Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, İzmir Halkapınar Spor Salonu’nda düzenlenen Bayramlaşma Programında yapmış oldukları konuşma metni. 30 Temmuz 2014
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
İzmir Halkapınar Spor Salonu’nda düzenlenen Bayramlaşma Programında
yapmış oldukları konuşma metni.
30 Temmuz 2014

 

Aziz Milletim,

Değerli İzmirliler,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Hanımefendiler, Beyefendiler,

Mübarek Ramazan Bayramı’nın üçüncü gününde güzel İzmir’de olmaktan gurur duyuyorum.

Önce Ankara, ardından İstanbul derken; şimdi de İzmir’de sizlerle birlikteyiz.

Rabbime bizleri kavuşturduğu için şükrediyorum.

Hepinize gönül dolusu muhabbetlerimi sunuyorum.

Her birinizi, her bir dava arkadaşımı, İzmir’de yaşayan tüm vatandaşlarımı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bugünkü toplantımızın düzenlenmesinde emeği geçen başta İzmir İl Başkanlığımız olmak üzere bütün arkadaşlarımı kutluyorum.

Bayramlaşma münasebetiyle buraya kadar gelen, Halkapınar Spor Salonu’nu dolduran kardeşlerime teşekkür ediyorum.

İmrenilecek heyecanınıza, hayranlık duyulacak coşkunuza şahit olmaktan iftihar ediyorum.

Sizlerin bayramını tebrik ediyor hepinize ailelerinizle birlikte sağlık, başarı ve afiyetler diliyorum.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bayramların; milli ve manevi hayatımızda ayrıcalıklı bir yeri vardır.

Bayram kardeşliğimizi güçlendirmekte, paylaşmanın güzelliklerini yaşatmakta, sosyal dengeyi tesis etmektedir.

Yardıma muhtaç olanları hatırlamak bizim geleneğimizdir.

Düşkünlerin elinden tutmak, darda kalanları düşünmek, zorluk çekenlere yetişmek bizim milli ve dini vecibemizdir.

Yetim, öksüz, dul ve yaşlılara ilgi ve yakınlık göstermek bizi biz yapan değerler arasındadır.

Ramazan Bayramı oruç ibadetinin ödülü, sabrın ve şükrün taltif edilmesidir.

Bayramlar kardeşliğimizi güçlendiren; aynı his, aynı heves, aynı heyecan, aynı duygu etrafında halk halka buluşmamızı temin eden manevi an ve dönemlerdir.

Sıkılı yumruklar bayramla açılmaktadır.

Çatık kaşlar, asık suratlar, dargın bakışlar bayramla düzelmektedir.

Mühürlü gönüller, kurumuş vicdanlar, taş kesilmiş kalpler bayramın rahmetiyle, bayramın himmetiyle kendine gelmekte, derlenip toparlanmaktadır.

Yüreklerimizin kapıları bayram günlerinde ardına kadar açılmaktadır.

Kaynaşmamızın adıdır bayram.

Kavuşmamızın ümididir bayram.

Sılah-i rahimde özlem dolu bekleyişlerin silinmesidir bayram.

77 milyonun ele ele, gönül gönüle olmasıdır bayram.

Sevincin, neşenin, sıcaklığın, tebessümün, umudun cemre gibi yüreklere düşmesidir bayram.

Şehit analarını, şehit babalarını; bu memleket, bu millet için fedakarlık yapan kahramanların eşini dostunu hatırlamak, geride bıraktıkları yavrularının başlarını okşamak, onları sarıp sarmalamak hepimizin sorumluluğudur.

Bu bayramda göz pınarlarından yaşlar süzülen, şeker yerine yaralarına merhem uman, çikolata yerine ekmek ve su gözleyen Türkmen yavrularını unutmayalım.

Bu bayramda eziyet ve işkence çeken, başları önde hayatta kalmanın çaresini arayan soydaşlarımıza dua ve yardımlarımızı esirgemeyelim.

Onların yalnız olmadığını gösterelim.

Onların çaresiz olmadıklarını gösterelim ve haykıralım.

Onların dert ortağı olalım, acılarını paylaşalım.

Kerkük ağlarken bizler gülemeyiz.

Musul, Telafer, Kaşgar, Akmescit inlerken bizler rahat ve huzur bulamayız.

Elbette Gazze’nin çığlıklarını da duyacağız.

Filistin sokaklarındaki yıkıma duyarsız kalmayacağız.

Trablus’un iç çekişini, Halep’in ahını, Şam’ın feryadını, Kudüs’ün zeytin kokulu havasını, Bağdat’ın, Ninova’nın, Tıkrit’in, Samarra’nın, Erbil’in solgun bakışlarını derinlerimizde hissedeceğiz.

Babil’in asma bahçelerini, Basra’nın güzelliklerini aklımızdan çıkarmayacağız; komşu ülkelerin, eski hâkimiyet havzalarımızın istikrara kavuşması için ellerimizi semaya açacağız.

Tekraren hem sizin, hem de Türk-İslam aleminin mübarek Ramazan Bayramı’nı kutluyor, İslam toplumları, Türk yurtları ve tüm insanlık için sevgi, barış ve huzur getirmesini Rabbim’den niyaz ediyorum.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Farkındaysanız, sistematik olarak Müslümanlar ölüyor, öldürülüyor.

Türkler ölüyor, öldürülüyor.

İslam coğrafyasında karışıklık ve vahşet hüküm sürüyor.

İmparatorluğumuzdan kopan toplumlar sanki diri diri gömülüyor.

Osmanlı barışı altında sükûnet ve kardeşlik içinde yaşayan halklar şimdilerde imdat diyor, düzen ve dirlik çağrısı yapıyor.

Maalesef ki, zalimler İslam’a kara çalmaktadır.

Küresel hesaplar Müslüman varlığına kast etmektedir.

Daha kötüsü, içimizden devşirilen işbirlikçiler bildik zalimlerle kol koladır.

BOP’a Eşbaşkanlık yapan zalim yamağını siz iyi biliyorsunuz.

Müslüman kanına doymayan küresel saldırganlara boyun eğen, bölgesel senaryolarda oynatılan malum adamı iyi tanıyorsunuz.

İsrail Gazze’yi yakarken bu adam sadece konuşmuştur.

Mısır’da darbe yapılırken bu adam sadece gürültü çıkarmıştır.

İki pilotumuz şehit edilirken, Mavi Marmara’da 10 vatandaşımız katledilirken, Reyhanlı’da 53 vatandaşımız bombalı saldırıya kurban giderken bu adam sadece ipe un sermekle meşgul olmuştur.

Bu adam ki, Caber’deki Süleyman Şah türbesi tehdit edilirken sesini çıkaramamış, hatta Türkiye’ye dışarından füze attırıp Suriye’yle savaşa sokmayı bile planlamıştır.

Türkiye’nin tarihsel gücü aday Erdoğan tarafından eritilmiştir.

Türkiye’nin saygınlığı aday Erdoğan tarafından heba edilmiştir.

Türkiye’nin milli ve kültürel birikimi aday Erdoğan’ın hışmına uğramıştır.

Aday Erdoğan tüm komşularla sıfırı tüketmiş, tüm komşularla aramızı açmıştır.

Türkiye bölgesinde yalnızlaşmış, içine kapanmıştır.

Darbeci diye yaftalanan Sisi; Gazze’de akan kanın durması için mekik diplomasisi yürütürken, Filistin Devlet Başkanı Mısır’a umut bağlamışken; aday Erdoğan günü gün etmiş, yalan ve ikiyüzlülükle vakit geçirmiştir.

Aday Erdoğan İsrail’e önde hakaret ederken; arkada oğlu tıka basa doldurduğu gemileriyle İsrail limanına çoktan yanaşmıştır.

Aday Erdoğan İsrail’i sahnede terör devleti diye suçlarken; perde gerisinde boynundaki Yahudi Cesaret Madalyasını parlatmış, aldığı yüzbinlerce dolarlık ödülü saymıştır.

Bir yandan İsrail’i en ağır şekilde eleştiren Erdoğan; diğer yanda jet yakıtı ihraç ederek bu ülkenin ölüm saçan uçaklarını havalandırmıştır.

Erdoğan konuştukça batmış, meydanlara çıktıkça bitmiş, maskesi düşmüştür.

12 yıldır Türkiye; geri dönüşüm kutusu dolan, silgisi kaleminden önce biten, bir dediği diğerini tutmayan bir adamın elinde israf olmuştur.

Erdoğan’da iftira vardır, yalan vardır, gıybet vardır, karartma vardır.

Bizim İsrail’in işini kolaylaştırmak için her türlü çirkinliği yaptığımızı iddia etmesi de müfteriliğinin, müflis siyasi zihniyetinin en açık kanıtıdır.

Bize İsrail dalkavuğu demek için bir insanın Calut’un soyundan gelmesi, Firavun’un izinden yürümesi yeterlidir.

Sözüm ona biz, gündemi Gazze’den alıp başka yerlere çekmek istiyormuşuz.

Hatta Türkmen kardeşlerimizi de istismar ediyormuşuz.

Erdoğan hakikaten de ruh sağlığını acilen gözden geçirmelidir.

İsrail’in işini kolaylaştıran, Siyonizme bekçilik yapan, büyük İsrail hedefine hizmet eden, füze savunma sistemiyle İsrail’e koruma kalkanı inşa eden kendisi değilmiş gibi konuşmaktadır.

Yani yavuz hırsız ev sahibini bastırma teşebbüsündedir.

Erdoğan geceler boyunca tek endişesinin Filistin olduğunu söylemektedir.

Hal böyleyse Erdoğan’ın elini tutan yoktur.

Önünde engel de bulunmamaktadır.

Çoluğunu çocuğunu, villadaki ganimetleri gemilerinden birisine yükleyip İsrail’in izin ve icazetiyle hemen Gazze’ye iltica etmelidir.

Madem tek endişesi, tek derdi Filistin’dir, o halde aday Erdoğan derhal Türkiye’yi terk etmeli, Hamas’a katılmalıdır.

Dikkatinizi çekerim ki, bizim Erdoğan’dan en bariz farkımız burada ortaya çıkmaktadır.

Biz de Filistin’e üzülür, sıkılır ve yanarız; fakat geceler boyunca Türkiye’yi, Türkmenleri ve Türk milletini düşünür, bunlarla ilgili kaygı taşırız.

Aday Erdoğan Gazze’yi milli mesele gördüğünü açıklamaktadır.

Sanki Türkiye’nin milli meselelerini benimsemiş ve savunmuş gibi; sırayı Gazze almıştır.

Erdoğan’a sesleniyorum; sen millikten ne anlarsın?

Senin sözde milliğin sandık görülünce meydana çıkar.

Aday Erdoğan bil ki, sen milli olamazsın, sen milli kalamazsın.

Bir insanın milli olması için vatana, bayrağa ve millete şaşı bakmaması lazımdır.

Bir insanın milli olması için gayri milli unsurlara eğilip diz çökmemesi şarttır.

Kozmopolit perişanlıktan millik çıkmaz, kaos tüccarına, Türk düşmanına, kimlik hasmına, Mustafa Kemal’e ayyaş diyen, TC’ye kast eden, Türklüğü etnik seviyeye indirmeye yeltenen bir şahsiyete milli değil; militanlaşmış milliyetsiz denir.

Mürai, yani ikiyüzlü siyasetçiden milli olmaz, hele milliyetçi olmak hiç yakışmaz.

Erdoğan, sözde bizi itham ederek, IMF’den aldığı borçları ödemesine millik demektedir.

Dış yükümlüklere karşı Merkez Bankası’nın kasasında tutulan rezerv artışını millik olarak tasvir etmektedir.

Kimin cebine gittiği muamma olan milli gelirdeki artışı millik olarak göstermektedir.

Ancak Türkiye’yi kaçakçılara, kara paracılara, altın hırsızlarına, sıcak paracılara, ekonomik tetikçilere, para baronlarına, faiz ve rant merkezlerine teslim etmesinin ne anlama geldiğini itiraf edememektedir.

Ben size söyleyeyim; bunun adı Türk milletinin topluca yoksullaşması, işsiz kalması ve ekmeğinden olmasıdır.

Gelen sermayeden daha fazlasının çıkmasını sağlayan ekonomik sömürü düzeninin bir ucunda küresel para babaları, diğer ucunda ise aday Erdoğan ve yandaşları vardır.

Şu hazin gerçeğe bakınız ki, İsrail Kürdistan’ı teşvik edip bağımsızlığını özendirirken, Erdoğan nedense hiç rahatsız olmamıştır.

Çünkü aday Erdoğan, Öcalan, Anglo-Sakson komplo, Barzani ve Netanyahu Tarihi Şark Meselesi Ligi’nin Kürdistan sahasında ter akıtan beş oyuncusudur.

Erdoğan Rabia işaretindeki başparmağı da açarsa işlem tamam olacak, hem rüşvet kadrosunun, hem de Kürdistan korosunun niyet ve sayısı tam olarak deşifre olacaktır.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Su kabının, insan çevresinin ve muhitinin biçimini almaktadır.

Tarih bize gösteriyor ki, ucuz insandan değerli söz işitilmemiş işitilmeyecektir.

Yine insanlık tarihi bize çok önemli bir öğüt vermektedir:

Kaybedecek bir şeyi olmayanla, kaybedecek çok şeyi olan esasta aynı kalıpta, aynı çizgide, aynı kümededir.

Kötülüğün kaybetmesi için iyiler bir arada olmalıdır.

İhanetin ve istilanın mağlup olabilmesi için, vatanseverlerin, milletseverlerin, bayrak aşıklarının, Türkiye sevdalısı tertemiz vicdanların yürekleri toplu atmalıdır.

Bu kapsamda merhum vatan şairimiz Mehmet Akif diyor ki: “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”

Tefrikaya karşı milli birlik, nifaka karşı milli dirayet ve milliyetçi duruş hayatidir.

Büyük düşünürümüz Yusuf Has Hacip asırlar evvel bakınız bizlere nasıl seslenmiştir: “insan, insana daima yakın yaşar; kötüler olmasa, iyi yapacak bir iş bulamaz.”

Hamd olsun iyiler, iyiliğin peşinde olan ahlak ve fazilet cevheri millet aşığı kardeşlerimiz Türkiye’nin yanındadır ve yararına çalışmaktadır.

10 Ağustos’ta Türkiye’yi tarihi bir sınav beklemektedir.

İyinin, doğrunun, temizin, güzelin, hidayet ve hikmetin belini doğrultması için önümüzde çok önemli bir karar anı vardır.

Türk milleti 12’nci Cumhurbaşkanını aracısız seçecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin zirve noktasına yepyeni ve taptaze bir şuur gelecektir.

Dileğim bu seçimin herhangi bir gerginliğe, herhangi bir taşkınlığa ve krize meydan vermeden demokratik olgunlukla yapılmasıdır.

Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Prof.Dr.Ekmeleddin İhsanoğlu’dur.

Sayın İhsanoğlu büyük bir mutabakatın sonucudur.

Sayın İhsanoğlu Türk milletinin, Türkiye’nin, 77 milyonun adayıdır.

Ve Sayın İhsanoğlu cepheleşmeye karşı birlikte yaşamın, yasaklara karşı özgür tavrın, baskıya karşı demokrasinin, yozlaşmaya karşı milli kültürün, yolsuzluğa karşı dürüstlüğün, yandaşlığa karşı milletin ortak vicdanıdır.

Sayın Cumhurbaşkanı adayımız geniş ve samimi nitelikli söz ve ağız birliğinin sapasağlam kararıdır.

Hatırlatırım ki, Mustafa Kemal’in Çankaya’sı kurtuluş mücadelemizin aziz hatırasıdır.

Konak’ta çekilen ilk bayrağın, milli mücadele yolunda sıkılan ilk kurşunun, Samsun’da atılan ilk adımın, Amasya’dan yayımlanan ilk tamimin, Erzurum’da toplanan ilk ulusal kongrenin özü ve özetidir Çankaya.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kardeşliğimizin simgesidir.

Milli ve üniter devlet yapımızın teminatıdır.

Cumhurbaşkanı dış dünyaya dönük yüzümüz, içimize dönük birlik sancağımızdır.

Çankaya’nın duvarlarında hala Sakarya Zaferi’nin sevinçleri çınlamaktadır.

Büyük Taarruz ve Dumlupınar’ın sımsıcak anıları Çankaya’dan buram buram tütmektedir.

Türkiye’yi kuran ve kurtaran milliyetçilerin kutlu hatıra ve mirası Çankaya’nın ruhunda toplanmıştır.

Bunları bilmeyen adamdan Cumhurbaşkanı olmaz.

Türkiye Cumhuriyeti’ne adı konmamış savaş açan gafil ve cahile Cumhurbaşkanı olmak düşmez.

17-25 Aralık’ta suçüstü yakalanmış, hazineyi boşaltırken, devletin kasasını zimmetine geçirirken basılmış bir adamdan, söyleyiniz bana, Cumhurbaşkanı olur mu?

Rüşvetçilere önayak olandan, hırsızlara kol kanat gerenden, villalara soygun parası stoklayandan, açık açık ifade ediniz, Cumhurbaşkanı olur mu?

Adaletin boğazına çöküp rüşvetçileri, hırsızları, haram kervanına hevesle katılanları kollayandan; ayakkabı kutularına, yatak odalarına milyon dolarları saklayan ahlaksızları serbest bırakandan, Allah için haykırınız, Cumhurbaşkanı olur mu?

Kara paracı ve altın kaçakçısı şarlatana hayırsever, kutucu bankacıya saf, havuzcu işadamlarına Türkiye’nin gururu, hırsızlığın peşine düşenleri de hain olarak damgalayandan, her şey olur da bir tek Cumhurbaşkanı olmayacaktır.

Aday Erdoğan sırtında 17-25’in kamburuyla Çankaya yokuşunu çıkamayacak, 10 Ağustos’ta nefes yetmezliğinden kaybetmeye mahkum olacaktır.

Erdoğan 17-25 Aralığı darbe olarak fişlemiştir.

Tarihin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu Pensilvanya’nın Türkiye’yi susturma girişimi olarak takdim etmiştir.

Ulusal güvenliğimize, Türkiye’ye, milli bekamıza, sözde çözüm sürecine suikast olarak göstermiştir.

Hükümeti devirme planı olarak yutturmaya çalışmıştır.

Kurulduğu söylenen Selam-Tevhit örgütüne kendisinin, ailesinin ve çevresinin dahil edildiğini iddia etmiştir.

Erdoğan’a göre; yolsuzluk kılıfıyla çirkin bir tuzak tertip edilmiştir.

Türkiye’ye, millete, milli iradeye, milli egemenliğe karşı kirli ve uluslararası bir oyun oynanmıştır.

Ve Türkiye böyle ahlaksızca, böyle hukuk dışı, böyle haince bir saldırıya bugüne kadar hiç maruz kalmamıştır.

Erdoğan öylesine kendini kaybetmiş, öyle bir korkuya teslim olmuştur ki; aklına ne geliyorsa, önüne ne konulduysa bağıra bağıra; doğruluğuna, yanlışlığına bakmadan duyurmuştur.

Aylarca, 17-25’in geri planında; büyük Türkiye'yi, yeni Türkiye'yi, bölgesinde ve dünyada etkin bir güç haline gelen Türkiye'yi hazmedemeyen karanlık ittifaklar var diyerek, suya yazmıştır.

Sözde kirli senaryonun içinde; gençlerin ölümünü, annelerin ağlamasını isteyen kan lobisi var diyerek, atmış tutmuştur.

Erdoğan dur durak bilmemiş; kamuoyu yolsuzluk iddialarıyla meşgul olurken, arka planda Diyarbakır’ın intikamını almak, Mavi Marmara’nın intikamını almak, Oslo’nun, 7 Şubat’ın, bunun yanında Halkbank’ın intikamını almak için tezgah kurulduğunu uydurmuştur.

Nasılsa yalan bedavadır.

Nasılsa kefen giyip Erdoğan’a kendini armağan eden akılsızlar sıra sıra dizilmiştir.

Erdoğan; icra ettiği algı operasyonlarıyla rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını millete, hükümete, Türkiye’ye, 77 milyonun tamamına komplo olarak yaftalamıştır.

Öyle ya kendisi ve ittifak içinde olduğu çevreler komployu çok iyi bilmektedir.

Genelkurmay Başkanları terörist olarak suçlanırken, orduda neredeyse subay kalmazken asıl komplonun başında bizzat kendisinin yer aldığını hep gizlemiştir.

TSK’ya yapılan komplo 17-25 Aralık’tan sonra ortaya çıkınca Erdoğan yine saklanmış, yine yalana bin yalan katarak paralel yapılanmayı işaret etmiştir.

Karşımızda darbe değil, rüşvetçiler ve rüşvet suçu vardır.

Karşımızda tezgah, oyun, senaryo değil; yolsuzluğa çakılmış, harama sapmış hükümet durmaktadır.

Erdoğan ister hakim ve savcıları kıyıma uğratsın, ister emniyetin altını üstüne getirsin.

İster inlerine gireceğiz desin, ister hainler, vaiz lobisi, faiz lobisi, virüsler, haşhaşiler sözleriyle avunsun.

Erdoğan 17-25 Aralığın hesabını er yada geç verecektir.

Bugün değilse de çok yakın zaman içinde adaletin huzuruna kuzu kuzu çıkacaktır.

Erdoğan’a göre en rahat yer cezaevidir.

Hatta yüce kitabımız Kuran’ın sakince okunacağı yer olarak cezaevini göstermiş, demir parmaklıkları övmüştür.

Madem böyledir; Erdoğan’a önerim şimdiden kendisine bir kitap çantası hazırlaması, çıkacağı uzun yolculuk için şimdiden hazırlanmasıdır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Aday Erdoğan devletin her imkanını seçim kampanyasına alet etmiştir.

Sayın İhsanoğlu’nu destekleyen siyasi partileri eski Türkiye’nin ittifakı olarak küçültmeye çalışmıştır.

Erdoğan değişim ve dönüşüm üzerine sözde vizyonunu kurmuş; sanki milletvekilliği genel seçimi yapılıyormuş gibi propaganda kurgulamıştır.

 Erdoğan yeni Türkiye’den sadece son aylarda bahsetmektedir.

Çünkü eski olarak gördüğü Türkiye’de işlemediği suç kalmamıştır.

Bunun için yeniye, yeni bir başlangıca, temiz bir sayfaya ihtiyacı vardır.

Erdoğan’ın yeni Türkiye’si; PKK’ya teslimdir, Öcalan’a özgürlüktür, Kürdistan’a destektir, özerkliğe adımdır.

Yeni Türkiye teröristlerin affı, şehitlere hakaret, terörle mücadelenin suçlanması, dürüstlüğün rafa kaldırılmasıdır.

Yeni Türkiye şerefsizliğin kürsüye çıkması, ahlaksızlığın gemisini yürütmesi, zalimlerin, zorbaların al-ver süreciyle başkanlık rütbesi almasıdır.

Yeni Türkiye kayıp, hüzün, hazan, hezimettir.

Yeni Türkiye 21 Temmuz günü, PKK’nın şehit ettiği üç Mehmetçiğimizin ağızlara alınmaması, anaların sel olan gözyaşlarının görülmemesidir.

Yeni Türkiye bayrağımızın çekildiği gönderden indirilmesidir.

Yeni Türkiye yasak, yenilgi, yolsuzluk, yozlaşma, yabancılaşmadır.

Ve yeni Türkiye Erdoğan’dır, Öcalan’dır, havuzculardır, iktidardan geçinen sözde sanatçılardır, kiralık kalemşörlerdir; hainlerin, vatansızların Cumhuriyet’i yıkma,  milleti bölme, Türklüğü yok etme operasyonudur.

Sevr’in gözlerini açması yeni Türkiye olarak formüle edilmiştir.

Bizim Türkiye’miz dün kadar eski, bugün kadar yenidir.

Bizim Türkiye’miz tarih kadar eski, yarın kadar körpedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin başına yeni sıfatı iliştirmek, numaracı cumhuriyetçilerin Erdoğan’da simgeleşmesidir.

Erdoğan’ın Sayın Prof.Dr.Ekmeleddin İhsanoğlu’na iftira atması, bu toprakların çocuğu olmadığını hayasızca söylemesi yeni Türkiye ucubesinin bölücülüğe, ötekileştirmeye, düşmanlığa dayalı olduğunun resmidir.

Ekmel Bey çelebi ruhunu korumakta, sakinliğini, efendiliğini, olgunluğunu ve beyefendiliğini hiç bozmamaktadır.

Çünkü kötü sözün sahibine ait olduğunu bilmektedir.

Buna karşılık Erdoğan; vazo, saksı, hain, nankör, omurgasız, ırkçı, monşer gibi aklın ve vicdanının kabul etmeyeceği çirkin sözlerle saldırmaktadır.

PKK’nın adamı olan Erdoğan, Kandil robotu olduğunu unutmuş; batı emellerinin vitrin süsü, küresel cinayet planlarının kuyruğu seviyesine düştüğünü ihmal etmiştir.

Erdoğan 10 Ağustos’ta kaybedecek, millet kazanacak, milli ruh silkinip doğrulacaktır.

Aziz milletime, siz değerli arkadaşlarıma ve ekranları başında bizi izleyen muhterem vatandaşlarıma diyorum ki;

Hep birlikte sandığa gidelim, sandığa sahip çıkalım, oyumuzu mutlaka kullanalım, eşimize, dostumuza, yakınımıza oy kullandıralım.

Tatil mevsiminde rehavete kapılmayalım.

Şu bayram gününde gelin ekmek için Ekmeleddin Bey’de söz keselim.

İçeride huzur, dışarıda itibar için Ekmeleddin Bey diyelim.

Ekmeği bütün Ekmeleddin Bey’i Cumhurbaşkanı olarak seçelim.

Ekmekle oynayanlara değil, ekmeği çoğaltanlara destek verelim.

Ekmeğimize kan doğrayanların değil, ekmeğimizi büyütmeye aday olan Ekmel Bey’in önünü açalım.

Ekmeğini kazanma derdinde olan kardeşlerim, davetim sizleredir.

Vatan, millet, bayrak diyen Türkiye sevdalısı ekmek bilen kardeşlerim, çağrım sizleredir.

Ülkesini ekmek kapısı gören, milletini ekmek gibi nimet bilen sözü namus, yüzü nur dolu kardeşlerim; mesajım sizleredir.

Ekmek parası için gurbetin yollarına düşen, ekmeğini taştan çıkarmak maksadıyla çalışmayı ibadet gören kardeşlerim; sözüm sizleredir.

Ekmeleddin Bey varken, Cumhurbaşkanlığı makamı 17-25 Erdoğan’a yakışmaz.

Ekmeleddin Bey duruyorken, hain emeller Çankaya’ya çıkamaz.

Biliniz ki 10 Ağustos’ta; ya ekmek kazanacak, ya da ekmeksizler ekmek çalmaya devam edecektir.

Ya doğruluk kazanacak, ya da hırsızlar Çankaya’yı mesken tutacaktır.

Ya millet kazanacak, ya zillet sökün edecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin düzlüğe çıkması, gerçek ve sağlıklı bir değişimin olması, dengeli bir dönüşümün filizlenmesi için Ekmel Bey Cumhurbaşkanı olmalıdır.

Bunun için herkes, her dava arkadaşım geceyi gündüze katmalıdır.

İzmir 1922’de başardı, yine yapacaktır.

Bekleyecek zamanımız kalmamıştır.

Aday Erdoğan monşer sözünün bedelini ağır ödeyecektir.

Aday Erdoğan kaybedecektir.

Siz bakmayın anketlere, siz aldanmayın algı operasyonlarına.

Siz bakmayın yandaşlar ne yazmış, siz aldırış etmeyin havuz medyası ne söylemiş.

Allah’ın izniyle 10 Ağustos’ta Çankaya hak eden konuğuyla tanışacaktır.

Ve 12’inci Cumhurbaşkanımız Sayın Prof.Dr.Ekmeleddin İhsanoğlu olacak, Cumhuriyet kurtulacaktır.

Bu düşüncelerle sizlerin ve aziz milletimin Mübarek Ramazan Bayramını bir kez daha kutluyorum.

İzmir’in dağlarında çiçekler açsın, Çankaya’nın kapıları milletimizin desteğiyle, İzmir’in yardımıyla ilkeli, dürüst Ekmel Bey’e açılsın.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, İzmirli kardeşlerime en iyi dileklerimi sunuyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Rabbim yar ve yardımcınız olsun.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm diyene.