30.03.2006 - Ülkemizde Son Günlerde Hız Kazanan Tahrikler Ve Kitlesel Eylemler Hakkında Yapmış Oldukları Yazılı Basın Açıklaması
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

 

Genel Başkanımız Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin
Ülkemizde Son Günlerde Hız Kazanan Tahrikler Ve Kitlesel Eylemler Hakkında
Yapmış Oldukları Yazılı Basın Açıklaması

30 Mart 2006

 

Türkiye alçakça sahnelenen siyasi bir suikastın hedefi ve kurbanı haline getirilmek istenmektedir.

Topyekün bir millet olarak çok ağır sonuçları olacak son derece vahim bir sorunla karşı karşıya bulunuyoruz.

Türkiye’nin milli birliğini, kardeşliğini ve milli bütünlüğünü yıkmayı amaçlayan bölücü hainler, ülkeyi çok tehlikeli bir gerginlik ve çatışma ortamına sürüklemek için tahriklerine son dönemde hız vermişlerdir.

Diyarbakır ve Adana’da başlatılan ve Siirt, Van ve bazı mücavir alanlara sıçratılmasına çalışılan organize kitlesel şiddet eylemleri, Nevruz’dan bu yana giderek artan tahriklerin yeni bir aşamasıdır.

Bunun adını herkes doğru koymalıdır.

Yaşadığımız ibret verici Nevruz tecrübesi, bu gelişmelerin habercisi olmuştur.

Nevruz’u hain emelleri için kullanan PKK ve sivil uzantıları bu vesileyle yine meydanlara çıkmıştır.

Kanlı terör örgütünün siyasallaşma projesindeki bütün talepler, Türk kanunlarına göre faaliyet gösteren bir siyasi kuruluşun resmi temsilcileri ve bölgedeki bazı belediye başkanları tarafından meydanlarda açıkça haykırılmıştır.

PKK’nın direniş günü olarak kutladığı bu süreçte devlet otoritesine karşı kitlesel ayaklanma provaları yapılmıştır.

Kin ve nefret ateşlerinin yakıldığı Nevruz kutlamaları, İmralı canisine sahiplenme gösterilerine dönüştürülmüştür.

Nevruzu siyasi eylem platformu olarak kullanmak için bir haftaya yayan terör maşaları, İmralı canisi muhatap alınarak siyasi çözüm bulunmasını, terörist başının serbest bırakılmasını ve etnik kimlikle siyaset yapılması yolunun açılmasını gürültülü gövde gösterileriyle talep etmişlerdir.

İmralı katili için referandum niteliğinde imza kampanyası başlatan hainler, bu vesileyle Kürtçe’nin önce eğitim dili, sonra da resmi dil olarak kabul edilmesini, yerel yönetimlere özerklik verilerek bazı güvenlik birimlerinin bunlara bağlanmasını isteyecek kadar ileri gidebilmişlerdir.

Türkiye’de bölücülüğün odağı olduğu açıkça anlaşılan bir siyasi kuruluş ve terör gündemindeki bazı belediye başkanları, bu alçakça tahrikleri hükümetin ve devlet kurumlarının gözleri önünde yapabilmişlerdir.

Buna karşılık ise hükümet tam anlamıyla sessiz ve tepkisiz kalmıştır.

Teröre açıkça destek veren, İmralı canisini barış elçisi olarak gösteren ve demokratik siyasi çözüm adı altında bölünme ve parçalanma modelleri dayatmayı amaçlayan bu tahrikler karşısında gösterilen bu acz, zaaf ve atalet, terör maşalarına cesaret vererek bugün karşımıza çıkan bu ağır soruna zemin hazırlamıştır.

Devlete meydan okuyan bu aleni tahrikler karşısında Türk kanunlarının uygulanmaması, korkarız ki önümüzdeki dönemde bu maceracıların cüretini daha da arttıracaktır.

Avrupa Birliği’nin siyasi himayesinden ve AKP hükümetinden cesaret alan bu bedbahtlar, etnik bölücülük yapmada kendilerini dokunulmaz olarak görmekte ve bu alçak tahrikleri daha ileri noktalara taşımaya niyetli oldukları anlaşılmaktadır.

Nevruz vesilesiyle işareti verilen bu hain planın ilk uygulama aşaması olan ayaklanma provası da, terörist cenazeleri vesile edilerek Diyarbakır ve Adana’da sahneye konulmuştur.

Çocukları ön safa iterek kalkan yapan bölücüler güvenlik güçlerimize saldırmışlar, kamu binalarını ve iş yerlerini tahrip etmişler ve meydanları yangın yerine çevirmişlerdir.

PKK’nın emriyle hareket eden bu organize çapulcular, bir işgal gücü olarak gördükleri devlet otoritesi ve güçlerine karşı kitlesel meydan okuma gösterisi gerçekleştirmiştir.

Van ve Siirt başta olmak üzere diğer bazı noktalara da yayılmasına çalışılan bu kışkırtmalarda esnafın kepenk kapatması ve saldırı eylemlerine geniş tabanlı katılım sağlanması için her zorlama yapılmıştır.

Bu süreçte yurtdışından yayın yapan bir terör televizyonu sürekli tahrik çağrılarında bulunmuştur.

Terörün siyasi sözcülüğünü üstlenen aynı bölücü partinin yetkilileri ve belediye başkanları da kışkırtıcı militan rolüyle yeniden sahneye çıkmışlardır.

Bunlardan birisi, sokak eylemcilerini cesaretlerinden ötürü kutlayabilmiş ve güvenlik ve asayişi korumak için canını dişine takarak çırpınan devletin güvenlik güçlerinin görev yerlerini terkederek karakollara çekilmelerini isteyecek kadar ileri gidebilmiştir.

Bölge halkının önemli bir kısmının bu tahriklere alet olmayarak basiretli davranması memnuniyet vericidir.

Ancak, PKK yayın organlarında “intifada” olarak propagandası yapılan bu eylemlerin, terör örgütünün başlattığı yeni siyasallaşma döneminde artarak süreceğinin açıklanması karşısında, olayların ülkenin diğer bölgelerine ve bilhassa büyük şehirlere yayılması ciddi bir risk haline gelmiştir.

Nitekim, dün gece İstanbul Ümraniye’de yapılan izinsiz sokak gösterileriyle bu fitil ateşlenmiştir.

Başbakan ve hükümeti, bu konuda ağır bir vebal altına girmiştir.

Bölücü terör, şimdi Başbakan’ın Diyarbakır macerasının faturasını önüne getirmiştir.

Türkiye’nin başına musallat olan terör ve bölücülük sorununu, etnik temelde bir tarife kavuşturan ve devletin hata yaptığını söyleyerek siyasi çözüm ümit ve beklentilerini yeşerten Başbakan’a, şimdi bu siyasi çözümü İmralı canisi ile birlikte bulması için dayatma yapılmaktadır.

Başbakan Erdoğan’dan talep edilen, HAMAS örgütü ile kurduğu diyalogun bir benzerini PKK terör örgütüyle de başlatması ve İmralı patentli yol haritası doğrultusunda PKK’yı meşru muhatap kabul ederek siyasi çözüm vaadinin gereğini yerine getirmesidir.

Bugün gelinen kader kavşağında, karşımızdaki bu ağır sorunun milli birlik ve dayanışma ruhuyla aşılması ve Türkiye’nin dönüşü olmayan bir felakete sürüklenmesinin önüne geçilmesi, hepimizi bekleyen tarihi bir görev ve sorumluluktur.

Burada, ilk önce, siyasi sorumluluk mevkiinde bulunan hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi mutlak bir zorunluluktur.

Türk milleti, tahrik ortamının bu boyutlara tırmandırılmasındaki sorumluluğunu artık anlamasını ve bundan gerekli dersleri çıkartarak PKK’nın siyasi amaçlarına hizmet edecek davranışlardan kaçınmasını AKP hükümetinden beklemektedir.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti, bölücü terörün siyasi kimlik ve meşruiyet kazanmasını, bir Avrupa Birliği projesi olarak sahiplenmekten artık vazgeçmelidir.

“Türkiyelilik” ve Türkiye mozaiği” gibi hezeyanların peşinden koşmayı ve Türk Milletine kimlik aramayı artık bırakmalıdır.

Hükümet, giderek yaygınlaşma eğilimi gösteren tahrik ve saldırılar karşısında, terörle ve bölücülükle etkili mücadelenin kararlılıkla sürdürülebilmesi için gereken tüm tedbirleri derhal almalıdır.

Güvenlik güçlerimizi zaafa uğratacak hareketlerden ve adalet mekanizmasını baskı altına alarak etkilemekten kaçınmalıdır.

Devletin meşru güçleri, bu yangını söndürmek için Anayasa ve kanunların verdiği yetkileri tam ve eksiksiz olarak kullanmalıdır.

Nevruz’la başlayan tahrikler karşısında sessizliğe gömülen Başbakan Erdoğan, Başbakan olduğunu nihayet hatırlamalı ve bu defa devletin otoritesini ve kararlılığını göstermek için vakit geçirmeden bölgeye gitmelidir.

Türk Milleti bir bütün olarak bu hain oyunları mutlaka bozmak zorundadır ve buna da muktedirdir.

Tarih boyunca bir arada yaşamış ve kaynaşmış olan ve Türk Milleti olgusuna birlikte vücut veren tüm vatandaşlarımız inanıyoruz ki, Türkiye’nin huzuruna, kardeşliğine ve birliğine sonuna kadar sahip çıkacaktır.

Bu nazik dönemde herkesin azami dikkat ve sağduyu ile hareket etmesi ve sükunet içinde bulunması büyük önem taşımaktadır.

Bölgede yaşayan ve terör örgütü ile bölücü hainlerin kışkırtmalarına alet olan vatandaşlarımıza da şunları hatırlatmak istiyorum:

Sokak gösterileri ve şiddet eylemleri ile sonuç alınması mümkün değildir. Bölücü heveslerin sonu hüsrandır. Terör propagandalarına kapılmayın ve kendinizi hain bölücülere kullandırmayın.

Gerginliğin ve şiddet eylemlerinin sürdürülmesi en çok bölge halkını, sizleri etkileyecek ve telafisi çok zor Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi, hepimizin eşit ve onurlu bireyleri olduğu topyekün Türk Milletidir.

Her bölgeden ve her etnik kökenden gelen aziz şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu kutsal toprakların geleceğini de topyekün bir millet olarak birlikte inşa edeceğimizi unutmayın.

Son olarak Türk Milliyetçilerine ve Ülkücü Gençliğe bir kere daha seslenmek istiyorum.

Türkiyemiz çok tehlikeli ve sancılı bir dönemden geçmektedir.

Bugün için hepimizin birinci görevi, etnik tuzakları boşa çıkarmak ve bir kardeş kavgasını ne pahasına olursa olsun önlemektir.

Devletin kurumları ve güvenlik güçleri görevlerini yapacaklardır. Vatanını ve milletin gönülden seven herkesin bunu talep etmesi ve beklemesi gerekir. Bu bizim en doğal ve meşru hakkımızdır.

Hiçbir şart altında ve maruz kalacağınız tahrikler ne kadar ağır olursa olsun, sükunetinizi bozmayacak ve vakur duruşunuzu koruyacaksınız.

Hiçbir güç Türk Milliyetçilerini sokağa çekemeyecek ve kanlı bir kardeş kavgasının tarafı haline getiremeyecektir.

Her türlü ayrımcılığı ve dışlamayı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışın siyasi temsilcisi olan Milliyetçi Hareket camiası, hain tahrikler karşısında Büyük Türk Milleti’nin birliğini ve kardeşliğini korumak için bugüne kadar sergilediği kararlı, sorumlu ve ilkeli tutumu bundan sonra da aynı ruh ve bilinçle sürdürecektir.

Dr. Devlet Bahçeli
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı