Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin 11. Olağan Büyük Kurultay açılışında yapmış oldukları konuşma metni.
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
11. Olağan Büyük Kurultay açılışında yapmış oldukları konuşma metni.
21 Mart 2015 


Mazisi Kahramanlıklarla Bezenmiş Büyük Türk Milleti,

Ekranları Başında Bizi İzleyen Muhterem Vatandaşlarım,

Kurultay Divanı’nın Sayın Başkan ve Üyeleri,

Dost ve Kardeş Ülkelerin Saygıdeğer Temsilcileri,

Türk-İslam Ülküsünün Yılmaz Bekçisi Fedakâr Ülküdaşlarım,

Türklük ve Türkiye Sevdasıyla Yanıp Kavrulan Değerli Dava Arkadaşlarım,

Sevgili Bozkurtlarım, Asenalarım,

Değerli Hanımefendiler, Beyefendiler,

Kıymetli Basın Mensupları,

Yeni Gün’de, yeni bir diriliş destanı yazmak, yükselen Türkiye’nin ülküsüyle, yepyeni ümitlerle coşmak için beraberiz, bir aradayız.

Türk’ün Bahar Bayramı’nda yeniden doğuş, yeniden milli doğruluş amacıyla biriz, birlikteyiz.

Bugün idrak ettiğimiz Nevruz’un güzelliklerin habercisi olmasını diliyorum.

Aziz milletimizin ve sizlerin Nevruz Bayramı’nı kutluyorum.

Kucaklaşmak ve kararlılığımızı göstermek için buradayız.

Allah’a hamd olsun ki, 11. Olağan Büyük Kurultayımızı ebedi başkentimiz Ankara’da toplamış bulunuyoruz.

Türkiye’nin gözü kulağı bu salondadır.

Türklüğün kalbi bu salonda atmaktadır.

Türk-İslam alemi bu salondan duyulacak umut dolu mesajlara kilitlenmiştir.

Çok şükür Türkiye buraya akmış, yurdumun her köşesinden koşup gelen kutlu yürekler Ankara’ya dolmuş taşmıştır.

Sözlerimin bu aşamasında sizleri en halisane, en samimi, en içten duygularımla selamlıyorum.

Her birinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

11. Olağan Büyük Kurultayımızı şereflendiren her kardeşimi, her dava arkadaşımı özlemle bağrıma basıyorum.

Türkiye’nin kurtuluşu için bağımsızlık ateşi yakanlar buradadır. Hoş geldiniz.

Türkiye’nin tüm güzelliklerini, milletimin tüm haslet ve emanetlerini getirenler aramızdadır. Hoş geldiniz.

Edirne’den Hakkâri’ye, Trabzon’dan Mersin’e milli heyecan ve mirası getirdiniz. Hoş geldiniz.

Anadolu yaylarının yelini, Anadolu bozkırlarının esintisini, taşımızın toprağımızın, dağlarımızın ovalarımızın bereketini getirdiniz. Hoş geldiniz.

Türk milletinin sadasını, Türk tarihinin nidasını, kardeşlikle geçen asırların duasını getirdiniz. Hoş geldiniz.

Kilim oldunuz gönüllerde dokundunuz, sevda oldunuz dilden dile dolaştınız, şiir oldunuz mısralarda okundunuz, bayrak oldunuz semalarda dalgalandınız, tarih oldunuz yerküreye iz bıraktınız. Hoş geldiniz.

Sizler yenilgiyi reddeden asaletsiniz.

Sizler yılgınlığı elinin tersiyle iten iman anıtlarısınız.

Sizler yozlaşmaya yıldırım gibi düşecek iffet ve itibar akınısınız.

Sizler Türkiye’siniz, Müslüman Türk milletini payidar kılacak yegâne kudretsiniz.

Görüyorum, Türkiye’nin içine alındığı tahakküm çemberini kırmak için azimlisiniz.

Biliyorum, vatanı ablukaya alan insan suretlerine tahammülsüzsünüz.

Binbir acı ve kaybın kazıdığı yüz kırışıklıklarından süzülen yaşları, kalplere kızgın hançer gibi saplanan AKP’li yılları silmek için hazırsınız.

Biliniz ki, Türkiye’nin geleceği sizlere bağlıdır.

Biliniz ki, vatanın nusret, saffet, izzet ve ismet-i haremi sizinle var olacaktır.

Gözlerinizden aydınlık yarınların müjdesi parlamaktadır.

Yüzlerinizden müreffeh ve muazzez bir Türkiye çağrısının sıcacık izleri pırıl pırıl yansımaktadır.

Ruhlarınızdan muzaffer devirlerin, mutlu ve huzurlu dönemlerin daveti yankılanmaktadır.

Duruşunuz dosta güven, düşmana korku salmaktadır.

Bugün bu salonda Kuvay-i Milliye ateşi yeniden yakılmaktadır.

1919’un Samsun’undan 1922 İzmir’ine kadar kademe kademe yayılan Milli Mücadele şuuru tekrar canlanmaktadır.

Vatanını canından aziz bilen ülkü neferleri Türkiye’yi yaşatmak, Türk milletini müdafaa etmek için ayaktadır.

Türkiye’nin bölünmesine dur diyecek, sosyal ve ekonomik inişine engel olacak milli uyanış ve milli ahlak çok şükür kabına sığmamaktadır.

Milliyetçi-Ülkücü vicdanlar “Bizimle Yürü Türkiye” diye seslenmektedir.

Biliniz ki bugün burada yalnız değiliz.

Bu toprakları bizlere vatan yapan kutlu ecdadımızın ve bu uğurda toprağa düşen aziz şehitlerimizin ruhları ve anıları bizimledir.

Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’in, Hakk’a yürüyen dava ve ülkü şehitlerimizin hatıra ve emanetleri bugün aramızdadır.

Hepsini rahmet, hürmet ve minnetle anıyorum.

Vatan ve millet aşığı siz değerli dava arkadaşlarımı hasret ve muhabbetle kucaklıyorum.

Bu sevinci ve heyecanı bizlere yaşatan, bu anlamlı ve tarihi günde buluşmamızı nasip eden Yüce Rabbim’e şükrediyorum.

Hepinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.

Hoş geldiniz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Allah hepinizden ayrı ayrı razı olsun, her daim yâr ve yardımcınız olsun.

 

Aziz Türk Milleti,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bugün Türkiye’nin milli ve manevi değerlerine sahip çıkma kararlılığımızı yedi düvele haykırıyoruz.

Bugün, Milliyetçi Hareket’in, Türk milletini ekonomik sıkıntıların cenderesinden kurtarmak için iktidara yürüdüğünü ilan ediyoruz.

Bugün Türkiye’yi soyanlardan, hırsızlık ve yolsuzluk yapanlardan ne pahasına olursa olsun hesap sorulacağını tarihe not düşüyoruz.

Bu salondan yükselen ses; vatan ve millet sevgisinin, milli onur ve haysiyetin, milli vicdanın gür sesidir.

İnancım odur ki, milli çağrımız tüm Türkiye’ye, tüm Türk ve İslam coğrafyalarına dalga dalga yayılacaktır.

Sesimiz İmralı’da ve Kandil’de yankılanacak, bölücü hainlerin kabusu olacaktır.

Beştepe’den duyulacak, kaçak ve karanlık sarayında diktatörlük hesapları yapan 17-25 rumuzlu şahsın uykularını kaçıracaktır.

Duruşumuz teslimiyetçilerin, saray süsü Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ve sanal hükümetinin korkulu rüyası olacaktır.

Bizi duyan rüşvetçiler, yolsuzluk yapanlar, hırsızlar ve Türkiye’yi dört koldan dolandıranlar korkudan sinecek delik arayacaktır.

Türk milleti buradan çıkacak sesi beklemektedir.

  • Bu ses; yoksulların, işsizlerin, mazlumların ve kimsesizlerin ümit kapısı olacaktır.
  • Bu ses; can çekişen köylü ve çiftçilerin, yaşam savaşı veren memur ve işçilerin can simidi olacaktır.
  • Bu ses; çaresiz esnaf ve sanatkarların, tüccar ve işadamlarının,  dar gelirlilerin, mahsun emeklilerin, boynu bükük dul ve yetimlerin nefesi olacaktır.
  • Bu ses; AKP mağdurlarının, ekonomik sıkıntıların pençesinde kıvranan tüm kesimlerin heyecanı ve sığınağı olacaktır.

Bizim yolumuz bellidir.

Bu yolda haram yoktur, kul ve yetim hakkına el uzatma yoktur, al bayrağımıza ihanet yoktur, bölücü hainlerle yol arkadaşlığı yoktur.

Bu yolda, Türk milletinin kardeşliğini sarsmak, milli kimliğiyle oynamaya çalışmak, Türkiye’yi bölüp parçalamak için İmralı canisi ile tezgah kurmak yoktur.

Yolumuz nurlu, yönümüz uğurlu, yürüyüşümüz kararlıdır.

Bu itibarla diyorum ki, “Bizimle Yürü Türkiye.”

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Kabul edelim ki,

11.Olağan Büyük Kurultay’ımız ülke ve millet olarak yaşadığımız sorun ve açmazların muhasebesi için eşsiz bir fırsattır.

Tasavvurlarımızın ağırlık merkezini, elbette “Nasıl bir Türkiye”, “Nasıl bir Dünya” sorularına verilecek sağlam ve tutarlı cevaplar oluşturacaktır.

Fikir ve hedeflerimizin istikameti bu cevaplara göre tezahür edecektir.

Dünyanın en zorlu, en çetin; aynı zamanda en nadide, en güzel coğrafyasında bin yıldır yaşamaktayız.

Kaderimiz vatan coğrafyasında düğümlenmiştir.

Milli ruh ve karakterimize anlam katan değerler üzerine bastığımız bu dualı topraklarda olgunlaşmıştır.

Geleceğimize yön veren veya vermesi gereken milli politikaların esası coğrafyaya göre şekillenmiş ve içerik kazanmıştır.

Hafızamızda taşıdığımız, hayalini kurduğumuz, hatırasını yaşattığımız her toprak parçası bizim için vatan olmuştur.

Şayet karşı karşıya olduğumuz tarihi tehdit ve husumetleri okuyamazsak ya da hafife alırsak, benzerlerine geçmişte muhatap kaldığımız acı ve ızdırap verici kayıpları tekrar yaşamamız kaçınılmazdır.

Türk milliyetçilerinin tarih belleği çok güçlüdür ve öyle olmalıdır.

Şanlı geçmişimiz hamaset ve ezber dolu sözlere hapsedilemeyecek kadar önemlidir, özeldir, varlığımızın öznesidir.

Tarih yalnızca başarı hikâyelerinden, zafer dönemlerinin anlatımından ve kahramanların özgeçmişinden ibaret değildir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun, 1444 Varna Zaferi’nden 1571 İnebahtı Deniz Savaşı’na kadar geçen 127 yılda hiç yenilmemesi bizim için gurur verici iken, sonraki yüzyıllardaki geri çekilme ve toprak kayıpları şüphesiz hüzünlü vakalar zinciri olarak kayıtlara geçmiştir.

Asırlar boyunca Asya, Afrika ve Avrupa’da Türk bayrağı dalgalanmış, Türk’ün sesi dinlenmiş, Türk töresinin hükmü yürümüştür.

Ne var ki bu tablo uzun soluklu olmamış, olamamıştır.

Tarihe ibret ile bakarak milletimizi ayakta tutan manevi dinamikleri öğrenmek şarttır.

Bu sayede karşımıza çıkacak tehlikeleri tanımamız da mümkündür.

Bugün bölücülük ve çok kültürlülük maskesi ile Türksüz bir Anadolu yaratma emellerinin arkasında bin yılı bulan bir derinlik vardır.

Amaç Türklüğü yuvasında ve yurdunda eritmektir.

Amaç Türksüz millet oluşturmaktır.

Yüzyıllarca hesap ve hevesler hep buna dönük olmuş ve hiç kesilmemiştir.

Haçlı operasyonları sürekli bunun için plan yapmştır.

Türk’e etnik mercekten yaklaşan içimizdeki gafillerin niyetiyle, 100 yıl önce Çanakkale’ye üşüşen sömürgeci güçlerin gayesi maalesef ki aynıdır.

İslam’ın bayraktarlığını yapan Türk milletinin varlığını hazmedemeyenlerin yüzyıllar süren karanlık teşebbüsleri hiç bitmemiştir.

Türkleri Anadolu’dan atma hayali, yüzyılları aşarak günümüze kadar ulaşan vazgeçilmez kabus senaryosu haline gelmiştir.

Bu emellerin yol haritasının ilk işareti, Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesi ile başlamıştır.

Binli yılların başından, 1700’lü yılların başına kadar tarihe hükmünü veren, sözü dinlenen, saygı duyulan Türk milleti ve onun cihan devletidir.

Bu hâkimiyet dönemi boyunca, Osmanlı’nın çıkış noktası, güç kaynağı Anadolu toprakları ve üzerinde yaşayan Türk milletidir.

Türk cihan devleti, enerjisini, dinamizmini ve kudretini bugün tartışmaya açılan vatan coğrafyasından beslenerek sağlamıştır.

İmparatorluğun yönetim merkezlerinin sırasıyla Söğüt, Bursa, Edirne ve İstanbul olması da tesadüf değildir.

 Türklerin giderek yaşama ve var olma alanını daraltan ve onları Anadolu’ya doğru sıkıştıran sürecin en vahim aşaması Çanakkale’dir.

Çanakkale Savaşları’nın yapıldığı 1915 yılına kadar süregelen toprak ve nüfus kayıpları ile çok ağır bir insanlık trajedisi yaşadık.

Yaklaşık yedi asırda fethettiğimiz toprakları iki asırda kaybederek geri çekildik.

Çanakkale’de zaferle sonuçlanan mücadele bu şartlarda gerçekleşmiştir.

Artık Türk milleti için dönülecek toprak parçası, gidilecek göç güzergâhı, verilecek vatan köşesi kalmamıştır.

Ya bu topraklar tutulacaktır, ya da Türk milleti Anadolu’dan atılacak ve tarihten silinecektir.

Bu itibarla Çanakkale Savaşları herhangi bir harp değildir.

Bu savaş, yüzyılların birikmiş hınç ve intikamı için yurdumuza saldıran haçlı zihniyetine karşı şanlı bir müdafaanın adıdır.

Türk milletinin, yaklaşık iki yüzyıldır cepheden cepheye yenilgilerle kırılan gururu bu muhteşem zaferle onarılmıştır.

Bu tazelenmiş kudret, birkaç yıl sonra Milli Mücadele döneminin ihtiyacı olan ruh ve heyecana da rehberlik etmiştir.

Türklük, Dünyaya, vereceği toprağın ve tavizin bittiğini bu savaşla ilan etmiştir.

Çanakkale ruhu ile tüm dünyaya meydan okumuştur.

Bu nedenle, bizim için Çanakkale, asil millet evlatlarının ruh, inanç ve kandan vücuda getirdikleri aşılmaz son kalesidir.

Çanakkale, bizim için bir coğrafi bölgenin adından önce, her karış toprağına bir yiğidin uzandığı dünyanın en büyük şehitliğidir.

Çanakkale, aklın ve izanın durduğu, bir ilahi duyuş ile kendinden geçmiş binlerce isimsiz kahramanın, can vermek için birbiri ile yarıştığı bir manevi imtihan alanıdır.

Çanakkale, barutun inanç; çeliğin itaat; donanmanın cesaret, silahın millet karşısındaki çaresizliğinin ateşle tescilidir.

Çanakkale, milletin topyekûn bir direnişi ve kanlı gömleğiyle kara toprağa giren on binlerce kınalı şehidin, siperden sipere taşınan muhteşem destanıdır.

Lapsekili Ali, Akyazılı Mehmed, Yanyalı Hulusi, Ohrili Kemal, Sorgunlu Murat, Pütürgeli Bilal, Ezineli Yahya Çavuş, Konyalı Mıstık ve daha nice ana kuzusu Çanakkale’yi geçilmez yapmıştır.

Nusret Mayın Gemisiyle devleşen Tophaneli Yüzbaşı Hakkı, “Korkmayın evlatlarım” diye bağıran Binbaşı Mahmud Sabri, 57. Alay’ın başında şehadete koşan Yarbay Hüseyin Avni Çanakkale’yi Ehl-i Salibe dar etmişlerdir.

Anafartalar ve Conkbayır’da ölmeyi emreden Mustafa Kemal, sırtına Türk tarihini alan Seyit Onbaşı vatan için ölüme kafa tutmuşlardır.

Çanakkale; kan gövdeyi götürürken, fırın gibi siperlerde, kurşun yağmuru altında, öleceğini bildiği halde ileri atılmaktan korkmayan kahraman neslin hatıra ve nişanesidir.

Gözlerimiz hasretle yaşarıyor.

Göğsümüz iftiharla kabarıyor.

Yüreklerimiz coşkuyla çarpıyor.

Çünkü Çanakkale’de vatan korunmuş, milletin şerefi kollanmıştır.

Vatan nedir bilmeyen, ruhsatlı Türk düşmanlarının Çanakkale edebiyatı yapması kirli sicillerini aklamaya yetmeyecektir.

Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nu havaya uçurup korkakça kaçanların Çanakkale kahramanlarından bahsetmeleri yüzsüzlüğün zirvesidir.

Serok Ahmet’e göre vatan kaybı başarıdır.

17-25 Erdoğan’a göre toprak kaybı kutlanması gerek bir zaferdir.

PKK’nın gölgesine sığınmak, teröristlerin kortejiyle emniyete alınmak, hainlerin gözetiminde hareket etmek itibardır.

Bunlar Çanakkale’de olsalardı, tek kurşun atmadan vatanı teslim ederlerdi.

Bunlar Milli Mücadele yıllarında yaşalardı işgalcilere bin takla atarlar, bayraklarını sevinçle sallarlardı.

Bunlar Damat Ferit’e bile rahmet okuturlar, Ali Kemal’i bile aratırlardı.

Zira bunlarda milli namus yoktur.

Zira bunlarda milli haysiyet kadavra halindedir.

Erdoğan’a göre vatan sıradan toprak parçasıdır.

Erdoğan’a göre vatan kupon araziden farksızdır.

Bize göre ise vatan namustur.

Aziz atamız Dedem korkut soy soylamış ve demiştir ki;

“El olma, elin olma, elden olma. El olan, elin olan, elini de, kolunu da, vatanını, bayrağını, dinini, namusunu ve dahi devletini de kaybedecektir.”

El olan, elin taşeronluğuna gönüllü ve görevli olan AKP vatana yabancı ve uzaktır.

Ve Davutoğlu’nun AKP’yi, rahmetle andığımız Dedem Korkutla ilişkilendirip irtibatlandırması tam bir akıl tutulmasıdır.

AKP’nin aile fotoğrafına yakışacak olan Dedem Korkut neslinin kanını döken cani ve saldırganlardır.

Tehdit var diye, can güvenliği bahane gösterilerek vatan toprağını boşaltmak nerede görülmüştür?

Ne işimiz vardı Çanakkale’de? Ne geziyorduk kıtalar arasında? Yüzyıllarca niçin kan verdik, hangi amaçla canımızdan olduk?

Yurt içinde 349, yurt dışında 34 ayrı devletin sınırları içinde bulunan 78 şehitliğimiz nasıl izah edilecektir?

Madem tehlike varsa, madem güvenlikle ilgili riskler had safhada ise, her seferinde toprak mı vereceğiz?

2 bin 224 yıl önce Mete Han’ın, millete ait olan, ataların mezarlarını saklayan toprak, yani vatan verilemez buyruğunu bilen yoktur.

119 yıl önce, II. Abdülhamid’in, Siyonist emellere, “Türk İmparatorluğu bana ait değildir, Türk milletinindir. Hiçbir parçasını vermem, canlı beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade etmem” beyanını duyan yoktur.

Vatan kanla alınmıştır, son damla kana kadar teslim edilmeyecektir.

Üzerine bastığımız topraklar şehadetlerle vatanlaşmıştır, Türk milletinin son ferdi şehit olmadıktan sonra vatan düşmeyecektir.

Şehitler tepesi boş değildir, bekleyen ve nöbet tutan cesaret timsalleri işte burada, bu salondadır.

AKP’yle beraber bayrak inmiş, vatan gitmiş, devlet dibe vurmuştur.

Türkiye utanç üstüne utanç yaşamaktadır.

IŞİD tehdidi karşısında bölgenin en güçlü ordusuyla vatan toprağı korunamamıştır.

Ecdadımızın manevi emanetleri çuvallara doldurulmuş, kemikleri sızlatılmış, Türk milletinin başı öne eğdirilmiştir.

Bu zilletin, bu ihanetin kara damgası, bunun sorumlularının alınlarından ebediyen silinmeyecektir.

Milli vicdanı kanatan bu rezalet karşısında Milliyetçi Hareket Türk milletinin duygularına tercüman olmuştur.

Vatan toprağı, al bayrağımız, ecdadımızın yadigârı kutsal emanetler bizim için mukaddestir.

Biz; vatanı kutsal, milleti aziz biliriz. Milli birliğimiz üzerinde titreriz.

Vatan; Orhun’da Bilge Kağan, Malazgirt’te Alparslan, Caber’de Süleyman Şah, Söğüt’te Ertuğrul Gazi, Niğbolu’da Yıldırım, Kosova’da Murad, İstanbul’da Fatih, Viyana’da Kanuni, Ankara’da Mustafa Kemal’dir.

Vatan Turan’dır, vatan vicdanlarda çizilmiş fütuhat haritalarıdır.

Geldiğimiz yerleri unutmadık, göçtüğümüz coğrafyaları hafızamızdan çıkarmadık.

Biliyoruz ki, Balkanlara yüz çevirmek küçülmek demektir.

Ortadoğu’da BOP planlarına yataklık yapmak felaket demektir.

Ankara’da esip gürleyip Batı’da sinmek ve susmak, komşu coğrafyalarda emperyalizm uşaklığına soyunmak onursuzluk demektir.

Türkmeneli’ne kayıtsız kalmak, Türkmen kardeşlerimizin feryatlarına kulak tıkamak vefasızlık ve kalleşlik demektir.

Akmescit’i umursamamak uyuşmak ve uyuklamakla aynı anlamdadır.

Türk’ün ayak bastığı her yer bizim müstesna cevherimizdir.

Bu nedenle merhum Hüseyin Nihal Atsız diyordu ki;

Turgut Reis’in mezarı olan Trablus’u, kahraman Türk kadınlarına mezar olan Rodos’u, Azerbaycan’ı, Kırım’ı, Türkistan’ı, Kafkasya’yı, Altayları, Uralları unutmadık.

Biz de unutmayacağız, unutturmayacağız.

Unutursak Allah affetmez, ecdat bağışlamaz.

Vatanın tapusu, bu uğurda toprağa düşen şehitlerimize zimmetlidir.

Vatansızlara, hainlere, köksüz ve kozmopolit arzulara teslim edecek ne bir parça toprağımız ne de bir değerimiz vardır.

Türkiye’nin namusunu koruyamayanlar kim olursa olsunlar Milliyetçi Hareket’i karşılarında bulacaklardır.

Biz, merhum şairimiz Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu vatan kimin” şiirinin şu mısralarını bilir, bunu söyleriz.

“Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıradağlar gibi duranlarındır,

Bir tarih boyunca onun uğrunda

Kendini tarihe verenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan,

Nehirler gazidir, dağlar kahraman,

Her taşı yakut olan bu vatan

Can verme sırrına erenlerindir”

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Misafirler,

Türk milliyetçiliği; Samsun kıyılarından Ankara’nın bereketli vadisine kadar aşama aşama büyüyen istiklal ve istikbal mücadelesinin ana dinamiği, ana fikridir.

Türk milliyetçiliği tarih boyunca yaşanan şehadettir.

Bu haliyle milliyetçilik milletimizi uyaran yürekli iradenin ölüm kalım sürecindeki güvencesidir.

Ve milletimizi uyandıran yüksek fazilet simgesidir.

Milliyetçiliğimize modern karakterini kazandıran hiç kuşkusuz ki milleti egemen bir varlık olarak tarif etmesidir.

Milli devlet, milletin egemenlik haklarının vücut bulduğu ve korunduğu merkezdir.

Bu itibarla da saldırıların odağındadır.

Türk milliyetçiliği haklı olarak yaşanmış ve yaşanması muhtemel çöküşlerden dolayı beka kaygısı taşımaktadır.

Çünkü Türk milliyetçiliği tarihsel olarak sorumlu ve kurucu bir değerdir.

Çöken İmparatorluktan devlet çıkaran Türk milliyetçiliğidir.

Biten umutları tazeleyen, kapanan ufukları açan Türk milliyetçiliğidir.

Türk milliyetçiliği Türk milletinin tüm güzelliklerinin milli ve manevi potada kaynaşmasıyla billurlaşmıştır.

Bizim milliyetçiliğimiz soysuzlaşmaya engeldir.

Bizim milliyetçiliğimiz köksüzlüğe duvar, kimliksizliğe deva, bağımsızlığa davettir.

Bizim milliyetçiliğimiz millet ve medeniyet mücadelesidir.

Bizim milliyetçiliğimiz milli hakimiyet manasına geldiği için demokrasi vazgeçilmez, ikame edilmez mevkidedir.

Milliyetçilik bir kültür hareketi olması dolayısıyla ırkçılığı, halka dayanan bir siyasi hareket olarak da otoriter sistemleri tümden reddetmektedir.

Manası ve fonksiyonunu büyük ölçüde kaybetmiş kavramların medeniyet adına empoze edilmesi, milliyetçiliğin kötü gösterilme sinsiliği bizatihi çağdaş olmanın inkârıdır.

Milliyetçilik, milli kültürü bizzat medeniyet kaynağı haline getirmek ve milleti kontrolsüz değişmelerin açık pazar yeri halinden kurtarma hareketidir.

Tarihin tekerrür etmesi, dünde acı birer tecrübe olarak kalmasını dilediğimiz travmaların bir kez daha vasat bulmaması öncelikli isteğimizdir.

Milleti yıkılmaz bir kale haline getiren milli kültür Türkiye’de zayıflatılmak, gevşetilmek, yok edilmek istenmektedir.

Milli refleksleri köreltmek, milli hassasiyetleri çökertmek, milli duyguları çözmek amacında olan karanlık odaklar, yerli ve yabancı çıkar grupları hiç durmamaktadır.

Milliyetçiliği ayaklar altına alan Recep Tayyip Erdoğan’ın çabası boşuna değildir.

Türklükle karşıma gelmeyin diyen, Türk’üm seslenişinden ürken, Ne Mutlu Türküm diyene sözünden irkilen Recep Tayyip Erdoğan’ın zalimlere hizmet ettiği çok açıktır.

AKP’nin iktidar yıllarında milli kültürümüz çok ağır bir darbe almıştır.

AKP’nin iktidar yıllarında birlik ve kardeşlik hukukumuz ağır bedeller ödemiştir.

Türk kültürünün eşsiz bir veçhesi ve vecdi olan Nevruz Bayramı’nın kimler tarafından kundaklandığı, kimlerin elinde heba edildiği ortadadır.

Nevruz Türk kültür coğrafyasının birlik, dirlik ve dostluk sembolü; bolluk ve bereket simgesidir.

Nevruz yalnızca bir mevsimsel dönüş değil, barış ve kardeşlik pınarıdır.

Öyle inanılmaktadır ki, gece ile gündüz Nevruz günü yaratılmıştır.

Hz.Adem ile Hz.Havva Nevruz günü Arafat’ta buluşmuştur.

Hz. Nuh’un gemisi Nevruz günü Cudi Dağı’na oturmuştur.

Hz. Yusuf Nevruz Günü kuyudan çıkarılmıştır.

Hz. Yunus Nevruz Günü balığın karnından kurtulmuştur.

Türk milleti Nevruz Günü demir dağları eriterek Ergenekon’dan çıkmıştır.

Bozkurt, tıpkı bugün olduğu gibi, milletin önüne Nevruz Günü düşmüştür.

Nevruz’da yanan ve yakılan ateşler sevgileri pekiştirmiş, bağlılıkları güçlendirmiştir.

Balkanlar, Ortadoğu ve Avrasya’yı kapsayan çok büyük bir alanda milyonlarca soydaşımız Nevruzla bahara uyanmıştır.

Nevruz, aynı zamanda, barış ve huzurun tomurcuklarının açtığı, ortak milli ve manevi değerler etrafında kenetlenme ve kucaklaşma vesilesidir.

Fakat Nevruz’da hainler meydanlara çıkmaktadır.

AKP-PKK koalisyonu Nevruz’u bölücülüğün günü haline getirmektedir.

Biz bugün buradayız ve Nevruz’da 11.Olağan Büyük Kurultayımızı yapıyoruz.

Ne var ki, Diyarbakır’da ihanet mektupları okunmaktadır.

Türkiye’nin kuyusu kazılmaktadır.

Türk milletinin varlığı ufalanmaktadır.

Nevruz kirletilmekte, hain pazarlıklara paravan yapılmaktadır.

Ne ibretliktir ki, bölücü hainler Nevruz Bayramı’nı da sahiplenmektedir.

Alçak emellerini haykıracakları, devlete meydan okuyacakları bir vesile olarak kullanmaktadır.

Bugün de hayâsız tahriklerle ortalığa dökülmüşler; kin, nefret ve ihanet ateşleri yakmak için toplanmışlardır.

Çok şükür millet burada, Türkiye aramızdadır.

Biz yapmak için uğraşıyoruz, onlar yıkmak için çırpınıyor.

Biz birlik diyoruz, onlar bölünelim istiyor.

Biz kardeşlik diyoruz, onlar fitne çığlığı atıyor.

Ve AKP’de bu şirrete payanda oluyor, destek veriyor, yardım ediyor, ön açıyor.

Ama biliniz ki, Türkiye’nin geleceğini ateşe atmaya yeltenen bölücü hainler, yaktıkları bu ateşin içinde yanıp kül olacaklardır.

Türkiye’nin önünü aydınlatacak ateş, bugün bu salonda Milliyetçi Hareket’in yaktığı milli birlik ve kardeşlik, milli uyanış ve diriliş ateşiyle körüklenmektedir. 

Bugün bu salonda yakılan ateş, büyük Türk milletinin bin yıllık kardeşliğini koruyacak azim ve kararlılığının ateşidir.

İmralı canisinin mesajı okunacakmış.

Bebeklere kurşun sıkan bir katilin ne diyeceği, hangi fitne ve fesat sözlere imza atacağı günlerdir konuşulmaktadır.

Mütareke basını, yandaş ve köşesiz yazar çizer takımı İmralı canisinin ağzına bakmaktadır.

PKK’nın siyasi kolu, AKP’nin klonlanmış ve kopyalanmış hali HDP gün aşırı İmralı’dadır.

Ankara-İmralı-Kandil arasında ihanet mesaisi vızır vızır işlemektedir.

Türkiye pazarlık masasındadır.

Türk vatanı ve Türk milleti ihanet ağındadır.

Öcalan canisi ne isterse AKP’ye yaptırmaktadır.

Türk milleti böylesi bir çürümüş iktidarı hiç görmemiştir.

Teröristbaşının 10 maddelik ihanet ve melanet metni saraylarda okunmuş, Erdoğan ve Davutoğlu adeta sevinç çığlıkları atmışlardır.

10 maddelik “Bölünme Manifestosu” ile ihanet resmiyet kazanmıştır.

Ortak açıklamayla AKP ile PKK eşitlenmiştir.

İmralı canisinin dikte ettiği bu 10 madde, Türkiye’nin bölünmesinin yol haritasıdır.

ihanet müzakereleri bu esaslara göre yürütülecek ve 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP ile PKK’nın ortaklaşa hazırlayacağı yeni anayasanın omurgasını ve çatısını bunlar oluşturacaktır.

AKP ile PKK’nın yeni demokratik Cumhuriyet’i bu esaslar üzerine bina edilecektir.

Yeni vatan, millet ve kimlik tanımını teröristbaşı dikte ettirecek, PKK’ya ilk etapta özerklik, teröristlere af ve bebek katili serbest kalarak siyaset yolu açılacaktır.

Süreç rezaleti yeni anayasayla sonuçlandırılacak, çözülme somutlaşacak, Türkiye’nin çivisi tamamen çıkacaktır.

AKP hükümeti, Türkiye’nin bölünmesi için PKK ile resmi söz kesmiştir.

Yeni anayasa, AKP–PKK siyasi birlikteliğinin ihanet sertifikası; dağ-ada ve sarayda ikmal edilmiş eşkıya fermanı olacaktır.

PKK silah bırakmamış, silahtan vazgeçmemiştir. Ve buna da niyeti yoktur.

İhanet müzakereleri silah tehdidi altında sürmektedir.

Terör örgütü sadece, AKP’den istediklerini alıncaya kadar eylem yapmayacağını söylemektedir.

Bunun ön şartı da, Türk ordusunun PKK teröristlerine karşı silahlı mücadeleden vazgeçmesidir.

Tahkim edilmiş çatışmasızlıktan kastedilen karşılıklı ateşkestir.

Erdoğan’ın Başkanlık ihtirasları ile PKK’nın Türkiye’yi bölme emelleri kesişmiştir.

Meksika Modeli, Türk Tipi Başkanlık derken dört parçalı Kürdistan küresel güçlerin teşvik ve tazyikiyle Erdoğan ve Öcalan’a çözülme şartnamesiyle ihale edilmiştir.

AKP-PKK yeni anayasaya bel bağlamıştır.

Buradaki “al–ver” pazarlığının özü şudur:

Ver Başkanlığı, al özerkliği

Ver Başkanlığı, al teröristbaşının özgürlüğünü.

Erdoğan’ın meydan meydan dolaşarak “Yeni anayasa için 400 milletvekili” çığırtkanlığı yapmasının arkasında yatan da budur.

Bu zihniyete yeminlerini çiğneten, Anayasa suçu işleten koltuk ve bölünme hırsıdır.

AKP-PKK-HDP koalisyonu Türkiye’nin karşısına geçerek Türk milletinin iliğini, kemiğini kurutmaya azmetmiştir.

Şimdi de Öcalan’ın emri doğrultusunda izleme heyeti kurulmuştur.

63’lükler arasında yer alan bazı yozlaşmış isimler PKK amigosu, PKK maskotu, PKK tayfası olarak yeniden tedavüle çıkmışlardır.

Bu heyet neyi izleyecek, neleri seyredecektir?

Sözde sanatçılar, sözde gazeteciler, Yeşilçam kalıntıları, PKK’nın boğazda demlenen adamları, para içinde yüzen elemanları hangi film fırıldağı çevireceklerdir?

Namertler, nankörler, nimet bilmeyenler bize neyi anlatacaklar, Türk milletine neyi kabullendireceklerdir?

Türkiye yenilmiştir de sırayı tasfiye memurları mı almıştır?

Türk milleti dağılmıştır da devreye ganimet paylaşımı mı girmiştir?

HDP’liler 16 kişilik izleme heyetinin oluşturulduğunu geçtiğimiz günlerde açıklamışlardır.

Çözülmeye memur edilmiş, meşrebi ve mizacı bulanık bir başbakan yardımcısı, bunu hemen yalanlamış ve uydurma olduğunu söylemiştir.

Çok geçmeden Erdoğan’ın dizinin dibinden ayrılmayan aynı kişi, izleme heyetinde 5-6 kişinin yer alacağını itiraf ve ifade etmiştir.

Erdoğan ise dün izleme heyetinden ‘haberim yok’ demektedir.

Bunu doğru bulmadığını açıklamaktadır.

Siz bakmayın Erdoğan’ın bu kaçak güreşmesine.

Siz inanmayın sahte sözlerine.

“PKK’yla görüşüyorsun” dediğimiz de ağız dolusu hakaret etmiş, şeref resti çekmiş, inkar yolunu tercih etmişti.

Ancak şerefsizliğin kimin ayağına dolandığı, kimin alnına yapıştığı kısa sürede vuzuha kavuşmuştu.

Erdoğan’ın izni ve icazeti olmadan PKK heyeti kurulmaz, kurulamaz.

Doğu’da Kürt sorunu yaygarası koparan, Batı’da ‘ne Kürt sorunu kardeşim’ diyen bu Erdoğan’dır.

Mısır’da İhvancı, Erbil’de peşmergeci, İmralı’da peşkirci, Brüksel’de AB’ci, ABD’de BOP’çu, tarihte mandacı, Erivan’da diasporacı, Moskova’da Şangay’cı, Kıbrıs’ta Rum’cu, Kandil’de işbirlikçi, Ankara’da 36 etnik tetikçi aynı kişidir.

Erdoğan her şey olmuştur, her şeye gönül vermiştir; ama bir tek Türk olamamış, bir tek Türklüğü içine sindirememiştir.

Bu zihniyet diyor ki, “Türk sadece bizim ülkemizde etnik anlam taşır. Batılılar gözünde geçmişten bu yana her Müslüman Türk’tür.”

Türklüğü etnik seviyeye indiren, Kürt kökenli kardeşlerimi siz-biz diye ayıran Erdoğan gaflettedir, şuursuzluğun gayya kuyusundadır.

Ve böyle bir kişinin Cumhurbaşkanı olması büyük bir talihsizliktir.

 

Değerli dava Arkadaşlarım,

Erdoğan devamlı çark etmektedir.

Erdoğan devamlı falso yapmakta ve yalpalamaktadır.

Türk askerinin başına çuval geçirilmesini seyredenler, PKK’nın taş yağmurlarına, alçak provokasyonlarına sessiz kalanlar bugünlerde bambaşka tavırdadır.

Türk ordusuna alçakça kumpas kurulurken suç ortaklığı yapan, darbe davalarının savcısıyım diye ortaya çıkan Erdoğan’ın, şimdilerde aldatıldık, yanıltıldık, yanlış bilgilendirildik sözleriyle pişmanlık duyması münafıklık ve ikiyüzlülüktür.

Paralel yapı dedikleri AKP’nin eseridir.

12 yıl birbirlerinin gölgesi ve paraleli olanlar karanlık bir yolda beraber yürümüşlerdir.

Kim hukuksuz ve kanunsuz işlere bulaştıysa, kim kirli kumpas ve tezgahlarla masum insanları mağdur ettiyse, bunun hesabını Türk adaleti önünde verecektir.

Mehmetçiğe hayatı zindan eden adam yine kılık değiştirmiştir.

Milli güvenliğimizi harap eden, vatanı satan kişi bir kez daha sözünden dönmüştür.

Mehmetçiğin moral değerlerini aşındıran şahıs modaya uymuş, bir zamanlar işbirliği yaptığı çevrelere tüm günahı yüklemiştir.

Erdoğan’ı her önüne gelen kandırıyorsa, Türkiye batmış demektir.

Erdoğan iradesini aldırdığından onun bunun ağzına göre iş yapıyor ve tuzağa düşüyorsa Türkiye çukurda demektir.

Ülkemiz art niyetlilerin elindedir.

Altını çizerek söylüyorum ki, ihanet, en aşağılık suçların başında gelmektedir.

AKP iktidarı Türk tarihine, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti devletine alenen ihanet etmiştir.

Türk milletinin etnik temelde ayrıştırılması ve devletin bölünmesi için İmralı canisi ile müzakere masasına oturmuştur.

Bu ihanet sürecinin mimarı Recep Tayyip Erdoğan ve İmralı’daki cani yoldaşıdır.

Bu zat, şimdi Cumhurbaşkanı olarak teröristbaşı ile müzakereleri yönetmekte ve yönlendirmektedir.

Başbakan Davutoğlu da, bu süreçteki taşeronluk görevini layıkıyla yerine getirmektedir.

Gerçeklerin Türk milletinden saklanması için her yalana başvurulmuş, büyük bir karartma uygulanmıştır.

AKP hükümeti tam bir teslimiyet anlayışıyla İmralı’nın önünde diz çökmüştür.

İmralı dayatmış, AKP gerilemiştir.

Kandil ayar vermiş, AKP hizaya gelmiştir.

PKK tehdit etmiş, AKP sinmiştir.

Hükümet İmralı’nın maskarası, Kandil’in oyuncağı olmuştur.

Bu onur ve haysiyet kırıcı durumu sineye çekmiş, bu bölünme sürecini sahiplenmiştir.

Bundan cesaret alan bölücü hainler iyice azmıştır.

Devlet, Güneydoğu’nun bazı bölgelerinde görünmez olmuş, güvenlik güçleri adeta silah bırakarak kışlalarına ve karakollara çekilmiştir.

Bayrak yakılmaktadır.

Bugün PKK bazı pilot bölgelerde fiili hakimiyetini ilan etmiştir.

Ve paralel devlet gibi faaliyet göstermektedir.

Sözde vergi daireleri açmışlar, yol kesip kimlik kontrolü yapmışlar, yerel asayiş güçleri adıyla devriye görevine çıkmışlar, çadır mahkemeleri kurarak yargılama bile yapmışlardır.

Bölgede sokak terörü de tırmandırılmıştır.

Atatürk heykelleri yıkılmakta, teröristlerin heykelleri dikilmektedir.

Eli kanlı teröristler için sözde şehitlikler inşa edilmektedir.

AKP hükümeti bütün bu rezaletler karşısında, İmralı’nın ve ihanet sürecinin hatırına sessiz ve tepkisizdir.

PKK’nın şehir yapılanması KCK, bölgede adeta egemenlik yetkileri kullanırken, AKP hükümeti hala “güzel şeyler olacak” masallarıyla Türk milletini oyalamaktadır.

PKK üniversitelerimizde de örgütlenmiştir.

Bazı üniversiteler, bölücü hainlerin kontrolüne geçmiş, PKK’nın propaganda cephesi ve eylem platformuna dönüşmüştür.

Hükümet sesiz ve umursamazdır.

Rektörler PKK çetelerine teslim olmuştur.

Güvenlik güçleri sinmiştir.

Terör örgütü serbestçe at koşturmaktadır.

Geçtiğimiz ay Ege üniversitesinde evladımız Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun bu şerefsiz hainler tarafından alçakça şehit edilmesinin acısı yüreklerimizdedir.

Hükümetin, Rektörlüğün ve güvenlik güçlerinin ihmali ve aymazlığı sonucu Fırat evladımız katledilmiştir.

Bunların hepsinin eline Fırat’ın kanı bulaşmıştır.

Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; bu kanın hesabı bir gün çok ağır bir biçimde sorulacaktır.

Buradan sevgili evladımız Çakıroğlu’na bir kere daha Yüce Allah’tan rahmet diliyor, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Tarihte hainlerin başına ne geldiyse, bugünün hainlerini de bekleyen akıbet aynısı olacaktır.

Türk milleti ihanete geçit vermeyecektir.

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en alçak ihanetiyle karşı karşıyadır.

Milli birliğimiz ve varlığımız tehdit altındadır.

Bölünme tehlikesi kapıdadır.

Türkiye adım adım kanlı bir kardeş kavgasına sürüklenmektedir

Sözün bittiği yere gelinmektedir.

Vatanını ve milletini seven herkesin bu hain hesapları ve tuzakları boşa çıkarmak için milli birlik ruhuyla ayağa kalkması tarihi bir görevdir.

Bölücü hainler ve ihanet ortakları şunu çok iyi bilmelidir ki:

  • Bizim için;

Vatan ve bayrak her mülahazanın üstündedir.

Devlet ebed müddettir.

Büyük Türk milletinin birliği ve dirliği en değerli hazinemizdir.

  • Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve sahibi büyük Türk milletidir.

PKK rahatsız oluyor, Erdoğan bozuluyor, Davutoğlu gocunuyor diye, Türk milleti devletinden, isminden ve milli kimliğinden vazgeçmeyecektir.

Kürt kökenli kardeşlerim bu büyük milletin ayrılmaz, kopmaz, eşit ve yeri dolmaz mensuplarıdır.

Ve kanlı şebeke Kürt kökenli kardeşlerimin temsilcisi olamayacaktır.

İmralı’daki katil Kürt kökenli kardeşlerime liderlik yapamayacaktır.

  • Türk milleti, ortak kimliği olmayan bir halk yığını, bir etnik mozaik değildir. Bir ve bütündür.
  • Bölücüler dayatıyor diye etnik parçalara bölünmeyecektir.
  • Türkiye Cumhuriyeti devleti bölünmez bir bütündür.
  • Hainler bekliyor diye özerk bölgelere, federasyona, eyaletlere ayrılmayacaktır.
  • Tek bir vatan vardır ve bu Türk vatanıdır.

Vatan ile ilgili tanım Kurtuluş Savaşında yapılmış ve bu bahis kapanmıştır.

PKK zorluyor, Sevr’ciler, Mondros’çular, murdar emeller talep ediyor diye ne millet, ne devlet, ne kimlik, ne de tarihteki yerimiz tekrar tanımlanmayacaktır.

  • Türkçe, ortak kültür hazinemizdir, resmi ve eğitim dilimizdir.

AKP-PKK anlaştı diye iki dilli parçalı toplum yapısına dönülemeyecektir.

  • Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk milleti ve Türk bayrağı ortak çatımızdır.

Etnik köken farklılıkları bahanesiyle bu çatı yıkılamayacaktır.

Bunu herkes böyle bilmeli, boş hayaller peşinde koşmamalıdır.

Bugüne kadar hain tahrikler ve saldırılar karşısında bağrımıza taş bastık, bir kardeş kavgasına sürüklenmemek için azami özen gösterdik.

İçimiz kan ağladı, vakur duruşumuzu bozmadık.

Öfkemizi bastırdık, dişimizi sıktık, sabrettik ve bekledik.

Ama şimdi bıçak kemiğe dayanmıştır.

Türkiye’yi bölmek için yola çıkan hıyenet cephesini buradan uyarıyoruz:

Demokratik meşruiyet anlayışımızı teslimiyetle karıştırmayın.

Sağduyumuzu ve soğukkanlılığımızı atalete yormayın.

Sorumlu duruşumuzdan meydanı boş sanmayın.

Vatan ve millet aşkımızı, Türkiye sevdamızı sınamaya asla kalkışmayın.

Milliyetçi Hareket; Türkiye’nin milli birliğinin temel harcıdır, bin yıllık kardeşliğimizin son umudu, son burcu, son mevziisidir.

Bizde bölünecek ülke yoktur.

Bizde yıkılacak devlet yoktur.

Bizde parçalanacak vatan yoktur.

Bizde teslim edilecek millet olmayacaktır.

Hain hesapları, sinsi tuzakları Erdoğan, Davutoğlu ve militanlarının başınıza yıkarız.

Milliyetçi– Ülkücü Hareket kutsal vatan için her fedakarlığı göze almıştır.

Bu nöbet nerede bulunmasını gerektiriyorsa, biliniz ki orada olacaktır.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye bir felaket uçurumunun kenarına sürüklenmektedir.

Buna dur diyecek yegane güç Türk milletidir.

77 gün sonra yapılacak seçimler, Türkiye’miz ve aziz milletimiz için  “var olma  –  yok olma” seçimleridir.

Bu tarihi yol ayrımında aziz milletimiz sandık başında vicdanının sesini dinleyerek bir karar verecektir.

Türkiye hırsızlığa, rüşvet ve yolsuzluğa teslim mi olacak, yoksa hırsızlık ve yolsuzluk yapanlardan hesap mı soracak?

Ülkemizi hırsızlar mı yönetecek, yoksa temiz, namuslu ve dürüst bir zihniyet mi iktidara gelecek?

7 Haziran’da Türk milleti buna karar verecektir.

Millet etnik temelde ayrışarak bir kardeş kavgasına mı sürüklenecek,

Yoksa milli birliğini koruyarak aydınlık bir geleceğe mi yürüyecek?

Türkiye, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü koruyarak güçlü bir ülke olarak varlığını sürdürecek mi,

Yoksa bölünerek, parçalanarak tarih sahnesinden silinecek mi?

Türk milleti seçim sandığı başında buna karar verecektir.

Yoksulluk, işsizlik, açlık ve sefalet Türk milleti için bir kader olarak mı kabullenilecek,

Yoksa köylü ve çiftçimizin, memur ve işçimizin, esnaf ve emeklimizin nefes alacağı ve ayağa kalkacağı bir refah dönemi mi gelecek?

Türk milleti seçim sandığı başında buna oy verecektir.

Aziz milletimizin önündeki seçim ve tercih açıktır:

Ya ahlak kazanacak ya da ahlaksızlık tavan yapacaktır.

Ya zorbalık ve kanunsuzluk egemen olacak, ya da adalet ve hukuk hakimiyet kuracaktır.

Ya demokrasi gülecek ya da diktatörlük pekişecektir.

Ya çatışma genişleyecek ya da kucaklaşmanın sıcaklığı hissedilecektir.

AKP’yle ya istikrarsızlık sürecek ya da huzur ve sükûnet MHP’yle gelecektir.

Büyük Türk milleti 7 Haziran’da sandık başında bunlara karar verecektir.

7 Haziran seçimleri Türkiye’nin kurtuluşu için son şanstır.

AKP sandığa gömülmezse, Türkiye’nin geleceği sönecektir.

AKP gitmezse Türkiye batacak, milli ruh kırım ve izmihlale uğrayacaktır.

İşbaşındaki AKP yönetimi; vatan ve millet sevgisinden nasibini almamış, ahlaken çürümüş, yalan ve haram, rüşvet ve hırsızlık erbabı inançsızlar ve sefiller topluluğudur.

Bunların siyasi kıbleleri oynak ve değişkendir.

Çıkarları neredeyse, oraya döndükleri bir gerçektir.

Bunlar Cami’de siyaset yaparlar, Kabataş yalanından ve başörtüsü istismarından medet umarlar.

Firavun ve Yezid AKP’ye hulul etmiştir.

Kilise’de haç çıkarırlar, Havra’da mum yakarlar; Papa heykeli altında sırıtıp batıla yancılık yaparlar.

Şahsi ve siyasi ikbal ve menfaat dışında mukaddesat tanımazlar.

Hırsızlıkta rekor kırarlar, para sıfırlarlar, ne var ki yüzleri hiç kızarmaz, gözleri hiç yaşarmaz, vicdanları hiç sızlamaz.

AKP bundan sonra 700 bin liralık rüşvet kol saatiyle anılacak, ayakkabı ve çikolata kutusu denilince akla AKP gelecek, evdeki paraları sıfırlama muhabbeti açıldığında herkes dönemin Başbakanı’nı  hatırlayacaktır.

AKP’nin maskesi düşmüş, foyası dökülmüş, ipliği pazara çıkmıştır.

Yüce Peygamberimizin buyurdukları gibi İslam, güzel ahlaktır.

Harama el uzatanın, rüşvet alanın, hırsızlık ve yolsuzluk yapanın ahlakından söz edilemeyecektir.

Dönemin Başbakanı başta olmak üzere AKP ileri gelenlerinin ahlaki sicili ortaya dökülmüştür.

Bunların muhafazakârlığı ve mukaddesatçılığı büyük bir aldatmacadır.

AKP’ye oy vermiş temiz ahlaklı ve ihlas sahibi vatandaşlarımız, bunları görecek ve haramın peşinden gitmeyecektir.

İslam dininin haram ve günah saydığı her kepazeliği yapan, ama yine de iman bahsinde mangalda kül bırakmayan din tüccarlarına artık aldanmayacaktır.

Yüksek sesle diyorum, inanmış bir kalple çağrıda bulunuyorum:

Rüşvete karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

Çöken ve yalnızlaşan dış politikaya karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

Adaletsizliğe, ahlaksızlığa, asayişsizliğe, kutuplaşmaya, kavgaya, kargaşaya, karanlığa karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

1 katrilyon 370 trilyon liraya yaptırılan, aylık sabit giderleri 21 milyon lira olan bin 150 odalı kaçak saraya karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

Kutuculara, kasacılara, millete küfreden havuzculara, gemicilere, villacılara karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

AKP-HDP-PKK ve küresel şarlatanlara karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

İhanete karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

Çözülmeye ve çürümeye karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

İşsizliğe, yoksulluğa ve yolsuzluk çetelerine karşı “Bizimle Yürü Türkiye.”

Toprağını ekemeyen çiftçilerimiz, siftah yapamayan esnaflarımız, muhtaç ve düşkün kardeşlerim, boş tencerelerin önünde gözyaşı döken analarımız size sesleniyorum, fakirliğe ve çaresizliğe karşı “Bizimle Yürüyün.”

İşsiz bırakılan, sınavlarda hakkı yenilen, azarlanan ve horlanan geleceğimizin güvencesi gençlerimiz sizlere diyorum, haksızlıklara karşı “Bizimle Yürüyün.”

Sefalet içinde yaşayan milyonlarca vatandaşım, safahat içindeki soyguncu azınlığa karşı “Bizimle Yürüyün.”

Eşitsizliği törpülemek, kişisel hak ve hürriyetleri genişletmek için “Bizimle Ol Türkiyem.”

Maddi ve manevi kalkınma için yollara düştük.

Milliyetsiz bir yükselmenin, ahlaksız bir kalkınmanın hem imkânı olmadığını, imkânı olsa bile kıymeti bulunmadığını düşünerek yollara koyulduk.

İman ve irfan harikası Türk milletini AKP tasallutundan kurtaracağız.

Ayırma ve kayırma partisini sandığa gömeceğiz.

Allah’ın izni, milletimizin desteğiyle 7 Haziran’da Milliyetçi Hareket Partisi iktidardadır.

Herkes hesabını buna göre yapmalıdır.

MHP, bütün tahminleri alt üst edecek, tüm beklenti ve öngörüleri bozacak ve Türk milletini iktidara taşıyacaktır.

Bizde çelik gibi yürek, demir gibi bilek, sarsılmaz irade, yüksek ahlak, şaşmaz irade, yenilmeyecek yüksek ülküler vardır.

Şimdi soruyorum sizlere;

7 Haziran’da destan yazmaya var mısınız?

7 Haziran’da ihanetin kökünü kazımaya hazır mısınız?

7 Haziran’da AKP’yi silecek, MHP’yi yükseltecek misiniz?

Çok çalışacak mısınız?

Rabbim hepinizden razı olsun.

Türkiye’nin teminatı sizlersiniz.

Yarınlarımızın güvencesi ve partisi Milliyetçi Hareket’tir.

Sözlerime son vermeden önce 11. Olağan Büyük Kurultayı’mızın ülkemize, milletimize ve Türk-İslam alemine hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Kurultayımıza katılan her bir dava arkadaşımı ve muhterem misafirleri saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye ve Türk milleti için üstlendiğiniz tarihi vazifede hepinize üstün başarılar diliyorum.

Kurultayımızın demokrasi hayatımızda bir dönüm noktasını olmasını temenni ediyor, bu süreçte emeği geçen her arkadaşıma teşekkür ediyorum.

Ötüken’den Malazgirt’e; Viyana Kapılarından Çanakkale’ye ve Büyük Taarruz’a kadar Türklüğü yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden bütün ecdadımıza;

Muazzam bir mücadeleyle devletimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk ile kurucu kahramanlara,

Bölücü terörle mücadelede şehit düşmüş asker, polis ve vatandaşlarımıza,

Ve ebediyete intikal etmiş bütün dava ve ülkü arkadaşlarıma Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Gelenek haline getirdiğimiz üzere, Dedem Korkut’tan esinlendiğim yeni bir hayır duasıyla konuşmama son vermek istiyorum:

Hak Teala;

Karlı dağlarımızı yıkmasın.

Kardeşliğimizi ve birliğimizi bozmasın.

Devamlılığımızı kesmesin.

Umutlarımızı kurutmasın.

Huzurumuzu karartmasın.

Hayallerimizi daraltmasın.

Heyecanlarımızı azaltmasın.

Milletimizi korusun, devletimizi güçlü kılsın.

Ülkücünün alnını açık, talihini güzel etsin.

İmandan ayırmasın, derlesin, toplasın.

Günahlarımızı adı güzel Muhammet Mustafa yüzü suyu hürmetine bağışlasın.

Hepinize sevgilerimi sunuyorum.

Yolunuz ve bahtınız açık olsun.

Cenab-ı Allah yar ve yardımcısınız olsun.

Sağ olun, var olun.

Konuşmamı bitirir bitirmez, tarihi hatıralarımızı sembolize etmek amacıyla döveceğim demirin gönüllerdeki pası silmesini, kardeşliğimizi güçlendirmesini niyaz ediyorum.

Ve diyorum ki, “Bizimle Yürü Türkiye”, Ne Mutlu Türküm Diyene.