25.02.2007 - 1. Bölge İştişare Toplantısında Yapmış Olduğu Konuşma Metni -İzmir
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin

1.Bölge İştişare Toplantısında Yapmış Olduğu Konuşma Metni

25 Şubat 2007 - İzmir

 

Değerli dava arkadaşlarım

Basınımızın değerli temsilcileri

Tek başına iktidara yol aldığımız seçim sürecinde, Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileri için dönüm noktası sayılacak ilk bölge istişare toplantısını Ege Bölgemizde başlatmış olmaktan kıvançlıyım.

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. Hoşgeldiniz.

Bilindiği gibi Ege, Milli Mücadele döneminin unutulmaz kahramanlıklarını yaşayan kutlu vatan coğrafyasıdır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun müjdesi de düşmanın denize dökülmesi ile Ege’de verilmiştir.

Milli mücadele yıllarında yöneticilerin çaresizlik ve teslimiyetine baş kaldıran Efeler ve Zeybekler, yüksek bir kahramanlıkla kurtuluşa imza atmışlardır.

Bugün de kahraman Ege halkının demokratik bir doğruluşun adresi olan Milliyetçi Hareket Partisi saflarında aynı mücadeleyi vereceklerinden kuşkum yoktur.

Bu nedenle yürekten inanıyorum ki, bu toplantı da, işgalcilere sıkılan “ilk kurşun” hadisesi kadar önemli sayılacak, ülke ve millet bekası açısından hayati neticelere vesile olacaktır.

Lider ülke Türkiye ülküsü ile yola çıkan Türk milliyetçileri, bu buluşma ile Türk devletinin ve Türk milletinin kötü giden talihini değiştirecek, yeni bir başlangıca damgalarını vuracaklardır.

Malumunuz olduğu üzere milliyetçi-ülkücü irade Kasım ayı içinde tecelli ederek demokratik tercihlerini kullanmış ve 8 Olağan Büyük Kurultayımızı başarıyla gerçekleştirmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, 2007 yılı içerisinde, erken ya da zamanında, seçim sandığının mukadder olduğu bir sürece girerken Tek başına İktidar hedefine adım adım yaklaşmaktadır.

Bu kapsamda yürüttüğümüz çalışmalarla Partimizin Divan ve MYK üyeleri illerimizde düzenlenen Genişletilmiş İl İstişare Toplantılarını geçtiğimiz haftalarda tamamlamışlardır.

Bugün ise Ege Bölgemizi kapsayan İzmir, Manisa, Denizli, Muğla, Uşak ve Aydın illerinin parti temsilcileri ile istişarelerde bulunmak üzere toplanmış bulunuyoruz.

Toplantı münabesetiyle, Merkez Yürütme Kurulu Üyelerimiz, eski milletvekillerimiz, eski MYK üyelerimiz, il,ilçe ve belde başkanlarımız, eski ve yeni belediye başkanlarımız, Kadın Kolları yöneticilerimiz, İl Genel Meclisi üyelerimiz , Belediye Meclis üyelerimiz ve teşkilat mensuplarımız bir araya gelerek İzmir’e konuk oluyoruz.

Bu toplantıya yüksek bir vatan ve millet heyecanı ile katılan dava arkadaşlarıma ve toplantıya ev sahipliği yapan İzmir İl Başkanlığına bir kez daha şükran ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

2007 yılı Türkiye’nin geleceği açısından hayati önem taşıyan kader yılı olacaktır. Bu süreçte Türkiye’nin önünde iki kritik seçim bulunmaktadır.

Bunlardan Cumhurbaşkanlığı seçimi, Türk Devletinin Cumuhurbaşkanlığı gibi çok önemli ve kutlu bir makamı temsil edecek şahsiyetin belirlenmesi açısından tarihi ve siyasi bir öneme sahiptir.

Bilindiği gibi Milliyetçi Hareket Partisi yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerilimini ve seçim sonrası çatışma ortamını öngörerek, Genel seçimlerin 11 Mart tarihinde yapılmasını teklif etmiştir. Ancak bu konuda parlamentodaki siyasi partilerin tavır geliştirememesi bu girişimi sonuçsuz bırakmış ve bu karar sahipleri siyasi vebali üstlenmişlerdir.

Devletimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Atatürk’ün Çankaya’sına kendilerini layık görenler ve bu makama uygun şahsiyetleri seçecek olanlar bu gerçekleri ve liyakati dikkate almak zorundadırlar.

  • Başörtüsü konusunu bir istismar aracı olarak siyaset borsasına taşıyarak, eşinin kıyafetini Cumhurbaşkanı seçimi sürecinin malzemesi olarak kullanmaya çalışan,
  • Kendisine taraf olmayan vatandaşlarımızı ağır bir üslupla ve argo kullanarak hakaretamiz sözlerle eleştiren,
  • Cumhuriyetin temel kurumları ile çatışma içinde olan ve bürokrasiyi sürekli aşağılayan,
  • Hakkında çok ciddi iddia ve dosyalar bulunan, geçmişlerinin hesabını veremeyen ve aklanamayan,
  • Türkiye’nin milli değerleriyle derin sorunlar yaşayan ve Türk milleti sözünü ağzına almamak için “Türkiyelilik” gibi hezeyanların savunucusu olan,
  • Anayasamızın değişmez ilkelerini sorgulayan, lekeli ve özürlü siyasi sicile sahip bir şahsiyetin bu yüksek makama her şeyden önce ahlâken ve vicdanen yükselmesi mümkün değildir.

Şayet bu liyakatsizliğine rağmen bir şahıs, elindeki sayısal gücü kullanarak bu makama sığınmaya çalışırsa, oradan indirmenin yolu vatana ihanetten Yüce Divana yollamak olmalıdır.

Bu nedenle, bir taraftan kışkırtıcılık yaparken, öbür taraftan mağdur ve mazlum rolünü oynayarak toplumunun merhametini istismar etmeye çalışan Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı makamına kaçması, kendisini vereceği hesaptan kurtaramayacaktır.

Önümüzdeki diğer bir seçim ise 23. dönem TBMM Milletvekilliği Genel seçimlerdir.

Türk milleti ortak paydasında buluşan tüm vatanseverlerin Türkiye’mizi ayağa kaldırmak ve onu yeniden onurlu mevkiine yükseltmek için gönül ve ülkü birliği yapacakları kucaklaşma günü olan genel seçim yaklaşmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, asla geriye dönüp bakmadan büyük bir sürat ve heyecanla “Tek başına iktidar” hedefine doğru yola çıkmış ve aziz milletimize de bu heyecana katılması konusunda çağrısını yapmıştır.

Bu çağrımız, millet vicdanında ne mutlu ki cevap bulmuş, Milliyetçi Hareket Partisi yüksek bir teveccüh ile iktidara gelebilecek dinamikleri yakalamıştır.

Seçim, ülkemiz için kaybedilmiş yılların ağır tahribatını telafi edecek, Cumhuriyetin 100. kuruluş yıldönümünü olan 2023 yılında Türkiye’yi “Lider Ülke” yapacak atılımları gerçekleştirecek 23.dönem parlamento kadrosunu da belirleyecektir.

Türk milletinin bekasında ve Türkiye’nin onurlu geleceğinde söz sahibi olarak bu tarihi sorumluluğa katılmak, bu heyecanı yaşamak her milliyetçinin, her vatanseverin, her ülkücünün milli görevi olmalıdır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bilindiği gibi, partisi ve yandaşları ile birlikte ülkemizi derin açmazlara ve stratejik uçurumlara doğru sürükleyen AKP iktidarı bugün dört yıl üç ay yedinci günündedir.

18 Kasım 2002 tarihinden 25 Şubat 2007 tarihine kadar geçen toplam 1560 gündür iktidarda olan 58 ve 59. AKP hükümetlerinin dönemi, Türk tarihinde karanlık ve kayıt dışı ilişkilerin, taviz ve teslimiyetin, dayatma ve aşağılanmanın, iki yüzlülük ve riyakarlığın, ilkessizlik ve pişkinliğin, istismar ve kayırmanın zirveye ulaştığı bir kara dönem olarak anılacaktır.

Gaflet ile ihanet arasındaki kararsız bir noktada bulunan bu zihniyet, bölgemizdeki gelişmeleri okumaktan çok uzak, milletimizin değerlerinden tamamen habersiz bir şekilde, milletimizi ve devletimizi yüksek risk ve tehditlerle karşı karşıya bırakmıştır.

Bu dönem içinde bin yıllık kardeşliğimizi sorgulatan, toplumsal dokumuza husumet tohumları atan bu iptidai anlayışla yönetilen Türkiye, çok boyutlu ihanetler ve tuzaklarla döşeli bir noktaya doğru itilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye’nin temel değerleri ile çatışmayı hedef olarak seçen AKP, ülkemizin uluslar arası alanda 80 yıllık bütün kazanımlarını bir arada tutan unsurları temelinden sarsmış ve ancak bir işgal gücünün verebileceği çok ağır bir tahribat yaratmıştır.

Bu ilkel ve işbirlikçi zihniyetin “en uzun ömürlü hükümet” olmakla övündüğü, Türk milletinin de en uzun süreli sabır gösterdiği bu süre içinde, Türkiye tam bir bitkisel hayata girmiştir.

AKP zihniyetinin ardına kadar açtığı kapıdan giren küresel aktörler ve bunların işbirlikçileri, ekonomik faaliyetlere, ticari ilişkilere, siyasal yapımıza, sosyal dokumuza, kültürel hayatımıza ve hatta inanç dünyamıza kadar ağır tahribata neden olmuşlardır.

Geride kalan dört yılın ardından tam bir fiyasko ile neticelenen hükümet politikalarının foyası bir bir ortaya çıkmakta ve ne üzücüdür ki bunun faturasını yorgun, yoksul ve işsiz büyük Türk milleti ödemek zorunda kalmaktadır.

Bu itibarla, ilhamını ve sevgisini büyük Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket, devlet ve milletimizin bekası için dünden daha önemli ve kutsal bir görevle karşı karşıyadır. Ve bunu başarmak mecburiyetindedir.

Kabul ve itiraf etmek zorundayız ki, Türkiye’miz gelişme ve kalkınma yolunda geçen yüzyılı israf etmiştir. Maalesef, güçlü bir milli ekonomi oluşturamamış, vehmedildiğinin aksine bölgesinde etkili bir güç olamamıştır.

Bugün ulaştığımız seviyede uluslar arası ilişkilerdeki itibarımızın kaybı, kişi başına milli gelirimizin azlığı, bilim ve teknolojideki yetersizliğimiz dikkate alınırsa Türkiyemiz ne üzücüdür ki, sıradan bir bölge devleti olarak kalmıştır.

Bundan daha da vahimi, bu iktidar mali yapımızın kapısı uluslar arası tefecilere, küreselleşme adına sonuna kadar açmıştır. İktisadi yapımız denetim altında tutulmaktadır.

Milli kaynaklarımız serbest rekabet adı ile yabancıların veya yerli acentalarının kontrolüne geçmiştir.

Türkiye denetlenebilir bir istikrarsızlık ortamında parasının kontrolünü, zaten kıt olan sermaye birikimini, yabancı bankalara ve bankerlere kaptırma sürecine girmiştir.

Milli sanayi birer birer elden çıkmakta, yerli firmalar kontrolsüz olarak ülkemize dolan yabancı malların montaj merkezi ve marketi haline gelmektedir.

Bütün bunların meşruiyeti ise serbest pazar, küresel sermaye, serbest ekonomi, serbest rekabet adı altında bir takım iktisadi gerekçelerle sağlanmaktadır.

Üretmeden tüketme ve ürettiğinden fazlasını harcama döngüsü 73 milyon nüfusu ile Türkiye’yi uluslararası pazarın baş aktörü yapmaktadır.

Türkiye, AKP hükümeti ile Açlıkla, Adaletsizlikle, Ahlaksızlıkla, ve Asayişsizlikle karşı karşıyadır. AKP ile geçen ziyan olmuş yılların faturası hayli ağırdır.

Sayın Başbakan’ın “Maastricht Kriteri’nden bile iyi” diyerek övündüğü ekonomik durum şöyledir.

  • Tüketim ve ithalata dayalı sanal büyüme açmazı ülkemizi 200 milyar dolara varan ağır dış borçların altına itmiş milli geleceğimizi ve bağımsızlığımızı tehdit eder hale gelmiştir.
  • Kişi başına düşen borç miktarı 5000 doları aşmıştır. Türkiye, doğmamış çocuklarının bile emeğini borçlanmıştır.
  • AKP yönetimindeki Türkiye’de 1 milyon kardeşimiz açtır, nüfusumuzun dörtte biri yoksuldur.
  • AKP ile gelir dağılımındaki adaletsizlik artmış, imtiyazlı yandaş fırsatçı ve talancılar doğmuştur.
  • Esnafımız dükkanlarını, mağazalarını kapamaktadır. İşletmeler kapanmakta, vergi mükellefi sayımız azalmaktadır.
  • Küçük sanayicimiz ağır vergiler altında can çekişmektedir. Vadesinde ödenemeyen çek ve senetlerde patlama vardır.
  • Tekstilcimiz, turizmcimiz için rüyanın sonuna gelinmiştir. Sıra yangının yaklaştığı diğer sektörlerdedir.
  • AKP Türkiye’sinde dünyanın en pahalı benzini satılmakta, dünyanın en yüksek telefon vergisi alınmaktadır.
  • İşsizlik devasa boyutlara ulaşmıştır. AKP’nin sahte rakamlarına rağmen her beş kişiden biri işsizdir.
  • Her ailede en az bir kişi kredi kartı mağdurudur. Çaresizlikten kredi tuzağına düşmüştür.
  • Sözde kredi kullanımı adı altında konut fiyatları iki katına çıkmıştır. Milyonlarca dar gelirli için ev almak hayal olmuştur.
  • Cari açık büyümekte ve hükümetin dışarıya bağımlılığını daha da artırmaktadır.
  • Pazar ekonomisi bahanesi ile AKP çiftçimizi ezmeye devam etmektedir.
  • Üretici canının telaşına düşmüştür. Ürünü ya tarlada çürümüştür. Ya da fırsatçıya yok pahasına gitmiştir.
  • AKP ile her geçen yıl, çiftçimiz bir litre mazot ve bir torba gübre alabilmek için daha fazla buğday, tütün, üzüm, mısır satmak zorunda kalmıştır.
  • Girdi maliyetlerinin artması havyvan ve süt üreticisini yoksulluğa sürüklemiş, sürü sayısı her geçen gün azalmıştır.
  • Türkiye dünyanın en pahalı borçlanan ülkesi olmuş, ihtiyaç sahipleri, enflasyonun beş katı faizle borçlanmışlardır.

Sosyal ve kültürel tahribat da en az ekonomi kadar ağır ve vahimdir.

İnsan yetiştirme düzenimiz yetersiz ve gayri millidir. Türkiye kendi evlatlarını kendi gerçekleri doğrultusunda değil, küresel taleplere hizmet edecek şekilde yetiştirmektedir.

  • Milletimizin, kıt imkanlarını sunarak yetiştirdiği sınırlı sayıdaki genç beyinlerimiz ise egemen güçler tarafından devşirilerek, evrensel bilim adına başka milletlerin hizmetine sokulmaktadır.
  • Güvenlik kaygısı ve asayişizlik halkımızı evlerine hapsetmiştir. Suçlular sokaklara hakim olmuştur. Emniyet ve Adalet sistemi aciz ve çaresizdir.
  • Aile bağları zayıflamakta, en iğrenç suçlar alenen ve edepsizce işlenmektedir.
  • Sosyal şiddet artmakta, aşiret, töre ve ağa dizileri, aile mahremiyetinin rezilce ortalarda gezdiği programlar milli ahlakımızı hızla tahrip etmektedir.
  • Geleceğimizin teminatı olması gereken gençlerimiz sahipsizdir. Okullarda şiddet eğitimin önüne geçmiştir.
  • Milli bünyemize yuvalanan küresel aktörler, kamuoyunu yönlendirme çabalarına hız vermişlerdir.
  • Bugün artık Türk milletini dış tesir ve müdahalelerden koruyacak sosyo ekonomik, kültürel ve jeopolitik güvenlik duvarları yıkılmaya yüz tutmuştur.

Türkiye ve Türk milletinin etrafındaki çember daralmakta, kuşatma her alanda etkisini göstermektedir. Türk milleti adeta toplumsal bir hipnozun etkisi altındadır.

Bu kadar ağır tahribatın kitleleri uyandırmaması için tüm manüplasyon mekanizmaları devreye sokulmakta, halkımızın akıl ve sağduyu denetimleri ve milli ruhu özellikle güdümlü medya gücü ile çarpıtılmaktadır.

AKP iktidarı ile zirveye yükselmiş olan milli buhranın neticeleri; mali yapıda güçsüzlük, sermayede yabancılaşma, ekonomik yapıda teslimiyet, sosyal yapıda ihmal, siyasi yapıda ilkesizlik, milli kimlikte yozlaşma, ahlâkta çöküş ve uluslarası siyasette tavizdir.

AKP zihniyeti, Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için dayatma projeleri üreten güçlerle “kutsal bir ittifak” halindedir.

AKP’nin açık ihaneti ile Türkmenler Irak’tan tasviye edilirken hükümetin foyası birbir ortaya çıkmaya başlamıştır. AKP Irak’lı aşiret reislerini siyasi muhatap alarak meşruiyetlerini kabullenmek üzeredir.

“Diyalog olmadan nasıl çözeceğiz?” bahanesiyle ile başlatılan bu girişimin sonu yalnızca aşiret reisleri ile değil, PKK ile masaya oturmak ve nihayetinde af çıkarmak olacaktır. Bu zillet Türk milleti için asla kabul edilemez.

AKP’nin müsadesi ve müsamahası altında, vatan toprağımız Diyarbakır’da “dikkat buyurunuz” Kerkük’ün Kürtlüğünün tartışılacağı bir toplantının duyuruları alenen yapılmakta, suç ve cinayetleri seyreden İçişleri Bakanı bu ihanete de sessiz kalmaktadır.

Bir başka ihanet erbabı ise Türkiye’nin muhtemel bir Irak müdahalesine karşı tehditlerde bulunarak “Kerkük’e müdahaleyi Diyarbakır’a sayarız” zırvalarıyla hükümetin aczini ortaya koymuştur.

Yeni bir “Şeyh Sait” çağrışımında bulunma cüretini gösteren bu ihanet mihraklarının sorumlusu, müsebbibi, hamisi bu sözleri söyleyen hainlerden önce işbaşındaki AKP hükümetidir, kapıyı açan Başbakandır, PKK’yı “Düz ovada siyasete” çağrı yapan gafillerdir.

Barzani ve Talabani’nin de bu rezalete onur konuğu olarak davetli olduğu Nevruz ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde Cumhurbaşkanı adaylarının PKK karşısında nasıl teslim olacaklarını, Türk milletini en ağır hakaret ve tehditleri savuran aşiret reisleri ile nasıl kolkola gireceklerini malesef hep beraber göreceğiz.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye, toplumun her kesimi saran bu bunalımın nedeni olan AKP zihniyetinden mutlaka kurtulmak, Milliyetçi Hareket bunların hesabını sormak için iktidara gelmek zorundadır.

Türk milleti, yıllarca ihmal ettiği milliyetçiliği iktidara taşımak ve bu köklü sorunlara Milliyetçi Hareketi iktidara getirerek kalıcı ve milli çözümler bulmak mecburiyetindedir.

Buradan, bu kısır döngüyü ve ihaneti reddeden milliyetçi-ülkücü hareketin bir ferdi olarak söylüyorum ki; Türk milleti ve Türk devleti bu sonuca asla müstehak değildir.

Bilinmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partililer bu akıbeti kabul edemezler. Milliyetçiler henüz son sözlerini söylememişlerdir.

Yeniden doğruluş ve yükseliş yönünde önümüze çıkan bu tarihi fırsatın adı, Türk milliyetçilerinin ve ülkücülerin tek başına iktidarıdır.

Türk milliyetçiliği, vatanımızı emperyalizmden kurtaran gücün, bağımsızlığımızı sağlayan ruhun, devletimizi kuran fikrin, milletimizi birleştiren davanın adıdır.

Milliyetçilik, büyük Türk milletinin yaşama ve var olma kudretinin ruhudur. Unutmayalım ki bu ülke milliyetçilik ve bağımsızlık ekseninde bir kurtuluş mücadelesi sonucu kurulmuştur. Milliyetçiliği karalamaya veya bastırmaya çalışanlar Cumhuriyetin kurucu iradesini hedef almaktadırlar.

Bugün milliyetçilik üzerindeki tartışma, itham ve eleştirilerin nedeni de bu kudreti zayıflatarak devletimizi parçalamak, milli birliğimizi bozmaktır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bugün de dün gibi Türk milletini yaşadığı buhrandan çıkartacak güç sizlerin elinizde, yüreğinizde ve fikrinizdedir.

Tahrip edilmeye çalışılan binlerce yıllık kültür kodlarımızın, yok edilmeye çalışılan köklü devlet yapımızın ve asil milletimizin yegâne koruyucusu ve kollayıcısı Milliyetçi Hareket olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin tek başına iktidarı bir yandan milletimizin kurtuluşu olacak, diğer yandan ise AKP zihniyetinin hesap verme dönemini başlatacaktır.

Milli bünyemizde açtıkları yaraların, milli ekonomimizde açtıkları dipsiz kuyuların, milli varlığımıza yönelik ağır tahribatların ve milletimizi sürükledikleri sefaletin hesabını Yüce Divan’da ve mahkemelerde birer birer vereceklerdir.

Yolsuzluk, yoksulluk, talan ve tahriba, yapanın yanına asla kâr kalmayacaktır. Bunların hesabını sormak da Milliyetçi Hareket Partililer için Türk milleti adına milli bir görev olacaktır.

Bu görev için vakit yaklaşmaktadır. Tek başına iktidarın ışıkları görünmektedir. Hesap sorma zamanı gelmektedir.

Değerli dava arkadaşlarım,

Bugün ülkemizi tahrip eden zihniyet, tek başına iktidar gücünü kullanmaktadır. Bu ağır tahribatın onarımı da mutlaka ve öncelikle tek başına bir iktidar gücünü zorunlu kılmaktadır.

Bu günlerden başlamak üzere seçime giden süreçte Milliyetçi Hareket Partililer, tek başına iktidar hedefine kilitlenmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, dünyayı Türkiye merkezli ve Türkçe okuyabilen; değişim ve gelişmeleri takip eden, önündeki engelleri nasıl aşacağını bilen, sorunları aşabilmek için de yeterli güç ve birikimi sağlayabilen kadrolarla yola çıkmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin tek başına iktidarında daha onurlu, müreffeh, huzurlu, adil ve güçlü bir gelecek milletimizi beklemektedir.

Dünyanın her yerinde, küresel bir dayatmanın mağduru olan milyonlarca Türk ve Müslüman kardeşlerimiz de sizin başarınızı gözlemektedir.

Bu nedenle, bütün vatanseverlerin, bütün milliyetçilerin, yüreği vatan için çarpan herkesin adresi Milliyetçi Hareket Partisi olmalıdır ve olacaktır.

Mevcut iktidarın sonunun göründüğü Genel Seçimler yaklaştıkça Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçiliği üzerindeki oyunlar da artmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisini ve milliyetçiliğimizi aziz milletimizin gönlünden ve gözünden uzak tutmak yönünde bazı mihrakların özel ve örgütlü bir çaba sarf ettikleri anlaşılmaktadır.

AKP zihniyeti ve küresel işibirlikçileri, aralarında kurdukları ittifak ile milliyetçiliği önlerindeki en büyük engel gördükleri için artık bunların korkuları televizyon dizilerine, TV kuruluşlarına kadar ulaşmış bulunmaktadır.

AKP iktidarı döneminde MHP’ye karşı, basın sansürüne varacak derecede uygulanan ambargo ve ablukaya rağmen, ortaya koyduğumuz siyasi vizyon hedefine ulaşmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, “Tek Başına İktidar” sürecinde, hiçbir dayatma, tuzak ve senaryoya aldırmadan yalnızca büyük Türk milleti için yürümeye kararlıdır.

Milliyetçiler, millet vicdanında bir çığ gibi büyüyen milli şuurun önünde hiç bir engelin durmasına asla izin vermeyecektir.

Milliyetçiler, alçakça tezgâhlanan oyunların içine çekilmemek ve Türkiye üzerinde yapılan ihanet hesaplarının amaçlarına hizmet etmemek için sükûnetlerini korumaya devam edeceklerdir.

Milliyetçi Hareket, vatan ve millet sevgisine dayanan onurlu duruş ve sağduyulu tutumunu tek başına iktidar olana kadar ısrarla ve kararlılıkla sürdürecektir.

Milliyetçi Hareket, Türkiye’yi yönetme konusundaki siyasi meşruiyetinin ve yetkisinin kaynağını, inanç hortumculuğunda, milli ve manevi değerler karaborsacılığında, çıkar lobilerinin kapılarında ve dış merkezlerin karanlık koridorlarında aramayacaktır.

Türk milleti, Milliyetçi Hareket Partisi çatısı altında toplanarak, düştüğü buhrandan kurtulacak; partimiz milli kimliğe ve milli değerlere sahip çıkarak tek başına iktidar hedefine mutlaka ulaşacaktır.

Değerli Dava arkadaşlarım,

Bugün Milliyetçi Hareket Partisine gönül verip bu kutlu toplantıda buluşarak Türk milletinin geleceğinin sorumluluğunu da yüklenmiş oldunuz.

Bu yüksek milli sorumluluğu Ege’nin kahraman evlatları yüzyılımızın başında da duyarak vazifeye atılmak için gözlerini kırpmamışlardı.

Milli Mücadele'yi yapan güç, milliyetçilik şuurudur. Bu milli kuvvetlerin temsilcisi bugün Milliyetçi Harekettir. 87 yıl önce vatan uğruna can veren bu kahramanların torunları olan sizlerin de aynı heyecan, ruh ve şuurla tek başına iktidara ulaşacağınıza olan inancım tamdır.

Bu milli görevi yerine getirmek için her eve ulaşarak, her vatan evladı ile kucaklaşarak onların sevgisini ve gönlünü kazanmak zorundasınız.

Aziz milletimizi, Milliyetçi Hareketin iktidarı için omuz vermeye, bu kötü gidişe dur demeye çağırmalısınız. Türkiye’nin onurlu geleceğinde söz sahibi olmaya davet etmelisiniz.

Bugünden itibaren döneceğiniz vatan köşelerindeki her vatandaşımıza, her kardeşimize sevgi ve selamlarımı ayrı ayrı götürünüz.

Kötü talihlerini yenmeleri yolunda partimizin yaptığı buluşma çağrısını milletimizin her ferdine iletiniz. Ayak basmadık yer, ocak, ulaşmadık gönül bırakmayınız. Sizleri tanıdıkça asil milletimizin teveccühüne şahit olacaksınız.

Partimize yönelik karartma kampanyaları ile milletimizin gözüne çekilmek istenen perdeyi de böyle yırtacaksınız.

Bizim yegâne güç kaynağımız, Türk milletinin şaşmaz sağduyusu, temiz vicdanı ve yüreğidir.

Bir kez daha tekrar ediyorum ki; Milliyetçi Hareket, hiç kimseye diyet borcu olmadan, temiz ve vatansever çoğunluğun desteğiyle iktidara gelecektir. Başka başkentlere gitmeden Ankara’da iktidar olacaktır.

Bu vesile ile Türk milletini düştüğü buhrandan çıkaracak, milli kimliğine sahip çıkacak dava arkadaşlarıma siyasi çalışmalarınızda üstün başarılar dilerim.

Yolunuz açık, Cenab-ı Allah yardımcımız olsun.

Son olarak iktidar inancımızı bir kez daha tekrarlayalım.

60. Hükümet Milliyetçi Hareket

Ne mutlu Türküm diyene.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı