Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, Merhum Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’in Vefatının 20. sene-i devriyesinde Anıtmezar’da yapmış oldukları konuşma. 4 Nisan 2017
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
Merhum Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’in Vefatının 20. sene-i devriyesinde
Anıtmezar’da yapmış oldukları konuşma.
4 Nisan 2017

 

 

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Aziz Ülküdaşlarım,

Hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’in vefatının üzerinden 20 uzun yıl geçmiştir.

O, Türk devlet ve siyaset hayatının mümtaz ve müstesna bir yüzüydü.

O, zamanının kabuklarını kıran, çağına damga vuran, Türk-İslam ülküsünü bayraklaştıran inanmış bir dava insanıydı.

Başbuğumuzu manevi huzurunda Fatihalarla yad ederken, aynı zamanda bizlere bıraktığı eşsiz emanetleri kıskançlıkla koruma ve zafere ulaştırma mücadelemizin de azimle süreceğini söylemek istiyorum.

Çünkü koyduğumuz hedeflere ulaşmak mecburiyetindeyiz.

Çünkü Merhum Türkeş Bey’in açtığı çığırda, gösterdiği yolda, tavsiye edip tembihlediği güzergâhta hem ilerlemek hem de ülkülerimizi bir adım daha ileri götürmek durumundayız.

Bunu yaparken kaynaklarımızdan kopamayız, kopmayacağız.

Bu uğurda ruh kökümüzden, fikri yörüngemizden, ülkülerimizden asla savrulmayacağız.

Üstlendiğimiz emanetler kutludur.

Üstümüzdeki sorumluluk ağır olduğu kadar tarihidir.

Ülkü şehitlerimizin anıları, yarım kalan hayalleri bizimledir.

Taş duvarları medreseye çeviren, her biri gururumuz olan Yusufiyeli arkadaşlarımın hedefleri irademizdir.

Karşımıza çıkarılan engelleri birer birer aştık, aşmaya devam ediyoruz.

Tuzakları kırıp, kötürüm bakış ve yaklaşımları reddettik.

Merhum Başbuğumuzun izinden yürüyor, Ülkücü ömürlerin varlık ve birlik mücadelesini sürdürüyoruz.

48 yıllık siyasetimizin hakkını, hukukunu ve haysiyetini savunuyoruz.

Bizi durdurmaya çalışıyorlar, tıpkı dün olduğu gibi.

Önümüze duvarlar örüyorlar, tıpkı geçmişte yaşandığı gibi.

Nifak ve namertlikle saflarımızı dağıtmaya, safiyane duygularımızı istismar etmeye çabalıyorlar, aynen mazide görüldüğü gibi.

Ancak yine başaramayacaklar, yine yapamayacaklar.

Güvence Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tir.

Fırsatçıların, kriptoların, kişilik bozulmasına, ideolojik başkalaşmaya uğramış gafillerin elbette hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Biz bu ülke için yemin ettik.

Biz bu vatan ve millet üzerine yemin içtik.

Asla vazgeçmeyeceğiz.

Asla dönmeyeceğiz.

Asla gerilemeyeceğiz.

Merhum Türkeş Bey yaşamış olsaydı aynısıyla bunu yapardı.

Nitekim bizlere anlatıp öğrettiği buydu.

Gösterip uyguladığı da böyleydi.

Liderliğin; fedakarlık, fikri yükseklik, zihni berraklık, vicdani duruluk, ahlaki temizlik, siyasi uzak görüşlülük, engin ve derin bir kavrayış olduğunu fani hayatında kanıtlayan da oydu.

Merhum Türkeş Bey devlet bekası üzerine titremiştir.

Milli birlik ve kardeşlik ruhuna sadakatle bağlılık göstermiştir.

Türkiye’nin tarihi hak ve çıkarlarını korkusuzca müdafaa etmiştir.

Türklük denildi mi, onun nezdinde akan sular dururdu.

Türk-İslam Ülküsü onunla yeşermiş, kök salmıştı.

Demişti ki: “Milliyetçi Hareket, Türk tarihinden, Türk milletinin binlerce yıllık mazisinden sürükleyip getirdiği kıymet hükümlerinden kuvvet ve hız alan kutsal bir ideolojidir.”

Ayrıca, Milliyetçi Hareket’in insan sevgisine dayandığını samimiyetle ifade etmişti.

Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve faziletini milliyetçilik anlayışımızın geniş manadaki ifadesi şeklinde değerlendirmişti.

Merhum Türkeş Bey Türkiye Cumhuriyeti’ne evet dedi.

Biz de bugün evet diyoruz, kurucu genel başkanımızın sözünü sahiplenip kararlıca seslendiriyoruz.

Bizim gibi görünüp de bize saldıran, çelme takan, önümüze taş koyup geleceğimizi ipotek altına almaya kalkan siyasi defoların uyduruk ve uyuşmuş tezlerini çiğniyor önümüze bakıyoruz.

Merhum Türkeş Bey’e sürekli itiraz edip asılsız ve ahlaksız eleştiri oklarını yöneltenler bir kez daha başlarını kaldırsalar da, onlara müsamaha yoktur.

1990’lı yıllarda MHP’yi eritip ekarte etmek maksadıyla kuyruğa girenler şimdilerde şanslarını denemek için son defa kuyruğa girseler de, onlara müsaade yoktur.

Türkeş’siz MHP, MHP’siz Meclis, MHP’siz siyasetin kin ve karanlık gayesi altında Türkiye ve Türk düşmanlarıyla uzun yıllardır kol kola girenlere aman vermemek için Türklüğün bekası son nefesimize kadar müdafaa edilecektir.

MHP bitecek diyenlerin asıl kendileri bitmiştir.

MHP’ye vade biçenler miadı dolmuş bitkin ve buruşuk zihniyet sahipleridir.

MHP artık olmayacak dedikodusu yayanların asıl kendi ve çevreleri yanıp kül olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi kaynağını Türk-İslam Ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliğinin kalpgahı, ana karargâhıdır; aksini söylemek doğru ve ahlaki sayılamayacaktır.

Millet bitti demeden bu dava bitmez; Türklük sönmeden Ülkü meşalesi söndürülemez, Milliyetçi Hareket Partisi silinemez.

Bitişimizi gözleyenler tükenişlerinin acısıyla peşinen kıvranmaktadır.

Merhum Türkeş Bey çok veciz ve isabetli bir şekilde bakınız bizlere nasıl seslenmişti:

“Türk ne kadar kuvvetlenirse Müslümanlık da o kadar kuvvet kazanır. Tarih bunun ispatıdır. Bu gerçeği göremeyenler, inkar edenler Milliyetçi Hareket’e düşmandır.”

Şüphesiz bize kim husumet besliyorsa ya Türklüğümüze yan bakan, ya da Müslümanlığımıza nefret saçan yabancı uşakları, batılın bekçileri, haçlı emellerinin piyonlarıdır.

Bunların görünüşü kimseyi aldatmasın.

Bunların sözleri hiç kimseyi şaşırtmasın.

Maske takıp içimize fitne aşılayanlar, kimliğimizi kullanıp hatıralarımızı zırh yaparak oynanan rezil oyunlara figüran olanlar sadece MHP’ye değil, Türk milletine de düşmanca tavır alanlardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Merhum Türkeş Bey’in ifadesiyle, Türkiye’nin yaşama iradesidir.

Bu iradenin aleyhinde olanlar hem MHP’nin hem de Türkiye’nin karşısındadır.

Bunlara eyvallahımız dün olmadı, yine olmayacaktır.

Bunlarla dişe diş, kıran kırana mücadelemiz dün yapıldı, merak buyrulmasın yine yapılacak ve alayı birden yenilgiye uğratılacaktır.

Bu irade bizde vardır.

Bu dirayet bizde vardır.

Bu direnç hepimize hâkimdir.

Bu cesaret Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in her şerefli mensubunda fazlasıyla mevcut ve muazzam düzeydedir.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Merhum Türkeş Bey mukaddes davamıza olan sadakatiyle her kesim ve düşünceden insanın saygısını kazanmıştı.

Devlete uzanan elin kırılacağına, millete zulmü reva görenlerin aşılacağına, kalbi fesat olanların nihai mağlubiyetine inanmıştı.

Meşum odaklar, yeminli Türk düşmanları, çeteler onu susturamamıştı.

En büyük iki eseri olan Milliyetçi Hareket Partisi ile Ülkü Ocakları’nı ise asla teslim alamamışlar, boyun eğdirememişlerdi.

Hiçbir hayırsız mihrak bu büyük dava insanının istiklal aşkına set çekememişti.

Onun ufku başka başkentlerin havasına kapılmamıştır.

Kalbi Türklük dışında bir sevda için atmamıştır.

Hayallerinde Türklüğün olmadığı tek bir kare dahi yer almamıştır.

Kendisi ile beraber yetiştirdiği ve miras bıraktığı kutlu davasının neferlerini hep bu anlayış etrafında toplamıştır.

Demokrasiye olan sarsılmaz bir inançla mücadelesini sürdürmüştür.

Milli meselelerde örnek bir uzlaşma siyaseti izlemiş, Türklüğün bekası parolasıyla ecdadın mukaddes emanetine sarılmıştır.

Elbette böylesi bir hayat kolay geçmemiştir.

İnandığı değerler uğruna bedel ödemekten de korkmamıştır.

Hiçbir zaman yılanlardan, yorulanlardan ve bırakıp gidenlerden olmamıştır.

Yeri geldi zalimin karşısındaki çelikten halat, mazlumun omuzundaki ipekten el oldu.

Yeri geldi kadife eldiven içerisindeki çelik yumruk olup Türklüğün karşısındaki cepheye göz açtırmadı.

Bu yüzden ülkücüler her zaman ipeğe sarılmış çelik olarak tanındı.

Vatan tehlikedeyse ülkücüler sessiz kalamazdı.

Devlet zordaysa ülkücüler kayıtsız olamazdı. 

Millet dardaysa ülkücüler eli kolu bağlı duramazdı.

Bu kutlu davanın 48 yıllık tarihinde bir hilal uğruna binlerce şehit verdik.

Gözyaşları ve dualar eşliğinde dava arkadaşlarımızı vatan toprağına emanet ettik.

Ölümün bile ayıramadığı ülküdaşlarımızı birbirinden ayırmaya çalışan alçaklarla karşılaştık.

Pes etmedik ve her mücadelemizden zaferle çıktık.

Şehitlerimizin hatıralarına leke sürdürmedik.

Merhum Türkeş Bey’in vatan ve millet sevgisi üzerine ettiği yeminden ödün vermedik.

Bu ülke için yeminimiz var dedik, çiğnemedik, çiğnetmedik.

Devletimiz beka sorunu yaşarken bir köşeye çekilip seyirci kalmayı reddettik.

Sırf bu yüzden hedef alındık, ama bunu da aştık, yine aşacağız.

Merhum Türkeş Bey bizlere diyordu ki:

“Allah birdir, tektir, birliği sever.”

Devamında şöyle söylemişti:

“Birlik olan yerde bereket, kutsiyet vardır. Tüm teşkilatımızda daima arkadaşlarımız arasında samimi kardeşlik, el birliği, gönül birliği, işbirliği istiyorum. Birliği bozucu, birliğe zarar verici, ikiliğe yol açıcı davranışları hiçbir zaman kabul edemem, tasvip edemem.”

Biz de kabul etmiyor, elimizin tersiyle itiyoruz.

Ben Ülkücüyüm diyen hiç bir vatan ve millet evladı da onay vermiyor, vermeyecek.

Partimizin hisarlarında delik açmak için hayırsızlığın koro ve kafilesinde toplanmış küçük bir azınlığa artık ne sabrımız ne de tahammülümüzün kalmadığını Merhum liderimizin huzurunda açıklıyorum.

O yaşasaydı aynı tepkiyi gösterirdi.

O aramızda olsaydı tereddütsüz, tartışmasız, tavizsiz ölçüde bu görüşümüzde olurdu.

Bizler, milletimizin birlik ve beraberliği için kavli karar ettik.

Kararımızdan da ucunda ölüm dahi olsa dönmeyiz, dönmeyeceğiz.

Bizler; şanıyla şerefiyle, şehidiyle şühedasıyla edep ve erdemiyle tarihe adını kahraman diye yazdırmış Milliyetçi-Ülkücü Hareketiz.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’i ve aziz şehitlerimizi minnet ve şükran hislerimle anıyor; Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.