19.11.2006 - MHP 8. Olağan Büyük Kongre Konuşması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GENEL BAŞKANI DR.DEVLET BAHÇELİ’NİN
MHP 8. OLAĞAN BÜYÜK KONGRESİ AÇILIŞ KONUŞMASI

19 Kasım 2006

 

Dertleri derdimiz, sevinçleri coşkumuz olan, mensubu olmaktan sonsuz şeref ve gurur duyduğumuz Büyük Türk Milleti,

Sayın Divan Başkanı ve değerli üyeleri,

Muhterem misafirler,

Basınımızın değerli temsilcileri,

Asırlık Türk milliyetçiliği davasına gönül veren çilekeş Ülkücü kardeşlerim,

Türkiye sevdamızı gelecek nesillere taşıyacak yiğit Bozkurtlarım,

Aziz ülkü, dava ve yol arkadaşlarım

Hepinizi en içten duygularımla, sevgi ve saygıyla selâmlıyorum.

Türk milletine gönül vermiş korkusuz yüreklerin buluştuğu Milliyetçi Hareket Partisi 8 nci Büyük Kurultayı’na hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Cenab-ı Allah’a kutlu davamız yolunda bizleri yeniden buluşturduğu için şükrediyorum.

Bugün değeri çok daha iyi anlaşılan bir mücadelenin kahramanı ve devletimizin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk ile silah ve dava arkadaşlarının aziz hatırasını bir kez daha saygı ve şükran duygularımla anıyorum.

Bu vesileyle, tarih boyunca Türklüğü yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden kahraman ecdadımızı; bugün bölücülükle mücadele ederken şehit düşen kahraman güvenlik güçlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnet duygularımla yâd ediyorum.

Bugün burada bir ülkü etrafında toplanmak için bizlere önderlik etmiş, yol göstermiş, bizleri yetiştirmiş olan, ömrünü Türklük ve Türkiye ülküsüne adamış Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e ve ebediyete intikal etmiş bütün dava arkadaşlarıma Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Ve, ekranları başında bizleri izleyerek teveccüh gösteren bütün vatandaşlarımı sevgiyle, saygıyla bir kez daha selamlıyorum.

Sözlerime, seçkin heyetinizle birlikte olmaktan ve sizlere hitap etmekten duyduğum mutluluğu ve onuru ifade ederek başlamak istiyorum.

İnanıyorum ki, ağır sorunların altında ezilen Türkiye’miz, içine düştüğü ümitsizliğin çaresini, karartılan geleceğinin aydınlığını bu muhteşem toplantıda bulacaktır.

Türkiye’nin kaderine sahip çıkan Milliyetçi Harketin “milli kararlılık”, “milli doğruluş” ve “milli kucaklaşma” Kurultayı’na hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Değerli Arkadaşlarım,

Yakın tarihinin en karanlık günlerini yaşayan Türkiye’nin kalbi bugün burada atmaktadır.

Çok ağır sorunların altında ezilen Anadolu insanı, ümitsizliğin çaresini, karartılan geleceğinin aydınlığını, bu salonda aramaktadır.

Hırpalanan, onuru ve haysiyeti yara alan yorgun Anadolu, sadece gözü ve kulağı ile değil, asil yüreğiyle de bugün buraya bakmakta ve buradan yükselecek sesi ve onurlu ve aydınlık bir gelecek müjdesini beklemektedir.

Ateşle imtihandan geçen Türkiye’yi bugün yaşadığı bunalımlardan çıkartacak yegâne siyasi güç, ruhu ve benliği Türkiye sevdası ateşiyle yanan Milliyetçi Harekettir.

Bu ruh ve benlik, bu çelikten irade ve bu inançlı kadrolar, işte bugün buradadır ve bu milli görev için ayağa kalkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi Başkenti Ankara’da sergilenen bu muhteşem manzara, Türkiye’nin onurlu ve aydınlık geleceğinin en büyük güvencesidir.

Türk milletinin yegâne ümidi olan Milliyetçi Hareket’in iktidar yürüyüşünde son dönemece girilmiştir.

Gerçek manada yol arkadaşlarının gönül seferberliği ve Aziz Milletimizin desteğiyle bu kutlu hedefe mutlaka ulaşacaktır.

Bugün idrak etmekte olduğumuz Büyük Kurultay, bu bakımdan tarihi bir dönüm noktası olacaktır.

Tarihi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya bulunan ülkücü irade, bugünkü Kurultay’da Türkiye’yi Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü olan 2023 yılına taşıyacak siyasi vizyonu ortaya koyacaktır.

Milliyetçi Hareket’in iktidar yürüyüşünün yol haritasını ve kadrolarını belirleyecektir.

Ülkücü ahlâka yakışır bir demokratik olgunluk içinde geçeceğine emin olduğum Büyük Kurultayımızın, Türkiye’miz ve hareketimiz için hayırlı olması temennisiyle çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Değerli Dava arkadaşlarım,

Bedeli kanla ödenerek kazanılmış Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri,

  • Başkent Ankara’dan yönetilen “üniter devlet” yapısına,
  • Türk milleti gerçeği üzerine inşa edilen “milli devlet” yapısına,
  • İnançlarımız ile yönetim ilişkilerinin belirlendiği “laik devlet” yapısına dayanmaktadır.

Bu yapı Cumhuriyetimizin kurucu kahramanları ve kadroları tarafından çağın ve ötesinin dikkate alındığı mükemmel bir vizyon ile belirlenmiştir.

Bir devlet çatısı altında beraberce yaşayabilmemizin asgari kuralları 1923 yılında konulmuştur.

Başkentimizin Ankara, dilimizin Türkçe, bayrağımızın ay yıldızlı al bayrak, milli marşımızın İstiklal Marşı olduğu belirlenmiş ve Anayasamız tarafından da güvence altına alınmıştır.

Cumhuriyetin 83 yıllık tarihi, bu ilkeleri benimsemekte zorlanan, reddeden ya da değiştirilmesine çabalayan bedhahların zaman zaman beyhude kalkışmalarına, çıkışlarına da şahit olmuştur.

Bu girişimler her defasında büyük Türk milleti tarafından lanetlenmiş, bu hezeyan sahipleri hak ettikleri karşılığı görmüşlerdir. Ancak bugün, durum geçmişten çok farklıdır.

Malum mihrakların, yaşadıkları tecrübelerinden hisse çıkararak, yeni yöntemler ve yeni manevralar geliştirmiş oldukları anlaşılmaktadır.

Kendilerine sağlanan uluslararası himayeyi de kullanarak Cumhuriyetimizin temel değerlerini her zamankinden daha ciddi boyutta tahribe başlamışlardır.

Gelinen aşamada, 83 yıl önce kurulan devletimizin varlığı büyük tehdit altına girmiştir.

Bu coğrafyanın sahibi olan büyük Türk milletinin milli birliği ve beraberliği ağır yaralar almaya başlamıştır.

Anayasa sayfalarında güvence altına alınan maddeler, sinsi bir siyasi kurnazlıkla fiiliyattan çıkarılma tehlikesi ile yüz yüze gelmiştir.

Milleti düşünen beyinler, vatan için çarpan yüreklerin asla kabullenemeyeceği bu yüksek risk ve tehditlerin bir kaynağı “küreselleşme” denilen bizim dışımızdaki büyük rüzgârların etkisidir.

Diğer taraftan milli varlığımıza yönelik tehdidin bir kolu da maalesef ülkemizi yönetme fırsatı elde etmiş olan “gayri milli zihniyetin” tek başına iktidarıdır.

Bugün, iktidardaki AKP ile;

  1. Türkiye’miz kuşatılmaktadır.
  2. Milletimiz yargılanmaktadır.
  3. Üniter yapı sarsılmaktadır.
  4. Değerlerimiz tartışılmaktadır.
  5. Tarihimiz sorgulanmaktadır.
  6. Beraberliğimiz parçalanmaktadır.
  7. Vatanımız içeriden hançerlenmektedir.

İlhamını ve sevgisini büyük Türk milletinden alan Milliyetçi Hareket, şimdi devlet ve milletimizin bekası için dünden daha önemli ve kutsal bir görevle karşı karşıyadır.

Küreselleşme olgusunu kullanan yeni emperyalizmin çekim alanına kapılan devletimiz, strateji üretmekten çok uzak, küresel kaosun bir parçası haline gelmek üzeredir.

Başta milli ekonomisi olmak üzere, hayati milli menfaatleri, gelecek projeleri ve hatta milli varlığı egemen güçlerin inisiyatifine teslim edilmek üzeredir.

Bu teslim süreci, yaklaşık altmış yıldır milletimize yönelik oynanan ve dayatılan sessiz ve sinsi yozlaştırma ve çürütme senaryolarının kaçınılmaz sonucudur.

Bu zihniyet çürümesinden kaynaklanan atalet ve teslimiyetin neden olduğu kokuşma, maalesef Türk milletini öz değerlerinden ve benliğinden uzaklaştırmıştır.

Yönetici elitler, batı dünyasının ve özellikle okyanus ötesinin yörüngesine tutunmuş, bütün sorunlarımıza batı merkezli bir bakış hakim olmuştur.

Bu görüşlerin temelinde, aydınlarımızdaki özgüven eksikliği ve milli perspektife dayanmayan yönetim anlayışının etkileri çok büyüktür.

Ancak bunların yanı sıra ve daha da yıkıcı olanı; ekonomik faaliyetlere, ticari ilişkilere, siyasal yapımıza, sosyal dokumuza, kültürel alanımıza ve hatta inanç dünyamıza kadar sızmış bulunan küresel güçlerin, içimize sızmış müritlerinin tahribatıdır.

Türkiyemiz; bu yıkıcı ve vahim gelişmelerle beraber, bugün iktidarı ele geçirmiş zihniyetin neden olduğu;

  • Diplomatik baskı, alay ve hakaret,
  • Ekonomik sızma, şantaj ve sömürme,
  • Kültürel ve tarihi değerlerimize sabotaj,
  • Varlığımıza yönelik stratejik tehdit,
  • Devlet kurumlarına yönelik kuşatma,
  • Milli yapımıza yönelik saldırı,
  • İnançlarımıza yönelik aşağılama,
  • Yoğun bir propaganda ablukası, ve
  • Gizli servislerin örtülü operasyonu ile karşı karşıyadır.

Türk milleti, bugün her alanda derin bir buhran içinde çırpınmaktadır.

Başka başkentlerin sunduğu kurtuluş reçetelerinin Türk milletini bir adım ileri götürmeyeceği açıktır.

Bunun tek çözümü, sorunlara “Türkiye” merkezli bakmakla, geleceği “Türkçe” okumakla mümkündür.

Maksadı ne olursa olsun, bu küresel dayatmaların önündeki en önemli engel “milli devlet yapısı” ve bu yapının temel taşı olan “milliyetçiliktir.”

Artık oyun belli olmuştur ve ülkücülere düşen bu oyuna alet olmamak, büyük güçlerin beklentilerini boşa çıkarmaktır.

Yakın geçmişte ülkemize yönelik rejim tehdidine karşı duran milliyetçi-ülkücü hareket, şimdi de bu yeni sömürme siyasetinin önüne engel olarak çıkmalıdır. Ve Çıkacaktır.

Yıllarca süren ve sabırla işlenen sinsi bir sızma, yıpratma ve yönetme stratejisi uygulayan güçlerin başarıya ulaşmalarına artık bir tek engel kalmıştır.

Bu gücün adı: Milliyetçi Hareket’tir.

Milliyetçi Hareket, üzerimizde oynanan oyunlara asla müsaade etmeyecektir.

Milliyetçi Hareket sizlerin çalışmaları ile “tek başına iktidar”a gelecektir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye, AKP ile beşinci yılına girmiştir.

83 yıllık Cumhuriyet tarihimizin en ızdıraplı ve en karanlık dönemi olan AKP iktidarı, Türkiye’ye büyük acılar çektirmiş ve çok ağır bir tahribat yapmıştır.

Bu kara dönemin bilançosu;

  • Yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm yirmi milyon insan,
  • İşsizliğin ve sefaletin pençesine terk edilen büyük halk kitleleri,
  • Küresel sermayenin ve uluslararası tefecilerin emrine verilmiş, milli kaynakları yağmalanmış ve başta tarım olmak üzere geniş kesimlerin geçim kapısı olan alanlarda tam bir çöküş yaşayan ekonomi,
  • Bütün kurumlarıyla kuşatılmış ve yıpratılmış devlet yapısı,
  • Kirlenen, seviye ve itibar kaybeden siyaset kurumu,
  • Kanlı terörün şehirlere indiği, sokaklarına hain bölücülerin hakim olduğu, kanunsuzluk, vurgun ve soygunun kol gezdiği karanlık bir asayiş ve güvenlik tablosu,
  • Onuru ve haysiyeti ayaklar altına alınmış, milli birliği hain saldırıların hedefi haline getirilmiş, çok ciddi iç ve dış güvenlik tehlikelerine maruz bırakılmış ve harabeye dönmüş bir Türkiye’dir.

Türkiye’nin giderek ağırlaşan sorunlarının ve sıkıntılarının kaynağında, AKP’nin temsil ettiği çarpık siyasi anlayış ve siyaset kültürü yatmaktadır.

AKP’nin çürümüş zihniyeti, Türkiye’yi bir uçurumun kenarına sürüklemiştir.

Türkiye’nin hayrına düşünmeyen bu hükümet, dört yıllık iktidar dönemi boyunca sadece umut sömürüsü, hayal ticareti ve inanç hortumculuğu yapmıştır.

Bunun yanı sıra, siyasi ve ahlaki çürümenin sembolü olan bu kadrolar, emsali görülmemiş bir vurgun ağı kurarak, kurumsal bir yolsuzluk markası haline gelmeyi başarmıştır.

AKP’li belediyeler vurgun cenneti ve talan yuvası olmuş, her kademedeki parti yöneticileri boğazlarına kadar yolsuzluk ve hırsızlık çamuruna batmıştır.

Devlet kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekmiş ve devlet imkânlarından yemlenen bir menfaat çetesi oluşturmuştur.

Aldattığı Türk milletine sırtını dönen hükümet, “borsa simsarlarının”, “özelleştirme vurguncularının”, “inanç tefecilerinin” “belediye ve ihale mafyalarının” iktidarı olmuştur.

AKP için Türk milletinin manevi değerleri de, siyasi amaçlarla kullanılacak ucuz bir siyasi kazanç ve istismar alanıdır.

Manevi değerleri iç siyaset malzemesi olarak kullanmak, AKP’nin inanç ve duygu sömürüsüne dayalı siyaset anlayışının belkemiği olmuştur.

“İnanç hortumculuğu” olarak adlandırdığımız bu istismar anlayışı, siyasi kamplaşmadan medet uman AKP’nin en önemli siyasi sermayesidir.

Değerli Arkadaşlarım, Kıymetli misafirlerim,

Dört yıllık iktidar döneminde sergilediği tutum, AKP’nin Türkiye’nin milli değerleriyle çok ciddi sorunlar yaşadığını bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin temsil ettiği zihniyetin;

  • Türkiye’nin tarihiyle ve milli değerleriyle,
  • Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilkeleri, temel felsefesi ve milli devlet yapısıyla,
  • Türkiye’nin birliğiyle, Türk kimliğiyle ve Türk milliyetçiliğiyle kökleri çok derinlere giden ve tedavisi mümkün olmayan marazi sorunları bulunmaktadır.

AKP’nin devletle, rejimle ve milletle kavgalı olmasının gerisinde, bu kronik hastalık yatmaktadır.

AKP yöneticileri gerçek niyetlerini saklamak için gösterdikleri bütün çabalara rağmen, beyan ve fiilleriyle bu konuda suçüstü yakalanmışlardır.

AKP’nin bu alandaki lekeli sicilinin satırbaşları şunlardır:

  • Türkiye’nin şerefli tarihini karalamak, Türk milletini ve Türklük değerlerini aşağılamak maalesef günün modası haline gelmiştir.

Bunu batılılaşma ölçüsü olarak gören çevrelerin en büyük destekçisi AKP hükümetidir.

Türklük değerlerine karşı başlatılan top yekün inkâr ve aşağılama kampanyasına öncülük eden de bu hükümet olmuştur.

Tarihle yüzleşmek adı altında Ermeni yalanlarının sözcülüğünü yapanları himaye eden, bu yöndeki faaliyetlerin önünü açan AKP hükümeti, şimdi de Türklüğe hakareti tamamen serbest bırakmak için harekete geçmiştir.

Ceza kanunun 301. maddesinde “ince ayar” yapmak için uygun bir zaman kollamaktadır.

  • AKP hükümeti, inatla izlediği gaflet siyasetiyle, hain bölücülerin amaçlarına hizmet etmiş ve Türkiye’de etnik köken farklılıklarına dayalı bir ayrışma ve bölünme sürecini harekete geçirmeye çalışan ihanet odaklarının cesaret kaynağı olmuştur.
  • AB uyum yasalarıyla terörü desteklemeyi suç olmaktan çıkaran hükümet, etnik bölücülere rahatça at koşturacakları bir hareket alanı sağlamıştır.
  • Terör propagandası ve devlete ihanet çağrıları yapmak, İmralı canisi lehine de gövde gösterileriyle devlete meydan okumak, AKP hükümeti tarafından Batılılaşma ve demokratikleşme kriteri sayılmıştır.
  • Türkiye’nin üniter yapısının yıkılmasının ilk adımı olan “eyaletler sistemi”nin tartışılmasına sıcak bakan AKP hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kimliğini de tartışmaya açmıştır.
  • PKK’nın stratejik hedeflerinin başında gelen milli kimliğin sorgulanmasının amacı, Türklük bilincini ve Türk milletine mensubiyet şuurunu zayıflatmaktır.
  • “Türkiyelilik” ve “alt-üst kimlik” hezeyanlarının peşinde koşarak Türk milletine kimlik arayışına giren Sayın Başbakan, bölücülerin bu stratejisine en büyük desteği vermiştir.
  • Vatandaşlık hukuki bağının üst kimlik olabileceğini söyleyen Sayın Başbakan, Türklüğü diğer etnik özellikler gibi bir alt kimlik konumuna iterek, PKK’nın parçalı millet anlayışının savunuculuğunu yapmıştır.
  • Geçtiğimiz yıl Diyarbakır’da İmralı canisi ile aynı frekansta konuşarak terör ve bölücülük sorununu, etnik ve siyasi bir sorun olarak tanımlayan ve PKK’nın “demokratik Cumhuriyeti”nin sözcülüğüne soyunan Başbakan Erdoğan, siyasi çözüm beklentilerini teşvik etmiş ve PKK’nın amaçlarıyla aynı çizgide buluşmuştur.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Büyük Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” vecizesini bile tahrik sebebi sayacak kadar gözü kararmış olan Sayın Başbakan ve hükümeti, bu sakat tutumuyla etnik bölücülüğün cüret ve cesaret kazanmasının en büyük sorumlusudur.

Bunun sonucu, bugün Türkiye’de parçalanma senaryoları hayasızca tartışılmakta ve Türk vatanını bölen haritalar elden ele dolaşmaktadır.

Toplumsal huzur ve barış projesi adı altında pazarlanmaya çalışılan bu planlar, İmralı’nın bölünme ve parçalanma projeleridir.

Bu ihanet senaryolarının Türkiye’nin karşısına bir çatışma sürecini çıkaracağı, bu yöndeki tahriklerin Türkiye’yi etnik cepheleşmelere ve bir kavga ortamına sürükleyeceği meydandadır.

  • AKP hükümeti, Türkiye üzerinde oynanmak istenen bütün bu hain oyunlar için müsait bir ortam hazırlamıştır.
  • PKK terörü AKP döneminde yeniden hortlamış ve büyük şehirlerden geniş çaplı eylem potansiyeline kavuşmuştur.
  • Kanlı terör örgütü siyasallaşma, meşruiyet kazanma ve uluslararası sorun olma yönünde büyük mesafe almıştır.
  • Etnik farklılıklara siyasi kimlik ve statü kazandırılmasını amaçlayan iç ve dış tahrikler AKP iktidarında büyük hız kazanmış ve etnik bölücülük siyaset sahnesine taşınmıştır.
  • Terörün içimizdeki odakları ve etnik tahrikler karşısında sessiz ve hareketsiz kalan AKP hükümeti, terörle mücadelede büyük bir acz sergilemiş ve devlet güçlerini zaafa uğratmıştır.
  • Terörün iç kaynakları karşısında böyle bir teslimiyet içine giren hükümet, dış kaynaklar konusunda da hiçbir somut ve etkili tedbir almamıştır.

Kuzey Irak’tan kaynaklanan terörle mücadele, koordinatörler mekanizmasıyla ABD, Barzani ve Talabani’ye havale edilmiş, Türkiye’nin PKK yuvalarına sınır ötesi askeri operasyon yapması gündemden tamamen çıkartılmıştır.

Terörle mücadele konusunda tam bir atalet içinde olan AKP hükümeti, terör örgütünün sözde ateşkes ilanı sonrasında da PKK’nın siyasi gündeminin ve manevralarının peşinden sürüklenmiştir.

Son dönemde Türkiye’nin gündemine sokulan teröristlere af ve siyaset yolunun açılması tartışmaları bu bakımdan endişe ve esef vericidir.

Patenti PKK’ya ait olan siyasi senaryolara AKP hükümetinden sonra bazı muhalefet partileri tarafından sahip çıkılması, Türkiye için bir bühtandır.

Terör yuvalarını kurutmak için Kandil Dağı’na gidilmesi gerekirken, “Kandil Dağı’nı Ankara’ya getirmek” için hamaset ve gaflet yarışına girilmesi üzerinde herkes çok iyi düşünmelidir.

Bugün barış ve huzur projesi olarak sunulan ve “dağdaki teröristleri af yoluyla Ankara ovasına indirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşımayı” öngören reçeteler hakkındaki hükmünü de aziz milletimiz zamanı geldiğinde elbette verecektir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

AKP döneminde izlenen ekonomik ve sosyal politikalar, Türk halkını açlık, yoksulluk ve işsizliğin pençesinde bir yaşam savaşı verme kaderiyle karşı karşıya bırakmıştır.

Sayın Başbakan ve hükümeti, bu perişanlık tablosu karşısında hâlâ, Türk halkının satın alma gücünün arttığı, refah düzeyinin yükseldiği, çay ve simit hesabıyla herkesin konut sahibi olabileceği ve ekonomik güven ve istikrar ortamının sağlandığı gibi pembe tablolar çizmektedir.

Her on kişiden üçünün yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşadığı, özellikle genç ve eğitimli nüfus arasında artmaya devam eden işsizliğin yüzde on dokuz oranına çıkarak işsizler ordusunun altı milyon sınırına dayandığı ve tarihin en büyük borç batağına saplanan Türkiye’de hâlâ hayali başarı hikâyeleri anlatılabilmektedir.

Bu durum karşısında, yoksulluk, işsizlik ve sefaletin acısını yaşayan büyük kitleler, Sayın Başbakan’ın nerede yaşadığını ve çizdiği pembe ekonomik tablolarla hangi mutlu, mesut ve bahtiyar ülkeden ve halkından bahsettiğini merak etmektedir.

AKP hükümeti ekonomi alanında çok ciddi bir planlama, yönetme, takip, anlama ve algılama sorunu yaşamaktadır.

İzlenen ekonomik politikalar, Türkiye’yi sıcak para, ucuz kazanç ve rantiye cenneti haline getirmiştir.

İthalata ve tüketime dayalı, borçla ve cari açıkla finanse edilen ekonominin çarkı, düşük kur-yüksek faiz politikasıyla geçici olarak cezbedilen para ve dış borçlanma ile döndürülmeye çalışılmaktadır.

AKP’nin uyguladığı bu çarpık ekonomik modelde, enflasyon düşük kurun içinde saklanmaya çalışılmakta, sanal ekonomik büyüme borçla finanse edilmekte ve bu yolla makro ekonomik dengelerde suni istikrar görüntüsünün kurtarılması amaçlanmaktadır.

Dış güçlerin dikte ettiği bu politikaların sonucu, Türk ekonomisi rekabet gücünü kaybetmiş, yerli üretim, istihdam yaratan lokomotif sektörler ve tarım çökmüş, cari açıkta dünya rekorları kırılmıştır.

Türkiye, bugün ürettiğinden fazlasını harcayan, bu açığı borçlanma yoluyla finanse eden, borç bulabilmek için yüksek faiz veren, bu faizi de milli işletmelerini ve vatan topraklarını yabancılara satarak karşılayan müflis bir mirasyedi konumuna sokulmuştur.

AKP döneminde, özelleştirme adı altında Türkiye’nin milli servetleri bu amaçla pazarlanmıştır. Bugüne kadar Cumhuriyet’in 83 yıllık kazanımlarını satarak özelleştirme geliri sağlayan AKP’nin 2007 yılından sonra satacağı bir şey kalmamıştır.

Yabancı sermaye, istihdam yaratacak yeni yatırımlar yerine, Türk sanayinin belkemiği olan kârlı kuruluşlarımızın satın alınması için Türkiye’ye gelmiştir.

Bunun sonucunda stratejik sanayi kuruluşlarımız ve son olarak bankacılık sektörümüz yabancıların kontrolüne girmiştir.

AKP’nin sakat politikalarının sonucu karşımıza bu karanlık ekonomi tablosu çıkmıştır.

Kırılganlığı ileri derecede artan ekonomide, kriz işaretleri güçlenmekte, para politikaları alarm vermektedir.

Çok ciddi bir ekonomik çöküntü ve kriz kapıya dayanmıştır.

AKP hükümetinin sahte başarılarla övündüğü ekonomide gelinen nokta maalesef budur.

Değerli Arkadaşlarım,

AKP döneminin en ciddi tahribatlarından biri de dış politika alanında yaşanmıştır.

Türkiye her cephede zemin ve itibar kaybetmiş, milli çıkarlarımız tehlikeye atılmış ve milli onur ve haysiyetimiz ağır yara almıştır.

Onurlu ve ilkeli bir dış politika vizyonu olmayan AKP yönetiminde Türkiye’nin hayatı dış politika çıkarları, AB ve ABD’nin güdümündeki teslimiyetçi politikalara kurban edilmiştir.

Ver kurtul anlayışının iflah olmaz temsilcisi olan taşeron ruhlu bu hükümet, Türkiye’yi her alanda bir çıkmaza sürüklemiştir.

Bölgesel bir güç potansiyeli olan Türkiye, AKP’nin sayesinde uluslararası ilişkilerde ciddiye alınmayan, hiçbir ağırlığı olmayan marjinal, ezik ve etkisiz bir ülke konumuna itilmiştir.

  • Kıbrıs milli davamızı Türkiye’nin sırtında bir kambur olarak gören AKP hükümeti, Kıbrıs Türklerini gözden çıkarmış ve Rumların insafına terk etmiştir.

Türkiye’nin Kıbrıs’tan tasfiyesi sürecini başlatan hükümet, AB’nin bu konudaki bütün dayatmalarını başı öne eğik kabul etmiştir.

Bugün, Türk limanlarının Rum gemilerine açılması konusunda AB’ye karşı sahte kahramanlık yapan Sayın Başbakan’ın derdi Kıbrıs değil, yaklaşan seçimlerdir.

Seçimler sonrası gerekli siyasi imkanı bulabilirse, Kıbrıs’ı Rumlara teslim için son adımları atacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

  • Türkiye’nin Irak politikası da tam anlamıyla bir hezimet tablosudur.

Türkiye bugün Irak’taki siyasi süreçten tamamıyla dışlanmıştır. Mezhep çatışması yaşanan Irak’ın parçalanması sürecini bir seyirci olarak uzaktan izlemektedir.

AKP, Iraklı Türkmen kardeşlerimize sırtını dönmüş, yok olmaya terk etmiştir. Bundan cesaret alan Kürt gruplar Kerkük’ü ele geçirmek üzeredir. Bu konuda takvim işlemektedir. Kerkük’te iç savaş şartları oluşmaktadır.

Etnik temizliğe maruz kalan Türkmenlerin varlığı çok ağır bir tehdit altındadır.

Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti artık kapıdadır. ABD’nin himayesine sığınan Barzani ve Talabani Türkiye’ye her gün meydan okumakta, hayasız tehditler savurmaktadır.

Türk işçisine, köylüsüne ve çiftçisine karşı diklenmeyi marifet sayan Başbakan Erdoğan’ın bu tahrikler karşısında sesi ve soluğu çıkamamaktadır.

  • Yunanistan’la ilişkiler AB ipoteğine bağlanmış, Batı Trakya Türk Azınlığı unutulmuş ve Ege sorunları çok tehlikeli bir sürece sokulmuştur.
  • AB ve ABD’nin dümen suyunda sürüklenen AKP hükümeti, Türk dünyasında, Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetlerinde yoktur.
  • Tarihi ve kültürel bağlarımız olan bu ülkelerle ilişkilerimiz bugün hiç düzeyindedir.

Türk dünyası kavramı, Sayın Başbakan ve hükümeti için tören konuşmalarında hatırlanan bir slogan olmaktan öte bir anlam ve önem ifade etmemektedir.

  • Ermeni işgali altındaki Azeri toprakları ve binlerce mülteci, AKP’nin dış politika gündeminin kıyısında dahi yer almamaktadır.

Buna karşılık Sayın Başbakan Ermeni liderlerinin peşinden koşmakta ve ilişkilerin düzeltilmesi için adeta ricacı olmaktadır.

Bundan cesaret alan işgalci ve tarih sahtekârı Ermenistan, her vesileyle Türkiye’ye meydan okumakta ve Batı’nın siyasi desteğiyle sınır kapısının açılmasını, ambargonun kaldırılmasını ve soykırım yalanının tanınmasını Türkiye’ye zorla kabul ettirebilme ümidi içindedir.

  • Türkiye’nin milli çıkarlarını ve dış politikasını AB ve ABD’nin emrine sokan AKP, bu güçlerin küresel ve bölgesel projelerinin figüranı olmayı birinci önceliği olarak görmüştür.

Amacı ve hedefleri birçok noktada karanlık olan ABD patentli Büyük Ortadoğu Projesi’nin taşeronluğu rolüne heyecanla talip olması bu bakımdan yadırganmayacaktır.

AKP hükümetinin başarılı dış politika yalanlarının ve Türkiye’ye kazandırdığı sözde itibarın özeti bu olmuştur.

Değerli Arkadaşlarım,

Kıymetli Misafirlerim,

Siyasi ufku ve sağlam ilkeleri olmayan AKP hükümetinin günü kurtarmayı amaçlayan gecekondu siyasetinin en somut sonuçları Avrupa Birliği konusunda görülmüştür.

Hayali bir hedef olan AB üzerinden siyasi ticaret yapan AKP, artık yolun sonuna gelmiştir.

Bugün AB süreci tıkanmış, bir yalan dizisi olan bu sanal proje bitkisel hayata girmiştir.

Geçmişe dönük bir muhasebe yapıldığında, yaşanan bu sürece ilişkin tartışılmaz gerçekler şunlardır:

  1. Avrupa Birliği, Türkiye’yi sürekli oyalamış, dışlamış ve haysiyetiyle oynamıştır.
  2. Türkiye’yi üye olarak kabul etmek istememesinin gerçek nedeninin, bir Hıristiyan projesinde Türk ve Müslüman Türkiye’ye yer bulunmadığı olduğu anlaşılmıştır.
  3. Avrupa Birliği Türkiye’de zorla milli azınlık yaratma sevdasına düşmüştür. Etnik temelde bir ayrışmayı karşımıza getiren AB politikaları, aynı zamanda mezhep farklılıklarını da kaşımaktan geri durmamıştır.
  4. Bunun sonucu, Türkiye’nin milli birliğini ve kardeşliğini hedef alan tahriklere zemin hazırlanmıştır.
  5. Avrupa Birliği; etnik bölücülerin, teröre destek çıkan ihanet odaklarının, milli birliğimizi parçalamak isteyenlerin, Türk tarihini karalamayı ve Türkiye’nin milli değerlerini aşağılamayı bir geçim yolu olarak gören bütün bedbahtların cesaret kaynağı ve sığınma kapısı olmuştur.
  6. Türkiye ile tarihi sorunları olan bütün çevreler, AB sürecinde eski hesapları görmek ve Türkiye’yi dizlerinin üzerine çökertmek için sahneye çıkmıştır.

Kıbrıs Rumları, Yunanistan ve Ermenistan, AB sopası ile amaçlarını gerçekleştirmek hevesiyle sıraya dizilmiştir.

Avrupa Birliği macerasının kısa hikayesi budur.

Bu konulardaki sonu gelmeyen baskı, tehdit ve dayatmaların ipoteği altına alınan böyle bir sürecin ilerleyemeyeceği ortadadır.

Bugün Kıbrıs konusunda yaşanan kırılma, bu hastalıklı ilişki denkleminin sadece doğal bir ilk sonucudur.

Temel sorun, AB’nin Türkiye’ye dayatmak istediği bu denklemdir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Özetlemeye çalıştığım bu gerçekler karşısında, AKP hükümetinin Kıbrıs krizini ileriye atmak ve günü ve imajını kurtarmak için sarfettiği çabalar, beyhude çırpınışlardır.

Türkiye’nin geleceğini değil, yaklaşan seçimleri ve kendi siyasi geleceğini düşünen AKP hükümeti, bir taraftan mukadder olan krizi bir süre daha erteletmek için gizli pazarlıklar yaparken, diğer taraftan milliyetçi söylemlere sarılarak günah çıkarma telaşına düşmüştür.

Ancak, Kıbrıs krizini erteletme çabaları nafiledir. AKP’nin Avrupa Birliği treni raydan çıkmıştır.

Sayın Başbakan’ın Avrupa Birliğine karşı tavır koyan milliyetçi söylemleri ise inandırıcı ve samimi değildir.

Avrupa Birliği teslimiyetçiliğinin sembolü olan Sayın Başbakan’ın siyasi efendilerine diklenmesi, eşyanın tabiatına aykırıdır.

Milliyetçi söylemler ise, bu erdemden nasibini almamış olanların ağzında çok eğreti durmaktadır.

Bizim Sayın Başbakan’a tavsiyemiz, yabancısı olduğu Türk milliyetçiliği söylemlerine sığınmasının kendisini kurtaramayacağını idrak etmesidir.

Bugüne kadar Brüksel’e hesap verme derdinde ve telaşında olan Sayın Başbakan ve hükümeti, şimdi Türk milletine vereceği hesabı düşünmeli ve buna hazırlanmalıdır.

Milliyetçi Hareket, Avrupa Birliği konusunda bugüne kadar ilkeli, gerçekçi ve dürüst bir duruş sergilemiştir.

Yaşanan gelişmeler MHP’nin tespit ve teşhislerinin doğruluğunu ve endişelerinin haklı olduğunu göstermiştir.

Bugün gelinen kavşak noktasında Avrupa Birliği konusundaki görüşümüz şudur:

  • Bizim için hiçbir siyasi hedef ve proje, Türkiye’nin birliğinden, dirliğinden ve bin yıllık kardeşliğinden daha önemli ve öncelikli değildir.
  • Türkiye’nin milli devlet niteliği, üniter yapısı ve Türk milli kimliği etrafındaki milli birliği, her türlü tartışmanın üzerindedir.

Hiçbir siyasi projenin, bu ortak değerlerimizi tartışmaya açarak sulandırmasına ve yıkmasına izin verilmeyecektir.

  1. Milliyetçi Hareket, Türkiye’nin bugününe ve geleceğine Brüksel gözlüğüyle değil, Türkiye gözlüğüyle bakmaktadır.

Türkiye; tarihi geçmişiyle, devlet tecrübesiyle, milli kültür, ahlak ve şuuruyla ve insan kaynaklarıyla büyük ve güçlü bir ülkedir.

Kendi sorunlarını kendisi tanımlayacak ve çözümünü kendisi bulacak kudrettedir.

Bu noktada Türk milletini hor ve hakir gören Avrupa Birliği komiserlerine ihtiyaç yoktur.

Türkiye ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği’ne üye olmaya mecbur, mahkum ve muhtaç değildir.

Avrupa Birliği’ne üye olmamak, Türkiye için de, AB için de dünyanın sonu olmayacaktır.

Avrupa Birliği, Türkiye’ye karşı husumet boyutlarına ulaşan bu çarpık bakış açısını değiştirmediği sürece, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği olamayacağı artık anlaşılmıştır.

Bu dayatmacı ve dışlayıcı tutumunu sürdürmesi halinde karşımıza bir yol ayrımı çıkması mukadderdir.

Bu kavşak noktasına gelinirse, doğal olarak herkes kendi yoluna gidecektir.

Yaşanan bu sürecin vicdani, siyasi ve ahlaki değerlendirmesini ve muhasebesini de ilerde tarih yapacaktır.

Onun için Milliyetçi Hareket, Avrupa Birliği’ne onurlu üyelik derken “Türkün nazik bir cümlesini” dünyaya haykırmaktadır.

Demek ki, onurumuzun zedelendiği yerde “al Kopenhag kriterlerini git! “ diyebiliriz.

Değerli Arkadaşlarım,

Türk Milliyetçileri, bugün karşımıza çıkarılan tuzakları ve Türkiye üzerinde oynanan oyunları her yönüyle çok iyi anlamak ve değerlendirmek durumundadır.

Uzun bir süreden beri, devlet ve millet yapımızı yeni bir biçime sokmak için sinsi bir siyasi ve toplumsal tahribat projesinin uygulanmasına çalışılmaktadır.

Bu projenin siyasi amacı ve hedefi;

Türkiye Cumhuriyeti devletinin; milli devlet niteliğini kaybetmiş, üniter yapısı sulandırılmış, bin yıllık ortak değerlerinin içi boşaltılarak milli birliği sarsılmış, farklılıklar üzerine bina edilen, çok milleti ve parçalı bir etnik kimlikler cumhuriyeti olarak yeniden biçimlendirilmesidir.

Türk Milletinin toplumsal dokusunu hedef alan amaç ise; Türk Milletinin; köklerinden, kültüründen ve tarihinden kopmuş, geçmişinden utanan, kişiliksiz ve bilinçsiz, tepkisiz, ürkek ve itaat eden, bir toplum haline getirilmesi, daha açık bir ifadeyle, ezik ve silik bir topluluğa dönüştürülmesidir.

Türkiye’de bazı sermaye gruplarının, basının ve akademik çevrelerin de sahip çıktığı bu projeyi ilerletmek için başlatılan yanıltma ve aldatma kampanyasında üç sahte tez ve klişe slogan ön plana çıkmaktadır.

Bunlar; küreselleşme dinamikleri, Avrupa Birliği sürecinin gerekleri ve Türk toplumunun değişim ihtiyacı ve çağa ayak uydurma zorunluluğu olarak sunulan safsatalardır.

Bu çevrelerin Türkiye’nin geleceği hakkında verdikleri hüküm, şu hezeyanlarla dile getirilmektedir:

  1. Küreselleşme sürecinde milli devletler ve milliyetçilik zeminini kaybetmiş, fonksiyonunu tamamlamış ve yok olma sürecine girmiştir.
  2. Türkiye’nin bu yeniçağa ve şartlara uyum sağlaması için Avrupa Birliği son şans olup, AB’nin yörüngesinde kalmak Türkiye için var olma-yok olma sorunudur.
  3. Türk milleti, AB sopası ve dışardan müdahale olmazsa, çağ dışı kalmış geri bir toplum olarak kalmaya mahkûmdur.
  4. Avrupa Birliği dinamikleri ve azınlık hakları kriterleri karşısında Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki devlet yapısının sürdürülmesi mümkün değildir.

Türk milletine medeniyet ve refah projesi olarak takdim edilen bu proje, Türkiye’nin çözülmesini, dağılmasını ve parçalanmasını amaçlayan hain bir yıkım projesidir.

Bunun taşeronluğunu yapanların hayali bir cennet vadi olarak pazarlamaya çalıştıkları bu proje, PKK’nın, İmralı canisinin ve Türkiye ile tarihi husumetleri ve hesapları olan çevrelerin gerçekleştirmeyi hayal ettikleri Türkiye’nin varlığına kastetme projesidir.

Türkiye bugün böylesine hain tezgâhların hedefi haline getirilmiştir.

Değerli Arkadaşlarım,

Son dönemde, “yükselen milliyetçilik tehlikesi” sloganıyla yürütülen ve Milliyetçi Hareketi hedef alan kampanyaların arkasında da bu hain projenin taşeronları bulunmaktadır.

Bu karalama ve yıldırma kampanyasını başlatan bu husumet cephesi, Türk Milliyetçiliği şuurundan, düşünce sisteminden ve temsil ettiği milli değerlerden rahatsızdır.

Türk milli benliğini, kimliğini, birliğini ve değerlerini koruma ve yüceltme azmi ve iradesi, bu hain projenin hayata geçirilmesinin önünde en büyük engel olarak görülmektedir.

Bunlar için Milliyetçi Hareket, zaptedilmesi gereken son milli direnç kalesidir.

Türkiye’ye kefen biçmeye hazırlananlara buradan seslenmek ve uyarmak istiyorum:

  1. Kuşatma ne kadar ağır olursa olsun, tarih henüz hükmünü vermemiştir.
  2. Türk milliyetçileri henüz son sözünü söylememiştir.
  3. Hiçbir güç, hiçbir tezgah ve oyun, Milliyetçi Hareket’in mücadele azmini kıramayacaktır.
  4. Bu kale zaptedilemeyecek, teslim alınamayacaktır.
  5. Türk Milliyetçileri ve yegane siyasi temsilcisi olan Milliyetçi Hareket, bu hain emellere geçit vermeyecek, Türkiye’nin milli varlığına ve birliğine kastetmek isteyenleri mutlaka hüsrana uğratacaktır.

Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Bugün de dün gibi Türk milletini yaşadığı buhrandan çıkartacak güç sizlerin elinde, yüreğinde ve fikrindedir.

  1. Tahrip edilmeye çalışılan binlerce yıllık kültür kodlarımızın,
  2. Yok edilmeye çalışılan köklü devlet yapımızın ve
  3. Asil milletimizin yegâne koruyucusu ve kollayıcısı Milliyetçi Hareket olacaktır.

Milliyetçi Hareket, ağır tahribatlara rağmen Türk milletinin dimdik ayakta kalmış son burcudur.

Milliyetçi Hareket, derin stratejik çatışmaların yaşandığı bu yeni savaş ortamında Türk devletinin son siperidir.

Milliyetçi Hareket, Türk milletinin, kendisini düştüğü küresel sarmaldan çekip çıkaracak son gücüdür.

Milliyetçi Hareket, ölüm karşısında sınav vermiş bir kutlu dava olarak Türk milletinin ülkü yolunda son umududur.

Milliyetçi Hareket bunun için iktidara gelmektedir ve bu yürüyüşü engellemeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye’nin milli birliği ve kardeşliği, geçmişte olduğu gibi bugün de, en büyük güç ve kudret kaynağımızdır.

Milli birliğimizi hedef alan hain saldırıların amacı, Türk milletini düşman kamplara bölerek bir çatışma ortamına sürüklemektedir.

Türk milleti, bir bütün olarak ve ortak milli değerler etrafında kenetlenerek bu hain oyunu boşa çıkaracak güce sahiptir.

Türk milliyetçileri de, bedeli ne olursa olsun, buna karşı koymaya, Türkiye’yi böldürmemeye kararlıdır.

Bugün gelinen tarihi dönüm noktasında herkes haddini bilmeli, aklını başına toplamalı ve ateşle oynamaktan vazgeçmelidir.

Milliyetçi Hareket, Türkiye’nin bir kavga ortamına sürüklenmesini önlemek ve milli birliğimizi korumak için herkesin üzerinde mutabık kalması gereken temel ilkeleri, çok önceden ortaya koymuş ve bugüne kadar bu doğrultuda sorumlu ve sabırlı bir tutumu sergilemiştir.

Bizim için, vatan toprakları üzerinde bin yıla yaklaşan tarih yolculuğunu birlikte yapan bütün Türk vatandaşları, Türk milletinin eşit ve onurlu evlatlarıdır.

Ortak bir geçmişi ve kaderi paylaşan, ortak bir gelecek idealine inanan ve ortak bir kültürü yaşayan bütün Türk vatandaşları, etnik köken, dil ve din gibi farklılıklarına bakılmaksızın Türk milleti kimliğinde birleşmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu kimliği olan Türk milli kimliğini bu ortak irade oluşturmuştur. Türk milletine vücut veren de bu ortak iradedir.

Bu sarsılmaz milli bağ, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel harcıdır. Devletin milli varlığının temeli olan bu milli şuur ve milli birlik anlayışı, Türk milletine ortaklaşa vücut veren Türk vatandaşlarının etnik kökenlerinin inkârı anlamına gelmemektedir.

Bu tarihi, siyasi ve hukuki gerçekler karşısında, Türkiye’de milli kimlik arayışına girilmesi, alt ve üst kimlikler tartışması yapılması abesle iştigaldir.

Sayın Başbakan buraya dikkat et.

Türkiye, sadece bir coğrafi bölgenin ve toprak parçasının adı değildir.

Bir Türkiye Cumhuriyeti varsa, bir Türk milleti de vardır.

  • Türkiye Cumhuriyeti devleti tektir, ülkesi ve milleti birdir. Milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün dayandığı temeller tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek dil ülküsüdür.

Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini ve yapısını tartışmaya açmak ve etnik köken farklılıklarına dayanarak bunları yıkmaya çalışmak, devletin varlığına kastetmekle eş değerdir. Bunun adı ihanettir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi Türk milletidir.

Anadolu Türklüğü’nün son bağımsız devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, ebedi vatanında milli varlığını ve birliğini koruyarak, adı, kuruluş ilkeleri ve milli kimliği değişmeden sonsuza kadar yaşayacak ve yaşatılacaktır.

MHP’nin Türk milliyetçiliği fikriyatı da bu kültürel, siyasi ve hukuki esaslara dayanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü anlayışımızın temelleri de bunlardır.

Kan bağına ve soya dayalı ırkçı milliyetçilik anlayışının her şekli, Türk milliyetçiliği anlayışına yabancı ve aykırıdır. Bunu arayanlar Avrupa’ya bakmalıdır.

Türk milliyetçiliği, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, her türlü ayrımcılığı ve dışlamayı reddeden birleştirici, toparlayıcı ve bütünleştirici bir fikriyattır.

Türk milliyetçileri aziz vatanlarının ve Türk milletinin huzuruna, kardeşliğine ve birliğine sahip çıkmaya ve Türkiye’nin bir kardeş kavgasına sürüklenmesini önlemeye kararlıdır.

Milliyetçi Hareket, Türkiye’nin milli birliğinin tehlikeye düştüğü bir ortamda, bunları korumak için taraftır ve bunun için ödenecek ne bedel olursa, buna da gönül rahatlığı içinde hazırdır.

Ancak, terör ve bölücülerle mücadele siyasi iktidarın sorumluluğundadır. Bu mücadeleyi yapacak olan devletin meşru güvenlik güçleridir.

Bu bakımdan, mevcut şartlarda hiçbir güç milliyetçi-ülkücü gençliği bir sokak çatışmasının tarafı haline getiremeyecektir.

Milliyetçi Hareket, etnik tahriklerin bu hain oyununa gelmeyecek, sokağa çıkmayacaktır.

Milliyetçi Hareket ve Ülkücüler Ankara’da, iktidar olacaktır. Bölücülerle mücadele sokaklarda değil, Milliyetçi Hareket’in iktidarında yapılacaktır.

Türkiye’yi yönetmek için gün sayan Milliyetçi Hareket, bugüne kadar izlediği sabır, sorumluluk ve sağduyu yolundan bundan sonra da ayrılmayacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Türkiye bugün seçim sürecine girmiştir. Önümüzdeki seçimler, Türkiye için kader seçimi olacaktır.

AKP hükümetinin seçimlerden kaçmak için seferberlik başlatılmasına rağmen, seçim sandığı er veya geç Türk milletinin önüne gelecektir.

Aziz milletimiz, AKP döneminde yaşananların bir muhasebesini yapacak ve her siyasi partinin duruşuna çizgisine ve geçmişine bakarak hükmünü sandık başında verecektir.

Siyaset sahnesinde son dönemde yaşanan gelişmelere bakıldığında, suni ittifak ve yön arayışlarının hız kazandığı, siyasi partilerini konumlarının sürekli değiştiği, belirsizleştiği ve kaydığı dalgalı bir ortama girildiği görülmektedir.

Muhalefet partilerinin bu amaçla ortaya koydukları yeni yönelimler ve kendilerine yeni bir çizgi ve konum arayışları üzerinde bu aşamada durmak istemiyorum.

Her şey aziz milletimizin gözleri önünde cereyan etmektedir. Bu konudaki görüşlerimiz seçim döneminde gerektiği şekilde ortaya konulacaktır.

Bugün burada AKP yöneticilerinin son günlerde bir cankurtaran gibi sarıldıkları milliyetçi söylemlere birkaç kelime ile temas etmek istiyorum.

Siyasi sonunun geldiğini gören AKP, günah çıkarmak ve vicdanını temizlemek telaşıyla, yeni bir siyasi kimlik maskesi takmış ve milliyetçilik takiyesine soyunmuştur.

Başbakan Erdoğan’ın son dönemde milliyetçi söylemlere sarılması kendisi açısından ilginç ve ibret verici bir gelişme olmuştur.

Ancak, bu tören ve etiket milliyetçilerine buradan şu gerçekleri hatırlatmak isteriz:

  • Demokratik Cumhuriyet edebiyatıyla İmralı canisi ile ağız birliği yapanların,
  • “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” hezeyanıyla şehitlerimizin aziz ruhlarını muazzep edenlerin,
  • Türkiye’nin milli değerlerine sahip çıkılmasını “saman milliyetçiliği” diye aşağılamaya çalışarak “sap’la samanı” karıştıranların,
  • Türk milli kimliğinden ve Türklük değerlerinden alerji duyanların,
  • Türkiye’nin şerefli tarihinin karalanmasını demokratlık sayanların,

Türk Milliyetçisi olmaları ve bu yüce sıfatı ağızlarına almaları mümkün değildir.

Milliyetçilik onların zannettiği gibi sadece demir dövme, poşu bağlama da değildir.

Milliyetçilik, milletine kara sevda ile bağlanmaktır.

Milliyetçilik, binlerce yıllık mirası yüreklerde taşımaktır.

Milliyetçilik, yok olduğu sanılan bir coğrafyadan yeniden doğmaktır.

Ve ihtiyaç olduğunda da ölüm karşısında imtihan olmaktır.

Milliyetçilik, Orta Asya bozkırlarına kadar uzanan ulu bir çınardır,

Milliyetçilik, Mete’dir, Selçuk Bey’dir, Yavuz’dur, Atatürk’tür.

Sabırdır, çiledir, inançtır, çelikten bir yürektir.

Milliyetçilik, Ziya Gökalp’tir, Atsız’dır, Türkeş’tir.

Nene Hatun, Antepli Şahin, Sütçü İmam’dır,

Milliyetçilik, Köroğlu’dur, Pir Sultan’dır, Baki’dir.

Yesevi’dir, Yunus’tur, Hacı Bektaş’tır.

Milliyetçilik Malazgirt’tir, Mohaç’tır, Sakarya’dır,

Osman Beydir, Yıldırımdır, Fatih’tir.

Milliyetçilik, gurbetteki Çolpan’dır, Vahapzade’dir,

Milliyetçilik, semahtır, halaydır, horondur, bardır,

Zeybektir, Seymendir, Yiğit Dadaştır.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin son dönemde sergiledikleri yeni kimlik arayışlarından farklı olarak, Milliyetçi Hareket’in siyasi çizgisinde bugüne kadar hiçbir kırılma ve sapma olmamıştır.

Milliyetçi Hareket’in baştan beri savunduğu ilkeler, bugün bir çekim merkezi haline gelmiş, son dönemde herkes bunlara sahip çıkma yarışına girmiştir.

Ancak, burada önemli olan samimiyet, dürüstlük ve tutarlılıktır. Aziz milletimiz, ucuz fırsatçılık ve takiye yapanlarla, geçmişinin kefaleti ve şahadeti altında dürüst ve ilkeli siyaset yapanları mutlaka ayıracaktır.

Milliyetçi Hareket’in yeri ve konumu bellidir.

Türkiye’nin milli değerlerine ve çıkarlarına yönelik tehditlere karşı dik ve kararlı duruş sergileyen yegâne siyasi irade, Milliyetçi Hareket olmuştur.

Bugüne kadar yaptığımız bütün tespit ve uyarıların doğru ve yerinde olduğu yaşanan gelişmelerle somut olarak ortaya çıkmış, haklılığımız milli vicdanda tescil edilmiştir.

Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu bu hassas dönemde sergilediğimiz bu ilkeli tutum ve yüksek sorumluluk ve sağduyu anlayışı, Milliyetçi Hareket’in milli ve manevi değerlerin odağı ve milli çıkarların bekçisi olduğunu göstermiştir.

Bu anlamda, Milliyetçi Hareket toplumsal siyasetin merkezidir.

Son yıllarda yaşanan gelişmeler milletin siyaset algısını milliyetçi merkeze doğru taşımaktadır. Doğru ve doğal olan da budur.

Çünkü bir milletin milli ve manevi değerler manzumesini kabullenmek ve savunmak, toplumsal merkezi siyasetten ifade etmek demektir.

Toplumsal merkezin siyasal izdüşümü ise siyasi merkezdir. Onun için, siyasi merkez, Milliyetçi Harekettir.

İktidara giderken bu kutlu yürüyüşte herhangi bir kazaya sebebiyet vermeden iktidara varabilmek için, önce sağa bakın, sonra sola bakın, tekrar sağa bakın. Alayını kucaklayın, iktidara doğru gidin.

Merkez kavramı, genel politik kanaatin kabul ettiği gibi her eğilimin temsil edildiği fikirler koalisyonu demek değildir.

Milliyetçilik bir merkez değer olarak nasıl Atatürk döneminde devletimizin ve milletimizin gelişmesinde belirleyici olmuşsa, çağı kavrayan Milliyetçi Hareket Partisinin milliyetçilik siyaseti, yine ülkemizin temel dinamiğini oluşturacaktır.

Milliyetçiliğin merkezde yer aldığı Türk siyaset arenasında ise diğerleri kendilerini bu merkeze göre tanımlamak zorunda kalacaklardır.

Elbette milliyetçilik Milliyetçi Hareket Partililerin tekelinde değildir. Herkes milliyetçi olabilir. Ancak milliyetçiliği bir siyaset yönetim projesi olarak kabul eden tek politik hareket Milliyetçi Hareket Partisidir.

Milletimiz yıllar süren yönlendirmenin nihayet farkına varmıştır. Milliyetçilik yükselen bir değer olarak milletin gönlünde yerini almaktadır. Kimin kendi değerlerini temsil ettiğini siyaset berraklaştıkça anlamaya başlamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, milliyetçiliği merkez alan bir model ile devlet ve millet uyuşmasını sağlayacak, laik ile diniyi, milli ile evrenseli, küresel ile yereli, birey ile toplumu, milli duruş ile uzlaştırılacak tek siyaset seçeneğidir.

Adres artık belli olmuştur.

Adres Milliyetçi Harekettir.

 İnsan merkezli, hak ve adalet ilkelerine uygun, gönüllü paylaşımı ve işbirliğini amaçlayan, küresel kaynakları hakkaniyete uygun şekilde insanlığın istifadesine sunan yeni bir aydınlanma sürecinin başlaması Milliyetçi Hareket Partisi kadrolarınca gerçekleştirilecektir.

Bizim yegâne güç kaynağımız, Türk milletinin şaşmaz sağduyusu, temiz vicdanı ve yüreğidir.

Milliyetçi Hareket, hiç kimseye diyet borcu olmadan, temiz ve vatansever çoğunluğun desteğiyle iktidara gelecektir.

Vaşington’a gitmeden de Ankara’da iktidar olacaktır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Hedefimiz, sadece tek başına iktidar değil, Anayasa değişikliği yapabilecek bir çoğunlukla iktidardır.

Milliyetçi Hareket, Türk insanını ve milli değerlerimizi merkezine alan yeni bir “Türkiye Projesi ve Vizyonuyla” ve liyakatlı, inançlı ve tecrübeli kadrolarıyla bu hedefe yürümektedir.

Milliyetçi Hareket;

  • Türkiye’nin onuruna ve haysiyetine sahip çıkmak,
  •  Milli ve manevi değerlerimizi ve milli çıkarlarımızı korumak,
  • Milli birliğimizin ve kardeşliğimizin bekçiliğini yapmak,
  • Devlet ve toplum hayatımızda adaleti, hukuku, siyasi ahlakı, temiz ve namuslu yönetim anlayışını hakim kılmak,
  • Türk milletinin özlemini çektiği refah toplumunu inşa etmek,
  • Türkiye’yi dünya milletler topluluğu içinde itibarlı ve güçlü bir konuma taşımak,
  • Terörün kökünü kazımak ve milli birliğimizi hedef alan bölücü tahriklerin önünü kesmek,
  • Türkiye’ye büyük kötülükler yapanlardan, kul ve yetim hakkına el uzatanlardan, devleti yağmalayan bütün soyguncu ve vurgunculardan hesap sormak ve
  • Yangın yerine dönen Türkiye’yi yeni bir Milli Mücadele ruhuyla ayağa kaldırmak için, iktidara gelmektedir.

Milliyetçi hareketin iktidarında, siyasetin, ekonomik ve sosyal politikaların merkezine kucaklayıcı milliyetçilik anlayışımız yerleştirilecek ve toplumsal yaraların sarılması ve son yılların tahribatının giderilmesi için, topyekün bir milli onarım, yeniden inşa ve kalkınma süreci başlatılacaktır.

Milliyetçi Hareket’in hedefi;

  • Dağlarında teröristlerin, meydanlarında bölücülerin ve ovalarında sivil maskeli terör maşalarının cirit atmadığı,
  • Yoksulluk, açlık, işsizlik ve sefaletin Türk milleti için bir kader olmadığı,
  • Emeğinin ve alın terinin karşılığını alamayan işçi, memur, esnaf, köylü ve çiftçilerin yaşam mücadelesi vermediği,
  • Kanunsuzluğun kol gezmediği, hırsızlığın, gasp ve kapkaççılığın sokaklarına hakim olmadığı,
  • Vurguncuların ve soyguncuların milli kaynaklarını ve servetlerini talan etmediği,
  • Okullarına toplumsal şiddetin, uyuşturucu illetinin ve ahlaki çöküntünün girmediği,
  • Milli değer ve hassasiyetlerinin saygı gördüğü, milli çıkarlarının siyaset tüccarları tarafından peşkeş çekilmediği,
  • Ermenilerin, Rumların ve Peşmergelerin dil uzatmaya ve meydan okumaya cesaret edemediği,
  • Avrupa Birliği komiserlerinin tepeden bakamadığı,
  • Türk milletinin hor ve hakir görülmediği,
  • Etnik köken, dil ve din farklılıklarına bakılmaksızın bütün evlatlarımızın, Türk milletinin eşit ve onurlu bireyleri olarak huzur, güven, refah ve mutluluk içinde bir arada kardeşçe yaşayacağı bir Türkiye’dir.

Milliyetçi Hareket, bu şerefli misyona taliptir ve milletimizin teveccühü ve Yüce Allah’ın izniyle bunu gerçekleştirmek için iktidara gelmektedir.

Türkiye’mizi Lider Ülke yapmak üzere yola çıkan Milliyetçi Hareketin ana ilkeleri;

  • Devletimizin bölünmezliği,
  • Üniter yapımızın korunması,
  • Milli birlik ve beraberliğimizin sürdürülmesi,
  • Bağımsızlığımızın kutsallığı,
  • Milli değerlerimize saygı,
  • Milletimizin yüceltilmesi,
  • Egemenliğimizin korunması,
  • Milli ve manevi değerlerimizin güçlendirilmesi,
  • Milli onurumuzun korunması esaslarına dayanacaktır.

Bu temel ilkeleri bütünleyen ve milletimiz çağdaş dünyanın yükseldiği noktanın üstüne taşıyabilecek siyasi, sosyal ve ahlaki ilkelerimiz ise,

  • Demokrasiye bağlılık,
  • İnsan hak ve hürriyetlerine saygı,
  • Hukukun üstünlüğüne olan inanç ve kararlılık,
  • Laiklik ile din ve vicdan hürriyetini bir arada korumak,
  • Kişisel ve toplumsal ahlaka bağlılık ve ahlaki yozlaşmayı önlemek,
  • Sosyal devleti oluşturmak ve sosyal adaleti sağlamak,
  • Çevreye ve küresel mirasa sahip çıkmak ve kollamak,
  • İlkeli, seviyeli, şeffaf ve temiz siyaset yapmak,
  • Barış ve huzuru sağlamak ve gerçek bir küresel barışı savunmak, olacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Konuşmamın bu son bölümünde Milliyetçi Hareket’in iktidarının öncelikli üç hedefi üzerinde kısaca durmak istiyorum.

İktidar dönemimizde birinci önceliğimiz, yoksulluğu kader olmaktan çıkarmak ve ağır ekonomik sorun ve sıkıntıların altında ezilen Türk halkının nefes alacağı ve ayağa kalkacağı şartları süratle hazırlamak olacaktır.

Türkiye’nin milli kaynakları, imkânları ve potansiyeli bu hedef için harekete geçirilecek ve top yekün bir milli ekonomi seferberliği başlatılacaktır.

İşsizlik sorununun tedricen çözümü için, büyüme modelinde gereken yapısal değişiklikler hayata geçirilecek ve Türk halkına ekonomik refah olarak yansıyan, sağlıklı ve dengeli bir büyüme hedef alınacaktır.

Bunun için, istihdam yaratan, tüketim yerine yatırım ve üretime dayalı bir ekonomik model uygulanacak, yeni iş imkânları yaratacak sektörlere öncelik verilecek, istihdam üzerindeki ağır yükler azaltılacak ve kayıt dışı istihdam önlenecektir.

Başta tarım olmak üzere doğrudan desteğe ihtiyaç duyan sektörler ve KOBİ’ler bütün imkânlarla desteklenecek ve ayağa kaldırılacaktır.

Faiz dışı fazla ve milli bir anlayışla yapılacak özelleştirmelerden elde edilen gelirler, istihdam ve bölgesel kalkınma projelerinin finansmanına yönlendirilecektir.

Özet olarak Türk ekonomisi IMF’ye muhtaç olmaktan çıkarılacak, milli kaynaklarımız Türk milletinin refah düzeyinin yükseltilmesi amacının emrine verilecektir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareketin diğer bir önceliği, terör belasının kökünü kazımak ve etnik bölücülüğe son vermek olacaktır.

Terörle mücadele, devletin meşru güçlerinin bütün imkânlarıyla etkili ve amansız bir biçimde yürütülecektir.

Bu mücadelede, bölge halkı ile teröristler arasında gerekli ayrım yapılacak ve bu evlatlarımız PKK’nın baskısına ve terörüne karşı mutlaka korunacaktır.

Bunun yanı sıra, yaşanan ekonomik ve sosyal sıkıntılara köklü ve kalıcı çözümler getirilmesi için çok geniş kapsamlı bir ekonomik ve sosyal kalkınma projesi hayata geçirilecektir.

Bölgede devlet otoritesi mutlak şekilde tesis edilecek, kamu hizmeti makamını etnik tahrikler için kullanan yerel yöneticiler karşılarında devleti ve kanunlarını bulacaktır.

Terörün dış kaynakları ile mücadelede, sınır ötesi askeri harekat dahil gereken tüm siyasi ve askeri tedbirler tereddütsüz alınacaktır.

Bu mücadele devletin kendi imkânlarıyla yapılacak ve Türkiye’nin güvenliği üçüncü tarafların iznine ve inisiyatifine bırakılmayacaktır.

MHP iktidarında, hangi ad altında olursa olsun, terör suçları için de, adi suçlar için de genel, özel veya siyasi af gündeme asla gelmeyecektir.

Bugün İmralı’da özel olarak misafir edilen cani Öcalan, AKP hükümetinin aczinden yararlanarak siyasi kuryeler aracılığıyla terör örgütünü yönetebilmektedir.

Bizim iktidarımız döneminde, terörist başının İmralı misafirliğine son verilecek, bu hain kalan ömrünü, sevk edileceği F-tipi bir cezaevinde tam tecrit koşulları altında geçirecektir.

Terör çıkmazına saplanarak Türkiye’ye ihanet eden her kademedeki PKK militanları için yegâne çıkış yolu,

  • Terör eylemlerine koşulsuz olarak derhal son vermek,
  • Silahlarıyla dağdan inip Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olmak ve
  • Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak cezalarını çekmek olacaktır.

Dağdan indirip ovaya salmak yerine “F” tipi cezaevinde hakkettiği kadar kalmasını sağlamak olacaktır.

Milliyetçi Hareket’in iktidarında bu hainler için başka bir kurtuluş yolu yoktur. Hiç kimse bunun dışında ham hayallere kapılmamalıdır.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

MHP iktidarında yolsuzluk ve kanunsuzluklara karşı amansız bir savaş verilecek ve sonuna kadar hesap sorulacaktır.

AKP döneminde merkezi ve yerel yönetimlerde vurgun, talan ve yolsuzluğa bulaşan ve bunda sorumluluğu olan herkes, makam ve mevkii ne olursa olsun, Türk adaleti önünde hesap verecektir.

Kul ve yetim hakkına el uzatan hiç kimse bu hesaptan kurtulamayacak, yaptıkları yanlarına kâr kalmayacaktır.

Bunun yanı sıra AKP kadrolarının;

  • Milli bünyemizde açtıkları derin yaraların,
  • Milli ekonomimizde açtıkları dipsiz kuyuların,
  • Milli varlığına yönelik ağır tahribatın hesabı da Yüce Divan’da ve Türk mahkemeleri önünde bir bir sorulacaktır.

Milliyetçi Hareket bunun sonuna kadar amansız takipçisi olacaktır.

Huzurunuzda bir kere daha ifade etmek istiyorum:

Hiçbir makam bundan kaçmak için bir sığınma limanı olarak görülemeyecektir.

Başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP dönemindeki yolsuzluk, vurgun ve hırsızlıklardan, memur kıyımlarından sorumlu olan her kademedeki AKP yöneticilerini ve çıkar ortaklarını Türk adaleti önünde hesap verme günleri beklemektedir.

Aziz Dava Arkadaşlarım, Değerli Misafirler,

Milliyetçi Hareket, Türkiye sevdasından başka hiçbir karşılık beklemeden yaşayan dürüst, idealist ve yüksek ahlaklı ülküdaşlarımın yoludur.

Milliyetçi Hareket, büyük ve güçlü Türkiye ülküsünün, karşılığı olmayan sonsuz bir vatan ve millet sevgisinin adıdır.

Milliyetçi Hareket’in şerefli mücadele tarihi, bu uğurda çekilmiş çilelerin, ödenmiş bedellerin ve ateşle imtihanların bir hikâyesidir.

Bu büyük yürüyüşte, çok ağır şartlar altında verilen bu onurlu mücadelede, nihai hedefe ulaşılmasına çok az bir zaman kalmıştır.

Şafak sökmekte, gün ağarmaktadır. Milliyetçi Hareket’in iktidarı ufukta görünmektedir.

Büyük Türk Milleti Ailesini bir bütün olarak kucaklayan Milliyetçi Hareket’in iktidarı, gerçek anlamda Türk milletinin iktidarı olacaktır.

Türk milletine giydirilmek istenen kefeni yırtarak Türkiye’nin kaderini yeniden yazacak olan Milliyetçi Hareket’in iktidarı, Türk milletinin temiz ve vatansever insanlarının iktidarı olacaktır.

Bu noktada milli bir çağrıda bulunmak istiyorum:

Bu aziz vatanı ve bu büyük milleti temiz ve samimi duygularla seven herkesin yeri, Milliyetçi Hareket’in saflarıdır.

Bu şerefli mücadelede bizlere yol arkadaşlığı yapacak temiz ve namuslu vatanseverleri Milliyetçi Hareket’in bayrağı ve çatısı altında toplanmaya davet ediyorum.

Milliyetçi Hareket’in şerefli geçmişinde çok değerli hizmetleri olan dava, ülkü ve mücadele arkadaşlarım bu milli çağrımızın doğal muhataplarıdır.

Siyasi rüzgârların etkisiyle, artık geride bırakılması gereken kırgınlıklar ve küskünlükler nedeniyle bugün ayrı düştüğümüz arkadaşlarımıza Milliyetçi Hareket’in kapısı sonuna kadar açıktır.

Ortak hatıralarımızla ve ortak acılarımızla yoğrulmuş bulunan bu kutsal davaya sadakat ve samimiyetle bağlı olma inancını ve heyecanını kaybetmemiş bütün kardeşlerimizi yuvalarına dönmeye davet ediyorum.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bu kurultay ile yalnızca partimizin yönetim iradesini göstermekle kalmayacaksınız. Aynı zamanda 2007 yılında yapılacak Genel Seçimlerle 23.dönem parlamento kadrosunu belirleyerek ülkemizi 2023 yılına taşıyacak vizyonun da kilometre taşlarını döşeyeceksiniz.

Kararınızla 2007’den 2023’e kadar 16 yıllık bir siyasal süreci derinden etkileyeceksiniz. Bu nedenle bu kongre partimiz ve ülkemiz için bir dönüm noktası olmalıdır.

Bu itibarla, önümüzdeki bir yıllık süreçte her birimize düşen görev ve sorumluluklar vardır.

Birincisi, günübirlik politikaların çare olmadığı konusunda aziz milletimizi uyarmaktır.

İkincisi, yoksulluk ve yokluğun baskısı ile göz ardı ettiği milli değerlere yönelik felaketler konusunda uyandırmaktır.

Üçüncüsü, kurtuluşun milliyetçilik, çözümün ise ancak Milliyetçi Hareket Partisinde olduğuna milletimizi inandırmaktır.

Dördüncüsü ise tek çarenin genel seçimde Milliyetçi Hareket Partisini tek başına iktidara taşımak olduğuna ikna etmektir.

Herkesi, vatan sevgisi ortak paydasında, Milliyetçi Hareketin başlattığı gönül seferberliğe katılmaya davet ediyorum.

Kaybedilecek zaman artık kalmamıştır. Yarından itibaren, milletimizle kucaklaşma başlamalıdır.

Yarından itibaren milletimizin gönlünü ve yüreğini kazanma gayreti başlamalıdır.

Ben şu anda tek başına iktidar kampanyasını başlatıyorum.

Ben büyük bir inanç ve heyecan ile yola çıkıyorum.

Ve sizlere soruyorum:

Benimle bu yola çıkmaya hazır mısınız?

Cevabınız evet ise, o halde yarından tezi yok her kapıyı çalınız.

Her yüreği kucaklayınız. Bıkmadan, usanmadan anlatınız.

Durmayınız, düşmeyiniz, yılmayınız.

Yolunuz açık olsun. Cenab-ı Allah mahcup etmesin.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bir Kurultaydan ziyade muhteşem bir milliyetçiler şölenini andıran bu toplantı, saflarımızı sıklaştırmak ve tazelenmiş bir inançla yola çıkmak için bir vesile olmuştur.

Büyük Kongremiz ardından eminim ki Türklük sevdalısı arkadaşlarım “Türkiye” ortak paydasında buluşacak, milli değerler etrafında kenetlenecektir.

Bu duygularla yurdumun her köşesinden, Dünyanın her yerinden gelen ülküdaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Buradan gideceğiniz vatan köşelerine, gurbet illerine aziz milletimizin her ferdine en içten selam ve sevgilerimi götürünüz.

Tek başına iktidara giden yolda partimizin yönetimine talip olan bütün aday arkadaşlarıma başarılar diliyorum.

Türk Milliyetçilerinin daha nice Büyük Kongreleri, aynı şevk, heyecan ve coşkuyla idrak etmelerini temenni ediyorum.

Yüce Allah’ın, Türkiye'nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde milliyetçilerin emeğini karşılıksız bırakmayacağına yürekten inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyor ve kucaklıyorum. Sağ olun, var olun.

Altmışıncı Hükümet, Milliyetçi Hareket.

Ne mutlu Türküm diyene.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı