02.06.2001 - Almanya Gezisinde Yaptığı Konuşma
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin
Almanya'da Yaptığı Konuşma
02 Haziran 2001


 

Aziz Vatandaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Federasyonumuzun Kıymetli Yöneticileri,

Çok Değerli Delegeler,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Öncelikle hepinizi en iyi dileklerimle sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Bugün burada, Almanya'da sizlerle birlikte olmaktan duyduğum onur ve mutluluğu kelimelerle ifade etmek imkânsızdır. Bizleri bugünlere ulaştıran, yurt dışında yaşayan soydaşlarımızla buluşturan, Türk Milleti'nin gönüllü elçileriyle kaynaştıran Yüce Allah'a şükürler olsun.

Bugün hep birlikte gerçekleştirdiğimiz bu kurultay, aynı zamanda Türkiye özlemi gözlerinde tüten vatandaşlarımızın kaynaşma ve dayanışma şölenidir. Hepinize, hepimize kutlu ve uğurlu olsun.

Türk kültüründe çok özel bir yeri ve anlamı olan bu tür kurultay ve şenlikler, inşallah her seferinde daha da büyüyen coşku, heyecan ve katılımlarla yapılacak ve yaygınlaşacaktır. Avrupa'nın dört bir tarafından gelen her insanımızdan bunu istiyor ve bekliyoruz.

Sözlerimin başında hemen ifade etmek isterim ki, Milliyetçi Hareket'in bugünlere gelmesinde sizlerin büyük emeği ve katkısı bulunmaktadır. Bu vesileyle hepinize bir kez daha teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Hepinizden Allah razı olsun.

Kıymetli Vatandaşlarım,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Bizler, bugün, bütün insanlık ile birlikte yeni bir yüzyılın başında, yeni bir çağın içinde bulunuyoruz. Büyük Türk Milleti'nin mensupları olarak zorlu bir dönemde geleceği daha yaşanır kılma mücadelesi veriyoruz.

Ekonomik ve teknolojik gelişmelerin hızının ve boyutlarının süratle değiştiği bir çağda var olmak kolay değildir. Bunun için çok çalışmak, çok dikkatli olmak ve en önemlisi yeni sorunlara yol açmadan mevcut sorunları çözüp geleceğe yönelmek gerekir. Ülkemizin yaşadığı sıkıntıların özünde hiç şüphesiz bu anlayışın yeterince yer etmemesi yatmaktadır.

Bu anlayış değişmediği, yani hakim ilişkiler ağı ve çalışma biçimi yerini daha iyiye bırakmadığı sürece ülke olarak sıkıntılarımızdan kolaylıkla kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla yeni çağın dinamiklerini kavramamız, hak ettiğimiz saygın ve etkin konumu alabilmemiz gecikecektir.

Tabii ki, yaşanan baş döndürücü gelişmelere rağmen bütün insanlığın mutlu olduğunu iddia etmek, geleceğine güvenle bakabildiğini söylemek mümkün değildir. Böyle bir dünyada Türk Milleti'nin, Türk insanının söyleyeceği sözler, yapacağı katkılar olmalıdır. Çünkü, bugün gelinen noktada, bütün insanlık çağın kendisine sunduğu imkân ve fırsatlar ile karşısına çıkardığı sorun ve risklerle giderek daha çok iç içe yaşamaya başlamıştır. Bu süreç, yakın gelecekte biraz daha belirginleşecek ve hız kazanacaktır.

Berlin Duvarı'nın yıkılışının sembolize ettiği yeni dönemin, gerçekten yeni bir dönem olabilmesi için, daha yapılacak çok iş, atılacak çok adım bulunmaktadır. Dünyamızda, geçmişte yaşanan acı tecrübeleri bir daha yaşamamak, mevcut sorunları daha da derinleştirmemek için yeni anlayışlara, yeni kurumlara, hepsinden önemlisi yeni bir sorumluluk ve dayanışma kültürüne ihtiyaç vardır.

Bu sebeple, hem küresel ölçekte, hem de kendi ülkelerimizde hakkaniyeti, özgürlüğü ve refahı geliştirmemiz, diyalog süreçlerini zenginleştirmemiz gerekir.

Bütün bunları başardığımız ölçüde, ortak yaşama alanı olan dünyamızın daha güvenli olacağına; barış, huzur ve istikrarın yeryüzünde daha çok hissedileceğine şüphe yoktur. Çünkü, yeni bir yüzyılın başında yol alan insanlık alemini bekleyen geleceğin özelliklerini belirlemek, öncelikle bugünkü nesillerin yapacaklarına bağlıdır.

Küresel bir salgın haline gelmeye başlayan yolsuzluklarla mücadele etmek, kıtalar ve milletlerarası refah uçurumuna dikkat etmek, giderek hayati bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Son zamanlarda Almanya'nın da öncülük ettiği borç yükünü hafifletme girişimi, yoksulluk ile mücadele açısından önemli bir başlangıçtır, ama yeterli değildir. Küresel yoksulluk sorunu ile baş edecek güçlü mekanizmalar ve kurumlar geliştirmek mecburiyeti vardır.

Sonuç olarak, stratejik sorulara doğru cevaplar vermek, küresel sorunlara adil ve kalıcı çözümler üretmek, bizlerin göstereceği özene ve çabalara bağlıdır. Yanlış cevaplar ve kısmi çözümlerle güzel ve huzurlu bir geleceğin inşa edilemeyeceği açıktır.

İnsanlığın büyük bir bölümünü umutlandırdığı kadar tedirgin de eden yeni gelişme trendleri, milletleri ve devletleri yeni çatışmalara, amansız mücadelelere mahkûm etmemelidir. Küreselleşme sürecinin, sadece, ekonomileri ve piyasaları birbirine bağlamadığı, ülkelerin ve milletlerin kaderini de daha yakından etkilediği gerçeğini çok iyi değerlendirmek lazımdır.

Baş döndürücü bir hızla gelişen ve toplumsal hayatın her alanına ve hücresine nüfûz eden ekonomik ve teknolojik gelişmeler, yeni ayrımlara yol açan ve yeni kavgaların tohumlarını eken bir "araç" olmamalıdır. Öncelikle milletleri ve kültürleri yakınlaştıran, işbirliği ve dayanışmayı arttıran bir işlev ve rol üstlenebilmelidir. Yoksa, küresel boyutları giderek derinleşen yoksulluk sorununu, çevre felaketlerini, etnik terörü ve ırkçılığı yenmemiz daha da zorlaşacaktır.

Bizlerin, Türkiye sevdalıları olarak, önemli tarihi tecrübeler yaşamış bir milletin evlatları olarak, temel düşünce ve hassasiyetlerimizden biri budur.

Kısacası, yeni çağ, sadece "iletişim çağı", "küreselleşme çağı" ya da "biyoteknoloji çağı" olmamalıdır. Yeni çağ, her şeyden önce "insanlık çağı" olmalıdır.

İnsansız medeniyetin konuşulduğu ve tartışıldığı bir süreçte bunun anlam ve önemi çok büyüktür.

Yarınları yaşanır kılma mücadelesini başaramadığımız takdirde, hem gelecek nesillerin, hem de tarihin, bugünün insanoğlunu çok acımasızca yargılayacağı kesindir. Tarih mahkemesinin sanıklar listesinde de, zamanımızın ileri sanayi ülkelerinin ilk sıralarda yer alacağı unutulmamalıdır.

Kıymetli Vatandaşlarım,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket Partisi'nin küresel gelişme ve dinamikler karşısındaki genel yaklaşımını bu şekilde özetlemek mümkündür. Bu görüşler de, birçok art niyetli çevrenin iddialarının aksine, insanlığa yönelik beşeri ve ahlâki sorumluluklarımızın bir eseridir. Yine medeniyetler, milletler ve kültürler arası işbirliğinin ve dayanışmanın önemini ortaya koyan bir yaklaşımı ifade eder.
Bizler de, her modern ve demokratik devlet gibi, kendi milletimizin çıkarlarını ve haklarını, bütün insanlık ailesinin müşterek çıkarları ile dengeleyip bir arada yaşatabilmenin arayışı ve çabası içindeyiz.

Avrupa Birliği'ne bakış açımızın temelinde de böyle bir anlayış yatmaktadır. Türkiye'nin Avrupa Birliği ile, her ülke ve devlet gibi, adil ve onurlu bir işbirliği içinde bulunmak istemesinde yadırganacak bir yan yoktur.

Türk insanının ortak düşüncesi ve beklentisi, kendisine tarihi ön yargılarla ya da fiili ön şartlar öne sürülerek yaklaşılmamasıdır. Dünyanın en çetin, en hassas coğrafyasının merkezinde yer alan Türkiye'nin konumu, tabii olarak birçok Avrupa ülkesinden farklıdır.

Bugün, büyük bir ekonomiye, güçlü bir devlete ve yerleşik bir demokrasiye sahip olan Almanya'nın daha hâlâ ırkçılık sorunuyla mücadele ettiğini ve zaman zaman da bu mücadelede zorlandığını unutmamak lazımdır.

Türkiye, uzun yıllardır ayrılıkçı hedefleri olan ve terörü bir yöntem olarak benimsemiş bulunan unsurlarla mücadele etmiştir. Mücadelemiz, bundan sonra da aynı kararlılık ve duyarlılıkla sürecektir. Çünkü bu kararlılık, devlet ve millet olarak temel varlık sebebimizdir.

Bilindiği gibi, terör sadece toplumsal hayatı ve dayanışmayı baltalayan bir araç değil, aynı anda demokratik ve ekonomik gelişmeyi tehdit eden ciddi bir tehlikedir.

İnsan hakları ile terörle mücadele arasında varolan hassas ayrımı yapmak, her hukuk devletinin görevidir. Aynı şekilde, insan haklarını maske olarak kullanan terör örgütlerini iyi teşhis edip üzerine gitmek de her hukuk devletinin hakkıdır.

Bizler biliyor ve inanıyoruz ki, hiçbir gerekçe ve hedef terörün bir araç olarak kullanılmasını meşrulaştırmaz. Hiçbir ülke de kendi varlığını yok etmeye yönelen, demokratik yapısını ve toplumsal dokusunu tahrip etmeye yönelen terör faaliyetlerine hoş görüyle bakamaz.

Yine, hiçbir ülke böyle bir anlayışla hareket ettiği için kınanıp mahkûm edilemez. Türkiye'nin durumunu ve konumunu bu çerçevenin dışında değerlendirmenin yanlış ve yanıltıcı bir bakış açısını ifade edeceği açıktır.

Ülkemizi, bu ve benzeri konularda sürekli eleştirip mahkûm etmek isteyenlerin önce kendi geçmişlerini ve Türkiye gerçeklerini çok iyi analiz etmeleri gerekir. Unutulmamalı ki, bilimsellik ve objektiflik iddiası, öncelikle bunu gerektirir.

Benzer şekilde, Batı Avrupa ülkelerinde, Türkiye'ye hâlâ 19. yüzyıl oryantalizminin gözlükleriyle bakanlar, sürekli olarak kültürünü ve dinini vurgulayanlar bulunmaktadır.

Eğer, Avrupa Birliği bir "din ve kültür birliği" ise, söylenecek bir söz yoktur. Eğer Avrupa Birliği, hem bölgesel, hem de küresel barış ve istikrara hizmet edecek bir oluşum ise, Türkiye'nin varlığı ve katkısı her açıdan stratejik bir değere sahiptir.

Sadece kıtaların değil, kültürlerin ve dinlerin de buluşma noktası olan Türkiye'nin batı ile Doğuyu yakınlaştırıp kucaklaştıracak bir zonumu ve potansiyeli bulunmaktadır.

Bizler inanıyoruz ki, Birlik yönetiminin bu mânâda yapacağı temel tercih, yalnızca nasıl bir Avrupa öngörüldüğünün bir göstergesi olmayacaktır. Aynı zamanda, nasıl bir dünya tasavvur edildiğinin de göstergelerinden biri olacaktır.

Ancak son zamanlarda yapılan tartışmalar göstermektedir ki, Avrupa Birliği'nin geleceğine Birliğin kurucu üyeleri de yeterince hazır değildir. Avrupa'nın ortak geleceğinin daha geniş katılımlı mekanizmaların sonucunda belirlenmesi bu açıdan da büyük önem arz etmektedir.

Türk insanı, dün, başta Almanya olmak üzere, Batı Avrupa ülkelerinin kalkınmasında önemli bir rol oynamıştır. Bugün ise, yeniden şekillenmekte olan Avrupa Birliği'ne katkı sağlamayı arzulamaktadır.

Bunu, çeşitli etnik lobilerin propagandalarına ve ön yargılarına kurban etmemek gerekir. Hiç şüphesiz, bu da öncelikle Avrupa'nın görev ve sorumluluk alanına girmektedir.

Bilinmelidir ki, bu tarihi dostluk ve işbirliği eli geri çevrilse bile, Türkiye insanlık ve kalkınma yolunda ilerlemeye devam edecektir.

Aziz Vatandaşlarım,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Ülkemizin zaman zaman yaşadığı ekonomik krizler de bu yürüyüşümüzü engelleyecek değildir. Türkiye, birçok büyük iç ve dış sorun ile aynı anda mücadele eden bir ülke olduğu içindir ki, bazı noktalarda zorlanabilmektedir. Her ülkenin tarihinde rastlandığı gibi, sıkıntıya düştüğü anlar olabilmektedir.

Ama birilerinin zannettiği gibi, Türkiye "Şark'ın hasta adamı" değildir. En zor zamanlarda bile ayakta kalmasını bilmiş, güçlü ve büyük bir ülkedir. Hem doğal güzellikleriyle, hem devlet ve medeniyet tecrübesiyle, hem de potansiyel zenginlikleriyle eşsiz bir ülkedir.

Türkiye, son iki yıldır hız kazanan yeniden yapılanma çabalarında ve yolsuzluklarla mücadelesinde başarıya ulaştığında önü sonuna kadar açık bir ülkedir.

Hiç şüphesiz partimizin bu süreçte üstlendiği rol, çok hayati bir konuma sahiptir. 18 Nisan seçimlerinden yüz akıyla çıkan partimiz, Türk Milletiyle kader birliği yaparak yoluna kararlılıkla devam etmektedir.

Milletimizin ve devletimizin daha parlak günlere kavuşması için elinden gelen bütün gayreti göstermekte, her türlü fedakârlığı yapmaktadır. Ülkemizde yeterince gelişmemiş olan koalisyon kültürü, Milliyetçi Hareket'in katkılarıyla yeni bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Siyasi ve ekonomik istikrar, gerek bütün olumsuz şartlara, gerekse farklı beklenti ve oyunlara rağmen varlığını muhafaza etmektedir.

Üç farklı dünya görüşüne ve siyaset üslûbuna sahip olan partinin oluşturduğu 57. Hükümet, iki yılını tamamlamış bulunmaktadır. Bu süre boyunca, uzun yılların birikimi olan sorunlara neşter vurulmuş, ciddi bir dönüşüm programı devreye sokulmuştur.

Mevcut dünya ve ülke şartları dikkate alındığında, yapılanların küçümsenecek değil, takdir ve teşvik edilecek adımlar olduğu anlaşılacaktır.

Artık, Türkiye'mizde, kolay para kazanma, israf ve yolsuzluk devri tamamen kapansın istiyoruz.

Zaten son iki yıldır çok ciddi operasyonlarının yapılması ve yolsuzluk şebekelerinin çökertiliyor olması bu yüzdendir. Geleceğimize dair ümitlerimizi daha da kuvvetlendiren bu gelişmelerin bu koalisyon hükümeti döneminde gerçekleşmesinin anlam ve önemi zannedildiğinden çok büyüktür.

İnşallah ileride çok daha güzel adımlar atılacak, toplumsal özgüven daha çok pekişecektir. İster Türkiye'de, isterse Türkiye dışında yaşasın bütün vatandaşlarımızın her açıdan onur ve gurur duyacağı bir yapı ve anlayış tamamen hakim olacaktır.

Bütün bunların anlam ve önemi, sadece gelecekte çok daha iyi anlaşılmayacaktır. Aynı zamanda, dün yapılanlar ve yapılmayanlar dikkate alındığında da gerçeklerin daha iyi kavranması mümkün olacaktır.

Bugün ülke olarak içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılarımız da inşallah en kısa zamanda aşılacaktır. Aslında biz, ülke ve millet olarak bu krizlere karşı çok daha dirençli olabiliriz. Ancak, doğru zamanda doğru kararların alınamamış olması, siyasi ve sosyal aktörler ile medya tarafından gerekli titizliğin ve özenin gösterilmemiş olması, ülkemizi ister istemez krizlere adeta çıkartan bir zemine ve iklime mahkum etmektedir.

Takdir edileceği üzere, herkesin payına düşeni layıkıyla yerine getirdiği yerde, yeterince güçlü olmayan ekonomik yapımıza rağmen, krizlerin boyutları ve etkisi çok küçük olur.

Ama ne olursa olsun, yolsuzluklar gibi, krizler de Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin kaderi olmamalıdır. İşte bizler, bunu gerçekleştirmek, geleceğin her bakımdan güçlü, saygın ve örnek ülkesini, yani LİDER ÜLKESİNİ inşa etmek için varız. Her zaman da bunun için var olmaya devam edeceğiz.

Sizlerin Avrupa'daki güçlü varlığınız ve başarılarınız bizim için yeterlidir. Günümüzde, sadece Almanya'da yaklaşık yarım milyonunu öğrencilerimizin oluşturduğu İki buçuk milyona yakın insanımız yaşamakta, okumakta ve çalışmaktadır.

Bu çok değerli Türk varlığının her zaman Alman devleti ve milletiyle barışık bir şekilde yaşayıp, milli kişiliğini ve kimliğini koruyarak mutlu ve huzurlu olması en büyük dileğimizdir.

Bunu, bu zamana kadar başardınız. Hiç şüphe yok ki, bundan sonra da başaracaksınız. Bizler de, bütün kalbimizle ve dualarımızla sizlerle birlikte olmaya, her zaman yanınızda olmaya devam edeceğiz.

Muhterem Misafirler,

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Sizlerin de takdir edeceğiniz üzere, Milliyetçi Hareket'in yaklaşımları, her şartta ve zeminde duyarlı ve samimi bir anlayıştan beslenmektedir. Eşsiz vatan ve millet sevgimiz, dünya barışına ve huzuruna verdiğimiz önem, bizim sadece siyasi bakışımızı değil, yaşama felsefemizin özünü ifade etmektedir.

Böylesine duyarlı ve samimi olmayı başaramayanların, bırakınız bizleri takdir etmeyi, anlamaları bile mümkün değildir. Bunun için, Milliyetçi Hareket karşıtları, aynı Türkiye karşıtları gibi, basit ayak oyunlarından ve karalama kampanyalarından kolay kolay vazgeçmeyecektir.

Ama onlar ne yaparlarsa yapsınlar, Milliyetçi Hareket doğru ve hak bildiği yolda ilerlemeyi sürdürecektir. Türkiye bütün dostlarına sonuna kadar güven veren, aynı ölçüde kendi çıkarlarına ve hassasiyetlerine sonuna kadar saygı gösterilmesini bekleyen bir millet ve devlet olma vasfını muhafaza edecektir.

Bilinmelidir ki, hiçbir hedef ve vaat, Türkiye'nin varlığından, dirliğinden ve geleceğinden önemli ve öncelikli değildir. Hiçbir zaman da önemli ve öncelikli olmayacaktır.

Bizler biliyor ve inanıyoruz ki, Yüce Allah'ta, aziz milletimiz de, her durumda iyi niyetle çalışanlarla, samimi ve dürüst olanlarla beraberdir.

Milliyetçi Hareket'in de, bunun idraki içinde kutlu yolculuğuna her şart altında devam edeceği kesindir.

Hepinizin, hepimizin alnı açık, gönlü zengin geleceği aydınlık olsun. Yüce Allah bizleri vatan ve millet sevgisinden ayırmasın, tarihe ve gelecek nesillere karşı mahcup etmesin.

Hepiniz sağ olun, varolun, Allah'a emanet olun.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı