Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Ordu Fatsa’da düzenlenen Fatsa Belediye Başkanı Aday Takdim Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 16 Mart 2013
Ana SayfaAna Sayfa  

Genel Başkan

Konuşmaları

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin
Ordu Fatsa’da düzenlenen Fatsa Belediye Başkanı Aday Takdim Toplantısında
yapmış oldukları konuşma.
16 Mart 2013

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Vatandaşlarım,

Muhterem Fatsalı Kardeşlerim,

Sayın Basın Mensupları,

Karadeniz kadar heybetli, Karadeniz kadar asil, Karadeniz kadar görkemli bu güzel vatan yöresinde sizlerle bir arada olmaktan dolayı son derece mutluyum.

Hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Partimizin Fatsa İlçe Başkanlığı tarafından düzenlenen bu toplantımıza hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Bugün buraya, “Milliyetçi Hareket Partisi Fatsa Belediye Başkan Adayı”nı tanıtmak ve takdim etmek maksadıyla toplandık.

Söğüt’ten 24 Ocak 2013 günü, duayla, hevesle, heyecanla, azimle çıktığımız kutlu yolculuğumuzun dördüncü ayağı Fatsa’dır.

Kuruluşumuzun sönmeyecek ocağından sonra, 9 Mart’ta Aksaray, 13 Mart’ta Darıca belediye başkan adaylarımızı halkımızla buluşturduk.

Bildiğiniz gibi, 30 Mart 2014 tarihinde Mahalli İdareler Seçimleri yapılacaktır.

Bu seçimlerde, parti olarak başarıya ulaşmak, en iyi neticeyi almak ve Türkiye’yi yerel yönetimlere tutunup yeni baştan onararak, mamur ve huzurlu hale getirmek asıl gayemizdir.

Birinci amacımız yerel yönetimlerde en iyi sonucu almak ve ilk elden milletimize hak ettiği ve beklediği hizmetleri sunmaktır.

Ülkemizin değişik yörelerinde, MHP’li belediyelerin gösterdiği üstün performans, edindikleri tecrübe ve üstlendikleri geniş sorumluluklar bugüne kadar bizi hamd olsun hep gururlandırmıştır.

Daha fazlasını Fatsa’da yapmak istiyoruz.

Daha çoğunu Fatsa’ya getirmek istiyoruz.

Çünkü biz Fatsa’yı seviyoruz, Fatsa’nın meselelerini en iyi biz biliyoruz.

Fatsa’nın ayak bağları çözülmeli, kilitleri açılmalı ve şansı dönmelidir.

Fatsa’nın engelleri kaldırılmalıdır.

Fatsa’nın umutları yenilenmeli, özlemleri tazelenmeli ve hedefleri gerçekleşmelidir.

Biz bunu inşallah başaracağız.

Bundan dolayı Fatsa’nın desteğine, Fatsa’nın yardımına, bu bereketli ilçemizin katkısına ihtiyacımız vardır.

379 gün sonra yapılacak demokratik mücadeleden alnımızın akıyla çıkacağımıza içtenlikle inanıyor, bu aydınlık ufku bugünden görüyorum.

Cenab-ı Allah doğrunun, temizin ve iyi niyetin yanındadır.

Fatsa, önümüzdeki seçimlerde tıpkı Karadeniz gibi dalgalanacak, aynı Karadeniz gibi çırpınarak yanlışı, gafleti ve kötü niyetlileri sırılsıklam edecek, posasını çıkaracaktır.

Biliyorum ki, Fatsalı kardeşlerim, Allah’ın izniyle yanımızda duracaklardır.

Bu kez Milliyetçi Hareket Partisi diyeceklerdir.

Bu vatanı karşılıksız sevenleri yalnız bırakmayacaklardır.

Türkiye için çarpan yürekleri yüz üstü koymayacaklardır.

Türk-İslam ülküsünü yüceltme ve yükseltme iddiasında olan milliyetçi-ülkücü kadroları mahzun, mahcup ve mağdur etmeyeceklerdir.

Fatsa’daki irade Türkiye’ye yansıyacaktır.

Fatsa’daki milli duruş her taraftan duyulacaktır.

Ben Fatsa’ya güveniyorum.

Fatsalı kardeşimin samimiyetine, sıcaklığına ve erdemli tavrına itimat ediyorum.

Fatsa’dan çok şeyler bekliyorum.

Fatsa’nın her evladını, Fatsalı her kardeşimi bağrıma basıyorum.

Hepinizden Allah razı olsun, sağ olun, var olun.

 

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Henüz üç ayı bile dolmadan, 2013 yılının sorunlarla, karmaşık ilişkilerle ve tehlikeli gelişmelerle şimdiden iç içe geçtiğini söylememiz afaki ve abartı bir yorum olmayacaktır.

Ülke yönetiminde bulunan AKP hükümeti Türkiye’yi;

√       Dar bir koridora sıkıştırmıştır.

√       Dikenli yollara sokmuştur.

√       İçler acısı bir hale sürüklemiştir.

Hepiniz görüyorsunuz ki,

√       İnsanımız mutsuz ve huzursuzdur.

√       Milletimiz ümitsiz ve kaygılıdır.

√       Devletimiz bungun, bunalımlı ve buhranlıdır.

√       Milli birliğimiz sallantılı, milli kimliğimiz sancılı ve milli değerlerimiz deprem geçirmektedir.

√       Ekonomimiz bıçak sırtında, milli kaynaklarımız israfın içinde, refah beklentileri dibe doğru inmektedir.

Bugünkü ülke tablosunda;

√       İstikrar kaybolmuş, milli iddialar zaafa düşmüştür.

√       Hukuk keşmekeş bir hale dönmüş, adalete duyulan güven tükenmeye yüz tutmuştur.

√       Yozlaşma, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar her yere sıçramıştır.

√       Samimiyet ve insaniyet azalmış, sahtelik ve istismar kapsama alanını genişletmiştir.

√       Ahlaki değerler zayıflamış, vicdani ölçüler yıpranmış ve dürüstlük mumla aranır hale gelmiştir.

Türkiye iyi yönetilmemektedir.

Türkiye iyi durumda değildir.

Ülkemizde işler iyiye gitmemektedir.

Yalan doğrunun önüne geçmektedir.

Aldatma ve kandırma süreci mesafe kaydetmektedir.

İktidar fevridir, iktidar ölçüsüzdür, iktidar kontrolsüzdür.

İktidar artniyetlidir, iktidar çirkeftir ve çifte standardın kaynağı haline gelmiştir.

Türk milleti hükümetin falsolu, milli konularda verdiği kapatılamayacak açıkların adeta esiri olmuştur.

Hepiniz görüyor ve yaşıyorsunuz ki AKP’yle birlikte;

√       Demokrasi dibe oturmuş, demokratik kültür karaya vurmuştur.

√       Özgürlükler gerçek anlamından soyutlanmış ve kopartılmıştır.

√       Hoşgörü azalmış, tahammül kaybetmiş, uzlaşma yenilmiştir.

√       Hak zayi olmuş, haklılık heder edilmiş ve işbirliği köreltilmiştir.

Bu acı ve kabul edilemez manzaranın yanı sıra;

√       Dogmatik ve totaliter saplantılar kazanmış ve öne geçmiştir.

√       Suçlular aklanmış, terör masumiyet kisvesine büründürülmüş ve bölücülük meşruiyet dairesine sokulmuştur.

√       Caniler barış gönüllüsü, fitne ve fesat yuvaları çözüm olarak gösterilmiştir.

√       Kesin inançlılık arayı açmış, önyargılar galibiyet çizgisine yaklaşmış, kötümserlik rakip tanımamıştır.

Bunların hepsi AKP’yle birlikte vuku bulmuştur.

Bunların hepsi AKP’nin iktidar yıllarının eseri ve sonucu olmuştur.

Nitekim Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 10 yılı aşan hükümet döneminde yaşanmadık, görülmedik, şahit olunmadık olumsuzluk; terslenmedik, tersine çevrilmedik, tahrip edilmedik ve hırpalanmadık bir şey kalmamıştır.

Şu zaman diliminde ülkemiz; krize, kaosa, karmaşaya, kararsızlığa ve karanlık dehlizlere mahkûm edildiyse bunun sorumlusu AKP’dir.

Çözüm sözleriyle çözülmeye ve çöküşe yönlendirilmişse bunun suçlusu AKP’den başkası değildir.

Bu hükümet etme zihniyeti;

√       Sivilleşme sözleriyle, genelkurmay başkanlarına terörist yaftası vurmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni terör örgütü seviyesine indirmiştir.

√       İleri demokrasi iddialarıyla; milli irade gaspçılığına, dikta hedeflerine kilitlenmiştir.

√       Özgürleşme beyanlarıyla; özel hayat ihlalini, tele kulak çetelerini, telefon dinlemelerini kurumsallaştırmış, toplumsal muhalefeti şiddetle bastırmıştır.

√       Statükoyla mücadele diyerek; yandaş ve taraftar olmayan kim varsa hedef almış, gazetecilerden askerlere kadar çok geniş bir isim listesini cezaevine göndermiştir.

√       Değişim laflarıyla; Türkiye ve Türk milletinin tarihi ve milli tezlerine saldırmış ve açıkça sabote etmiştir.

Tarihle yüzleşme adına; dünümüz sıfırlanmanın eşiğine getirilmiştir.

Geçmişle hesaplaşma adına; Cumhuriyet’in kurucu ilkeleri, Gazi Mustafa Kemal ve milli mücadele kahramanlarının emanetleri yıkıma uğratılmıştır.

İsyancılar, bölücüler, teröristler, yabancıların lehine faaliyet gösteren piyonlar ve tüm işbirlikçiler alkışlanmış, haklarında övgüler düzülmüş, özürler dilenmiştir.

Türk milletinin benimsediği, varlığına mal ettiği, sahiplendiği ne varsa eleştirilmiş ve eleğe çevrilmiştir.

Milli bayramlar hücuma uğramıştır.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişi dağdan, tepeden ve gönüllerden silinmeye çalışılmıştır.

Milliyetçilik ayaklar altına alınmış, milletimizin müşterek ismi olan Türklük geriye itilmeye, değersizleştirilmeye ve elenmeye gayret edilmiştir.

Millet 36’ya ayrılmış, Türkiyelilik, Türk kimliğinin yerine geçmek üzere zorla, insafsızca ve her türlü propaganda kanalları kullanılarak gündemin başına çıkarılmıştır.

AKP’nin iktidar yıllarında;

√       Damat Ferit hayaleti ete kemiğe bürünmüş, Mustafa Kemal ötelenmiştir.

√       Teröristler itibar kazanmış, müzakereciler unvan almış, çöküş elçileri statü elde etmiştir.

√       BOP’çuluk moda olmuş, başkent Ankara vizyonu çiğnenmiştir.

√       Etnikçilik, ayrımcılık, kimlik siyaseti ön plana çıkmış, bin yıllık kardeşlik bozguncuların insafına, bölücülerin keyfine, küresel emellerin kanlı hedeflerine terk edilmiştir.

√       Dış politikada teslimiyet ve taşeronluk, iç politikada taviz ve acziyet bir marifetmiş gibi sunulmuştur.

AKP; milleti inkâr etmiş, Türk milleti adını hiçbir zeminde itiraf edememiştir.

AKP; milliyetçiliğe bayrak açmış ve ırkçılıkla bir görmüştür.

AKP; milli ve manevi değerleri kurumaya, kırılmaya ve küflenmeye bırakmıştır.

İşte bunlardan dolayı bu iktidar, sapa ve sapkın politikaların kucağına düşmüştür.

Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, iktidar sözcüleri, boylarından büyük laflar etmiş, her kirlenmeye ve çürümüşlüğe bahane uydurmuş, üst seviyede konuşmuş, fakat gerçekte seviyesizliğin içinde debelenmiştir.

Eskilerin deyimiyle, ‘Kâht-ı Rical’, yani devlet adamlığı eksikliği bugün Türkiye’nin en önemli meselelerinden birisi olarak sivrilmiştir.

Elbette Türkiye’de olan olayları, yaşanan çarpıklıkları, siyasi anlamda karar ve yetki sahibi konumunda bulunanların zihin, ahlak, niyet ve amaç kapasitelerinden ayrı tutmamız söz konusu olmayacaktır.

Hakk’ın hatırı her daim ve her ortamda geçerli olup, hiçbir şeye feda edilemeyecektir.

Şurası da muhakkak görülmelidir ki, yalanla bezenmiş, yalanla şifreleri hazırlanmış ve yalanla yolu kesişmiş bir iktidarın gerçeğe tahammül etmesi düşünülemeyecektir.

Milli ilkeleri değil, kendi çıkarlarını genişleten ve bunu hedefleyen AKP, sahtekârlığın ve gayri meşru beklentilerin içine dalmış, ortasına gömülmüştür.

Biz, hidayetin sözcüleri ve milli vicdanın temsilcileri olarak bu siyasi anlayışın karşısındaki duruşumuz net ve sabittir.

Yalan markası olanlara tek engel Milliyetçi Harekettir.

Hayal taciri olanlara tek mani Milliyetçi Hareket Harekettir.

Kimliksizliği ve köksüzlüğü yaymaya çalışanlara tek direnç Milliyetçi Harekettir.

Defolu kalplere, narsist kişiliklere, bölünme ayini yapan ruhsuzlara, kardeşliğimizi baltalamaya çalışan kalleş ittifaka yalnızca kaşı çıkan da Milliyetçi Harekettir.

Bizim kudretimiz damarlarımızda akan kanda gizlidir.

Bizim gücümüz Türk milletine duyduğumuz tarifsiz bağılılık ve sevgide saklıdır.

Merak buyurmayınız, biz varken bölücülük patentini ve terörün telif haklarını uhdesine alanlar huzur yüzü göremeyeceklerdir.

Biz varken, şiddet morfini yemiş gafiller, oturdukları masada ganimet hevesine kapılan kanlı eller, küresel tuzaklara düşen günahkârlar rahat olamayacaklar, ham hayallerine ulaşamayacaklardır.

Bizim adımız Milliyetçi Harekettir.

Türk milleti bize emanettir, biz de Türk milletine aidiz.

Emanete hıyanetlik edenleri şaşkına çevireceğiz.

Aziz milletimize namlu çeviren elleri, bunlara destek veren maskaraları buzun güneşi erittiği gibi eritip buharlaştıracağız.

Milli değerlerimize sırt dönenleri, birliğimizi ve beraberliğimizi yıkmaya yönelen cebin ve cahilleri Allah’ın izniyle ayaklarımızın altına alacağız.

 

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Değerli Fatsalı Kardeşlerim,

AKP hükümeti; İmralı canisi ve çetesiyle koalisyon kurmuş, BDP’yi de posta hizmetleri vermek üzere yanına almıştır.

Çözüm ve barış uydurmasıyla süreç pazarında tezgâh açan bu güruh, haysiyet ve şerefini tümüyle elden çıkarmıştır.

Hala Başbakan ve hükümeti çözümden neyi anladıklarını, çözümle neyi çözdüklerini aziz milletimize açıklayamamıştır.

Besbelli ki; İmralı canisine yanaşmanın ve yanında hizalanmanın adı çözüm olmuştur.

PKK terör örgütüyle kucaklaşmanın, pazarlıklara odaklanmanın tercümesi süreç olarak tevil edilmiştir.

PKK, AKP’yi en sonunda mıknatıs gibi kendine çekmiş ve silahla alamadığı ne varsa taksitler halinde ulaşmaya başlamıştır.

Bu yüzden bölücülük havzası her geçen gün genişlemekte, terörün güç haritası devamlı kalın çizgilerle parlatılmaktadır.

Hükümet, Türk milletini bölmeye çalışan, son yurdumuzu parçalamayı amaçlayan bölücü mihraklarla iç içe geçmiş, aynı hedeflerde buluşmuştur.

Bunun da paratoneri, paravanı ve kılıfı sözde çözüm süreci olarak gösterilmiştir.

Tekrar sormak isterim ki,

√       Çözüm nedir, neleri kapsamaktadır?

√       29 yıldır elinde silahla dağda gezen eşkıya eğer olursa; hangi bedel, hangi ödün karşılığında silah bırakacaktır?

√       İmralı canisine ne vaat edilmiş, PKK’ya ne umut verilmiştir?

 Kimlerle küsülmüştür de barışılmaya çalışılmaktadır?

 

√       AKP hükümeti hangi karanlık ilişkilerinin diyetini ödemekte ve teröre karşı niçin boyun eğmektedir?

Sayın Başbakan, çözüm sürecinin çöküşe gittiğini, terörün muhatap alınarak Türk devletinin bitişe yöneldiğini ne zaman anlayacaksın?

Biliyoruz ki, PKK terör örgütü, 2012 yılında, Doğu ve Güneydoğu ölçeğinde vurup kaçmayı değil, çatışarak kalmayı, alan hakimiyeti kurarak üst oluşturmayı denemiş, kısmen de başarılı olmuştur.

Geçtiğimiz yıl, özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında Şemdinli’de yaşananlar, bu vatan yöresindeki provokasyonlar henüz unutulmamıştır.

PKK ölüm kartını sonuna kadar kullanarak, saldırı ve pusularını oldukça yoğunlaştırarak müzakere heveslisi AKP’yi çeke çeke masaya oturtmuştur.

Biz parti olarak her desteği vermemize rağmen, hükümet terörle mücadelede yan çizmiş ve çarketmiştir.

Bu kapsamda Başbakan Erdoğan’ın partimizi hedefine alarak terörle mücadeleye engel olduğumuzu, bu konuda samimiyet ve iyi niyet göstermediğimizi, hatta terörün bitmemesi için uğraştığımızı söylemesi müfterice söylenmiş sözlerden ibaret kalacaktır.

Başbakan Erdoğan Milliyetçi Hareket’e iftira atmıştır.

Asıl terörle mücadele etmeyen, teröre hoşgörülü yaklaşan ve bölücülülük akıntısını millet varlığına çeviren bizzat kendisi olmuştur.

Bölücü terör örgütü, attığı her adımda AKP hükümetini biraz daha köşeye sıkıştırmış, biraz daha korkutmuştur.

Başbakan Erdoğan terörün bitmeyeceğini değişik zamanlarda itiraf ederken, aslında başarısızlığını ve yetersizliğini kapatmaya ve mazeretler bulmaya kalkışmıştır.

Elinde silah tutanlardan fikir uman Başbakan’dır.

Her yerlerinde şehitlerimizin kanı bulunan hainlerden medet uman, silahları gömmeleri karşılığında siyasete davet eden Başbakan’dır.

2012 yılının son aylarında, teröristlerin cezaevlerinde sahneledikleri açlık grevi şovuna boyun büküp, İmralı canisini acil yardıma çağıran da Başbakan’dır.

Bu sayede teröristbaşı devreye girmiş, açlık greviyle gözdağı veren militanların eylemlerini sonlandırmış ve AKP’nin göz yummasıyla kendisini fiilli muhatap konumuna getirmiştir.

Başbakan Erdoğan bir yanda bölücülere bağırıp çağırırken, diğer yanda onlarla fısır fısır konuşmuş ve el birliğiyle müzakere masası kurmuştur.

Ayrıca Suriye, Irak ve İran’daki gelişmeler, bu ülkelerle ihtilaflar PKK’nın manevra alanını genişletmiş, stratejik hesaplarını güncellemeye yaramıştır.

Şayet bugün Suriye’yle olan uzun sınır hattımızın önemli bir bölümünde PKK-PYD ittifakı hakim konumdaysa, bunun vebali doğrudan doğruya AKP hükümetinin üzerindedir.

Başbakan ve hükümeti, komşu coğrafyalarda batı planlarına mihmandarlık yaparken, PKK’yı tetikçi ve kiralık örgüt olarak kullanma fırsatı gözleyenlere de altın tepsi içinde affı mümkün olmayan imkânlar sunmuştur.

Dikkatimizi çekmektedir ki, Başbakan Erdoğan Esad’a savurduğu tehditlerin yarısını PKK’ya söylememiştir.

Ülke içinde sözde çözüm süreci sakızı çiğneyen bu zihniyet, PKK’nın eylemsel, psikolojik, moral açısından son derece avantajlı olduğu bir zaman aralığında tuzağa takılmış, müzakere çukuruna düşmüştür.

Terörle mücadeleden sonuç alınmak isteniyorsa çok yönlü ve çok ayaklı bir stratejinin izlenmesi elbette zorunludur.

Bu stratejinin özü ve öznesi her alanda pres, her alanda mücadele, her seviyede baskı ve nefes aldırmamaktır.

Gerek içte, gerekse de dış ölçekte; terörün beslendiği tüm kanallar kesilmeden, lojistik imkânları ve mali kaynakları kurutulmadan, militan devşirme yolları kapatılmadan, lütfen söyleyiniz bana, terörün üstesinden, bölücülüğün hakkından nasıl gelinecektir?

PKK’nın silahından kan damlarken, örgüt iyice başaracağına ve hedeflerini gerçekleştireceğine inanmışken, pazarlık yapmak, görüşmelere dalmak Türk milletine haksızlık, hadsizlik ve sadakatsizlik değil midir?

Başbakan Erdoğan Avrupa ülkelerinin terörle muhabbetlerini eleştirirken, yegâne müttefiki peşmerge başının canileri koruyup kollamasına neden ses çıkarmaktan uzaktır?

Avrupalı bazı devlet ve hükümet başkanlarından, teröristlerin yakalanıp ülkemize iadesini istediğini bir ara iddia eden bu kafa yapısı, kendisinin ve hükümetinin teröristlerle kurduğu akla ve mantığa sığmayan dostluk ve yakınlığını nasıl izah edebilecektir?

Demezler mi ki; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur.

Terörle mücadele böyle olmaz, PKK bu şekilde pek tabidir ki bitirilemez.

Kaldı ki Başbakan ve hükümetinin buna niyeti ve istediği de yoktur.

“Akan kan dursun, siz isterseniz olur, dua edin, amacımız terörü sonlandırmak, analar ağlamasın, barışa yakınız, çözüm süreci iyi gidiyor” açıklamaları tam bir aldatma ve yanıltmadır.

Bu kapsamda çözüm süreci denilen, bize göre millet varlığının çözülmesine ve Türkiye’nin çöküşüne neden olan ihanet projesi, terörü bitirmeye değil, güçlenmesine ve meşru unsur haline gelmesine hizmet edecektir.

Gelişmeler de bu yöndedir.

PKK alçakça askerimizi, polisimizi, kaymakam adayımızı kaçırmakta, sonra da pazarlık malzemesi yapmaktadır.

Türkiye öyle bir noktaya gelmiştir ki, cezaevlerinde mahkûm teröristler esir olarak değerlendirilir olmuştur.

Ve insan kaçakçısı, ölüm makinesi, cinayet örgütü olan PKK, zorla dağa kaçırdığı devlet görevlilerimizi, suçları sabit görülen militanlarıyla eşit bir seviyede değerlendirmiş, takas şartları öne sürmüş ve hatta BDP’li bölücüler de bu şekilde beyanatlar vermiştir.

Sekiz kamu görevlimizin 13 Mart 2013 günü, AKP onayıyla teşkil edilmiş bir heyete tutanakla teslimi PKK’nın küstahlığını ve aldığı mesafeyi göstermesi bakımından ibretliktir.

Parti olarak, hiç kuşkusuz evlatlarımızın ailelerine kavuşmasından, buruk da olsa memnuniyet duyuyoruz.

Nitekim bunun aksi de hiçbir şart altında düşünülemeyecektir.

Sekiz evladımızın, sağ salim bir şekilde evlerine dönmelerinden rahatsız olduğumuzu ileri sürenler ise ya terör komisyoncusudur, ya utanmaları kalmayan zavallılardır veya insanlıkları çoktan iflas etmiş zalim kişiliklerdir.

Bu zekâ özürlüsü, mantık sefaletinden kıvranan akılsızlar ve kalpsizler; sekiz evladımızın PKK’nın elinde oyuncağa dönmesinden hiç mi rahatsızlık duymamışlardır?

İnsan kaçıran, kan döken canilere tek söz etmeden, koro halinde Milliyetçi Hareket’e saldıran küstahlar; Zap’taki tablonun eleştirilecek ve ciğerleri dağlayan taraflarını görmekten bu kadar mı uzaktırlar?

Bu çevreler, PKK’nın mı, yoksa Türk milletinin mi yanındadır?

Terörün mü, yoksa Türkiye’nin mi safındadır?

Kimin kapı kulluğuna, kimin odacılığına, kimin yardakçılığına atanmışlar ve kimlerin uzaktan kumanda kuklaları haline dönüşmüşlerdir?

Bizim üzerinde durduğumuz husus evlatlarımızın özgürlüklerine kavuşurken karşılaştıkları çirkin ve hiçbir şeyle izah edilemeyecek muamelelerdir.

Şurasını da söylemeden geçemeyeceğim; PKK’lılara elini vermeyen evlatlarımızın alnından öpüyor, hepsini tebrik ediyorum.

Medyaya yansıyan fotoğraflarda evlatlarımız ayakta ve sanki iştimaya alınmış, disiplin kuruluna sevk edilmiş ya da biraz sonra yoklamaya tabi tutulacakmış gibi yana yana dizilmiştir.

Kaleşnikoflu bir kaç terörist ise gardiyan gibi başlarında beklemekte, terör örgütü elebaşları, peşmerge yöneticileri ve AKP’nin kurduğu heyet caka satarcasına bir masada şerefsizce oturmaktadır.

İşte teslim- tebellüğ zincirinin halkaları, süreç denilen millet varlığını tahrip etme sinsiliğine katkı olarak sunulan yaralayıcı görüntüler bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Basına demeçler veren, teslim ve tesellüm tutanağı tanzim edecek kadar da kendilerini bir halt sanan teröristler, maalesef Türkiye’nin itibar ve kudretini ağır şekilde darbelemişlerdir.

Cenevre Sözleşmesi’yle ancak karşılıklı olarak devletlere tanınan hak ve yetkiler AKP sayesinde PKK’ya müzakereyle ikram edilmiştir.

Şu işe bakınız ki, PKK, Türk devletine muhatap bir güç haline fiilen gelmiş ve hatta başta Sayın Cumhurbaşkanı tarafından karşı taraf olarak gösterilmiştir.

Bu olanlar milli vicdanda öfkeyle karşılanmıştır.

Soruyorum sizlere, Türk devletini bu hallere, Türk milletini teröristlerin lütfuna bırakmaya kimin ne hakkı vardır?

Teröristlerin yanında ayakta dikilen sekiz evladımız olmayıp, Türk milletidir.

Mahcup edilen, hakaretamiz uygulamalara maruz kalan sekiz çocuğumuz olmayıp esasen hepimizdir.

Yaşanan rezillikleri görmezden gelip de, sevin çığlıkları atanlara, PKK’nın jest yaptığını şuursuzca dile getirenlere, insani bir tavır olarak yorumlayanlara, göz aydınlığı temennisinde bulunanlara, diyeceğim tek şey vardır: Alayınıza yazıklar olsun, milletimizin hakkı haram zıkkım olsun.

PKK terör örgütü nihai hedefine, bu satılmış ve vicdanı haciz altına alınmışlar sayesinde adım adım gitmektedir.

Gelişmeler göstermektedir ki,

√       AKP bölücülüğe yatırım yapmaktadır.

√       AKP Kürdistan’a çanak tutmaktadır.

√       AKP kardeş hizbini sulamakta, terör örgütünün bakım ve cilasını yapmaktadır.

Türkiye ne duruma düşmüştür, Türkiye nasıl küçülmüştür, Türkiye kimlerin eline kalmıştır.

Terörist kamplara herkese ulaşmıştır da, bir tek AKP başta Kandil olmak üzere inlerin ve terör yuvalarının yolunu bulamamıştır.

Biliniz ki devran dönecek, bu şarkı bitecek, bu karanlık devir tuzla buz olacaktır.

Başbakan birlikte yürüdükleriyle hesap verecektir.

İmralı canisiyle başkanlık ittifakına soyunmasının cevabını en başta Fatsalı kardeşlerimden alacaktır.

Bu hesap kıyamete kalmayacak, kimsenin yanına yaptıkları bırakılmayacaktır.

Türklüğü, milliyetçiliği ayaklar altına alıp da, İmralı canisi ve örgütünü başının üzerinde gezdirenler sine-i kuvvetin milli aleviyle kül olacaklardır.

Unutmayınız ki, hainler, kötülük abideleri, iblisle haram şirketi kuran günahkârlar yaşarken yaptıklarının karşılığını mutlaka görecekledir.

Bu yakındır, inşallah en kısa sürede gerçekleşecektir.

 

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Fatsalılar,

Olan biten tüm bu çıplak ve vahim gerçeklerden dolayı önümüzdeki Mahalli İdareler seçimi çok önemlidir.

AKP bu seçimde uyarılmalıdır.

Yanlışları yüzüne vurulmalıdır.

Kusurları karşılıksız bırakılmamalıdır.

Türkiye’yi içine çektiği girdap ancak böyle etkisiz bırakılacaktır.

Biten üslup, kaçan ölçü, ayarı bozulan devlet, dengesi kaybolan toplum, marazileşen siyaset, dara düşen millet AKP’nin yenilgiyle tanışması sonucunda eski bahar günlerine kavuşacaktır.

Türkiye AKP’den kurtulmalıdır.

Önümüzdeki Mahalli İdareler Seçimi’nde vereceğiniz oylar yalnızca yerel yöneticileri belirlemeyecektir.

Kardeşliğimizi, akıbetimizi, geleceğimizi, milli değerlerimizi ve üniter devlet yapımızı da tayin edecektir.

Keskin sirkelerin küpüne zarar verdikleri gösterilmelidir.

Hak yerini bulmalı, doğruya bağlılık itibar görmelidir.

AKP kaybederse Ordu, Fatsa kazanacaktır.

AKP gerilerse Fatsalı çiftçimiz, balıkçımız, fındık üreticimiz, hayvan yetiştiricimiz kazanacaktır.

AKP inişe geçerse Fatsalı esnafımız, emeklimiz, işçimiz, memurumuz ve tüm Ordu yüklerinden muaf hale gelecektir.

Ve inanınız bana AKP biterse Türkiye ve Türk milleti zafere ulaşacak, çağa mührünü vuracaktır.

İlk durak; 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler seçimleridir.

İkinci durak; 28 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı seçimidir.

Üçüncü sırada da; 2015 yılının Haziran ayında yapılması gereken 25. Dönem Milletvekili Seçimleridir.

Bu üç siyasal dönemeç AKP’nin sonu olmalıdır.

Bunun için Fatsa Belediyesine talibiz, Fatsa Belediyesini kazanmak istiyoruz.

Bu vesileyle değerli dava arkadaşım ve Fatsa’nın güzide evladı Sayın Mustafa Sade Bey’i partimizin belediye başkan adayı olarak ilan ediyor, kendisine başarılar diliyor ve Fatsa Belediye Başkanı olması için hepinizin desteğini bekliyorum.

Sizler istedikten sonra aşmayacağımız dağ yoktur.

Sizler kararlı olduktan sonra geçemeyeceğimiz engel olmayacaktır.

Asla durmayınız, yılmayınız, yorulmayınız, düşmeyiniz.

Fatsa’nın her insanını kucaklayınız.

Küçücük yavrularımızın elinden tutunuz.

Hanımefendilerin, hanım teyzelerin, beyefendilerin, bey amcaların hatırını sorunuz, yanlarında olunuz, her daim içlerinde bulununuz.

Dumlupınar Mahallesi sizleri bekliyor.

Sakarya Mahallesi sizleri istiyor.

Kurtuluş Mahallesi sizleri gözlüyor.

Şerefiye Mahallesi sizleri umuyor.

Ayazlı, Dolunay, Mustafa Kemal Paşa, Hamlık, Konakbaşı, Taşlıca Evkaf, Meşebükü Mahalleleri mesajlarımızı duymayı arzuluyor.

Koşunuz, ulaştırınız, varınız ve herkesle, her Fatsalı kardeşimle dostluk ve muhabbet çeşmesinden kana kana içiniz.

Hepsine selam ve saygılarımı götürünüz.

Biz kimseyi ayırmayız.

Kimseye üstten bakmayız.

Kimseyi dışlamayız.

Al yıldızlı bayrak gururumdur, Türk vatanı namusumdur, Türk milleti sevdamdır, Türkiye emanetimdir diyen her kardeşimle dün birlikteydik, bugün birlikteyiz ve biliniz ki yarınlarda da kesinlikle bir arada olacağız.

Biz, “Herkes Eşittir Türkiye”, diyoruz.

Biz, “Sonsuza Kadar Var Ol Türkiye”, diyoruz.

Biz “Ses Ver Türkiye” diyoruz.

Biz, “Türk Milleti Sensiz Asla” diyerek gürlüyor, haykırıyoruz.

Biz inanışı, kökeni, doğduğu yer, anasının dili, mezhebinin ismi ne olursa olsun Türk milletinin bir parçası olmayı, Türk milletine mensubiyeti iftiharla taşıyan her vatandaşımla biriz, beraberiz ve ayrılmayacak bir bütünüz.

Bu düşüncelerle buraya kadar teşrif etmiş her dava arkadaşımı ve Fatsalı kardeşimi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bu toplantının gerçekleşmesinde emeği geçen, katkı veren ve çabalayan il ve ilçe başkanlarımıza, her kademedeki teşkilat mensubu arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Çalışmalarınızda başarılar, özel hayatınızda daimi mutluluklar diliyorum.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Hepiniz sağ olun, var olun, Yüce Rabbime emanet olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.