03.04.2001 - TBMM Gup Toplantısında Yapmış Oldukları Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Konuşması
3 Nisan 2001

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Bu haftaki grup konuşmama başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, yarın, rahmetli Başbuğumuz, Türk Dünyasının Bilge Lideri Alparslan Türkeş Bey'in aramızdan ayrılıp Yüce Mevlasına kavuşmasının dördüncü yıldönümüdür.

Ömrünü Türk milletinin varoluş ve yükseliş mücadelesinin adı olan Türk Milliyetçiliği davasına vakfeden ve ismi, millet aşkı ile, vatan sevdasıyla, hizmet tutkusuyla özdeşleşen Aziz Başbuğumuzun aradan geçen dört koca yıla rağmen bizim ve bütün Türk dünyasının gönlündeki ve zihinlerindeki yeri ve önemi hiç değişmemiştir. Bütün Türk Milliyetçileri, Aziz Başbuğumuzun ülkü ve hedefleri doğrultusunda devletin ve milletin varlığı ve birliği yolunda azim ve kararlılıkla çalışmaya, ve başarılı olmaya devam edecektir.

O'nun, davasından asla ödün vermeyen, hep özveri ile, fedakarlık ve cefakarlıkla yoğrulmuş mücadelesi, bizim için büyük bir örnek teşkil etmektedir. Kişiliğine egemen olan uzlaşmacı, barışçı, yapıcı siyaset anlayışı ve uzak görüşlülüğü ülkemiz ve insanlarımız için yol gösterici olmuştur.

İçinde bulunduğumuz, bu zorlu ve sancılı günlerde de bizim siyaset anlayışımızın ve ülke sorunlarına yaklaşımımızın temelinde O'nun büyük ve onurlu mücadelesinden bize kalan bu erdemli anlayış yatmaktadır.

80 yıllık ömrü boyunca, biz Türk Milliyetçilerine çilenin, sabrın, azim ve kararlılığın ne olduğunu öğreten, başarının yollarını gösteren Rahmetli Başbuğumuz yarın kabri başında olduğu gibi, bütün yurtta ve tüm Türk yurtlarında dualarla, fatihalarla anılacaktır.

Burada, merhum Başbuğumuz, Alparslan Türkeş Bey'i bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın.

Kıymetli Milletvekili Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Huzurlarınızda, bugün, ekonomik kriz ortamından çıkabilmek için Hükümetimiz tarafından ele alınan yapısal düzenlemelere değinmek istiyorum.

Bilindiği üzere, geçtiğimiz Cumartesi günü Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısı gerçekleşmiştir. Hükümetten ilgili bakanların yanısıra, toplumumuzun önde gelen kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin bulunduğu bu toplantıda, ilki Kasım ayında ve ikincisi Şubat ayında meydana gelen ve etkileri halen sürmekte olan ekonomik krizlerin değerlendirilmesi yapılmıştır.

Tarafların, yaşanan sorunları ve sebeplerini karşılıklı olarak bütün açıklığı ile görme fırsatı bulduğu bu toplantı ile birlikte, sorundan çıkış noktasında son derece yararlı bilgi ve fikir alışverişinin yanısıra olumlu bir diyalog ortamı sağlanmıştır.

Türkiye'nin son aylarda içerisine girdiği kriz sürecinden çıkabilmesi için gerekli olan bütün güç ve dinamiklere de sahip olduğu yine bu toplantı içerisinde bir kez daha vurgulanmıştır.

Konseye katılan bütün değerli temsilciler, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu sorunları ve sıkıntıları gerçekçi bir yaklaşımla ele almış; sorunların aşılmasında, kendilerine düşen sorumlulukları yerine getireceklerini temsil ettikleri kitleler adına ifade etmişlerdir.

Karşı karşıya bulunduğumuz ekonomik kriz ortamının daha fazla derinleşip tahribatlara yol açmadan giderilmesinde bu tavrın büyük rolünün ve yardımının olacağı kuşkusuzdur.

Herşeyden önce, özellikle belirli odaklar tarafından yaratılmak istenen panik ve kargaşa havası, ekonomik hedeflerin belirsiz ve hatta başarısız kılma çabaları bu tavırla önlenmiş bulunmaktadır. Çünkü, Hükümet olarak bu güne kadar, Türkiye'nin ekonomik alt yapısının zayıflığından kaynaklanan sorunları çözme yolunda da bizim yegane güvencemiz ve destekçimiz milletimiz olmuştur. Attığımız her adımda, giriştiğimiz her zorlu, yorucu ve yıpratıcı reform çabasında bu destek ve güvenin arkamızda olduğunu hissederek hareket ettik. Bundan sonrası için de aynı destek ve güvenin sürmesi bizim için çok büyük anlamlar taşımaktadır.

Tarih boyunca millet olarak pek çok kez büyük güçlüklerle karşı karşıya kalmamıza ve hatta, varlıkla yokluk mücadelesi anlamlarına gelecek kadar zor anlar yaşamamıza rağmen Allah'a şükürler olsun ki, bu zorlukları aşmayı başardığımız unutulmamalıdır. Bizi millet olarak ayakta tutan, şimdiye kadar karşılaştığımız bütün güçlüklerin üstesinden gelmemizi sağlayan en önemli faktörün milli birlik ve dayanışmamız olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.

İşte, bugün gelinen nokta da en önemli kazancımız bu dayanışmanın, bütün güçlükleri ve engelleri milletçe aşma arzusunun tesis edilmiş olmasıdır.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye'nin Şubat 2001'de içine girdiği finansal krizden çıkabilmesi için hükümetimizce geniş kapsamlı çalışmalar yapıldığı hepinizin malûmudur.

Bu çalışmalar sonucunda, ekonomide köklü ve kapsayıcı bir "yeni programın" ortaya konularak, sadece bu finansal krizi değil, ekonomideki müzmin hastalıkları da temelinden kavrayacak bir yapılanmanın sağlanması düşünülmektedir.

Hükümet olarak, geçen yıl uygulamaya koyduğumuz istikrar programı, enflasyonu aşağıya çekmede ve bazı makro ekonomik büyüklüklerin iyileştirilmesinde kısmen başarılı olsa da, Kasım ve Şubat krizleri, sorunun yapısal nitelikte olduğunu ve köklü bir değişim gerçekleştirmeden aşılmasının pek kolay olmayacağını ortaya koymuştur.

Bu krizler, Türkiye'nin uzun yıllardır ertelediği köklü ekonomik ve sosyal değişme politikalarını kararlı bir şekilde uygulamaya konulmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu değişimlerle birlikte, ülkemizin hem ekonomik ve sosyal yapısındaki çarpıklıkları tasfiye etmesi, hem de yaşadığımız bu bunalımlardan güçlenerek çıkması mümkün olacaktır.

Elbette ki, Türkiye bu krizi ve bu krizleri besleyen yapısal problemleri aşmak zorundadır. Bunun için kararlıdır ve yapılması gerekenler hiç tereddüt edilmeksizin yapılacaktır.

Kıymetli Milletvekilleri,

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye'nin 1929 yılında dünya ile birlikte yaşadığı büyük iktisadi krizle içine girdiği devletçi-müdahaleci ekonomik yapının, plânlı dönemde kapalı, rekabetten uzak bir anlayışta gelişmesi ne yazık ki, sürdürülmesi imkânsız, dışa bağımlı bir rant ekonomisi yaratmıştır.

1980'lerde dışa açılma sürecinde, 1990'larda AB'yle ilişkilerimizin yoğunlaştığı dönemlerde köklü reformlar yaparak bu rant ekonomisinin dönüştürülemeyişi ve rekabetçi piyasa ekonomisinin kurulamamış olması sorunları daha da derinleştirmiştir. Devlet, enflasyonist politikalarla rantçı ekonomiyi sürdürdükçe, Türkiye ekonomisi gerekli atılımı yapamamış, ülkenin potansiyelini yeterince değerlendirememiştir.

Bugün bu yapıyı değiştirmeden dış ve iç borçlanmayla çok pahalıya finanse edilen devletçi-müdahaleci ekonomiyi sürdürmek imkânsızdır.

Böyle bir köklü değişimin kapsayacağı alanlar bellidir. Bunlardan birincisi, devletin ekonominin bütünü içindeki rolünü değiştirmekle ilgilidir. Milli gelir içinde %60'tan fazla payı olan devletçi-müdahaleci ekonomi, rant yaratan, verimlilikten uzak bir yapı demektir. Bunun hızla küçültülüp, devletin rekabet şartlarını hazırladığı; etkinliği düzenleyici rol üstlendiği bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir.

İkincisi, finansal kesimi radikal bir değişime götürecek, reel sektörü de rekabet şartları içinde uyumlu çalıştıracak, kamuya yük olmayacak bir bankacılık ve finans organizasyonuna geçilmesi gerekliliğidir.

Üçüncüsü, bütün kamu kesiminde etkinliği arttıracak bir küçülme stratejisine paralel yürüyecek, verimlilik artışına bağlı bir ücret siyasetine geçilmesi zorunluluğudur.

Dördüncüsü, dışa açık bir gelişme stratejisine dayalı, rekabetçi sektörlerin öncelikli olduğu sürdürülebilir bir büyüme modeline geçilmesidir.

Nihayetinde, bu politikalar gelir dağılımını düzenleyici, enflasyonu etkisiz hale getirecek iktisadi ve sosyal politikalarla tutarlılık içerisinde ele alınmalıdır.

Türkiye'yi yaşadığımız finans krizi ile birlikte yıllardır içinde bulunduğumuz ekonomik dar boğazlardan kurtaracak böyle bir köklü değişim programının uygulanması için herkese çok önemli görevler düşmektedir.

Burada, Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri olarak bu göreve ve fedakârlıklara herkesten daha çok hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Kısa vadede bazı sıkıntılar getirecek olsa da Türkiye'yi rahatlatacak hiçbir fedakârlıktan asla çekinmeyiz ve bu bizim milletimize ve ülkemize olan sorumluluğumuzun gereğidir.

Huzurlarınızda, tüm değerli milletvekillerimizin etkin ve verimli bir şekilde meclis çalışmalarına katılacaklarına Türkiye'nin yolunu açacak çabayı ortaya koyacaklarına olan inancımı tekrar ifade etmek istiyorum.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Türkiye'nin yaşadığımız bu ekonomik krizi ve karşı karşıya olduğu problemleri aşacağından kuşku duymak bu milleti ve ülkeyi tanımamakla eşdeğerdir. Oysa ki, bu konuda bizim milletimize güvenimiz tamdır.

Şu anda esas problem kamuoyunda hakim kılınmak istenen sosyal psikolojide yatmaktadır.

Bazı odaklarca kollektif bilincin bu tür inanç kaybına uğratılması, adeta toplumda bunalımı sürekli hale getirecek olumsuz bir geri besleme sürecine sokulmak istenmesi insanlarımızda güven duygusunun kaybına yol açmaktadır. Bu bakımdan, bunalımdan çıkışın ilk şartı bu panik psikolojisinden uzaklaşmaktan geçmektedir.

Unutulmamalıdır ki, yılgınlık ve panik duygusu, gerçek ekonomik büyüklüklerin ne olduğuna dair bir belirsizlik yaratmakta, bu belirsizlik de giderek reel ihtiyaçların dışında piyasalarda "kriz talebi"ne yol açmaktadır. Gözden uzak tutulmaması gereken bir diğer husus ise, böyle bir anlayışın, problemleri olan bir ekonomiyi değil, normal işleyen bir sistemi bile bunalımlarla karşı karşıya getireceği gerçeğidir.

Burada bir kez daha açıkça ifade etmek istiyorum ki; Türk ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu sorunlar bütün ciddiyetine rağmen, aşılabilecek türden sorunlardır. Türkiye'nin sahip olduğu gücü, inanç potansiyeli sadece bu sorunları aşmaya değil, daha fazlasını ve farklısını yapmaya muktedirdir ve bunu da başaracaktır.

Türkiye'nin dış ekonomik çevrelerde bulduğu destek de zaten IMF ve Dünya Bankası'nın yürütülecek programa katkısı yanında, Türkiye'nin sahip olduğu potansiyelle ilgilidir.

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Değerli Basın Mensupları,

Bu süreçte, ekonomide yapısal değişim programını ortaya koymak için uğraşırken ve bu mânâda siyaset kurumunu büyük görevler beklerken, anlamsız rejim tartışmalarını başlatmak oldukça dikkat çekicidir. Ekonomide ortaya çıkan çalkantıları siyasete taşıyarak, ekonomik ve siyasal istikrarsızlık yaratmayı hedefleyen bu ve benzeri çabaları bir talihsizlik olarak görüyorum.

Ülkemizi içte ve dışta destabilize edebilecek bu girişimlerin, Türkiye'yi sevenler tarafından gerektiği şekilde cevaplandırılmış olması yarınlarımız için ümit verici bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.

Bu çerçevede şunu hatırlatmak isterim ki, siyaset kurumunu karalayan ve demokratikleşme sürecini engellemeye dönük bu tür çalışmaları yapanların, bugün yaşandığımız sorunların pek çoğunun geçmişte yaşanan ara rejim dönemlerinde daha da derinleştiğini gözden uzak tutmamaları gerektiği açıktır.

Türkiye'nin bir taraftan Ulusal Program çerçevesinde batıyla yeni bir ilişkiye yöneldiği, diğer yandan Ulusal Ekonomik Program ile ekonomide yeni bir reform yapmaya çalıştığı bu süreçte siyasette bir zaaf ortamı yaratmaya çalışanların Türkiye'ye dost olmayacakları açıktır.

Türkiye'nin demokratikleşme sürecini daha ileri bir merhaleye taşıması için ekonomide de, siyasette de istikrarı temin etme zarureti vardır.

Bunun içindir ki, biz Türkiye'nin ekonomide yapacağı her reformun demokratikleşme sürecini daha sağlam bir zemine taşıyacağına ve bu bunalımdan ancak bütüncü bir yaklaşımla, ekonomik siyasal ve toplumsal aktörlerin dayanışması halinde ve daha çok güçlenerek çıkacağımıza inanıyoruz.

Herkesin üstüne düşeni yapması, şüphesiz ki siyaseten yapması gerekenlerin sorumluluğunu azaltmaz ve hatta arttırır. Bu bakımdan milletimizin bu bunalımı aşma konusundaki sağduyulu yaklaşımı siyasi partileri, hükümeti ve bütün parlamentoyu büyük bir görev anlayışına götürmektedir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunun gereğini yapmaya hazırız ve bu konuda, herhangi bir tereddüte yol açmayacak şekilde kararlıyız.

Unutmayalım ki, bunalımdan çıkışın ilk adımı da, ülkemizin 21. yüzyılın kutup başı ülkeleri arasında yer alabilmesi hedefimizin tahakkuku da kendimize duyacağımız güvenden, ülkemize ve insanımıza olan inançtan geçmektedir. Bu güveni, sorumluluk bilinciyle birleştirdiğimizde aşamayacağımız engel yoktur.

Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha muhterem heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, başarılar diliyorum.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı