Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı ve Son Gelişmelerle İlgili” münasebetiyle yaptığı basın açıklaması. 30 Ekim 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
“Merkez Yönetim Kurulu Toplantısı ve Son Gelişmelerle İlgili”
yaptığı basın açıklaması.
30 Ekim 2013

 

Milliyetçi Hareket Partisi Merkez Yönetim Kurulu asil ve yedek üyeleriyle 28 Ekim 2013 tarihinde toplanmış, iç ve dış siyasi gelişmeleri kapsamlı olarak ele almıştır.

Ayrıca 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleriyle ilgili hazırlık süreci gözden geçirilmiş, yapılacak çalışmalar, izlenecek yol ve yöntemler değerlendirilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin tüm seçim çevrelerinde bizatihi kendi adaylarıyla bu demokratik yarışa katılacak, en iyi sonucu almak için de tüm imkan ve kaynaklarını seferber edecektir.

Büyükşehir, il, ilçe ve belde düzeyinde adaylığı kesinleşen belediye başkan, belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi adayı değerli dava arkadaşlarım, her geçen gün gayret ve mücadelelerini hızlandıracaklardır.

Bu kapsamda henüz aday tespiti yapılmayan yerlerle ilgili çalışmalar kısa süre içinde sonuca kavuşturulacak, değerli adaylarımız titiz, hassas ve objektif kriterlerle belirlenip milletimizin bilgisine sunulacaktır.

29 Eylül 2013 günü Ankara’da yapılan ilk etap ‘Belediye Başkan Aday Takdim Toplantısı’nın ikincisi de 2 Kasım 2013 tarihinde Kayseri’de gerçekleştirilecek, böylece yeni aday arkadaşlarımız milletimizin huzuruna çıkarılacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan Mahalli İdareler Seçimlerine çok önem atfetmekte, ayrı bir değer yüklemektedir.

Zira bu seçimler Türkiye’nin kaderini etkileyecek, geleceğini belirleyecek, milli varlık ve birliğini şekillendirecek kırattadır.

Türkiye’nin düzlüğe çıkabilmesi, ayak bağlarından kurtulabilmesi, sorunlarından sıyrılabilmesi için Mahalli İdareler Seçimleri tarihi bir fırsat sunmaktadır.

Bu seçim; karanlıkla aydınlığın, kardeşlikle düşmanlığın, bölücülükle birlikte yaşamanın, Türk kimliğiyle etnik fesadın, milliyetçilikle yabancılaşmanın mücadelesine sahne olacaktır.

Deyim yerindeyse, Türk milleti “Tamam mı, Devam mı” çerçevesinde bir seçim yapacak, varlığını ve bekasını oylayacaktır.

AKP-BDP ve PKK arasında kurulan derin ve kopmaz ilişki ve irtibatın daha fazla tahribat ve kanamaya yol açmaması amacıyla aziz milletimiz demokratik tercih ve müdahalesini gerçekleştirecektir.

Artık kaybedecek ne bir günümüz ne de israf edilecek bir değerimiz vardır.

Kargaşa ve kamplaşmanın önlenmesi, ihanet ve iftiraların önüne geçilmesi, şiddet ve terörün sonlanması, zulüm ve zorbalığın bitirilmesi ancak demokrasinin imkan ve vasıtalarıyla mümkün olabilecektir.

Bugünkü ortamda Başbakan ve hükümeti Türk milletini hiçe saymak, köklerinden ve tarihi gerçeklerinden koparmak maksadıyla her karanlık tezgâhtan, her aşağılık kampanyadan istifadenin peşindedir.

Ağır şartlar içinde kurulan Cumhuriyet çok yönlü, tesir düzeyi çok yüksek, bir kadar da çirkef ve çirkin bir taarruzla, figüranlarına aşina olduğumuz öldürücü bir karşı hamleyle yüz yüzedir.

Hukukun üstünlüğü, demokratik norm ve kurallar, eşit vatandaşlık bilinci, temel hak ve özgürlükler, milletimizin benimsediği değerler çok cepheli saldırıyla boğuşmakta, gün geçtikçe de aşınmaktadır.

AKP’yle birlikte Türk milletine hazımsız ve kindar çevreler mevkii ve statü elde etmekte, rütbeleri yükselmektedir.

Toplumsal bünye kutuplaşma dinamikleriyle yarılmakta ve yaralanmaktadır.

Özellikle başörtüsü üzerinden sürdürülen polemiklerin, iki karşıt blokta mevzilenen miadı dolmuş siyasi tezlerin milletimizin aklıyla, irfanıyla ve tercihleriyle oynadığı açık bir gerçektir.

İki taraflı sürdürülen siyasi istismar inançlı ve samimi kardeşlerimize büyük haksızlığa meydan vermektedir.

AKP ile CHP arasındaki kayıkçı kavgasına, sonu gelmeyen kör dövüşüne başörtüsünün tekraren konu olması her şeyden önce utanç vesikasıdır.

Kimin nasıl giyineceğine, inancı gereğince nasıl davranacağına siyasetin hüküm vermek için pozisyon alması toplumsal barış ve uzlaşma açısından talihsizlik, aynı zamanda da ilkel bir tutumdur.

TBMM’ne başörtüsüyle gelmek isteyen kadın milletvekillerine peşin ve ön yargıyla tavır alınması, hele ki, Meclis’in hukukuna sahip çıkılacağının iddia edilerek gerekçe oluşturulmaya çalışılması tam bir ahmaklık ve gerilim yanlısı politikacı acizliğidir.

Başörtüsü meselesi mutabakat ve anlayışla, hoşgörü ve diyalogla çözülüp bitirilmesi gerekirken, iktidar ile ana muhalefet arasında düelloya neden olması, eskide kalan tartışmaların tekraren yüzeye çıkması kimseye bir şey kazandırmayacaktır.

TBMM’nde yeni bir kriz ortamının doğmaması, bildik kavga ve çatışma görüntülerinin verilmemesi konusunda tüm siyasi aktörler duyarlı ve sorumlu hareket etmek mecburiyetindedir.

AKP’nin başörtüsünü malzeme yapan kurnazlığıyla, CHP’nin başörtüsüne soğuk bakan yanlışı yeni sorun ve anlaşmazlıklara fırsat vermemelidir.

TBMM’i milletimizin her değerini, her beklentisini ve her ihtiyacını karşılayacak ve cevaplayacak tarihi birikim ve özelliklere fazlasıyla sahiptir.

Bu itibarla başörtüsüyle Meclise gelinmesini kayıp olarak görenlerle, zafer kabul edenlerin şu günkü hassas ortamda Türkiye’yi daha fazla yormamaları, gerginliklere mahkûm etmemeleri lazımdır.

Zaten yeterince sorunumuz vardır ve Türk milleti adeta dert ve sıkıntı merkezine dönüşmüştür.

Hayatın her alanı sancılı ve hasarlıdır.

Milli ve manevi değerler en üst perdeden tahrip edilmektedir.

Türklük AKP’nin siyasi ve psikolojik işkencesi altında olup, eziyet ve baskı görmektedir.

Millet AKP’nin bölücü operasyonu altında can çekiştiğinden çok zor ve çaresiz bir vaziyettedir.

Terör örgütü PKK, AKP’yle birlikte zaman kazanmakta, güç takviyesi yapmakta, meşruiyet açığını kapatabilmek adına ihanet pazarlığının tüm fırsatlarını değerlendirmektedir.

Türk milleti çetin günler yaşamakta, aklın ve hayalin almayacağı yanlış kararların kurbanı olmaktadır.

AKP’yle birlikte Türkiye yıkımın son durağına gelmiştir.

Hükümet milli ve manevi değerlere tamamen yüzünü dönmüş durumdadır.

Göstermelik adımlar, yarım yamalak icraatlar, istismara dayalı teklifler, inkarcı ve reddiyeci tavırlar zaman kaybına neden olmanın yanında, milletimizi oyalamanın ve aldatmanın bir aracı olarak da vicdansızca kullanılmaktadır.

AKP hükümeti her alanda fiyasko ve iflasa yol açmaktadır.

Özellikle dış politika tamamen ülkemizin aleyhine sonuçlar vermektedir.

Başbakan Erdoğan’ın sorumsuz, milli haysiyet ve hedefle bağdaşmayan hayalperest uygulamaları çok ciddi mahsurlara, vahim ölçüde açmazlara neden olmaktadır.

İktidar paranoyak, pürüzlü ve pişkin politikalarıyla Türkiye’nin itibarıyla oynamakta, iddialarıyla ters düşmekte, milli ilkeleriyle çelişmektedir.

AKP zihniyeti Suriye politikasını terör gruplarına endekslemiş, Irak politikasını peşmergeye çivilemiş, Ortadoğu ve Kuzey Afrika politikasını BOP’un kanlı hesaplarına bağlamıştır.

ABD’nin buyurgan üslubunu, bağımsızlığımızı rencide edici tehditlerini kuzu sessizliğiyle izleyen, AB’nin azar ve ikazlarını yaka silkmek ve tepki göstermek yerine sineye çeken hükümet, maalesef tam bir kuklaya çevrilmiştir.

AKP hükümeti tüm hatlarıyla küresel güçlerin gözetim, denetim ve kontrolüne girmiştir.

Vesayetle mücadele ettiklerini basmakalıp ifadelerle devamlı söyleyen Başbakan, sırf koltuğunu kaybetmemek, kendisine ve hükümetine yönelen Batı kaynaklı şaşı bakışları düzeltmek adına daha büyük ve şiddetli bir vesayeti kabullenmek zorunda kalmıştır.

Bu itibarla, 11 yıldır sömürgeci güçler için biçilmiş kaftan olan Başbakan ve hükümeti, Türkiye’nin milli milli güvenliğini ve milli çıkarlarını hiç umursamamış, hiç benimsememiş, hiç de sahiplenmemiştir.

Başbakan Erdoğan yabancıların nam ve hesabına çalışan ajan provokatörler gibi huzurumuzu sabote etmek, milli birlik ve beraberliğimizi yağmalamak için her yola başvurmuş, her senaryonun parçası olmuştur.

Hükümet fesat yuvasına, bölücülüğü aklama mekanizmasına, zalimleri haklı çıkarma düzeneğine dönmüştür.

Bunun yanında Başbakan Erdoğan çıban başı haline gelmiş, içimizdeki hasım odağı olarak sivrilmiştir.

Hukuken suç olan ne varsa, manen ve ahlaken kabul edilemeyecek ne bulunuyorsa, Başbakan ve hükümeti tarafından demokrasi kutusuna koyulmuş, millet istiyor propagandasıyla hayata geçirilmiştir.

Bölücülüğe alan açmak, bölücülerin elinden tutmak, kabaran iştahlarını gidermek ve taleplerini bir bir karşılamak AKP’nin siyasi tutum ve tercihi olarak belirginlik kazanmıştır.

Türkiye’nin karşısındaki tüm mihraklar AKP’yle güç toplamış, cüret ve cesaret elde etmiştir.

Türk milletinin muhatap olduğu tehdit ve tehlikelerin hız ve derecesi artmış, taşınamayacak bir seviyeye gelmiştir.

PKK’lılara ödüller vermek, hava limanlarına isimlerini layık görmek, sözde şehitlik açmalarına müsamaha göstermek ve fiilen iktidar ortağı olmalarına göz yummak şöyle dursun yön veren bir konuma sapmak AKP’nin hanesine yazılan rezillikler olarak belirmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın tarafı ve ne yapmak istediği iyice gün ışığına çıkmıştır.

BOP’un kilit oyuncusu ve pasörü olan Başbakan’ın amacı, Türk milletini rafa kaldırmak, Türklüğün dayandığı anlam ve zemini imha etmektir.

Başbakan Erdoğan’ın millet tanımı sorunlu olmakla kalmayıp; yüzlerce yıllık emek ve kültürel mirasa vefasızlıktan, saldırmaktan ve yok etmekten başka bir manaya gelmemektedir.

Sevr’in güncellenmesi, yeniden gündeme getirilmesi bu şahıs tarafından yavaş yavaş sağlanmaktadır.

Görüldüğü kadarıyla bugünkü iktidar kadroları ihanet çarkına zihnini ve varlığını tümüyle kaptırmıştır.

Nitekim Cumhuriyet’in 90.yıldönümünde Türkiye, milli gurur ve bilincini yitirmiş bir zihniyetin eline düşmüş, adeta işgaline uğramıştır.

Mütareke yıllarındaki yabancı komiserlerden hiçbir farkı kalmayan siyasi iktidarın Türkiye ve Türk milletini çözmek ve çöküşe sürüklemek için her şirretlikten fayda umacağı ayan beyan anlaşılmıştır.

Bu tehdide son vermek, zincirleme bu hıyanet serisine darbe indirerek AKP felaketini durdurmak elbette Türk milletinin yetki ve inisiyatifindedir.

İmralı canisini serbest bırakmanın şartlarını olgunlaştıran, anayasadan Türk kimliğini çıkarmanın veya yapay kimlikler inşa ederek Türk milletine mezar kazmanın sınırında olan AKP’ye en büyük ders yine bu büyük millet tarafından verilecektir.

Başbakan Erdoğan yok saydığı Türk milletinden geçer notu alamayacak, mutlaka da iktidardan uzaklaştırılarak yaptıklarının bedelini ödeyecektir.

İnancım odur ki, bu çok uzak değildir.

Türkiye’nin içine düştüğü sancılı ve sarsıntılı mecradan çıkması imkansız görülmemelidir.

Türk milleti hala ayaktadır, kimliğinin hala farkındadır ve kimin nerede durduğunu, kimlerin emel ve amaç birliği yaptığını görecek kadar da feraset sahibidir.

Başbakan’ın tuzaklarını inkâr ettiği büyük milletimiz bozacak ve sonuç olarak Türkiye Cumhuriyetini ilelebet yaşatacaktır.

Bilinmelidir ki, son yurdumuz üzerinde bir bütün olarak yaşamamızın, kardeşlik içinde var olmamızın, adımızın da Türk olarak geleceğe taşınmasının başka bir yol ve çaresi kalmamıştır.