15.11.2002 - Kıbrıs Konusundaki Son Gelişmeler Hakkında Yaptığı Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Kıbrıs Konusundaki Son Gelişmeler Hakkında
Yaptığı Basın Açıklaması
15 Kasım 2002

Son dönemde Kıbrıs konusunda endişe verici gelişmeler yaşanmaktadır. 3 Kasım seçimlerinde AKP tek başına iktidar olacak bir çoğunluk kazanmış, CHP ile birlikte iki partili Meclis dönemine girilmiştir. Seçimleri takiben yeni Meclis ve Hükümet oluşmadan önce, Kıbrıs ve Avrupa Birliği konularının ön plana çıktığı bir tartışma süreci başlatılmıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Kıbrıs konusunda 11 Kasım günü sunduğu kapsamlı çözüm paketi, bugün bu tartışmaların odak noktası haline gelmiştir. Bu hassas konuda talihsiz beyanlarda ve çelişkili açıklamalarda bulunulduğu, gerçeklere dayanmayan sığ ve sathi değerlendirmeler yapıldığı ve Türk kamuoyunu şartlandırmak ve yönlendirmek amacıyla bazı çevrelerin maksatlı bir kampanya başlattığı üzüntüyle görülmektedir.

MHP, Kıbrıs konusunun Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde "kırılma noktası" olacağı, Türkiye'nin üyelik sürecinin ilerletilmesi için gerekli siyasi iradeyi gösteremeyen Avrupa Birliği'nin bu konuyu bir tehdit ve baskı unsuru olarak kullanacağı konusunda, özellikle son bir yıl içerisinde samimi uyarılarda bulunmuş ve karşılaşılacak tehlikelere sürekli dikkat çekmeye çalışmıştır. Son gelişmeler bu konudaki endişelerimizin haklılığını maalesef ortaya koymuştur.

Bugün Meclis dışında kalmış olsa da, Türkiye'nin çıkarlarını her şart altında savunma azmi ve kararlılığı hiçbir şekilde etkilenmeyen MHP, bu sorumluluğunun gereğini bundan sonra da yerine getirecektir. Bu anlayışla, Türkiye'nin kuşatma altına alınmak istendiği bu kritik dönemde bu konudaki görüşlerimizi aziz milletimizle paylaşmak istiyoruz.

Bugün Kıbrıs sorununu bir zaman baskısı altında ve oldu-bitti şeklinde çözmek için çok yönlü bir seferberlik başlatılmıştır. Kıbrıs sorununu Avrupa Birliği perspektifine ve takvimine uygun olarak çözebilmek ümidiyle bir zorlama süreci harekete geçirilmiştir. Bu çerçevede, Kıbrıs konusu Türkiye-AB ilişkilerinde bir pazarlık unsuru haline getirilmek istenmektedir. 12 Aralık'ta yapılacak AB Kopenhag zirvesinde Türkiye ile ilgili olarak alınacak karar ile Kıbrıs sorunu, böyle bir pazarlık denkleminin unsurları olarak karşımıza çıkarılmıştır.

BM Genel Sekreteri'nin sunduğu son önerilerin doğru olarak anlaşılması ve bunların Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin görüş ve endişelerini karşılayan ve sorunun çözümü için tarihi bir fırsat teşkil eden öneriler olduğu yolunda içeride ve dışarıda başlatılan kampanyanın amacının çok iyi değerlendirilmesi bu bakımdan büyük önem taşımaktadır.

BM önerileri, Rumların silah zoruyla yıktığı 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin varlığını bazı ayarlamalarla sürdürmesi temeline dayanmaktadır. İki toplum arasındaki ilişkileri düzenleyecek yeni bir anayasayla 1960 Cumhuriyetinin federal bir yapıda sürmesi amaçlanmaktadır. Siyasi çözüm, eşit egemenliğe ve yetkilere sahip iki kurucu halk ve devlete değil, 1960 Cumhuriyetinin devamlılığı temeline oturtulmaktadır. Bu bakımdan, Kıbrıs'ta yeni bir ortaklık yapılanmasında yetki ve meşruiyetin kaynağının adadaki iki egemen halk ve devlet olduğunun kabulü ve çözümün bu temelde aranması ve BM planının Türk tarafının bu konulardaki haklı ve meşru endişelerinin yeterince karşılanacağı bir çerçeveye oturtulması hayati önem taşımaktadır.

BM planında yer alan toprak, göçmenler ve mülkiyet konularındaki düzenlemeler de Türk tarafı için çok ciddi riskler taşımakta olup, kabul edilemez niteliktedir. Çok sayıda Rum'un Kuzeye dönerek mallarına sahip çıkmalarını öngören bu yaklaşım, Türkiye için hayati önem taşıyan iki kesimliliğin zaman içinde fiilen ortadan kalkması sonucunu doğuracaktır. Kuzey Kıbrıs'ın bir gerginlik ve çatışma alanına dönüşmesine yol açacak bu düzenlemeler Türk varlığı için çok ciddi bir tehdit teşkil edecektir.

BM planı, KKTC topraklarının yaklaşık dörtte birinin feda edilmesini, Kıbrıs'ın en stratejik bölgelerinin ve en verimli topraklarının terk edilmesini ve 60-65 bin Kıbrıs Türkünün yerlerinden edilerek göçmen durumuna düşürülmesini öngörmektedir. Askeri güvenlik açısından da çok ciddi risk ve tehlikeleri beraberinde getiren bu yaklaşımın adil ve dengeli bir çözüm için kabul edilebilir bir müzakere zemini olamayacağı açıktır.

BM planının temsil ettiği felsefe ve fiiliyatta doğuracağı sonuçlar bunlardır. Türk tarafından devletini, bayrağını ve toprağını terk etmesi; adadaki Türk varlığının AB üyesi olacak Kıbrıs'ta zaman içinde erime tehlikesine açık bir konuma sokulması istenmektedir.

Bunun karşılığında Türkiye'ye, sus payı olarak, AB adaylık sürecinin sanal bir zeminde ve zamana yayılarak sürdürülmesi anlamına gelecek boş bir perspektif verilmesi düşünülmektedir. Türkiye'nin önüne çıkarılmak istenilen denklem şudur: Ya Kıbrıs sorununun çözümünde temel tezlerinizden vazgeçerek böyle bir zeminde siyasi çözüme ve Kıbrıs'ın AB üyeliğine razı olun, yada siyasi çözüm olmadan önce bölünmüş Kıbrıs'ın üye alınmasını kabullenin, bu konuda önceki hükümetler zamanında açıklanan tedbirleri uygulamaya koymayın.

Bu yaklaşımın temelden yanlış ve haksız olduğu, Türkiye'nin böyle bir tehdit ve şantaj kıskacında taviz vermeye zorlanmasının hiçbir sonuç doğurmayacağı açıktır. Aziz Milletimizin ve Türk Milliyetçilerinin buna asla izin vermeyecekleri çok iyi bilinmelidir. Kıbrıs Türk halkının ve bağımsız devleti KKTC'nin Türkiye'nin AB üyeliği perspektifinin korunması uğruna feda edilebileceğini düşünenler tarihi bir yanılgı içindedirler. En güç dönemlerde ve en olumsuz şartlarda milli haysiyetini koruyabilen Türk Milletinin milli direncinden kimse şüphe duymamalı, kimse bunu test etmeye kalkmamalıdır.

Kurulacak olan yeni Hükümet tarihi bir sorumluluk ve veballe karşı karşıyadır. Sorunları çözmek elbette Hükümetlerin temel amacı olmalıdır. Ancak, esas olan, sorunların Türkiye'nin hayati çıkarları korunarak adil çözümlere kavuşturulmasıdır. Hassas milli konularda karşı tarafa ümit ve cesaret vermek ve yersiz beklentiler yaratmak, basiretli ve sorumlu siyaset anlayışıyla bağdaşmayacaktır. Dış politikanın zaaf kaldırmayacağı unutulmamalıdır. Türkiye'nin güvenliğini ilgilendiren ve bugüne kadar bir devlet politikası olarak görülen milli konularda, ne kadar güçlü de olsa, hiçbir iktidarın her şeye sıfırdan başlama lüksü ve imkanı yoktur. Yeni Hükümetin bu konularda gerekli sorumluluk bilinciyle hareket edeceği ümidini korumak istiyoruz.

Kıbrıs Türk halkının ve aynı zamanda Türkiye'nin hayati çıkarlarını korumak için sayın Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ'ın uzun yıllardır büyük bir sabır ve feragatle sürdürdüğü onurlu mücadelede bugün de yanında olduğumuzu belirtmek, sağlığına en kısa sürede tam olarak kavuşması için dua ettiğimizi ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle 19. kuruluş yıldönümünü idrak etmekte olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne ve Kıbrıslı kardeşlerimize ebedi saadetler diliyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı