CELAL ADAN

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili
Sayın Celal ADAN’ın TBMM’de düzenlediği basın toplantısı metni.
15 Mart 2013

Değerli Basın Mensupları,

Geçtiğimiz çarşamba günü ibret verici, utandırıcı, kahredici bir hadise yaşandı.

Muhtelif zamanlarda, kendi sınırlarımız içerisinden terör örgütü tarafından kaçırılan kamu görevlileri Türkiye’ye teslim edildiler.

Ortaya çıkan manzara Türkiye gibi bir büyük ülkenin düşürüldüğü durum bakımından tek kelimeyle elem vericidir.

Neden elem ve keder vericidir?

Çünkü:

1- Türkiye’nin kendi sınırları içerisinden PKK’nın asker, polis, kaymakamlarımızı alıp ellerinde tutabilmiş olması Türkiye Cumhuriyeti için utanç duyması gereken bir ayıptır.

2- Bu utancı yaşaması gereken devlet, hiç olmazsa, genel başkanımız sayın devlet Bahçeli’nin söyledikleri gibi, gidip kamu görevlilerini teröristin ciğerinden söküp alıp gelebilmeliydi.

3- Bu olay başlı başına elem ve keder vericidir; zira günlerce eşkiyanın elinde bulunan insanlarımız iktidar partisinin sözcüleri tarafından “tutsak, esir” diye yaftalandı. Toplumun kafasına bilinçli olarak bu kavramlar yerleştirildi. Bu uluslararası savaş hukukunun kavramları toplumun kafasına yerleştirilmeye çalışıldı. Bu bilinçli gayret bile, adına barış süreci denilen süreçte Türkiye’nin karşısına nasıl bir eşit muhataplık inşa edilmeye çalışıldığını göstermeye yeter. Türkiye eşittir PKK formülasyonu AKP’nin Türkiye’nin önüne koyduğu kahredici zillet tablosudur.

4- Yaşanan bu vahim olayda en can yakıcı hususlardan biri de şudur: terör örgütü ellerinde bulunan insanlarımızı bir askeri disiplin içerisinde, sanki legal bir ordu gücüymüş gibi aracılara teslim etmiştir.  Türkiye Cumhuriyeti aracı kullanan bir devlet durumuna düşürülmüştür.

5- Belki daha da vahimi, kamu görevlileri bir mal gibi, bir eşya gibi tutanakla teslim edildiler. Pek kimse yeterince farkında değil ama örgüt Türkiye’ye karşı açıkça Cenevre savaş hukuku kurallarını uygulamış, Türkiye Cumhuriyeti bu zillet durumunu normal bir prosedür gibi benimsemiştir. Bu büyük suçtur ve büyük ihanettir. Türkiye’yi böyle bir utanca mahkûm ve mecbur kılanlara yazıklar olsun diyoruz.

6- Bütün bu yaşananlar bize gösteriyor ki, AKP iktidarı ve onun emrindeki bazı devlet görevlileri anayasanın çizdiği sınırları zorlayan ve hatta ihlal eden bir tutum içerisinde PKK’ya yasal ve meşru bir kimlik giydirmek arzusundadırlar. Korkarız ki bütün bu gelişmelerin altında kişisel siyasi hesaplar var.

Değerli Basın Mensupları,

Milletin önünde oynanan oyunu görüyoruz.

AKP ve onun emrindeki bazı devlet memurları açıkça terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı bir kurtarıcı olarak yeniden inşa etmektedir.

Hükümet ve devlet eliyle bir mahkûm teröriste güç ve kudret takviyesi yapılmaktadır.

Bütün bunların hiçbiri hayra alamet değildir.

Açlık grevlerini durduran Apo…

Bir emriyle kamu görevlilerini kurtaran Apo…

“Tayyip’i ben getirdim” diyen Apo…

“Mit Başkanını ben kurtardım” diyen Apo…

Bir cani mahkûma bunları söyleten AKP değilse kimdir?

Hükümet açıkça terörist başının piar’ını yapmaktadır.

Değerli Basın Mensupları,

PKK’nın elindeki sekiz kamu görevlimizi MHP olarak gönülden tebrik ediyoruz ve onları temiz alınlarından öpüyoruz.

Dikkatinizi çekmiştir, o sekiz görevlimiz bu şekilde özgürlüklerine kavuşmuş olmaktan dolayı sevinememişlerdir.

Devlet ve hükümetten daha dik durmuşlardır.

Hürriyetlerine kavuşma uğruna eyyamcılık yapmamışlardır.

PKK’lıların elini sıkmamışlar ve vakur duruşlarını hiç bozmamışlardır.

O insanlar PKK’nın inlerinde bir gün bile kalmamalıydı.

Değerli Basın Mensupları,

Her şey çok açık seçik, milletin gözü önünde yaşanmaktadır.

Bölücü başı Abdullah Öcalan devlet yönetimine ortak edilmiştir.

Şu an da Türkiye cumhuriyetinin iki diplomasi kurumu vardır:

Birisi Balgat’daki Dış İşleri Bakanlığı,

Diğeri de İmralı’daki “Başkan Apo”nun karargâhıdır.

Değerli Arkadaşlar,

Elbette şaka yapmıyorum.

İmralı’da müzakereler yapılıyor,

İmralı’dan demeçler veriliyor.

İmralı’dan mektuplar gidiyor.

Kandilden mektuplar geliyor.

Aşk mektupları değil bunlar!

Bu mektuplar Türk Milletinin ne kadar Türk olacağını,

Rejiminin ne olacağını,

Türkiye’nin kaça taksim edileceğini tartışan mektuplar.

Herkes ağzını açmış Apo ve Kandil arasında ki diplomasiyi seyrediyor.

Yazıklar olsun!

Türkiye Cumhuriyetini kanla ve alın teriyle kurduk.

Vatanın sınırlarını korumak için bu kanlı örgüte karşı beş bin şehit verdik.

Ne acıdır ki Türk Devleti, varlığına kasteden bir hainin postacısı durumuna düşürülmüştür.

Abdullah Öcalan’ın vizyonuna entegre olmuş bir AKP siyasetidir bu.

Değerli Basın Mensupları,

MHP olarak bütün bu tespitleri polemik olsun diye yapmıyoruz.

Biz bir şeyi laf olsun diye söylemeyiz.

Biz MHP’yiz.

Bu milletin dününden, bugününden ve istikbalinden sorumlu hissederiz kendimizi.

Söylediğimiz her sözü, verdiğimiz her hükmü ispat etmeye hazırız.

Ne diyoruz, bu barış süreci dediğiniz şey bir ihanet senaryosudur.

Buradan barış değil, bela çıkar.

Buradan kötülük çıkar.

Türk Devleti,

Halkın seçtiği hükümet bir hasta ruhlu caninin peşine takılıp gidemez.

Devletin halkına veremediği huzur ve barışı bir terör örgütü lideri veremez.

Kendinize gelin, aklınızı başınıza alın.

MHP bir tarih şuuruyla herkesi uyarıyor.

İşte 21 Mart geliyor.

Bölücü iştah hükümetten de güç alarak kabarmış görünüyor.

Bölücü örgüt, nevruz kutlamalarında kullanılacak slogan olarak “ Kürtlere statü, Apo’ya özgürlük” sloganını belirlemiş.

“Kürtlere statü, Apo’ya özgürlük”.

İşte, bizim ne kadar doğru olduğumuzu gösteren açık bir kanıt.

Kürtlere statü isteyen, üstelik bunu da Türk Devletinin kafasına silah dayayarak isteyen bir çözüm süreci.

Apo diplomasisinin varmak istediği ve AKP’yle geliştirmek istedikleri model bu.

Değerli Arkadaşlar,

Kimse kimseyi aptal sanmasın.

Statünün ne olduğunu herkes biliyor.

Bunun adı resmen devletin ikili bir devlet haline getirilmesidir.

Türkiye’nin önce hukuken, sonra da fiilen bölünmesidir.

İşte bu millete bu zilleti yaşatan AKP’yi şehitlerin ruhaniyeti cezalandırarak derken bu tablodan hareketle söylüyoruz.

Sonuç olarak,

Bir takım süslü laflarla,

Duyguları sömürerek,

İnsanlarımızın huzur özlemlerini sömürerek kimse gerçekleri gizleyemez.

Türk devlet ve tarih şuuruna sahip olmayan bir kadro elinde adım adım bir felaket dönemine doğru itilmektedir.

Bugün milletin elindeki tek emniyet sibobu MHP’dir.

Milletimizin gören gözü, işiten kulağız.

Türk milleti bütün bu kötü tabloya rağmen hiç endişelenmesin, biz milletin emrindeyiz.