılı olacağız.

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Son olarak partimiz ve davamız açısından önem arzeden bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ülkemizin dört bir tarafında olduğu gibi, Yüce meclisin çatısı altında da anlamlı bir hareketlilik yaşanmaktadır.

İnanç, gönül ve ülkü birliği içinde olan Türkiye sevdalıları, artık birlikte olmayı ve beraber yürümeyi daha çok arzulamaktadır.

Cennet vatanımız Türkiyemizi birlik ve dirlik içinde lider ülke idealine götürecek olan Milliyetçi Hareket kervanı, her geçen gün büyümekte ve güçlenmektedir.

Bugün aramıza, Türk Milleti ve devletine hem bürokrat, hem siyasetçi kimliğiyle şerefle hizmet eden kıymetli arkadaşımız Sayın Bekir Aksoy katılmış bulunmaktadır.

Bu kutlu yürüyüşe açıkça omuz veren değerli arkadaşımıza, Çorum milletvekili Sayın Bekir Aksoy'a grubumuz ve partimiz adına hoş geldiniz diyorum.

Yüce Allah hayırlı uğurlu eylesin, bizleri mahcup etmesin.

Hepinize saygılar sunuyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
GenelBaşkanı