Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Antalya’da yapılan Belediye Başkanları Toplantısı’nda yapmış oldukları konuşma. 30 Mart 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Antalya’da yapılan Belediye Başkanları Toplantısı’nda yapmış oldukları konuşma.
30 Mart 2013

 

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Belediye Başkanlarım,

Kıymetli Basın Mensupları,

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sözlerime sizlerle bir arada olmaktan duyduğum memnuniyeti ve mutluluğu ifade ederek başlamak istiyorum.

Türkiye’nin her köşesinde milletimize hizmet götürme çaba ve gayretinde olan siz muhterem belediye başkanlarımızla değişik tarihlerde toplanarak değerlendirmelerde bulunuyor, yaptığınız çalışmaları gözden geçiriyoruz.

İşte bunlardan birisini bugün Antalya ilimizde yeniden gerçekleştirmenin sevincini yaşıyoruz.

30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri’ne 365 gün kala düzenlediğimiz bu toplantının hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını diliyor, hepinize hoş geldiniz diyorum.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Muhterem Basın Mensupları,

29 Mart 2009 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimleri’nin üzerinden 4 uzun yıl geçmiştir.

Bu süre zarfında milletimizin vazifelendirdiği, iradesiyle yetkilendirdiği değerli belediye başkanlarımız çok başarılı çalışmalara imza atmışlardır.

Ülkemiz genelinde; 8’i il, 96’sı ilçe, 264’ü belde olmak üzere toplamda 368 belediye yönetiminde Milliyetçi Hareket Partisi farklılığını sizlerin sayesinde ortaya koymuş, başarısını sizlerle tescillemiştir.

Her biriniz, şükürler olsun ki, aldığınız millet görevini layıkıyla yerine getirdiniz, getirmeye de devam ediyorsunuz.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin yerel yönetimlerdeki haklı gururu oldunuz, ümit kaynağı haline geldiniz.

Geride kalan dört yıllık sürede lazım gelen her çalışmayı inanmışlıkla yaptınız, illerinizde, ilçelerinizde, beldelerinizde partimizin parlayan yüzleri oldunuz.

Mesnetsiz suçlamaları yerle bir ederek bugünlere geldiniz.

Asılsız ihbarları, dayanaksız suçlamaları, uydurma şikâyetleri yenerek, ters yüz ederek bugünlere ulaştınız.

İktidar güdümündeki tetikçi müfettişlerin adrese teslim raporlarına aldırmayarak, zulüm ve zorbalıklara itibar etmeyerek görevinizi yaptınız.

Hükümetin komplolarını, tuzaklarını boşa çıkardınız.

Demokrasiye karşı gösterilen tahammülsüzlükleri ve hoşgörüsüzlükleri anlamsızlığa mahkûm ettiniz ve hiç biriniz teslim olmadınız.

Çamur sıçratmaya çalışan yandaşlara, engel çıkarmaya çalışan, başarınızı kıskanan, duruşunuzu çekemeyen hasislere boyun eğmediniz.

Siyasallaşan hukukun eziyetlerine, yargı cinayetlerine direndiniz, ne mutlu sizlere ki, direnmeye de devam ediyorsunuz.

AKP’nin önünüze taş koymasına bakmadınız, ödeneklerinizin verilmemesine kulak asmadınız, bilakis tüm zorlamalara rağmen hizmet sevdasıyla yanıp tutuştunuz.

Baskınlara, saldırılara, itibarsızlaştırma girişimlerine, değersizleştirme hamlelerine milliyetçi vakarınızla karşı durdunuz, fırsat vermediniz.

Sizler, iktidar kabalığından, iktidar şirretliğinden, iktidar oyunlarından korkmadınız, geriye çekilmediniz.

Çünkü MHP’li belediyeler dürüstlüğün yolundan ayrılmamış, haram lokmadan uzak durmuş, millet vicdanında da tertemiz şekilde yerini bulmuştur.

Sizler, kul hakkını gözettiniz, Allah’ın emir ve yasaklarından bir an olsun ayrılmadınız.

Her adımınızda tüyü bitmemiş yetimin hakkını düşündünüz, fakirin fukaranın derdiyle dertlendiniz ve buna göre hareket ettiniz.

Bu itibarla hepinizi ayrı ayrı kutluyor, takdirlerimi sunuyorum.

Başarılarınızın artarak devam etmesini diliyor, sizlerden daha fazlasını bekliyorum.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Yerel yönetimler vatandaşımızla en yakın temas ve diyalog zeminleridir.

Demokratik katılımın, demokratik ilişkinin ve demokratik temsilin ilk elden sağlandığı, doğrudan hayata geçtiği alan yerel yönetimlerdir.

Bu alanda atacağımız adımlar, verdiğimiz emekler, döktüğümüz alın terleri ve göstereceğimiz performans muhakkak ki karşılıksız kalmayacaktır.

Biliyoruz ki, Türk milleti vefalıdır ve doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan, çalışkanlığı tembellikten ayıracak eşsiz bir feraseti bulunmaktadır.

Biz önce Cenab-ı Allah’a inanıyor, sonra da mensubiyetinden iftihar ettiğimiz muhterem milletimize her şart altında güveniyoruz.

Takdir edeceğiniz üzere, aziz milletimiz iktidara getireceği siyasi partiyi önce yerel yönetimlerde test etmekte, burada imtihandan geçirmekte ve sınamaktadır.

Çalışma temposunu, verilen sözlerin tutulup tutulmadığını, icraatların niteliğini ve kapsayıcılığını en başta yerel ölçekte değerlendirmekte, buna göre siyasi tutum takınmaktadır.

Kabul edilmelidir ki, var olan ön yargıları aşmak, direnç merkezlerini kırmak, şüpheleri gidermek, tereddütleri yıkmak yerel yönetimlerdeki başarı düzeyiyle doğrudan ilişkilidir.

Aziz millet fertleri bire bir şahit olduğu, günlük hayatına temas eden, gündelik yaşayışına yansıyan, beklentilerini karşılayan çok yönlü faaliyetlerle kanaat oluşturmakta, bu şekilde belediye yönetimindeki partiyle ilgili demokratik notunu vermektedir.

Kuşkusuz iktidar vizesi her şeyden evvel yerel yönetimlerdeki canlılığa, bu çerçevedeki kombine girişimlere ve fedakârlıklara bağlıdır.

Bizim açımızdan belediyecilik aşk ve adanmışlık işidir.

Çünkü hedefimiz milletimizi mutlu, insanımızı umutlu ve huzurlu kılmaktır.

Herkese dokunan, herkese ulaşan, herkesi bağrına basan, her soruna eğilen bir belediyecilik anlayışının başarılı olmaması mümkün değildir.

Kimseyi dışlamadan, kimseyi ayırmadan, kimseyi ayrı bırakmadan her bir vatandaşımı kucaklamak parti olarak kararlılığımız ve yerel yönetimlerdeki şaşmaz irademizdir.

Siyasi görüşü, kökeni, doğduğu yöresi, anasının dili, inancı, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşlarımız bizim için eşit ve yeri dolmaz özelliktedir.

Bu bilinçle yıllardır, belediyecilik alanında son derece muhterem gayretler gösterdiğinizi biliyor, bununla da övünüyorum.

Gelecek yıl yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri için en büyük güvencemiz, en öncelikli kozumuz yerel yönetimlerde sağlanan tecrübelerimiz ve elde edilen birikimlerimizdir.

Allah’a hamd olsun, bunun işaretlerini şimdiden görmeye başlamış olmak, milletimizin âlicenaplığını ve desteğini artan şekilde hissetmek hepimiz açısından sevindirici bir gelişmedir.

Bildiğiniz gibi, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri için 24 Ocak 2013 günü Söğüt’ten millet huzuruna çıktık ve belediye başkan adaylarımızı da coşku ve heyecan dalgası eşliğinde bir bir açıklamaya başladık.

Karşılaştığımız muazzam ilgi, gördüğümüz muhteşem yakınlık bizi oldukça heveslendirmiş ve çalışmalarımızda teşvik edici olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi 44 yıllık şerefli mazisi, 44 yıllık deneyimi ve 44 yılın emanetleriyle milletinin hizmetinden bir an olsun ayrılmamış, bundan sonra da ayrılmayacaktır.

Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, partimizin 44 yıllık tarihinde;

       Fedakârlığın ve inanmışlığın muhterem izleri vardır.

       Sabrın, sağduyunun ve asaletin muazzez sonuçları görülmektedir.

       Türklüğü ve İslam’ı zirveye çıkarmaya adanmış milliyetçi-ülkücü ömürler bulunmaktadır.

Türk milliyetçiliğinin siyasal mihveri ve siyasetteki iftiharı olan partimiz, tüm gücüyle aziz millet varlığını daha iyi bir noktaya taşıma, Türkiye’yi gelişmiş ve güçlenmiş bir ülke seviyesine çıkarma inanç ve iddiasındadır.

Sıkıntı ve zorlukların, mücadele ve mağduriyetlerin olgunlaştırdığı siyasallaşma sürecinden sonra, Milliyetçi Hareket Partisi temsilcisi olduğu Türk milletinin sinesinde sağlam bir zemin ve karşılık bulmuştur.

Ve ne mutlu bizlere ki, kurulduğu günden bu yana her iddiasında haklı çıkan partimiz, bugün bütün yurda yayılmış teşkilatı, kadroları, gençliği, vizyonu ve yükselen çizgisi ile ülkemizin tek çaresi, tek çıkış yolu haline gelmiştir.

Bugün karşıt kutuplar arasındaki gerilim ve çatışmanın yaşandığı ülkemizde, siyasetin denge noktası, uçların arasında merkez değerlerin temsilcisi, devlet ile milletin kucaklaştığı siyaset ekolü olmuştur.

Türkiye, her konuda Milliyetçi Hareket'in ne söylediğine, meseleleri nasıl yorumladığına daha çok dikkat etmeye; haklı çıkma misyonumuzun önemi ve değeri daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır.

Bunu siyasi istikrarımıza, fikri tutarlılığımıza, meseleler karşısındaki milli yorumumuza, sağduyumuza, sabrımıza, dava şuurumuza ve hepsinden önemlisi de Türk milletinin teveccühüne borçlu olduğumuz iyi bilinmelidir.

Allah’a şükürler olsun ki, çizgimizden hiç sapmadık.

Yeminlerimizden ve hedeflerimizden hiç dönmedik.

İlkelerimizden, ülkülerimizden ve milletimizin değerlerinden taviz vermedik, bunlara yüz çevirmedik.

Üzüldük, burkulduk, incindik, kırıldık; ama yolumuzdan dönmedik.

Doğrularımızdan ödün vermedik, menfaatperestlere meydan açmadık, çıkar lobilerine izin vermedik.

Siyasetteki ve fikriyattaki tutarlılığın önemine inandık ve bunu da pusulamız yaptık.

Partimizin kurucu Genel Başkanı Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey ve dava büyüklerimizin emanetini hep bir adım daha ileriye taşımanın arayışında olduk.

Türkiye’ye sahip çıktık, milli kimliğimizi savunduk ve Türk milletinin kardeşliğini ne pahasına olursa olsun iddialarımızın merkezine koyduk.

Karşımızdakilere aldırmadan doğru bildiklerimizi söylemekten tıpkı bugünkü gibi kaçınmadık, kaçmadık.

Metanetle çileleri, cesaretle güçlükleri yendik.

Unutmayınız ki, millet varsa Türk milliyetçileri olacaktır ve olmuştur.

Türklük varsa, Türkçe yaşıyorsa, Türk milleti bir ve beraberse Milliyetçi Hareket ilelebet payidar kalacaktır.

Ve Türk milliyetçileri ayaktaysa, emin olun millet geleceğin ufkuna emniyetli halde ulaşacaktır.

Görevimiz zordur, ama imkânsız değildir.

Yolumuz çetindir, ama aşılamaz değildir.

Biz kendimize inanıyor, aziz milletimize itimat ediyoruz.

Zira biz Türk milletini ve Türkiye’yi karşılıksız seviyoruz.

Sen doğmana bak güzel gün diyerek, yere sağlam basarak yürüyüşümüzü hızlandırıyoruz.

Allah nasip ederse, gelecek yılki demokratik yarıştan alnımızın akıyla çıkacak, toplamda belediye sayımızı katlayacak ve iktidar kapısının kilidini mutlaka da açacağız.

Bunu biliyor, sizlerin yapacağı her çalışmayı, her mücadeleyi ve her olumlu müdahaleyi önemsiyor ve değerli buluyorum.

Birlikte nice başarı ve zaferlere ulaşacağımıza içtenlikle inanıyorum.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Gönül isterdi ki, bu toplantımızda güzel şeylerden bahsedebilseydik.

Ancak şu günkü ülke manzarasına baktığımızda kaygılanmamak, yeise kapılmamak ve karamsar olmamak mümkün değildir.

Duyarlı her insanımız Türkiye’nin nereye gittiğini sormakta ve buna da cevap beklemektedir.

Vicdan sahibi, milli kimliğini kaybetmemiş, insafını yitirmemiş kim varsa bugünkü gidişattan rahatsızdır.

Türkiye Cumhuriyet’i maalesef bir terör örgütünün, 29 yıldır kan döken, can alan bir cinayet çetesinin eline bakar hale getirilmiştir.

İmralı canisinin ne söylediği, Kandil’deki katillerin neyi ima ettikleri, BDP’li aracıların nelerden bahsettikleri herkesin dilinde olup gündem oluşturmakta ve manşetlerden kamuoyuna yansımaktadır.

AKP hükümeti benimsediği bölücü stratejiyle, PKK’yı toplumsal yapıda meşruiyet dairesine sokmaya, militanları da siyasal bir aktör haline getirmeye çalışmaktadır.

Medyanın önemli bir bölümü, yandaş yönetim altında bulunan üniversiteler, bazı sivil toplum kuruluşları, niyetleri hepimizin malumu olan uluslararası çevreler, köşelerinde PKK muhipliğine soyunan kalemşorlar hep bir ağızdan çözüm şakşakçısı kesilmişlerdir.

Türk milletinin milli ve manevi değerlerine ne kadar aykırı tutum, tavır, emel varsa AKP’nin yönlendirmesi altında harekete geçmiştir.

Bugünkü ortamda, süreç isimli birliğimizi, beraberliğimizi ve bütünlüğümüzü süpürme gaddarlığı, olan biten gücüyle ilerletilmektedir.

Görülmektedir ki,

√       Türkiye sorunlar yumağına dönmüştür.

√       Türkiye korku kuşağına girmiştir.

AKP hükümeti, ülkemizi bölücülüğün, bölünmenin ve terörün kapkara ve düşmanlık kokan sularına müzakere dümeniyle taşımış, burada varlığımızı, birliğimizi torpillemeye başlamıştır.

Türk milletinin bin yıllık anıları, bin yıllık emanetleri ve bin yıllık kardeşlik hukuku hedefe konulmuş, ateş altına alınmıştır.

Türkiye’nin kuruluşunda hiçbir dahli, hiçbir katkısı ve hiçbir desteği olmayan işgal müdavimlerinin şimdilerde izinde ve yolunda gidenler, birlikte yapmadıklarını beraberce yıkmaya yüzsüzce koyulmuşlardır.

Türk milletinin bağımsızlığında payı olmayan köhnemiş esir zihinliler dört bir yandan milli ve manevi değerlerimize hançer sallamaya başlamışlardır.

Türkiye’nin enerjisi tüketilmekte, milletimiz sırtından vurulmaktadır.

Kardeşliğimiz sulandırılmakta, birlikte yaşama idealimiz tahrik edilmektedir.

Çözüm sözleriyle, Türk milleti çözülmenin bataklığına çekilmek istenmektedir.

Hükümet niyeti bozmuştur.

Hükümet yoldan çıkmıştır.

Hükümet milli ilke ve kurallarla yolunu çoktan ayırmıştır.

AKP zihniyeti, iktidar gücünü kötüye kullanmış, yıkımın ve çöküşün hizmetine koşmuştur.

Aldığı milli emanete hıyanetlik etmiş, bundan da hiç gocunmamıştır.

Bunların yanı sıra, şehitlerimizin aziz hatıralarını çiğnemiş, gazilerimizin haklarını heba etmiştir.

İmralı canisi pazarlıklarla, verilen tavizlerle diriltilmiş ve Türk devletine muhatap haline getirilmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın mantığına göre, müzakere etmek pazarlık değildir.

Başbakan Erdoğan için PKK’ya yanaşmak, İmralı canisiyle bölücülük kampanyasında buluşmak sorun olarak görülmemektedir.

Bu kafa yapısı istismar ve yalanın dibine kadar gömülerek amaçlarının terörle mücadele olduğunu iddia etmektedir.

Etnik temelli bölücü terörün dayatmalarını karşılayarak aklınca anaların ağlamasına engel olacaklarını söylemektedir.

Şurası nettir ki, Başbakan Erdoğan katille maktulü birbirine karıştırmaktadır.

Yine Başbakan yanlışın içinde doğrunun izini sürmekte; kandan, cinayetten ve ölümden başka geçim kapısı olmayan teröristlerle Türkiye’nin geleceğini masaya yatırmaktadır.

İktidar partisi tüm gücüyle, tüm imkânlarıyla çözüm süreci denilen ihanetin kabullendirilmesi için uğraşmaktadır.

Şimdilerde PKK’nın sınır dışına çıkması konusunda her kafadan ses çıkmaktadır.

Bilen bilmeyen, anlayan anlamayan herkes terör örgütünün nasıl, hangi yollarla ve ne zaman ülkemizi terk edeceğini konuşmaktadır.

PKK bilirkişileri ekranlarda ahkâm kesmekte, gazete sayfalarında yorumlar yapmaktadır.

Ne var ki, militanların sınır dışına çıkmaları konusunda ortaya atılan değişik tarihler bir türlü birbiriyle uyuşmamaktadır.

Kimisi Haziran’ı, kimisi Temmuz’u, kimisi Eylül’ü işaret etmekte; ama her şart altında bu yılın Kasım ayına kadar bu işin biteceği ifade edilmektedir.

Hükümet kaynaklı haberlere göre PKK terör örgütü ilan ettiği eylemsizlik kararından sonra, Temmuz ayının sonuna kadar sözde çekilme işlemini tamamlayacaktır.

Bu evrede, yasal düzenlemeler yapılacak, akil adamlar devreye girecek, Meclis’te komisyon kurulacak ve yeni anayasa süreci hızla tamamlanacaktır.

Normalleşme adı verilen 3’ncü etapta ise, silah bırakan PKK’lı militanlar bir şey olmamış gibi ellerini kollarını sallayarak Türkiye’ye döneceklerdir.

Tüm bu gelişmelerin bütçe görüşmelerine veya yılsonuna kadar gerçekleşmesi sağlanacaktır.

Hatta Kasım ayında, yeni bir Türkiye’nin müjdesini veren maksadı şaibeli manşetlere dahi şahit olunmaktadır.

AKP, PKK ve İmralı canisinin şevkle yürüttüğü rezil pazarlıklar, karşılıklı almaya-vermeye dayalı olarak kurgulanan süreç ihaneti, öz ve özet olarak bu sacayak üzerinde gidecektir.

Anlaşılan AKP’nin gözü kararmış, şuuru kapanmış, vicdanı rehin alınmıştır.

Bir avuç eşkıya hükümeti köşeye sıkıştırmış, ensesinden yakalamıştır.

Bu aşamada sormak lazımdır ki, PKK terör örgütü nizami ve kanuni bir güç müdür ki, çekilmesinden bahsedilmektedir?

Sayıları bin 500’ü bulduğu iddia edilen eşkıyaların ülkemizi terk etmesi bu kadar alengirli, bu kadar netameli midir?

PKK, nereden gelmiş ve nereye gidecektir?

Sınırlarımız kalbura ve yolgeçen hanına dönmüşken, silahı alan vatanımıza ölüm saçmak için koşmuşken, bugüne değin hükümet nerededir, neyle meşgul olmuştur?

Madem bu kadar terörist ülkemiz sınırlarındadır, o halde düne kadar terörle mücadeleden nasıl ve hangi yüzle bahsedilebilmiştir?

TBMM’den alınan ‘Sınır Ötesi Tezkere’ izni niçin çarçur edilmiş, niçin gereği tam olarak yapılamamıştır.

AKP hükümeti Türk milletinin kutlu iradesine saygısızlık yaptığını, aldığı yetkiyi kasten kullanmadığından suça battığını hangi şartlarda anlayacaktır?

Vatan topraklarımızın bir bölümü bölücü terör örgütü tarafından işgal edilmiştir de, def olup gitmesi için yalvar yakar mı olunmaktadır?

PKK terör örgütü nelerin karşılığında sözüm ona sınırlarımızdan çıkıp gidecek, gittiği yerde de ne yapacak, mümkün olursa silahlarını neyin karşılığında ve kimlere teslim edecektir?

21 Mart Nevruz Bayramı’nda, İmralı canisinin mektubundan sonra teröristlerin sınırlarımız dışına hemen çıkacağını söyleyenler şimdi ne yapacaklar, bahane olarak neyi ileri süreceklerdir?

Anlaşılmaktadır ki, PKK, AKP’nin kendisine verdiği tavizleri almadan, yüze yüze kuyruğuna getirdiği taleplerini elde etmeden herhangi bir yere kımıldamaya ne isteği ne de niyeti vardır.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti havanda su dövmektedir.

Türk milletinin onurunu, itibarını ve varlık haklarını müzakerelerle lekeletmekte ve ezdirmektedir.

Bunun vebali büyüktür.

Bu sorumsuzluğun, bu art niyetin ve bu kepazeliğin karşılığı mutlaka ağır olacaktır.

Başbakan ve hükümeti anayasa suçu işlemekte, ihanete tam teşebbüs etmektedir.

Kaldı ki Adalet Bakanı pervasızca, meydan okurcasına; “Barışı getirmek suçsa, ben bu suçu işliyorum” diyebilmektedir.

Hukuk devletini savunma ve haklarını koruma makamında bulunan birisi, açıkça adaleti umursamamaktadır.

İmralı canisiyle görüşmeleri barış olarak yutturmaya çalışmakta, PKK’yla görüşmeleri çözüm diyerek tevil etmeye çabalamaktadır.

Adalet Bakanlığı görevini uhdesinde bulunduran bir şahsın, hukuku ciddiye almadığı, zımnen savcılara gözdağı verdiği bir ülkenin ayakta kalması, kamu düzenini sağlaması ve milli güvenliğini sağlama alması şüphesiz imkansız olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devlet olma vasfı bizzat siyasi sorumluluk taşıyanlar tarafından yerle bir edilmekte, azami derecede hırpalanmaktadır.

Şu kadarını söylemeliyim ki, bir devletin varlığını devam ettirmesi hukukun gücüne ve herkese eşit ölçüde uygulanmasına bağlıdır.

Ancak AKP hükümeti talan ve yağmayı hukuka da sıçratmış, siyasal müdahalelerle adaleti linç etmiştir.

Diyebilirim ki, Türkiye beka düzeyinde tehdit altındadır.

Rejim çökmenin sınırında, devlet tükenmenin arifesindedir.

AKP zihniyeti Habur hukukunu genelleştirmiş, her tarafa yaygınlaştırmış ve Türkiye’yi can evinden vurmuştur.

Hiç kimsenin, hukuken ayrıcalığı, hukukun üstünde bir konumu, hukuku görmezden gelecek özelliği yoktur ve olamayacaktır.

Anayasa’nın 6’ncı maddesine göre; hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacaktır.

Aksini yapanlar, aksine cüret edenler tümüyle suç işlemiş olacaklardır.

Bu itibarla, Anayasa ve yasalara göre İmralı canisiyle, kanlı terör örgütüyle görüşmek, teröristlere gayri meşru sözler vermek suçtur.

Türk milletinin bölünmesine dönük her adım suçtur.

Türkiye’nin toprak ve idari bütünlüğünü parçalama girişimleri suçtur.

Milli değerlerimizi sabote etmek, milli kimliğimizi yıkmak suçtur.

Terör örgütüne barış ve çözüm sözleriyle Türk vatanını devretme teşebbüsleri; özerklik, eyalet yönetimi, federasyon özlemlerine kucak açmak hem suç hem de günahtır.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti suçun tüm unsurlarına alenen bulanmıştır.

Bize göre, birlikte yaşamamızı kemiren, millet varlığını kazıyan, Türkiye’yi kökünden çürüten her beyan, her açıklama, her girişim suçun daniskasıdır.

PKK’ya sınırlarda refakat etme hazırlıkları suça hazırlık aşamasıdır.

Mehmetçiğimizi, polisimizi, korucumuzu ve masum vatandaşlarımızı katleden teröristlere uğurlama törenleri düşünülmesi bile büyük densizlik ve kifayetsizliktir.

Bununla birlikte, TBMM’ni ihanet ortak etme niyetleri bedbahtlık, sakil ve seviyesiz adamlar heyetiyle Türk milletine psikolojik hareket yapma sinsiliği haramzadelikten başka bir şey değildir.

Başbakan Erdoğan bize kandan beslendiğimiz iftirasını hayasızca atacağına, kendisinin ve zihniyetinin, elinde ve vicdanında şehit kanını taşıyan canilerden nasıl nemalandığını itiraf etmelidir.

AKP, değil terörü bitirmek, her tarafa yaymak için mücadele vermektedir.

Analarımızın gözünden damlayan tek bir damlanın sorumluluğu dahi bölücü terör örgütüyle tokalaşan, edepsizce pazarlıklara tutuşan AKP’nin üzerindedir.

Bu nedenle çözüm çöküştür.

Bu nedenle çözüm çözülüştür.

Barış sözleri bitişi, süreç ifadeleri sürgünü ifade etmektedir.

PKK’nın silah bırakması, emellerinden vazgeçmesi, terörü durdurması, bölücülükten cayması söz konusu değildir.

Başbakan Türk milletini kandırmaktadır.

Başbakan Türk milletini dağılmaya sürüklemektedir.

Başbakan Türk devletini imhaya götürmektedir.

Çözüm süreci PKK’nın siyasallaşması ve statü elde etmesine ayarlı melanet bir projedir.

İmralı canisiyle birlikte militanların genel afla salıverilmesi, Türkiye’nin parçalanması süreç denilen kâbusun bariz amaçlarındandır.

Başbakan Erdoğan başkan olabilmek, ilk başta eyalet sistemini kurmak, Türklüğü Anayasa’dan elemek ve milliyetçiliği anlamsızlaştırmak için yapmayacağı kötülülüğün olmadığını iyice göstermiştir.

Ne gaflettir ki, PKK, AKP’ye anayasa siparişi vermiştir.

PKK, Türk milletinin yeniden tanımlanması, milli kimliğin yeniden belirlenmesi, vatandaşlık tarifinin bölücü perspektifle yeni baştan tarifi için AKP’ye mühlet tanımıştır.

Bunun için, Milliyetçi Hareket Partisi tüm bu olumsuzluklara, kirli propagandaya, kumpaslara, etnik komplekslere ve bölücü tezgâhlara tüm varlığıyla direnecek, hainlere geçit vermeyecektir.

Türk milletinin hak ve hukukunu savunacağız, Türkiye’ye sahip çıkacağız.

Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, yolumuzdan, ülkülerimizden, milli heyecanlarımızdan birileri istiyor diye dönmeyeceğiz.

Her karışı şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatanı, Allah’ın izniyle hiçbir emperyalist emele, hiçbir küresel plana ve hiçbir bölücü hesaba kurban vermeyeceğiz.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Nereden gelirse gelsin, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini ve yapısını tartışmaya açmak, etnik köken farklılıklarına dayanarak bunları yıkmaya çalışmak veya bunlara seyirci kalmak, bilinmelidir ki devletin ve milletin varlığına kastetmekle eş değerdir. Bunun da adı bize göre ihanettir.

Milliyetçi Hareket, bu düşünceleri besleyenlere hiçbir şart altında izin vermemek üzere Türk milletinden destek ve yetki almıştır.

Bu bakımdan kimse hayal peşinde koşmamalı, Türk milletinin gücü ve Milliyetçi Hareket’in sabrı üzerinde yanlış hesap yapmamalıdır.

Bugün yaşadığımız nazik ortamda hükümetin aklını başına alması vazgeçilmez bir önemdedir.

Türkiye sevdalılarının ihanet girişimlerine karşı milli bir duruş sergilemeleri, toplumsal huzurun tesisi ve korunması konusunda tarihi bir görev ve sorumluluk içinde hareket etmeleri elzemdir.

Ne mutlu bizlere ki, bunun işaretleri güçlü bir şekilde alınmaya başlanmış, Türk milleti varlığına sahip çıkmak için ses ve tepki vermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti adıyla ve üniter devlet çatısı altında, Türk milleti kimliği ile beraberce yaşayabilmemizin asgari kuralları 29 Ekim 1923 tarihinde Gazi Mustafa Kemal ve kurucu kahramanlar tarafından konulmuştur.

Başkentimizin Ankara, dilimizin Türkçe, bayrağımızın ay yıldızlı al bayrak, milli marşımızın İstiklal Marşı olduğu belirlenmiş ve Anayasamız tarafından da güvence altına alınmıştır.

Milliyetçi Hareket’in bir mensubu olarak, buradan bir kez daha ilan ediyorum ki;

Türkiye Cumhuriyeti; ülkesi, milleti ve egemenlik unsurları ile tektir ve üniter bir devlettir.

Türk milleti tarihi ve kültürel kökleri itibariyle ayrılık kabul etmeyen bir bütündür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, istiklâl ve bağımsızlık mücadelemizin taçlandırılmasıdır.

Türk milliyetçiliği hem devlet kuran, hem Türk milletini mensubiyet temelinde yücelten, hem de ebediyete taşıma hedefinde olan muazzam bir fikir sistemi olarak birlikteliğimizin teminatı ve güvencesidir.

Ay yıldızlı al bayrağımız milli şerefimizin, milli egemenliğimizin, milli birliğimizin ve beraberliğimizin sembolüdür.

Türk bayrağının ismini değiştirme teklifleri getirebilecek kadar küstahlaşanlara, bayrağın itibarını zedeleyecek kadar köhnemişliğin içine çakılanlara Allah’ın izniyle hiçbir ortamda fırsat verilmeyecek ve de göz açtırılmayacaktır.

İstiklal Marşımız, milli mücadelenin kahramanlık destanıdır ve o günlerin mukaddes bir hatırasıdır.

Milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün dayandığı temeller tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak ve tek dil ülküsüdür.

Milliyetçi Hareket Partisi, bu kutlu değerleri ve kutsal emanetleri yüksek fedakârlık, kararlılık, milli şuur ve millet sevgisi ile korumaya hiç kimsenin kestiremeyeceği, tahmin edemeyeceği kadar azimli ve isteklidir.

Bunlar, Milliyetçi Hareket’in varlık ve yaşama nedenleridir, bu kutlu siyasi hareketin aşılamayacak kırmızıçizgileridir.

Bizim uzlaşma ve diyalog zeminimiz ancak bunlara saygı ve riayetle mümkündür.

Bunun dışında her yol bize uzaktır, her öneri bize yabancıdır.

Milliyetçi Hareket’in ayrılıkta, bölünmede, çözülmede, dağılmada mutabakat araması asla ve asla mümkün değildir.

Türk milliyetçileri, tarih boyunca bir arada yaşamış ve kaynaşmış olan Türk Milletinin mensuplarını bir bütün olarak kucaklayan bir anlayışın temsilcileridir.

Tıpkı Erzurum Kongresi'nde, Sivas Kongresi'nde, 1920'deki ilk Meclis'te bir araya gelen kardeşlerimiz gibi, bu ülkede yaşayan her insanımızı Cenab-ı Allah'ın kutsal bir emaneti ve kutlu ceddimizin mirası olarak görmekte ve kucaklamaktadır.

Bizim bu inanç ve kararlılığımız konusunda kimsenin bir kuşkusu olmamalıdır.

Milliyetçiliğimiz, dışlayıcı ve uzaklaştırıcı anlayışlardan beslenmeyen, aksine her zaman kucaklayıcı, toparlayıcı olan üstün bir fikir sistemidir.

Bu yüksek fikir, memleketin her köşesinden tertemiz millet evlatlarının katkılarıyla beslenmiş ve bugünün muhteşem değerler manzumesini oluşturmuştur.

Şimdi bunu iktidarla taçlandırmak, iktidarla buluşturmak hepimizin boynunun borcudur.

Bunun için ilk durak 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri’dir.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

AKP, 365 gün sonra yapılacak demokratik imtihanda uyarılmalı ve yenilgiyle tanışmalıdır.

Bu siyaset anlayışı Türkiye’yi tasfiye etmeden, siyasi mevtaya çevrilmelidir.

Önümüzdeki yıl yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri’ne giderken, her dava arkadaşım, bilhassa Yeni Büyükşehir Kanunu da iyi şekilde anlatmalı ve izah etmelidir.

Parti olarak, büyükşehir statüsü kazanan illerimiz bizi elbette sevindirmekte ve memnun etmektedir.

Şayet yeni Kanun, sosyo-ekonomik gelişmeye kapı aralayacaksa, insanımızın huzuruna katkı verecekse diyeceğimiz bir şey yoktur.

Ancak bunun böyle olmadığı tümüyle sabittir.

Yeni Büyükşehir Kanunuyla neyin amaçlandığı, nereye varmak istendiği çoktan anlaşılmış ve somutlaşmıştır.

Başbakan Erdoğan sonunda ağzındaki baklayı çıkarmıştır.

Gizli gündeminde eyalet sisteminin olduğunu ifşa etmiştir.

İmralı canisinin beklentisi de kuşkusuz buna yöneliktir.

Maksat Türkiye’nin üniter devlet yapısının bozulmasıdır.

Maksat eyalet yönetiminin önünü açmaktır.

Söz konusu kanunla birlikte gelecek yılki Mahalli İdareler Seçimlerinden sonra,

√       Büyükşehir kapsamındaki il sayımız 30’a çıkacaktır.

√       Türkiye'de il özel idaresi sayısı 81'den 51'e düşecektir.

√       İl belediye sayısı 65’den 51’e,

√       Belediye sayısı 2 bin 950’den bin 396’ya,

√       Belde belediye sayısı bin 977’den 396’ya, köy sayısı 34 bin 339’dan 18 bin 288’e inecektir.

√       Büyükşehir ilçe belediye sayısı 143’ten 519’a, mahalle sayısı da 18 bin 885’den 31 bin 779’a çıkacaktır.

Bize göre bu kanunun neden olacağı sakıncaları çok fazladır.

AKP hükümeti hiçbir kaygıyı dikkate almadan, yangından mal kaçırırcasına, kendi ikbal ve siyasi emelleri doğrultusunda eyaletleşmenin ve federalleşmenin parke taşlarını döşemiştir.

Türkiye’nin idari bütünlüğü bu kanunla sakatlanmıştır.

AKP hükümeti, sınırları il mülki sınırlar olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyeleri kurmuş ve tehlikeli bir yola sapmıştır.

Aceleyle çıkarıldığı baştan beri belli olan bu Kanunun, ekonomik ve sosyal ölçekte de birçok açmazı ortaya çıkacağı kesine yakındır.

Köylerin tüzel kişiliği bitecek, belde belediyeleri kapatılacak, hatıralar heba olacaktır.

Bunun yanı sıra, belde belediyelerimizin kaldırılması da demokratik katılıma, hizmetlerin mahallinde sunulmasına ve doğrudan temsile son derece aykırı olduğundan buna her zaman karşı çıktığımız bilinen bir husustur.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde yeni zamlar, yeni vergiler ve artan katılım payları vatandaşlarımızı canından bezdirecektir.

Hepiniz bunları anlatmalı, AKP’nin gerçek amaçlarını gözler önüne sermelisiniz.

Türkiye’nin istikrar kazanması, Türk milletinin uyanışa geçmesi için 30 Mart 2014 tarihi bir milattır.

Hepinizin üstün bir gayretle, inanmışlıkla tüm vatandaşlarımıza ulaşmanızı istiyorum.

Herkesle tanışmanızı, kaynaşmanızı, kapınızı ve gönlünüzü ardına kadar açmanızı bekliyorum.

Kimseyi küstürmeden, kimseyi kırmadan, her vatandaşımı bağrınıza basmanızı temenni ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi, ilk önce mahalli idarelerde iktidara taliptir.

Tüm büyükşehir, il, ilçe ve belde belediyelerini yönetmeye hazırdır.

Başarmaktan başka şansımız ve seçeneğimiz olmadığını iyi biliniz.

Yerelden başlayarak iktidar yolunu sabırla, hevesle ve inançla inşa edeceğiz.

Ülke kaderinin önümüzdeki yıl yapılacak seçimlere bağlı olduğunu unutmayınız.

Size güveniyor, yapacağınız çalışmalarda hepinize üstün başarılar diliyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.