Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Zühal TOPCU’nun, “Fedakarlığın Sesi: Depremde Öğretmen Olmak" temalı “24 Kasım Öğretmenler Günü” programında yaptığı konuşma. 23 Kasım 2024
Ana SayfaAna Sayfa  

Kadrolar

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. Zühal TOPCU’nun,
“Fedakarlığın Sesi: Depremde Öğretmen Olmak" temalı “24 Kasım Öğretmenler Günü” programında yaptığı konuşma.
23 Kasım 2024

 

 

Türk Dünyası’nın Lideri Hocaların Hocası Saygıdeğer Genel Başkanım; Kıymetli Öğretmenlerimiz,

Muhterem Misafirler, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Konuşmamın başında sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Devlet ve Milletiyle Her şeyden Önce Türkiye diyen Milliyetçi Hareket Partisi’nin düzenlediği temalı bir öğretmenler günü kutlaması yapmaktayız.

Aradan iki yıl geçmesine rağmen, vefakârlıkları, vatan sevgileri, ülkeleri için yaptıklarıyla hafızalarımıza derin izler çizen öğretmenlerimizin emeklerini şükranla ve minnetle anmak için biz de bu yılın öğretmenler günü temasını “Fedakarlığın sesi: Depremde Öğretmen olmak” olarak belirledik.

Bu sebeple, ‘Fedakarlığın sesi: Depremde Öğretmen olmak’ temalı 24 Kasım Öğretmenler Günü’ münasebetiyle düzenlediğimiz bu anlamlı programa katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, her birinize ayrı ayrı hoş geldiniz diyoruz.

 Öğretmenler Günü münasebetiyle aramızda bulunan fedakâr öğretmenlerimize en derin şükran duygularımızı sunuyoruz.

Davası, Türk Milletine hizmet etmek sevdası, Türk’ün geleceğini inşa etmek olan Sevgili Öğretmenlerim. Öyle büyük bir felaket yaşadık ki 6 Şubatta; Yüzyılın Felaketi denildi adına,

Kayıplarımızı, sevdiklerimizi, maddi ve manevi yitiklerimizi sayılarla anmak çok anlamlı değil belki amma, Depremin büyüklüğünü anlamak açısından bize bir resim çizer diye düşünüyorum.

6 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye'nin güneydoğusunda Kahramanmaraş ve Elbistan merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi.

Bu depremler, 11 ilde büyük bir yıkıma yol açarak, binlerce can kaybına ve yaralanmaya sebep oldu. Depremlerin ardından başlatılan arama kurtarma çalışmaları, günlerce aralıksız devam etti.

Depremlerin yol açtığı tahribatın boyutu oldukça büyüktü. 50 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetti. Birçok kardeşimiz yaralandı. On binlerce bina yıkıldı veya hasar gördü. Maddi kayıplarımız büyüktü, Altyapı tesisleri büyük zarar gördü.

Elektrik, su ve doğalgaz gibi temel ihtiyaçların kesilmesi, bölgedeki yaşamı daha da zorlaştırdı.

Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da deprem çok büyük hasarlara yol açtı.

Türkiye’deki MEB’e bağlı eğitim tesislerinin yaklaşık yüzde 21’i depremin yaşandığı 11 ilde yer alıyordu. Türkiye’deki tüm öğrencilerin yüzde 21,4’ü depremin yaşandığı 11 ilde eğitim alırken, öğretmenlerin ise yüzde 19,1’i bölgede görev yapmaktaydı.

Daha açık bir ifadeyle 11 ildeki  öğrenci sayımız 4.100.601, öğretmen sayımız: 226.593’ dü.

Üniversitelerimizde ise, Yaklaşık 380 bin öğrenci ile 45 bin akademik ve idari personel bölgedeki 16 üniversitede eğitim öğretim faaliyetlerine devam etmekteydi.

Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Malatya, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Kilis, Osmaniye’de yaşanan büyük yıkım, yüzlerce öğretmenin hayatını kaybetmesine neden oldu.

Her bir şehir, kendi acı kayıplarını yaşadı bizlerde her gün yüreklerimize gömdük tüm şehitlerimizi.

Hatay'da 377, Kahramanmaraş'ta 278, Adıyaman'da 137, Gaziantep'te 98, Osmaniye'de 31, Şanlıurfa ve Adana'da 16, Malatya'da ise 7 öğretmen. Bu felaket, yedi şehirde 960 öğretmenimizi aramızdan, çocuklarından, eğitim camiasından aldı ve şehit olarak kutsal makamlara defnedildiler. 

Üniversitelerimizde de durum çok acı vericiydi. Depremde 1605 üniversite öğrencimiz vefat etmiştir. Bunlardan 121’i uluslararası öğrenciydi. Toplam 1609 öğrencimizin de hastanelerde tedavi edilmişlerdir.  Ailesinde deprem nedeniyle vefat bulunan öğrenci sayısı ise 21 bin 341’dir.

Evi hasar gören öğrenci sayısı ise 102 bin 916'dır. 960 personelimiz vefat etmiştir.

Peygamber Efendimiz bir hadisinde, ilim ve âlimleri sevenlere katiyen günah yazılmayacağını buyururken. Göçük altında kalanlarında şehitler sınıfında yer aldığı belirtilmektedir.

Bizim inanışımızda, alimin ölümüyle alemin ölümü bir tutulmaktadır.

Ve bugünkü toplantımız O şehitlerimizin  aziz anısına düzenlenmiştir.

Görevi başındayken kaybettiğimiz öğretmenlerimizin acısı henüz dinmiş değildir.

Hangi birisini söyleyelim, hangi birisinin isminden bahsedelim?

Tüm öğretmenlerimiz bizim için kutsaldır. Onların birinin adını bile eksik söylemek bize acı verir.

Burada, ismini paylaşamadığımız aziz deprem şehitlerimiz bizleri affetsin.

Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun. Rabbim hepsini rahmetiyle bereketlendirsin.

11 ilde ağır yıkıma yol açan yüzyılın deprem felaketinde hayatını kaybederek şehit olan yüzlerce öğretmenimizi saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz ve diyoruz ki sizler hala kalbimizde, hala aklımızdasınız. Ve nesiller boyuda rahmetle anılacaksınız.

Yaralanan, tedavi gören tüm öğretmenlerimize Allah şifa versin ve biran önce öğrencilerine ve kutsal mesleklerine kavuştursun.

Yaralı, zor durumda olmasına rağmen, annelerini, babalarını, çocuklarını bırakarak öğrencilerinin yardımına koşan melek öğretmenlerimizi de unutmadık, unutmayacağız.

Vatanımızın her yerinden koşarak, canlarını, mallarını hiçe sayarak deprem bölgesine gelen tüm vefakar, cefakar öğretmenlerimize de şükranlarımızı bildiriyoruz. Yatacak yerlerini dahi okula çeviren bu kutsal mesleğin neferlerini saygıyla selamlıyoruz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu veciz sözü sanıyorum tüm hakikati gözler önüne sermektedir:

Aziz Atatürk diyor ki: “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”

Öğretmenlik en başta bilgisiyle öğreten, tecrübesiyle öğütleyen, uzak görüşlülüğüyle öneren, bunların yanında geleceği özveriyle hazırlayan bir mesleğin unvanıdır.

İnsan dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren öğrenmeye muhtaç ve öğrenme ihtiyacıyla doludur.

‘’Bu nedenle öğrenmenin yaşı ve zamanı yoktur’’ sözü hayat boyunca işittiğimiz bir gerçeğin ta kendisidir.

Dünyanın dönüşü, medeniyetlerin inşası, kültürlerin bekası, tarihin akışı hep öğrenmeyle ilgili, hep öğretimle ilişkilidir.

Öğretmen; öğrenenle öğretileni buluşturan, öğrenenle öğretilmesi gerekeni kavuşturan bir akıl, görgü ve sorumluluk sahibi kişidir.

İlim ve hikmet sahibi, alim ve arif şahsiyetli büyüklerimiz tarihin her döneminde milletimizin yüz akları olmuş, Türk-İslam aleminin mümtaz karakterleri olarak anılmışlar ve saygı görmüşlerdir.

Nurettin Topcu’nun ifade ettiği gibi;

Muallimin yükseltildiği devirlerde medeniyet ve ahlakın zirvelerine tırmanılmıştır. Orhan’ı yetiştiren Fatihi cihanda harika bir manevi olgunluğa sahip kılan muallimlerdir. İkinci Murad, mürşidine teslim olmuş bir zahit, yalnız âlimin önünde eğilmesini bilen, ilimde ilahi emri duymuş, muallimin, mesuliyetlerin hürmetini bilmiş, kılıcının olduğu kadar ruh dünyasının da bir kahramanı idi.

"Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah'ın huzurunda yaşamayı öğretsin..."

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin özellikle altını çizdiği ve vurguladığı gibi eğitimcilerin dahil olmadığı hiçbir çalışma başarıya ulaşamaz, Türk Milleti’nin hedeflenen geleceğe kavuşturacak her mücadelenin içinde yer almayı varlık nedeni sayan ve bugün ortak aklımızın bir parçası olarak aramızda bulunan sizler Milliyetçi Hareketin gurur kaynağısınız.

Öğretmenleri susmuş olan bir milletin geleceğini kim konuşturacak.

Kim özgüven duygusu ile kendisini ifade edecek, acizlik göstermeyecek yeni nesilleri yetiştirecek sorusuna cevap, sizlerin karşılıksız fedakarlıklarıdır.

Her kuşağa Vatanı sevmeyi, bayrağa saygı duymayı, Türk Milletinin birlik ve beraberliğini öğrettiniz.

Sizin sözleriniz arasında Milliyetçilik, Ülkücülük, Vatan sevgisi hayat buldu ve bulmaya devam ediyor. Vatanımıza göz dikenleri gözlerinden ve izlerinden tanımayı siz bellettiniz. Bugün şehirlerde kasaba ve köylerde vatani görevinde dağlarda ay yıldızlı al bayrağı yüksekte tutanlar sizin eserlerinizdir.

Bu topraklara nağmert eli değmesin, kurulan tuzaklar bozulsun diye can veren şehitlerimiz sizin öğrencilerinizdir.

Allah’ım bu Millete zeval verme birliğimizi koru diye el açıp dua edenler sizin hakkı ezberlettiğiniz dillerdir.

Mağduriyetlerini göz ardı ederek kimseye boyun eğmeyen karşılıksız sevdalarıyla hizmet üreterek çocuk, genç, ihtiyar, ana babaların kalbinde taht kuran sevgili öğretmenlerim,

sizlerin bu mutlu günümüzde mutluluk dolu bir memleket resmini anlatmanızı aslında çok isterdim.

Kıymetli Misafirler,

Allah-u Teala’nın ilk emri okudur, ilk yarattığı da kalemdir.

Kalem o andan itibaren kıyamete kadar olacak her şeyi yazmakla emrolunmuştur.

Aklı kalemden, kalemi ahlaktan, ahlakı ilimden, ilmi imandan ayrı görmek, ayrı düşünmek zannederim çok zor, hatta imkansızdır.

Kalemsiz kelam yetim, kelamsız kalem yitiktir.

 “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözüyle, “ilim Çin’de de olsa gidip alınız” öğüdü maddi ve manevi temellerimizin nasıl bir iradi ve fikri cevherle zenginleştirildiğinin somut ve yalın göstergesidir.

Doğan Cüceloğlu’nun ifade ettiği gibi;

‘’Öğretmenlik yapmayı aşıp öğretmen olanlar, eğitimde problem gibi görünen her şeyi fırsata çevirip harikalar yaratanlardır. Çünkü eğitim, özü itibariyle, her öğretmenin başarısız olmasına değil, başarılı olmasına açık ortamlardır. Eğitim her zaman meydan okur dünyaya. Yapılan bütün tariflerin ötesinde eğitim, öğretmenler için her zaman yaratıcı ve dinamik güçlü bir zemindir.’’

Öğrenmek kalp sefasıdır, öğretmek ise kadir ve kabiliyet sefaretidir.

Ruhu büyük olanların, yaşadığı dönemlere sığmayıp çağlar üstüne sıçrayanların mutlaka rahle-i tedrisinden geçtikleri bir öğretmenleri, bir büyükleri, dağ gibi arkalarında duran bir hocaları vardır ve bu durum kaçınılmaz bir hayat gerçeğidir.

İlk kalemi elimize aldığımızda, ilk harfi beyaz sayfalara yazdığımızda, ilk heceyi okuduğumuzda hayat boyu devam edecek, yaklaştıkça uzaklaşacak, uzaklaştıkça çekim gücünü artıracak bir süreç de başlamış olacaktır.

Üstad Topcu’nın belirttiği gibi; ‘’Biz on, on beş yıllık bütün çocukluk ve gençlik devresinde ruhlarının teşkilini kendilerine emanet ettiğimiz muallimden sade bu işleri beklemiyoruz.

İlk tahsil çağlarından başlayarak, bilhassa edebiyat, felsefe, tarih gibi kültür derslerini, dünya hayatında rol yapmaya namzet olan genci kâinat karşısında kendine mahsus görüşlere sahip, bizzat kendisi için hayat kaideleri yaratabilen bir bütün insan olarak yetiştirmesi lazımdır. Muallim ruhlar sanatkârıdır.

Muallime değer verildiği, muallimin hürmet gördüğü ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yok ki bedbahttır.

Nerede durup nerede sonlanacağını Allah’ın bildiği bu fani hayatın en büyük mucizesi akletmek, buna dayanarak öğrenmek, bundan daha da mühimi sabırla öğretmektir.

Tarihin mimarı tek tek insanlardan oluşan milletler, milletlerin ve medeniyetlerin mimarı da öğretmenlerdir.

Öğretmen demek dünya demektir.

Öğretmen ise cehaletin avcısı, ümitlerimizin kamçısı, öğrenme susuzluğumuzun pınarı, kendimizi ve çevremizi tanıma arayışımızın rehber pırıltısıdır. Rahmetli Cüceloğlu ‘’ Değer veren, hâlden anlar.

Hâlden anlayanla gönül bağ kurulur. Gönül bağı kurduğunu seversin ve ondan öğrenmeye açık hâle gelirsin.

İşte öğretmenin gücünün sırrı." sözleriyle ifade ettiği gibi bir öğretmenin en büyük sermayesi; sevgi dolu yüreği ve yüreğine doldurduğu öğrencileridir.

Öğretmenlerimiz kimi zaman şefkatli bir anne ve baba yüreği taşır kimi zaman da sevgi dolu yüreğiyle güvenli bir liman olur öğrencilerine.

Biliyoruz ki, eğitim ve öğretim dediğimiz çok boyutlu hayat, satırlar ve sınıflar arasında değil, gönüller arasındadır.

Öğretmen de gönülleri buluşturan, geleceğimizin hamurunu yoğuran ön yüzümüz, öncü kaşiflerimizdir.

Öğretmen, gerçekte ona yakın olanları ve öğrencilerini doyuran, teselli eden, ileriye dönük dağınık ve başıboş hareketlerine çeki düzen verip programlayan, seven, sevdiren, güzeli gösteren, iyiyi öğreten, akıl ve ahlak uyumunu temin edip hayatla birleştiren yüksek misyonun unvanıdır.

Öğretmeni sevmek insanın kendisini sevmesidir.

Öğretmen her insana çöldeki memba suyudur.

Ruh safiyeti ve derinliği kazanmanın ilk yolu sınıflarda parlayan müşfik ve muhterem aydınlık simalarla mümkündür.

Nitekim öğretmenlerimiz ivazsız ve garazsız büyük ruh mimarlarıdır.

Ve onlara karşı kalbimiz minnet hisleriyle doludur.

Genç Türkiye Cumhuriyetinde asıl ve gerçek mihmandarlar öğretmenler olmuştur.

24 Kasım 1928 tarihinde yayımlanan “Millet Mektepleri Talimatnamesi” gereğince, ülkemizin her köşesinde Millet Mektepleri açılarak, yeni harflerle okuma-yazma seferberliği başlatılmış, Aziz Atatürk de bu çalışmalara "Millet Mektepleri Başöğretmeni” sıfatıyla katılmıştır.

Millet Mekteplerinin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından buyana Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

Memleketin üstüne çöken karanlığı yırtacak olan bir milli duruşa ihtiyaç vardır. Sizler Kuvâ-yi Milliye ruhunu nesilden nesile aktaran vatansever topluluğun kutlu meşalelerisiniz. Verdiğiniz ışığa bugün daha çok ihtiyaç olduğunun farkındayız.

Işığınızın söndürmeye çalışanların karşısında dimdik ve kararlı duruşunuz güzel günlerin ve aydınlığın habercisi olacaktır. Türk Milletinin Milliyetçi Harekete duyduğu ihtiyaç kadar Milliyetçi Hareketin’ de sizlere ihtiyacı olduğunu bilmelisiniz. Öğretmenlerin kılavuzluğu ile geleceğe miras olarak bırakacağımız müreffeh Türkiye’nin inşası için mimarlığınıza ihtiyacımız bulunmaktadır.

Millet huzurunun ve vatan bütünlüğünün teminatı olan gelecek nesillere lütfeden fikir veren, terbiye veren örnek olabilen sizlersiniz.

Güç birliği adına Türkiye ve Türk Dünyası için gönül seferberliğini birlikte başlatmalıyız. Çıktığımız yolda buluştuğumuz bu kutlu davada bulunduğumuz her konuda topluma kanaat önderliği yaparak milli mücadeleye hayat vermeliyiz.

Sizlerin samimiyeti ve kararlılığı her güçlüğün üstesinden gelecektir, onlarca yıl kader birliği yaptık bugün de aynı kaderi paylaşıyoruz.

Geleceğimizi karartanların karanlık yüzlerini unutmayalım ve unutturmayalım.

Aydınlık ve güzel günlerin habercisi olalım, ‘’Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli ‘nin vatan toprağının her yerinde haykırdığı gibi derdiniz derdimizdir ve Memleketimizin dertleriyle hemhal olduğumuz gibi sizlerin sorunlarına çözüm getirmekde bizim boynumuzun borcudur.’’ İfadesinin arkasında olduğunu bilmenizi isteriz.

‘’İstikbale Türk mührünü vuransın

Edebali olup devlet kuransın

İlminle aklını hakka yoransın

Sevdası Vatan can Öğretmenim’’

bu mısralarda Memleket sevdasıyla başta görevi başında deprem ve afetler sonucunda şehit düşen öğretmenlerimizi hayırla yad ediyor,

Bir sebeple hayatını kaybetmiş bütün öğretmenlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, çalışan veya emekli tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, saygılar sunuyorum.