15.04.2010 - "Kutlu Doğum Haftası ve Kuran-ı Kerim'in Nüzûlünün 1400'ncü Yılı" münasebetiyle yaptıkları yazılı basın açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
"Kutlu Doğum Haftası ve Kuran-ı Kerim'in Nüzûlünün 1400'ncü Yılı"
münasebetiyle yaptıkları yazılı basın açıklaması.
15 Nisan 2010

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in dünyaya teşrif edişinin 1439’ncu, yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Cenab-ı Allah tarafından vahiy edilmeye başlanmasının 1400’ncü yılının içinde bulunmaktayız.

Kuran-ı Kerim’in beşeriyete sunduğu rahmet yüklü mesajları ve bunu insanlığa tebliğ eden Peygamberimizi anlamaya, anlatmaya ve daha iyi tanıtmaya vesile olacak böylesi dönemler; manevi hayatın derinliklerine nüfuz edebilmemiz açısından çok değerli katkılar sağlayacaktır.

14 asır önce, karanlıkta kalmış insanlığa bir güneş gibi doğan, müminler için gerçek bir hidayet rehberi ve rahmet olan Kur’an-ı Kerim ile bu rahmet, bereket, aydınlık kaynağını tebliğ eden sevgili Peygamberimizin mukaddes mesajlarının daha iyi idrak edilmesi gereken bir insanlık döneminden geçmekteyiz.

Cahiliye devrinin karanlık girdabında, Yüce Allah’ın emir ve yasaklarını, türlü zorluk ve meşakkatlere rağmen yılmadan ve hiç taviz vermeden tebliğ eden yüce Peygamberimiz; inancın, hoş görünün, erdemin, sevginin, aklın ve irfanın en mümtaz temsilcisi olmuştur.

Peygamber efendimizin dünyayı şereflendirdiği çağdaki sosyal ve ahlaki iklimin, ne kadar kötü, karanlık ve insanlık dışı münasebetlerle iç içe olduğu göz önüne alındığında; Peygamberimizin ve ilahi vahyin nasıl bir toplum yapısında cihana nüzul ettiği daha iyi anlaşılabilecektir.

Peygamberimiz, bir taraftan ilahi buyrukları tüm insanlığa tebliğ ederken, aynı zamanda bunları kendi hayatında da bütün samimiyetiyle yaşamış; ilahi kudretin kutlu hükümlerini, önce okumuş ve anlamış, sonra yaşamış ve ardından da kendisine gönül verenlerin berrak zihinlerine aktarmıştır.

Yeryüzünün o zamana kadar hasret kaldığı, beklediği ve özlediği tertemiz bir kalp, eşsiz bir ahlak ve imrenilecek bir akıl, sevgili peygamberimizin varlığında müşahhaslaşmış ve sonraki yüzyılları da ilelebet nurlandıracak İslam meşalesini hiç sönmeyecek şekilde yakmıştır.

Sabrının ve metanetinin kaynağı olan Allah’a imanının muhteşem kuvveti; kendisini bütün şerlerden ve musibetlerden korumuş ve dimdik ayakta durmasına vesile olmuştur.

Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah tarafından tüm insanlara rahmet elçisi olarak gönderilmiştir. Ve elbette ki en son peygamber olarak bir ahlak abidesi olduğu da tam bir hakikattir.

O, ilahi emirler doğrultusunda, insanların eşit olduğunu dile getirmiş ve üstünlüğün ise ancak ve ancak ‘takvada’ olabileceğini ifade etmiştir. Nitekim Yüce Allah’ın varlığı ve birliği, İslam dininin tüm haşmeti o’nun tebliğiyle kitlelere ulaşmıştır.

Her şeyden önce insan olmayı önceliğine almış, sonra ahlaklı olmanın kutlu denklemini kurmuş ve İslam’la müşerref olmanın eşsiz lezzetini insanlara özgür bir ruh eşliğinde tattırmıştır.

Peygamberimiz ilahi esasların ışığıyla, çöl şartlarında kaynağı tükenmeyen, sürekli fışkıran manevi bir vaha oluşturmuş, buradaki gölgeliklerde dileyen herkese, İslâm’a ulaşmayı isteyen her susamışa yer olduğunu asırlar önce müjdelemiştir.

Allah kelamının müjdelendiği, Allah Resulü’nün tebliğ görevine başladığı 1400 yıl öncesinden yola çıkan mukaddes mesajların hepimizi hidayete ve hakikate ulaştırmasını, ebedi saadete eriştirmesini Yüce Rabbim’den diliyorum.

Ve insanlığın yaşadığı anlam bunalımından, çırpındığı manevi buhrandan ve İslam âleminin içine düştüğü istikrarsızlık sarmalından kurtuluşun uzaklarda değil; 1400 yıl önce müjdelenen ve hepimizin pırıl pırıl işlemelerle sarıp bir mücevher gibi esirgediğimiz Kuran-ı Kerim’in hikmetli sayfalarında ve tebliğin kılavuzu olan sevgili Peygamberimizin aziz hayatında arayıp bulmamız gerektiğine canı gönülden inanıyorum.